28 Nisan 2004 Çarşamba

‘Köy Romanı Öldü’ ama Konuları Hayatta

GEÇEN pazar günü Hürriyet’in birinci sayfasındaki Urfalı Neclá Çoban’ın feryadını okuyanların tatili zehir olmuştur. Benim gibi. Barış Durak’ın (DHA) haberini hatırlatayım:

23 Nisan’da Urfa Emniyet Müdürü’nün koltuğuna oturan Neclá Çoban, ‘Hiçbir zaman baharın gelmesini istemiyorum. Çünkü babam beni tarlada çalıştırmak için bir hafta içinde okuldan alacak. Benim gibi birçok kız çocuğunun başına da aynı şey gelecek’ demiş.

Baharın gelmesini istemeyen bir genç kız. Hepimize bütün baharları haram eden bir trajedi. Bencil yaşam kozamızı kıran sözden bir çekiç. Sadece üzülmek yetmiyor, utanmak lazım. 13 yaşındaki Çoban’ın kaderini bölüşen nice kız çocuğu var Güneydoğu’da. Babam dediği de ağabeyi.

Hayatın karşıtlığı, çelişkisi, böyle anlarda edebiyatın önüne geçiyor. Bahar sözü çoğumuz için sevincin büyülü çağrışım mevsimi. Güzel günlerin özlemini depreştiren bir mevsim. Neclá için, yarın kavramını unutmanın, geleceğe dönük umutların bittiği günler. Edebiyatta, müzikte bu neşveyi dile getiren sayfaları, notaları, Neclá’nın söyledikleri belleğimden silip götürdü. Acıların, mutsuzlukların kaydı kaldı geride

YAZIMIN başlığını okuyanlar bunun bir paradoks olduğunu söyleyebilirler, hakları da vardır. Ben tek cümlede iki ayrı görüşü yansıtmak istedim. ‘Köy romanı öldü’ iddiası özellikle yıllardan beri büyük şehirlerde yaşayan edebiyat snoblarının yargısı. Cümlenin ikinci bölümü ise benim görüşüm: ‘Ama konuları hayatta.’ Konuları hayatta ve hayattan olan bir edebiyat nasıl ölür? Uçucu, hafif, pamuk helvası eserlerin sahibini biraz olsun düşündürecek sertlikte bir yakınma.

Neclá Çoban’ın yaşadığı bir ülkede, feryadını duyan insanın varacağı tek yargı vardır: Köy romanı bütün gücüyle yaşıyor, çünkü onun insanları da, konuları da yaşıyor. Köy romanına hücum edenler, onun öldüğünü sananlar, Türkiye’yi, büyük şehirlerden ve devasa alışveriş merkezlerinden ibaret gören sanal káhinlerdir. Neclá Çoban’ın feryadını duyanlar, özellikle genç kuşak okurlar, mutlaka köy gerçeklerini, köyde yaşayan, okulsuzluğa mahkûm insanların dramını öğrenmek için köy romanlarını okuma gereği duyacaklardır. Okumalılar da, bu ülkede yaşamanın getirdiği bir sorumluluk ve zorunluluktur bu.

Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Dursun Akçam hemen aklıma gelen birkaç ad. Edebiyatta, onu yaratan konular, insanlar yok olmadıkça, o eserin yaşama gücü devam eder. Köy romanlarının, köy edebiyatının hálá yaşama gerekçesi buradan gücünü alır. Bir ülkenin edebiyatının değişik dönemlerdeki anlayışı yansıtan eserlerin okunurluk oranı azalabilir ya da çoğalabilir ama yok olmaz. Tersi, edebiyat tarihi gerçeğine aykırıdır.

NECLA ÇOBAN’ın gerçeği bize bir edebi gerçeği anımsatıyor. Köy romanlarının konuları, kişileri hayattadır, öyleyse romanları da hayatımızın içindedir.

Doğan Hızlan
28 Nisan 2004