18 Ocak 2021 Pazartesi

Yüklük Gitti

 [ Pelitbükü'nden Ali Ak Hocam Sormuş, ben de söyledim!... Çünkü bizim köyümüzü de ırgalıyor.]

SORU 2
"Eskiden düğünden önce urba görülürken, düğürler arasında geline alınacak eşyalar için liste yapılırdı. Bizzat ben de birçok kere bu liste hazırlanırken bulundum.
Hele birinde biz damat tarafı gelin evine alınacakların listesi için akşamdan gittik. Yemek çay derken kız tarafı bana defteri kalemi eline al dediler, bir de söykeye yaslanarak yan kezine yattılar ve birinci sıraya 7 adet yün döşeği ve 10 adet yün yorganı yaz dediler. Biz itiraz ettik, 4 tane yeter dedik, bu durum uzadı gitti. Uzun pazarlıkların sonucunda 5 döşeğe anlaştık.
Diğer alınacakların Listesi devam etti birkaç sayfaydı.
Sorumuz şu, o zamanki gelinler liste başına neden bu kadar fazla döşek yorgan yazdırırlardı?
Şimdiki gelinlerin listesinde hiç yün döşeği yazdıran var mı? Hemen hemen hepimizde vardı beşer altışar kat döşek şimdi onlardan bir tane yok.
Bizim Döşeklere ne oldu, bilen var mı?
*****************************************
.
.

(Cevap-2)
YÜKLÜK GİTTİ GARDROP GELDİ
Hemen ters tepki vereyim hocam, "yeni evlerimizde "yüklük" var mı da yüklüğe konulacak yatak yorgan istesin "kız tarafı."
Biz misafirperver bir millet idik. Sebebi mucibi de dinimiz İslam'dır. Misafir ağırlamak ve onu memnun etmek; bir incelik, hatta bir sanattır. Gönül insanı olmayanlar, bu sanatın inceliğini kavrayamaz. Bunun için eskiden ev eşyalarının bir kısmı fazladan olurdu ki bu "misafir hakkı" olarak telakki edilirdi. Dünya hayatı bir yolculuk idi. Haliyle bu yolculukta, sırtmızda taşıdığımız yükler vardı. İşte bu yüklerimizden bir kısmı da misafiri olduğumuz bu dünyadaki bizim misafirlerimizin ihtiyacı olan döşek-yorganlardı.
Yüklük, Anadolu ev kültüründe evdeki yedek malzemenin (misafirler için yatak, yorgan vs.) konulduğu, yığıldığı, yüklendiği yer. Burası ayrı bir oda olduğu gibi, odanın bir köşesi, gömme dolap (aynı zamanda içi boşaltıldığında ebeveyn banyosu olur) ya da "sandık" üstü de olabilir. En değerli şeylerimizi bu yüklüklerdeki yatak yorganların arasına kıstırır/saklardık. Paralar, silahlar...
Şimdi hiçbiri yok. Hepsini aldılar elimizden. Ya da biz, sahip çıkamadık, kaptırdık.
Millet olarak uçtuk biz. Yeni yapılan modern binalara bakıyorum da, önce "ocaklık" bölümleri iptal edildi, şimdi de "bacasız" evlere şahitlik ediyoruz. Yüzyılların deneyimi ve birikimi olan geleneksel kültürümüzü terk edip her gün modası geçen, çabucak eskiyen modernitenin peşinde koşarken "helak" olup gittiğimizin farkında değiliz.
Misafirlik kavramını bile unutuyor yeni nesil... Çekirdek aile kültürü, torunların gözünde ana-babayı bile yabancı saymaya başladı.
-"Anne!... Dedemin ne işi var bizim evimizde."
-"Öyle deme yavrum. Dedeniz bizim misafirimiz."
Aile büyüğü "misafir" olunca yedi kat el hiç "tanrı misafiri" olup, gelip kapımızı çalar mı? Çalmaz.
Modernite her şeyimizi çaldı. Yapayalnız kaldık. Cümbür cemaat yaşadığımız, hayatın zorluklarına karşı güçbirliği taptığımız o "geniş aile" yapımızı bozdular, bizi böldüler, parçaladılar, kolay yutulur "lokma" haline getirdiler.
Ehl-i keyif olduk. Misafirlik de neymiş. Yorgun argın işten dönmüşüm, uzanıp dizi film izleyeceğim, kimsenin kahrını(!) çekemem, "rızkıyla gelen misafir" istemem, alsın rızkını başka kapıya gitsin. Hatta Halil İbrahim bereketi için duaya da ihtiyacım(!) yok benim, (haşa) Hızır Aleyhisselam'da uğramasın(!) ocağıma... Benim düzenli olarak gelen bir maaşım var. Yağsa da esse de ay sonu maaşım hesabımda... Köylülerimiz bile çeşitli bahanelerle(!) maaşa bağlandığına göre çalışmaya bile gerek kalmadı artık.
Çok kötü "benzetmeler" yaptığımın farkındayım. Bunun için iyice benzetilmedik mi Yüce Mevlamız tarafından. Allah(cc)'ın sopası yok derler ama Coronası var. Artık istesek bile evimize "misafir" alamıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder