Bu tümcenin ikinci bölümü, ancak bir tek ailenin işletemeyeceği kadar büyük mülklere uygulanabilir ve bunun sonucu da, bir kez daha, ancak "gündelikçileri sömüren" köylülere bir yarar sağlayabilir.
Daha sonra:
"Av hayvanları ile balıkların gözetilmesi ve ürünlerin korunması tarafından gerektirilen tedbirlerden başka bir sınırlama olmaksızın, avcılık ve balıkçılık özgürlüğü."
Bu tümcenin çok halkçı bir görünüşü var, ama baştaki sözcükler sondakilerin tüm değerini ortadan kaldırıyor. Köylü ailesi başına, tüm av mevsimi içinde, kaç tane tavşan, kaç tane keklik, kaç tane turna ya da sazan balığı düşer? Tastamam her köylü için yılda bir tek gün avcılık ya da balıkçılık yapma olanağı sağlanabildiği kadar!
"Yasal ve saymaca faiz oranının düşürülmesi.”
Yani tefeciliğe karşı yeni yasalar, iki bin yıldan beri her zaman ve her yerde başarısızlığa uğramış bulunan bir polis tedbirini uygulama yolunda yeni bir girişim. Eğer küçük köylü, tefeciyi ona "ehveni şer" olarak gösterecek koşullar içinde ise, tefeci, tefeciliğe karşı yasanın yumruğu altına [sayfa 421] düşmeksizin, onu sömürmenin yollarını her zaman bulacaktır. Bu tedbir ancak küçük köylüyü pohpohlayıp kandırmaya yarayabilir, ama küçük köylü bu tedbirden hiçbir zaman yararlanamaz; tersine, krediye en çok gereksinme duyduğu zaman, bunu bulmakta daha da büyük bir güçlükle karşılaşır.
"Parasız bir hekimlik hizmeti ile maliyet fiyatına bir eczacılık hizmetinin örgütlenmesi."
Bu tedbir, herhalde salt köylülere uygulanmaz; daha ileri giden Alman programı, ilaçların da parasız sağlanmasını ister.
"Asker ailelerine, hizmet süresi boyunca, tazminat."
Bu, yetersiz bir biçimde de olsa, Almanya'da ve Avusturya'da da vardır ve aynı biçimde, sadece köylülere uygulanmaz.
"Gübre, makine ve tarımsal ürünler için taşıma tarifelerinin düşürülmesi."
Bu, Almanya'da, özellikle... büyük toprak sahipleri yararına, zaten yapılmış bulunan bir şeydir.
"Toprağın iyileştirilmesini ve tarımsal üretimin geliştirilmesini gözeten bir bayındırlık işleri planının hemen irdelenmeye başlanması."
Bir kez gerçekleştikten sonra, büyük toprak sahiplerinden başka kimseye yaramayacak çok genel, çok belirsiz, çok güzel vaatler!
Kısacası, gerekçeler açıklamasındaki tüm olağanüstü teorik atılımdan sonra, yeni tarımsal programın pratik önerileri de, Fransız İşçi Partisinin, küçük köylüleri, hem de kendi sözlerine göre kaçınılmaz bir biçimde yok olmaya aday bulunan o köylü mülkiyetinin sahibi olarak tutmasını nasıl başaracağını bize hiç mi hiç açıklamazlar.
II
Bir konuda, Fransız arkadaşlarımız kesenkes haklı: [sayfa 422]
Fransa'da küçük köylüye karşı dayanıklı bir devrim yapılamaz. Sadece, bize köylüleri davaya kazanmak için gereğince davranmış gibi görünmüyorlar.
Öyle görünüyor ki, küçük köylüyü bugünden yarına, belki hatta gelecek genel seçimler için kazanmayı amaç olarak almışlar. Bu ereğe de, ancak, kendilerini, onları savunmak için daha da atılgan teorik gerekçeler içine atmaya zorlayan çok atılgan genel vaadlerde bulunarak erişmeyi umabilirler. Nedir ki, yakından bakar bakmaz, genel vaadlerin birbirleri ile çelişme durumunda bulundukları (kaçınılmaz biçimde yokolmaya aday bir durumu sürdürme vaadi), özel tedbirlerin ya hiç bir etkileri olmayacağı (tefeciliğe karşı yasa), ya genel işçi istemlerinden başka bir şey olmadıkları, ya daha çok büyük toprak mülkiyetine yaradıkları, ya da küçük köylü yararına taşıdıkları önemin son derece küçük olduğu hemen görülür; öyle ki, programın doğrudan doğruya pratik bölümü, ilk yanlışlıkları düzeltir ve gerekçeler açıklamasının tumturaklı sözlerini tamamen masum bir tedbire indirger.
Şunu açık yürekle söyleyelim: İktisadi durumuna, eğitimine ve burjuva basın ile büyük toprak sahipleri tarafından beslenen tek başına yasama biçimine dayanan önyargıları nedeniyle, bir küçük köylüler yığınını bugünden yarına ancak ona tutamayacağımızı bildiğimiz vaadlerde bulunarak kazanabiliriz. Ona sadece mülkiyetini her durumda ona saldıran tüm iktisadi güçlere karşı korumayı değil, ama hatta onu bugün baskı altında tutan tüm yüklerden kurtarmayı: küçük çiftlik kiracısını özgür bir mülk sahibi durumuna getirmeyi ve toprağı ağır ipotekler altında bulunan mülksahibinin borçlarını ödemeyi de vaadetmek zorundayız. Eğer bunu yapabilseydik, kaçınılmaz bir biçimde, zorunlu olarak bugünkü duruma varmış bulunan bir gelişmenin çıkış noktasına dönmüş olurduk. Köylüyü kurtarmış olmaz, ama ona yeni bir cançekişme zamanı vermiş olurduk! [sayfa 423]
Ama bizim çıkarımız, vaadlerimizi tutamayınca, bizi bugünden yarına bırakıp gitmesi için, küçük köylüyü bugünden yarına kazanmakta değil. Bizden küçük toprak mülkiyetini sürdürmemizi isteyen köylüyü, hiç bir zaman, sonuna kadar patron olarak kalmak isteyen küçük patrondan daha çok arkadaş edinemeyiz. Bu insanların yeri, Yahudi düşmanlarının yanıdır. Bırakın onları, onların yanına, küçük işletmelerin kurtulacağı vaadini işitmeye gitsinler; orada bu cafcaflı sözlerin kaç para ettiğini, ve onların cennetini dolduran kemanların ne havalar çaldıklarını öğrenecekleri zaman, daha az vaadeden ve kurtuluşu bir başka yanda arayan bizlerin, daha güvenilir insanlar olduklarımızı, sayıları gitgide büyüyerek, anlayacaklardır. Eğer Fransızların karnı da, bizler gibi, gürültücü bir Yahudi düşmanı demagojiye doymuş olsaydı, Nantes yanlışını öyle kolay kolay yapmazlardı.
Öyleyse küçük köylüler karşısındaki konumumuz nedir? Ve iktidarı ele alacağımız gün onlara karşı nasıl davranmalıyız?
Önce, Fransız programının şu sözü yerden göğe kadar doğru: Küçük köylünün kaçınılmaz yok oluşunu önceden görüyoruz, ama biz bu yok oluşu çabuklaştırmakla hiç de yükümlü değiliz.
Sonra, iktidara geçtiğimizde, büyük toprak sahipleri için yapma zorunda kalacağımız gibi, küçük köylüleri (karşılığını ister ödeyerek, ister ödemeyerek) zorla kamulaştırmayı aklımızdan bile geçiremeyeceğimiz de bir o kadar açık. Küçük köylü karşısındaki ödevimiz, ilkin, onu buna zorlayarak değil, ama örnekler aracıyla buna götürerek ve toplumun yardımını onun buyruğu altına koyarak, onun bireysel mülkiyeti ve işletmesini, kooperatif işletmeye dönüştürmektir. Ve bu konuda, daha bugünden gözlerine çarpacak üstünlükleri, küçük köylüye belli belirsiz de olsa gösterme araçlarımız eksik değil.
Aşağı yukarı yirmi yıl önce, tüm ülkede bir tek gerçek [sayfa 424] kente, Kopenhag'a sahip bulunan ve bunun sonucu, bu kent dışında, köylüler arasında propagandadan başka bir şey yapmayan Danimarka sosyalistleri, bu türlü tasarılar tasarlamışlardır. Bir köy ya da bir bucak köylüleri —Danimarka'da çok sayıda büyük yalıtık çiftlikler vardır— tüm toprakların bir tek büyük çiftlik durumunda birleştirecek, onu ortaklaşa işleyecek ve ürünleri, getirilen topraklar, yatırılan para ve sağlanan emekle orantılı olarak bölüşeceklerdi. Danimarka'da, küçük mülkiyet ancak ikincil bir rol oynar. Ama, eğer biz bu düşünü küçük toprak mülkiyetinin yaygın bulunduğu bir ülkeye uygularsak, şu sonuca varırız: küçük mülkleri birleştirir ve onları büyük ekim yöntemlerine göre işlersek o güne kadar kullanılan işgücünün bir bölümü gereksiz bir duruma gelir; büyük ekimin en önemli üstünlüklerinden biri de işte bu emek tasarrufunun ta kendisidir. Bu işgücü, iki biçimde kullanılabilir: ya, büyük komşu mülklerden alınmış başka topraklar köylü kooperatifinin buyruğuna konulur, ya da ona, elden geldiğince ve öncelikle kişisel kullanım için, yardımcı bir sanayiin çalışma araçları verilir. Her iki durumda da, köylü kooperatifi daha iyi bir durum içine konmuş ve aynı zamanda toplumun genel yönetimine, köylü kooperatifini kerteli bir biçimde daha yüksek bir biçime geçirmek ve tüm kooperatifin olduğu kadar tek tek üyelerinin de hak ve ödevlerini, büyük topluluğun öbür kollarının hak ve ödevleri ile dengelemek için zorunlu etki gücü de sağlanmış olur. Her özel durumun koşulları ile, erkliği içlerinde ele geçireceğimiz koşullar, bu özel durum içinde nasıl davranacağımızı bize göstereceklerdir. Böylece bu kooperatiflere belki başka kolaylıklar da sağlayabileceğiz: örneğin, faiz oranını yeterince düşürerek, tüm ipotekli borçların ulusal bankaya devri; toprağın büyük çapta işlenmesini gerçekleştirmek için kamu fonlarından öndelikler sağlanması (bu öndelikler zorunlu olarak ve öncelikle para biçiminde değil, ama makine, gübre vb. zorunlu ürünler biçiminde sağlanacaktır) ve daha başka [sayfa 425] kolaylıklar gibi.
Asıl önemli olanı, köylülere, onların mülkiyetini, bu mülkiyeti ancak kooperatif bir mülkiyet ve işletme durumuna dönüştürerek kurtarıp koruyabileceğimizi anlatmaktır. Çünkü köylüleri yıkıma götüren şey, bireysel mülkiyet sonucu olan bireysel işletmenin ta kendisidir. Eğer bireysel işletmeyi korumak isterlerse, onların aşılmış bulunan üretim biçimi yerini büyük kapitalist işletmeye bırakırken, onlar da, zorunlu olarak, kendi topraklarından kovulacaklardır. Durum gözler önündedir; ve biz, köylülere, kapitalist hesabına değil, ama kendi ortak hesaplarına, büyük işletmeye girme olanağını sunduğumuz zaman, bunun kendi yararlarına olduğunu, bunun tek kurtuluş yolu olduğunu onlara anlatmak olanaksız mı olacaktır?
Küçük topraklar üzerinde çalışan köylülere, kapitalist üretimin üstünlüğü karşısında, onları bireysel mülk ve işletmelerinin sahipleri olarak koruyacağımız vaadinde bulunamayız. Onlara, sadece, onların mülkiyet ilişkilerine, onların isteğine karşı, kaba güç yardımıyla karışmayacağımızı vaadebiliriz. Ayrıca, kapitalistler ile büyük toprak sahiplerinin küçük köylülere karşı savaşımının daha bugünden itibaren, daha dürüst araçlarla yürütülmesi ve bugünkü dolaysız soygun ve dolandırıcılığın olanak ölçüsünde engellenmesi için, elimizden geleni de yapabiliriz. Bu, ancak, bazı ayrıksın durumlarda başarılı olacaktır. Gelişmiş kapitalist üretim biçimi içinde, dürüstlüğün nerede bitip dolandırıcılığın nerde başlayacağını kimse bilmez. Ama kamu erkliğinin aldatılan ya da aldanan yanda olup olmadığına göre, işler her zaman birbirinden çok başka olacaktır. Ve biz kesinlikle küçük köylüden yana olacağız; yazgısını daha katlanılabilir kılmak, eğer aklı yatmışsa kooperatife geçişini kolaylaştırmak ve hatta eğer aklı yatmamışsa, ona kendi küçücük toprak parçasının sahibi olarak düşünme zamanını bırakmak için, elden gelen her şeyi yapacağız. Önce kendi hesabına çalışan küçük köylünün, [sayfa 426] gücül olarak bizden olduğunu düşündüğümüz, sonra da partimizin çıkarına olduğu için, böyle davranıyoruz. Proletarya içine düşüşlerini önleyeceğimiz, henüz köylü olarak kazanabileceğimiz köylülerin sayısı ne kadar büyük olursa, toplumsal dönüşüm de o kadar hızlı ve kolay olacaktır. Bu dönüşüm için, kapitalist üretimin her yerde son vargılarına kadar gelişmesine, son küçük zanaatçının, son küçük köylünün, büyük kapitalist işletmenin kurbanları durumuna düşmelerine dek beklemeye zorlanmak, bize hiç bir yarar sağlamaz. Bu yönde, köylüler yararına, kamu fonları yardımıyla yapılabilen maddi sungulara, kapitalist ekonomi açısından, sadece sokağa atılmış bir para olarak bakılabilir; ama gene de bu paralar iyinin iyisi bir yatırımdır, çünkü toplumsal yeniden örgütlenme harcamalarında belki on kez daha büyük bir pay tasarruf ederler. Öyleyse, biz, bu yönde, köylülerle birlikte büyük bir el açıklığı ile davranabiliriz. Burası ayrıntılara girmenin, bu yönde belgin önerilerde bulunmanın yeri değil; sadece genel ilkeler söz konusu olabilir.
Öyleyse partiye de, köylülere de, niyetimizin küçük toprak mülkiyetini sürekli bir biçimde korumak olduğu izlenimini uyandıran açıklamalarda bulunmaktan daha kötü bir hizmette bulunamayız. Bu köylülerin kurtuluş yolunu kapamak, partiyi gürültücü bir Yahudi düşmanlığı düzeyine düşürmek olur. Tersine, Partimizin ödevi, köylülere, kapitalizm iktidarda, olacağı sürece, o mutsuz durumlarını durup dinlenmeden açıklamak; küçük mülkiyetlerini, küçük mülkiyet olarak korumasının kesenkes olanaksız olduğunu, büyük kapitalist üretimin, tıpkı bir demiryolunun bir el arabasını ezdiği gibi, onların o güçsüz ve günü geçmiş küçük işletmeleri üzerinden geçmesinin kaçınılmaz bulunduğunu onlara göstermektir. Eğer böyle davranırsak, kaçınılmaz iktisadi gelişme yönünde davranmış olacağız ve bu gelişme, küçük köylülere, sözlerimizin doğruluğunu göstermiş olacak.
Bununla birlikte, Nantes programı yazarlarının, işin [sayfa 427] özünde benimle aynı kanıyı taşıdıkları yolundaki inancımı dile getirmeksizin bu konuyu bırakamam. Onlar, küçük köylü mülkiyetinin kolektif mülkiyete dönüşmeye aday olduğunu bilmeyecek kadar akılsız değiller!
Küçük toprak mülkiyetinin yok olmaya aday bulunduğunu kendileri söylüyor. Lafargue tarafından yazılıp Nantes kongresine sunulan Ulusal Komite raporu, bu kanı ile tıpatıp uyuşur. Bu raporun Almancası, Berlin Sozialdemokrat'ının son 18 Ekim günlü sayısında yayımlandı. [5] Nantes programının deyimleri içindeki çelişkiler, yazarların gerçekte dedikleri şeyi deme niyetinde olmadıklarının kanıtıdır. Eğer düşüncelerini açıklama biçimleri yüzünden, daha önce de olmuş bulunduğu gibi, ne dedikleri anlaşılmamış ya da yanlış anlaşılmışsa, bundan ötürü kendilerinden başka kimseye kızamazlar. Her halde, programlarını daha iyi açıklayacaklar ve gelecek Fransız kongresi de, kendini bu programı adamakıllı gözden geçirme zorunda görecektir.
Şimdi daha zengin köylülere gelelim. Bu kategoride, her şeyden önce kalıtım sonucu, ama borçlandırma ve toprakların zorunlu satışları aracıyla da, kullanma hakkından yararlandıkları tüm eski toprakları (tenure) ve hatta daha da çoğunu elinde tutan, ve küçük topraklı köylüden büyük köylüye kadar uzanan tüm bir aracı aşamalar örneklemesini buluyoruz. Orta köylü, küçük köylüler arasında oturduğu zaman, onların çıkarları ve görüşleri ile, kendi çıkar ve görüşleri arasında pek bir ayrım olmayacaktır; çünkü deneyi, benzerlerinden ne kadarının küçük köylüler yığını içinde batıp gittiklerini ona söyleyecektir. Ama orta ve büyük köylülerin ağır bastıkları, çiftlik işletmesinin, genellikle çiftlik uşakları ile hizmetçilerin yardımını gerektirdiği yerlerde, durum bundan başkadır. Bir İşçi Partisi doğal olarak, ilkin ücretlileri, yani hizmetkârları, çiftlik hizmetçilerini ve gündelikçileri koruyup savunacaktır; bundan ötürü, köylülere, işçilerin ücretlilik sürekliliğini içeren vaadlerde bulunmayı [sayfa 428] kendine yasaklar. Orta ve büyük köylüler, orta ve büyük köylüler olarak varoldukları sürece, ücretliler olmaksızın işlerini yürütemezler. Öyleyse, küçük topraklı köylülere varlıklarını küçük köylüler olarak sürdüreceklerini vaadetmek, eğer bizim için sadece bir budalalıksa, aynı şeyi orta ve büyük köylülere vaadetmek, hemen hemen dolaysız bir ihanet olur.
Kentlerin zanaatçıları ile yeniden bir karşılaştırma yapabiliriz. Gerçi bunlar, sonlarına köylülerden de yakındırlar, ama gene de sadece çırak değil, işçi de çalıştıranları, ya da çıraklarına bir işçinin işini yaptıranları hâlâ vardır. Küçük patronlar arasında, sonuna kadar patron kalmak isteyenlerin o yanda da kurtuluş olmadığını görmeleri için, Yahudi düşmanları içine girmekten başka bir yapacakları yoktur. Kendi üretim biçimlerinin kaçınılmaz yokoluşunun bilincine varmış bulunanları bizim yanımıza gelirler ve daha sonra tüm öbür işçileri bekleyen yazgıyı paylaşmaya da hazırdırlar. Durum, büyük ve orta köylüler için de başka türlü değildir. Hizmetkârları, hizmetçileri ve gündelikçileri, doğal olarak bizi onların kendilerinden daha çok ilgilendirirler. Eğer bu köylüler, bizim onlara, işletmelerinin oldukları gibi kalacakları yolunda güvence vermemizi isterlerse, biz, bunu, hiç bir biçimde yapamayız. Bunların yeri, her şeyi vaadettikten sonra hiç birini tutmamaktan daha büyük bir zevkleri bulunmayan Yahudi düşmanlarının arasında, Köylüler Birliği ya da bu türlü öbür partilerin içindedir. İktisadi bakımdan, kapitalist rekabet ve denizaşırı ucuz tahıl üretimi nedeniyle, orta ve büyük köylülerin de kesenkes ezileceklerine inanıyoruz; zaten durmadan artan borçlanma ile tüm bu köylülerin gözle görülür yıkımı da bunu kanıtlamaktadır. Bu yıkıma karşı, mülklerin, ücretlilerin sömürüsünü gitgide ortadan kaldıracak ve yavaş yavaş büyük ulusal üretim kooperatifinin aynı hak ve aynı ödevlere sahip kolları durumuna dönüşecek kooperatif bir işletme içinde toplanmasını salık vermekten [sayfa 429] başka, hiç bir şey yapamayız. Eğer bu köylüler bugünkü üretim biçimlerinin kaçınılmaz yıkılışını anlarlar, eğer bundan gerekli sonuçları çıkartırlarsa, bize geleceklerdir ve onların dönüşmüş üretim biçimine geçişlerini elimizden geldiğince kolaylaştırmak da bizim işimiz olacaktır. Böyle olmazsa, onları kendi yazgılarına bırakmak ve bizim de, onların çağrılarımıza kulak verecek olan ücretlilerine yönelmemiz gerekecektir. Çok olanaklıdır ki, zorla kamulaştırma burada da söz konusu olmayabilecek ve bu biraz kalınca kafaları sağduyuya açmak için burada da iktisadi gelişmeye güvenebileceğiz.
Ancak büyük mülkiyete ilişkin olacaktır ki, her şey çok yalındır. Burada karşımızda açık bir kapitalist işletmeden başka hiç bir şey yok ve herhangi bir iç tedirginliği de söz konusu olamaz. Önümüzde tarımsal proleter yığınlarını görüyoruz ve bu da ödevimizi çok açık duruma getiriyor. Partimiz iktidara geçer geçmez, yapması gereken şey, tıpkı büyük sanayiciler gibi, büyük toprak sahiplerini de mülksüzleştirmektir. Bu kamulaştırmanın karşılık ödenerek ya da ödenmeyerek yapılması ise, özünde bize değil, ama iktidara geçme koşullarımıza ve özellikle de büyük toprak sahibi efendilerin tutumuna bağlı bulunacaktır. Bir zarar ödentisinin her durumda kabul edilmez bir şey olduğunu hiç mi hiç düşünmüyoruz; eğer tüm bu çeteden kurtarmalık vererek kurtulursak, kendisine göre bunun bize daha ucuza mal olacağını Marx bana kaç kez söyledi bilemem. Ama bizim buradaki işimiz bu değil. Böylece topluluğa maledilen büyük mülkler, topluluğun denetimi altında, kooperatifler biçiminde örgütlenmiş olarak, daha o andan itibaren onları işleyen tarımsal işçilere verilmelidirler. Bunun hangi biçimler altında olacağı daha bugünden saptanamaz. Ne olursa olsun, kapitalist işletmenin sosyalist işletme biçimine dönüşümü şimdi iyiden iyiye hazırlanmış bulunmaktadır ve örneğin Bay Krupp ya da Bay Stumm'un fabrikalarındaki gibi, bir günden öbürüne [sayfa 430] gerçekleştirilebilir. Ve bu tarımsal kooperatifler örneği, hâlâ ayak direyen son küçük topraklı köylülere ve belki bazı büyük köylülere bile, büyük bir kooperatif işletmede ne kadar çok yarar bulunduğunu gösterecektir.
Demek ki bu durumda, tarım proleterlerine, en azından sanayi proleterlerininki kadar parlak bazı perspektifler gösterebiliriz. Ve bunun yardımıyla, Elbe'nin doğusundaki Prusya tarım işçilerini kazanma sorunu, bir zaman, hem de en kısa bir zaman sorunundan başka bir şey değildir. Ama eğer bunları bizimkiler arasına bir katarsak, tüm Almanya'da yepyeni bir rüzgar esecektir. Elbe'nin doğusundaki Prusya tarım işçilerinin edimsel yarı-serfliği, Prusya'daki toprakağaları egemenliği, ve dolayısıyla, Almanya'daki özgül Prusya üstünlüğünün başlıca temelidir. İşte bu yoksullaşmış, gitgide borçlar içine batmış, devletin ya da özel kişilerin sırtından geçinen toprakağalarıdır ki, egemenliklerine tüm güçleri ile öylesine sarılmaya çalışırlar; bürokrasisi ve subaylar topluluğunun salt Prusya'lı niteliğini oluşturup sürdürenler onlardır; kibirleri, sınırlı kafaları, büyüklenmeleri sayesinde, Prusya ulusunun Kutsal Alman İmparatorluğuna [6] karşı —bunun şu anda Alman birliğinin olanaklı tek biçimi olduğu kabul edilse de— Almanya'daki o nefreti yaratmış ve gene de öylesine muzaffer bu ülke için yabancı ülkelerde saygı kazandırmasını bir türlü bilememiş olanlar onlardır. Bu toprakağalarının iktidarı, eski Prusya'nın yedi eyaletinden —yani tüm imparatorluğun aşağı yukarı üçte-birinden— oluşmuş bir alan içinde, burada siyasal ve toplumsal iktidara yolaçan toprak mülkiyetine ve sadece toprak mülkiyetine değil, ama örneğin pancar şekeri ve likör fabrikaları gibi, ayrıca bu alanın en önemli sanayilerini de ellerinde tutmaları olgusuna dayanır. Böylesine elverişli bir duruma, ne Almanya'nın geri kalan büyük toprak sahipleri, ne de büyük sanayicileri sahiptir; bir bütün oluşturan bir krallığa, ne birileri sahiptir, ne de öbürleri. Onlar geniş alanlara yayılmışlardır ve [sayfa 431] kendilerini çevreleyen toplumsal öğeler ile, siyasal ve iktisadi üstünlük kavgası yaparlar. Ama Prusya'lı toprakağalarının bu egemen durumu, iktisadi temelini gitgide yitirir. Borçlanma ve yoksullaşma, hem de tüm devlet yardımına karşın (ve Frederic I'den itibaren, bu yardım her toprakağası bütçesinin az buçuk düzenli bir öğesidir), durmadan yayılır; toprakağalarına batmama yeteneğini, sadece tarım işçilerinin töre ve yasa tarafından onanmış bulunan ve sınırsız bir sömürü olanağı sağlayan edimsel yarı-serfliği kazandırır. Sosyalist teoriyi bu işçiler arasına ekin, onlara cesaret verin, hakları için savaşımda onları biraraya getirin, işte o zaman toprakağalarının egemenliği hapı yuttu demektir! Almanya için, Rus çarlığının tüm Avrupa için olduğu kadar barbar ve fatih bir öğesini temsil eden büyük gerici iktidar, işte o zaman delinmiş bir sidik torbası gibi çatlayacaktır. Prusya'nın "ilk alaylar"ı sosyalist oluyor ve bunun sonucu, güçlerin, bağrında tüm bir devrimi taşıyan bir yer değiştirmesidir. Elbe'nin doğusundaki Prusya tarım proletaryasının fethi, işte bu nedenle Batının küçük köylüleri ya da Güneyin orta köylülerinin fethinden çok daha önemlidir. Bizim kesin savaş alanımız, işte burada, Elbe'nin doğusundaki bu Prusya’dadır ve hem hükümet, hem de toprak ağaları, işte bu nedenle, ne pahasına olursa olsun, bizim oraya girmemizi engellemeye çalışacaklardır. Ve eğer —tehditlerin bize anlattıkları gibi— partimizin gelişmesini engellemek için yeni zor tedbirleri alınacaksa, bu tedbirler özellikle propogandamız karşısında bulunan Elbe'nin doğusundaki Prusya tarım proletaryasını korumak için alınacaktır.. Ama bize vız gelir: biz onu ne olursa olsun, kazanacağız.[sayfa 432]
/FRİEDRİCH ENGELS
15-22 Kasım 1894'de Engels tarafından yazılmıştır. İlk kez, 1894-1895 tarihinde Neue Zeit, Bd 1, N° 10'da yayınlanmıştır
(Türkçesi, "Almanya'da Burjuva Demokratik Devrim", s: 407-432, Sol Yay., Kasım 1975)
Dipnotlar
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Engels'in, 15-22 Kasım 1894'te yazılıp, Neue Zeit, Bd. 1. No 10, 1894-1895'te yayımlanan Fransa'da ve Almanya'da Köylü Sorunu başlıklı yazısı, tarım sorunu üzerine çok önemli bir marksist yapıttır. Bu yapıtın yazılmasının dolaysız nedeni şu olay oldu: 1894 yılında, Main-üstü-Frankfurt'ta, Alman Sosyal-Demokrat Partisinin, çalışmaları içinde tarım program tasarısının da incelendiği bir kongresi toplandı. Vollmar ve öbür oportünistler, tartışmalar sırasında, örneğin büyük köylülerin sosyalizme kerteli geçişi üzerine, marksizme karşıt teorileri kabul ettirmeye çalıştılar. Engels, Fransız sosyalistleri tarafından, 1892 Marsilya Kongresinde kabul edilip 1894 Nantes Kongresinde tamamlanmış bulunan tarım programlarında yapılmış yanlışlıkları düzeltmek için de başında sesini duyurmak istiyordu. Oportünistlere bazı ödünler veren Fransız sosyalistleri, böyle yapmakla marksist konumlardan beri bir ölçüde ayrılmışlardı. Engels, bu yapıtta, çeşitli köylü gurupları karşısındaki proletarya siyasasının devrimci temellerini de açıklar ve işçi sınıfının emekçi köylülük ile birliği düşününe varır. s. 407
[2] Fransız İşçi Partisinin X. Kongresi 24-28 Eylül 1892'de, Marsilya'da toplandı. Kongre, partinin durumu ve çalışmasına, Bir Mayısın kutlanmasına, 1893 Zürih uluslararası sosyalist işçi kongresine katılmaya, parlamento seçimlerine girmeye ilişkin sorunları inceledi.
Köylü devriminin ülkedeki yükselişi ve parlamento seçimlerinde köylülerin desteğini sağlama isteği gözönünde tutulursa, kongre gündeminin en önemli konusu, kırdaki çalışma oldu. Kongre, kırsal proleterler ve küçük köylüler yararına bazı somut istemler formüle eden bir tarım programi benimsedi. Ama bu program, sosyalist ilkelere birçok aykırılıklar, küçük-burjuva düşlere ve köylülüğün mülkiyet eğilimine, hatta kırın zengin katmanlarının sömürücü özlemlerine birçok ödünler de içeriyordu. Bu yanlışlıklar, oportünist eğilimlerin etkisini yansıtıyorlardı. Nantes Kongresinde bu yanlışlıklar, programı gerekçeleyen bölümün ve bazı eklerin kabul edilmesi ile, daha da ağırlaştırıldılar. s. 412
[3] Burada Code Napoléon'dan sözeden Engels, sadece Napoléon I döneminde 1804'te kabul edilen ve bu ad altında tanınan Yurttaşlık Yasası'nı (Code civil) değil, ama Napoléon I döneminde 1804-1810 yılları arasında kabul edilen beş yasadan (yurttaşlık (medeni), yurttaşlık usul, tecim, ceza, ceza usul yasaları) oluşan tüm burjuva türel sistemini gözönünde tutmaktadır. Bu yasalar, Almanya'nın, Napoléon Fransası tarafından işgal edilen Bati ve Güney-Batı bölgelerinde ve Renanya'da uygulandılar, — hatta Renanya'nın 1815'te Prusya'ya katılmasından sonra bile. s. 413
[4] Emekçileri ezip suyunu çıkarma sistemi. s. 416
[5] "Sozialdemokrat”, Almanya Sosyal-Demokrat Partisinin, 1894-1895 arası Berlin'de yayımlanan günlük gazetesi.
Lafargue'ın Köylü Mülkiyeti ve iktisadi Gelişme başlıklı raporu, 18 Ekim 1894 günü, bu gazetenin ekinde yayımlandı. s. 418
[6] Engels, "Prusya ulusunun Kutsal Alman İmparatorluğu"ndan sözederek, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu adlandırmasını genişletir, ve Almanya'nın birleşmesinin, yani 1871 yılında, Fransa üzerindeki zaferden sonra, Alman İmparatorluğunun kuruluşunun, Prusya'nın egemenliği altında gerçekleştiğini ve Alman topraklarının Prusyalılaytırılması ile izlendiğini vurgular. s. 431
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder