13 Aralık 2018 Perşembe

Köy Odası


Hicabi Ay kardeşimiz 5 Ağustos 2017 tarihindeki bir yorumunda bahsetti KÖY ODA’sından. Üç kişi okumuş.
“Ben uzun yıllar boyu inşaat işiyle uğraştım. En son yaptığım iş 2013 yılında Gümüşhane’nin Köse ilçesi Özbeyli (hozbürük) “Yas Evi” denilen köylünün cenazesi olunca toplanıp Kuran’ı Kerim okunacağı bir köy salonu; yemekhanesi, çay ocağı olan Selçuklu Mimarisinde sekizgen bir yapı. Sekizgen haliyle Selçuklu Kümbetlerine benziyor. Biz de köyümüzde böyle bir binayı okulun bahçesinde bir yere yapabiliriz. Mimarisi dedelerimizin o ahşap (gandil) evleri gibi olabilir. 300/350 metre kare kullanılabilir bir alan olabilir. Buralar bir takım benzer toplantılarımızın yapılabileceği bir yer. Ayrıca çocuklarımızın görmediği çocukluğumuzun günlük eşyalarının sergilendiği (kösere taşından bakır kazanlara kadar) eşyalarında sergilendiği Etnografik bir mekan yapabiliriz. Ne dersiniz. Bunu başarabiliriz. Saygı ve sevgilerimle Hicabi AY.”



Köy Odası

Köy odası Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da Barak Kültürü’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta).

Köy Odası’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat edebildikleri söylenemezdi ya.

Köy Odası Barak’ta aile büyüklerinin veya büyük olmaya namzet ev reislerinin dönem mimarisine göre yaptıkları yapıdır. Bu yapılar geçmişte yörenin yapı taşı olan kerpiçle neredeyse özdeşleşmiştir. Benim gibi çoğu yöre insanının aklına oda denince köy odası, köy odası denince de kerpiçten, bir holü ve holden girilen uzun ince bir oda gelir. Yapı bu şekildedir. Bazen bu hol başka bir odaya veya kilere açılır. Buraların mutfak olarak veya odunluk olarak kullanımı da mevcuttur. Hatta mekân sahibinin ekonomik gücüne göre oda sayısı çoğalırdı. Sonraları gerek dünya ile kültürel etkileşim, gerekse beton yapının sunduğu esneklikle mutfak, tuvalet gibi yapılarda konuldu.

Odanın asıl oturulan yeri ise uzun ince olan büyük odasıdır. Burada kapının karşısına denk gelen, herkese hâkim nokta başköşedir. Başköşe VIP’tir, zira herkes oturamaz. Oraya evin büyük ferdi harici ev sahibi bir sohbet ortamında asla oturmaz. Çünkü misafire buyur edilir. Tabi misafirin de yaşça büyüğü başköşenin sahibidir. Bunun yanında köylüler makam mevki sahibi ve eğitimli insanları da başköşeye buyur ederler. Yaş ve irfan sahipleri, misafirler başköşeden başlayarak uzun sırayı karşılıklı olarak doldururlar. En küçükler, çocuklar ve oda içerisinde hizmete dönenler ise alt başa yerleşirler. Alt baş ise kapının yanı ve etrafıdır.

Odanın içi bazı yörelerde sedirle döşenmiştir. Fakat Barak‘ta tercih yastık ve minderlerdir. Dedemin odasında mesela; yastıklar mısır koçanından ve minderler ise yünden yapılmıştı. Mısır yastıklar halı desenlidir. Oldukça sert ama hem şeklini kaybetmediği için kullanışlı, hem de bel için gereken desteği verdiğinden konforluydu. Halı desenli yastıklar hâlâ her odada var ama mısır yastıklar kalmadı gibi. Aynı şekilde yörede koyun besleme alışkanlığı terkedildiğinden yün minder bulmak da zorlaştı.

Yer döşemeleri ise oturulan kısımların altında kilim şeklinde uzun halılardan, ortadaki yemek yenen ve çay, tütün servisi yapılan yerlerde temizliği kolay, ekseri muşambadan yapılmış örtülerle bezenirdir. Bazı odalarda bu orta kısma kısa ayaklı uzun masalar konur ve yemekler çaylar için sehpa vazifesi gördürülür. Oturulan kısımların altına ise hasırdan döşemeler serilirdi. Bu döşemeler bugün IKEA’larda, English HOME’larda, Tekzen’lerde servis tabaklarının altına koyulması için dekoratif olarak satılıyor. Hem de ne fiyatlara. Biz ise bunlarla oyun oynar, örgüsünü açmaya çalışırdık. Örgüsü sökülenler ise ev ahalisi tarafından atılırdı.

Odanın büyüklüğüne göre ikiden az olmamak üzere muhtelif sayıda penceresi olurdu. Bu pencereler ise kerpicin kalınlığından dolayı oda içerisiyle arasında bir boşluk olurdu. İsmi ise Tağa’ydı. Tağa hem pencerenin odayla doğrudan temasını önleyip sıcak ve soğuğa mani oluyor, hem de ufak tefek eşya ve gereçlerin ortalıkta kalmayıp oralara konulmasına yarıyordu. Yine aynı şekilde odanın alt başında duvarlarda bırakılan nişlere de tağa adı verilirdi. Buralar ise genelde misafirler için konuşmuş döşeklerin yeriydi.

Bu oyukların bir de kapak yapılmışları olurdu. Bunlara ise mahmil denir. Evet, bir köy odasının en gizemli yeridir. Mahmil genelde kilitli olur, kilidi ise oda sahibinde dururdu. Oda sahibinin mahremiyetinin başladığı yerdi bu mahmiller. İçerisinde sahibin kişisel eşyaları, çayı, şekeri, tütünü, şehre gidince getirdiği sucuk ve misafire ikram edilecek şekerlemeleri, meyveleri, kolonyayı barındırırdı. Çocuklar için en gizemli yeriydi mahmil köy odasının. Anahtarı ele geçmezdi, oda sahibi kendisi açar, çocukları sevindirirdi bazı bazı. Bugün hâlâ bana köy odasının en gizemli yeri olarak gelir bu mahmiller.

Odanın yine başköşesinde (bazı odalarda) şömine olurdu. Bu şöminenin üst ve yanlarında ise kahve ibrikleri vazgeçilmezdir. Bu ibrikler (mırra) acı kahve yapılırken damıtmaya yarar. Oldukça da külfetli bir iştir mırra yapımı. İyi bir oda sahibinin de yapmayı bilmesi gerekir. Ocak (şömine) olmayan odalarda ise ısınma kışın kurulan sobayla sağlanır. Hem sobada, hem de ocakta yanan fıstık ve üzüm odunlarının kokusu ise odanın karakteristik özelliklerine dâhildir.

Odanın duvarları da aile büyüklerinin (varsa) resimleri ile süslüdür. Bazen oda sahibinin samimi siyasi görüşüne göre politik liderlerin portresine de rastlayabilirsiniz. Göz atmakta fayda vardır, sonra o lidere laf söylerken sert bir tartışmanın içinde bulabilirsiniz kendinizi.

Oda sohbetleri eskilerden, ata dedelerden, bağ bahçe bakımından, güncel siyasetten, tarihten, hikâye ve menkıbelerden müteşekkildir. Eğer ki ilk kez bir barak köy odasına gidiyorsanız buradaki tarih bilgisi sizi şaşırtabilir. Burada Türk’ün kadim zanaatı sözlü kültürün ne kadar geliştiğine yakından şahit olursunuz. Bazen aynı konular sanki gençler öğrensin diye defalarca tekrar edilir, gençler ise bu konuyu biliyormuş gibi yapıp üstünlük taslamaz. İskânı anlatan bir güngörmüşün döneminde Yıldırım döneminin sosyal hayatı konusunda bir gerçekte duyabilirsiniz, Horasan sonrası Anadolu’da Türkmenler’in ilk kondukları yerleri de. Yine sohbet arasında bol miktarda hikmet, özlü söz, manileşmiş iğneleyici cevaplar da cabasıdır.

Bu yapılar yöredeki örgütsel organizasyonu da gayet net yansıtırlar. Bir davette, cenaze merasiminde, hülasa kalabalıkta ortadaki boş olan yere hemen uzun ince bir yer sofrası serilir. Birkaç kişiye bir sini (tabaktan büyük yemek kabı) düşecek şekilde pilavlar konur. Sonra her bireye ayrı tabakta cıvık olarak adlandırılan sulu yemek servis edilir. Pilavın üstü ise misafirin ve bir araya toplananların amacına göre kesilmiş hayvanın etleriyle bezenir. “Çıkar, çıkar.” Terimini duyarsanız şaşırmayın. Burada çıkarmanız gereken ettir. Et yiyin denmektedir. Misafire ayrıca etin en güzel yerinin verilmesi, en azından önerilmesi farzdır. Burada ev sahibi ve gençler herhangi bir komuta gerek duymadan organize bir şekilde sofrayı evden odaya taşır ve düzenlerler. Misafirler karnını doyurup çay servisi başlayana kadar sofrayı toplar ve karınlarını doyururlar ayaküstü. Sofranın kurulması da, toplanması da birkaç dakikayı geçmez. Yeterli sayı varsa Hababam Sınıfı’nın duvar örmesi var ya; işte tam öyle bir organizasyon görürsünüz.

Azaldı şimdilerde köy odası. Yine de köylerde kahvehane olmadığı için tek tük açık odalar bulunmakta. Kerpiç olanların ise çoğu zamana yenik düştü. Köyün her yanı gibi odalar da azalan nüfus ve şehre göçten nasibini aldı. Eskiden her gün yaşadığı kalabalığı, sohbet meclislerini şimdilerde sadece bayramlar ve özel günlerde yaşar oldu. Odaların durumu köylerin sorununun da özeti aslında… Hâlbuki devlet eliyle yapılacak çalışmalarla toplumsal düzenin devamına katkı sağlayabilir, aile ve toplum etkileşimini de çağa yenilmeden düzenleyebilirdi. O potansiyel vardı. Fakat artık köy odası yok.

Murat Emre Tiryakioğlu