24 Kasım 2007 Cumartesi

Öküzler - Koca Öküz






 “-sabah serinliğinde nadastaki öküzleri
boyunduruktan bırakırdık kuşluk vakti”

iki tekerlek üstünde sap yüklü kağnı
ikizkenarüçgenin tepe köşesinde de
koca öküzler vardı

tarlaya tekerlekleri batıran,
yolda çiğilleri ezen yüklü kağnıyı
iniş-yokuş demeden sapları
harman yerine taşırlardı

öğle sıcağında çaresiz hayvanlar
bu defa da harmanda dönmekten usanırlar

taneyi serpine, samanı-samanlığa taşırlar
gençlerse nallanırlar, kocamışlarsa satılırlar

celep ‘-çok dedin arkıdeş len
varıp-gedip de ben bunu
çifte goşmecen’
bir yandan da dişlerine bakmaktadır
ama sözde çifte koşmayacaktır

buruk bir bakışma
ala öküzle aramızda
bir mahsunluk çökmekte
ikimize de
ne de olsa
onca yıldır
kahrımızı çekmekte

dün çift süren,
kağnı çeken
dövene yüklenen
sap, zahire, saman
tarlaya gübre
değirmene unluk çeken
kışlık çalı
ev yapılırken taş taşıyan

ve artık
kasaplık olan
ala öküzle
vedalaşma zamanıdır

yıllar yılı,
bir köşesinde yattığı
ahır artık dardır

kağnılar dolusu
saman çekip doldurduğu
samanlıkta saman azdır

yıllar yılı
hizmetinden kalmadığı
çiftçiye göre de
artık kocamıştır

ya da
falancada
“eyi bi dana var”dır

koca ala öküzün,
koca koca gözlerinden,
koca-koca kahredici yaşlar süzülür

kuyruğuyla at sineği kovalar
başını bir o, bir bu yana döndürür

ben naçar,
koca ala öküzüm naçar

*
yazın sıcağından değil,
göğenin ısırığından
atsineğinin ısrarından değil
nodulun sızısından
arpa tozunun
kaşındırmasından
hiç değil

tekinin yan yatmasından,
işin zorluğundan,
yükün yuğmasından değil
tarlanın anızından,
takmasından hiç değil

kağnının ağırlığından,
yolun yokuşundan değil
sabanın boyunduruğundan
zelvenin sınırından değil
övendirenin nodulundan,
samanın kırmasızlığından,
hiç değil

insanın vefasızlığından değil
ahırın darlığından,
samanın kıtlığından
kırmasızlığından değil
‘artık kasaplık’ olduğundan hiç değil

işe yaramayacağından
artık;
hizmet edemeyeceğinden
çiftçinin gönlüne giremeyeceğinden
sahibinin işine yaramayacağından
yaşlandığından

kuyruğuyla at sineği kovalar
boğazında bir şeyler düğümlenir
salyası akar
kuyruğunu sallar
geviş getirir

**
bir parlak paralık çobansalığa
abim teslim etti
ala öküzün örkünü
ala öküz babama baktı, sonra bana
dünya mı fani, yoksa insanlar mı fani
yoksa ala öküz mü

peki kim vefalı
şimdi bu kader mi
o evden yana gitmek istedi
Topal iteledi
gördünüz mü
ala öküzü
koca-koca gözleriyle
geviş getire-getire
kuyruğunu sallar
koca ala öküz
bir babama
bir bana bakar

koca öküz önceden tanımadığı
ipinden asılan adımı
takip eder
bol paralı şişman adam deynekler
ala öküz
gönüllü-gönülsüz
onu sevmeleri umrunda olmayan
onu sevmek zorunda da olmayan
iki insan arasında
yaşamak zorunda olduğu
kaderinin geri kalanını yaşamaya
adamın biri çeker
diğer iter
Ala Öküz gider

***
“-hayır” deyip sattırmamaya
ipinden tutup kaçırmaya
ahırı genişletmeye,
samanlığa daha saman depmeye
yetmez ki gücüm,
güle-güle,
ala öküzüm
güle-güle.

Koca Ala Öküzüm
celep önde,
Topal arkada
köy odasının köşesini döndüler
“-müooohh”
eve geldiği akşamlardaki gibi
bir defa daha müledi
celep küfretti zannımca
Topalın sopası havada

cebime sıkıştırılan
delikli parayı fırlattım
can havliyle yerden
iki taş aldım
“öbür ayağını da ben kırayın”
“-vurma ulaayn”
Koca Ala Öküz satılırmıydı
… kodumun topalı

/İbrahim Çelikli

Öküz Burcu



Çin Astrolojisi nedir?
Çin (doğu) ay takvimi, m.ö. 2367 - m.s.61 yılları arasında ortaya çıkmış olan, sadece bir horoskop değil, aynı zamanda günümüze kadar gelmiş olan güzel ve eski bir efsanedir. Basit bir ay takvimi dönemi 12 yıldır. Tam veya büyük dönem ise 60 yıl olarak belirlenmiştir. Bu büyük dönem de 12 yıllık 5 küçük dönemden oluşur.

Her 12 yıllık takvim dönemi bilinen eski bir efsaneye göre düzenlenmiştir. Efsaneye göre Buddha dünyadan ayrılmadan önce bütün hayvanları yanına çağırmış. Buddha'nın çağırdığı hayvanlardan sadece 12 si gelmiş. Gelen hayvanlara teşekkür ederek Buddha onları ödüllendirmek istemiş. Her yıla sırasıyla bu hayvanlardan birinin adını vermiş ve o yılı adını verdiği hayvanın egemenliği altına bırakmış. Yılların sıralaması ise hayvanların Buddha'nın huzuruna geliş sırasına göre düzenlenmiş. Böylece Buddha'nın yanına ilk gelen Fare'den başlayarak yıllar Öküz, Kaplan, Tavşan, Ejderha, Yılan, At, Keçi, Maymun, Horoz, Köpek ve son olarak da Domuz adını almışlar.



Öküz Burcu

Özellikleri
Sabırlı, cesur, sadık, vefalı, muhafazakar.

Kişiliği
Çin takvimine göre Öküz yılında doğan kişinin ne kadar sabırlı olduğunu herkes bilir. Aynı zamanda sıkı bir çalışma kapasitesi vardır. Yıl için adı verilen hayvan da esasında katır kadar inatçı ve azimkardır. Bu yılda doğan kişiler de bu özellikleri paylaşırlar. Özellikle uğraşları sevdikleri bir konu üzerinde olursa, yorgunluktan bitap düşene kadar çalışabilirler.

Bu yılda doğan kişinin kayıtsız durgunluğuna bakıp, onun sersem birisi olduğunu düşünenler yanılırlar. Bunlar başkalarının fark etmeyeceği kadar zeki ve akıllı kişilerdir. Bu, bir amaca dönük mantıklı bir akıldır. Yaşamda hedefe ulaşmak için güvenilir olmak ve sonra da çalışmak gerektiğine inanırlar.

Duygusal Yaşamları
Bu kişiler ihtiraslı ve tutkulu sözcükler kullanarak sevgilerini açıklayamazlar. Onlardan, bir Donjuan veya Kazanova gibi sevgililerine tutkulu aşk mektupları yazmaları beklenemez. Bununla beraber, aşk heyecanı duymadıkları ve karşı cinsi arzulamadıkları da düşünülemez. Bunların ihtiraslarını kolayca uyandırmak mümkün değildir. İlk bakışta aşık olmak ise alışılmamış bir durumdur. Buna benzer şekilde, şıpsevdi oldukları ve kolayca aşk sevdasından kurtulduklarını da söyleyemeyiz. Aşkları aylar ve yıllar boyunca gelişir ve serpilir ve güçlenir.

Bir kere zirveye ulaştımı kimse vazgeçiremez. Bunlar erkek veya kadın yaşamlarını paylaştıkları kişiye sadık olurlar. Bunlar içinde evlilik ortağını aldatan pek az kişi çıkar. Öküz yılı doğumluların uzun süreli başarılı ilişki kuracakları karşı cins Koyun yılında doğanlardır. Gerçekten de bu iki sakin gurup birbirleri ile iyi anlaşabilirler.

Esasında Öküz yılı doğumlularla uyumlu bir ilişki kurabilmek oldukça güç gözükmektedir. Bu kişiler almaktan çok verenler gurubuna girerler. Birbirlerine benzer mizaçları olan kişilerin berberlikleri sıkıcı olur. En uzun ömürlü ve uyumlu beraberlikler birbirine zıt mizaçlar arasında kurulabilir. Öküz yılı doğumlular, Horoz yılında doğanlar ile uyumlu bir ilişki kurabilirler. Bundan başka, nisbeten dikkatli ilişki kurabilecekleri kişiler, Köpek ve Kaplan yılı doğumlulardır. Bu ilişkilerde aşılması gereken zorluklar vardır.

Öküz Yılında Elementler
Tüm elementlerin kutupsallığı (-) dir.

· Metal - Öküz: Bu kişiler anlamlı bir konuşma tarzına sahiptir. Zeki ve çoğunlukla sanatkar olurlar. Bu olumlu yanları bunların bakış açılarının genellikle olumlu olduğu sonucunu çıkartır. Ayrıca öteki aynı yıl doğumlulara nazaran daha sıkı çalışırlar. Bu oluşumlar kişiye tartışmayı seven mizaç verir. Özellikle keriyerini içeren konularda görüş ve fikirlerini açıklamaktan kesinlikle kaçınmazlar. Metal - Öküz yılı doğumlular genellikle zor bir meslektaş olurlar ama güvenilir kişilerdir.

· Su - Öküz: Başkalarının öğüt ve fikirlerine kulak vermeye daha hazırlıklıdırlar. Bunun anlamı yeniliklere karşı duyarlı olmaları değildir. Tüm Öküz yılı doğumlular gibi muhafazakar mizaçlıdırlar fakat, mantıklı tartışmalardan kaçınmazlar. Bunlara eskiye nazaran yeninin daha başarılı olduğu kanıtlanırsa, tüm güçleri ile bunu gerçekleştirecek yöntemlere sarılırlar. Yine de yeninin üstünlüğünü kabul etmekte pek ısrar etmezler ve değişimin getireceği bazı zararlara karşı da hazırlıkları yoktur. Bunlar kendilerine düşkün olurlar ve başkalarından da bunu beklerler.

· Tahta - Öküz: Çalışma üzerinde ötekilerden daha iyicedirler. Ayrıca başkalarının duygularını daha dikkate alırlar. Bunlar çok büyük güç harcayarak çalışma azmi ile doludurlar. Ötekilere nazaran da müzmin bir inatçılık göstermezler. Bu nedenle öteki Öküz yılı doğumlulara nazaran yaşamda ün ve başarı kazanmaya daha yatkın olurlar.

· Ateş - Öküz: Diğer tipler arasında ateşin tüm yakıcılığına sahip kişileridir. Bunlar konuşmalarında, davranışlarında ve başkalarının kusurlarını göstermekte acı ve alaylı bir üslup ve yorum kullanırlar. Nezaket açısından sözünü esirgemeyen kişiler sayılırlar. Eğer yorumlarında keskin ve acı davranmışlar ve yargılarında yanılmışlarsa, hemen özür dilemeye de hazırdırlar. Birçok yönden karakterleri yaşamda pek çok şeyi güçleştirecek yapıdadır. Diplomasi ve incelik isteyen işlerde buna uygun bir kimlik elde etmeleri oldukça zordur. Bununla beraber başarılı bir kariyere sahip olurlar. Bu kariyer savaşarak elde edilmiş sayılmalıdır. Hukuk ve ordu işlerinde başarılı olurlar.

· Toprak - Öküz: Tüm Öküz yılı doğanlar içinde en kayıtsız olanlar bunlardır. Pek çok yeteneklere sahip olurlar. Örneğin, sadakat, bağlılık, içtenlik ve güçlü bir mantık gibi. Fakat bu kişilerde hayal gücüne bağlı yaratıcılık ve duyarlılık yok gibidir. Buna üzülecekleri sanılmasın, yaşamda ulaşmayı planladıkları yere ulaşacaklardır. Bu hedefe ulaşmak için sabır, yoğun bir çalışma ve kararlılık içinde olurlar.

Efsaneye göre, yaratılıştan sonra Buddha tüm hayvanları çağırır ve toplanmalarını ister. Amacı onlarla astroloji hakkında görüşmektir. O kadar hayvan çeşitlerine rağmen sadece 12 tanesi Buddha’yla görüşmeyi uygun bulur ve yola koyulurlar. Ettikleri zahmeti onurlandırmak için Buddha her hayvana bütün 1 seneye onun adını vereceğine dair söz verir. Ve bu seneler her hayvanın yolda karşılaştığı olaylar esnasında sergilediği karakteristik özellikleri kapsayacaktır. Böylece bu senelerde doğan insanların kaderleri de etkilenmiş olacaktı. Seneler belirli periyodik bir döngüye göre dağıtıldı. Her 12 senenin sonrasında hayvanların hepsi kendilerine ait olan senelere sahip oldular, hem de senenin son gününe kadar

Senelerin dağıtımı hayvanların buluşmaya geldikleri sıraya göre yapıldı. İlk sene fareye aitti, çünkü o ilk gelen hayvandı ve dağıtım yapıldığında ilk seslenenlerdendi. Daha sonra onu öküz, kaplan, tavşan ve diğerleri ve en son ise domuz takip etti. Domuz buluşmaya gitmek için bayağı tereddüt etmiş, daha sonra bu davranışından dolayı kendinden utanmış ve yola koyulmuştu. Bu yüzden en son gelen oydu. Çin astrolojisindeki burçlar, batı astrolojisiyle karşılaştırıldığında, güneşin değil, tamamen ayın etkisinde bulunurlar. Hesaplama ay yıllarına göre yapılmaktadır. Her Çin yılı, kış döngüsünden sonraki ikinci ay doğuş gününde başlamaktadır. Bu yüzden bu senelerin, Avrupa zaman hesaplamasına bakıldığında, 21. Ocak ve 20. Şubat tarihleri arasına denk gelen değişken başlangıçları vardır.

Dünya Sarı Öküz'ün üstünde durur






Gitme giden gitme sual sorayım
Ya bu dünya neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Dünya Sarı Öküz'ün üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu öküz neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Öküz de bir salın üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu sal da neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Sal da bir balığın üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu balık neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Balık da deryanın üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu derya neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Derya da ikrarın üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu ikrar neyin üstünde durur
PİR SULTAN'im der ki ben onu gördüm
İkrar da imanın üstünde durur
/Pir Sultan

"Öküz Taşı" Üstüne



Yolunuz Kırşehir hudutları içinde bulunan Hirfanlı Barajına düşerse, baraj site girişinde, baraj gölüne hâkim bir sırtın başında, iki öküzü canlandıran “öküz taşı” heykeli görürsünüz. Dört ayaklı beton kaide üstünde ve tonlarca ağılığında olan, bu tarihî heykelin üstüne çıkıp bakıldığında, ortasının dört köşe havuz şeklinde oyulduğu görülür. Hitit’lerden kalan, granit taştan yapılan Kırşehir’imizin en değerli tarih hazinesi olan bu haykel gerçekten çok ilginçtir. Ne yazık ki, gerek çevresel faktörler (rüzgâr, yağmur, kar vb) gerekse şartlanmış ön yargılı insanların tahribi ile heykelin kulak, boynuz gibi öteki orijinal kısımları kırılmış.

Bundan 3000–4000 yıl önceden kalan bu eşsiz tarih hazinesi, çağın insanının sanat zevkini yansıtır. Bu sanat yapıtı, sadece bir heykel değil, aynı zamanda insanın ayrı bir gereksinimini karşılar. Tarih kitaplarında krallara üzüm salkımı sunan heykelleri görmüşüzdür. Şimdi olduğu gibi, binlerce yıl önceden üzüm ve üzümden elde edilen pekmez, şarap, çok uzun bir süre insanoğlunun en önemli gıdası olmuştur.

İşte, üstten bakınca havuz görünümünde olan bu taş yontuda, o devrin insanları üzüm ezip şıra çıkarıyorlardı. Bu öküz heykelinin burun deliklerinden şıra akması için delikler bulunuyor.  Bu öküz taşının bulunduğu Toklümen, Savcılı gibi Kızılırmak vadisindeki bağcılar, aynı yöntemle, bu tür havuzlarda ta o zamanki gibi, ayakları ile çiğneyerek üzümden şıra çıkarmaya devam etmekteler. Ancak şimdikilerin bu üzüm ezme havuzları, Hititler zamanındaki gibi süslü heykeller gibi değil, taş duvarlı beton havuzlar şeklinde. (Kırşehir’imizin bağcılığı en ileri olan beldesi Toklümümen Kasabamızdır).                                                                                                             

 ÖKÜZ TAŞI NEREDEN GELDİ?
1950–1955 yıllarında Kızılırmak üzerinde Hirfanlı Barajı için etüt ve yapımı başladığında, şimdilerde arazisi ile birlikte baraj gölü altında kalan “Dokuz” köyünün bir höyük tepesinde bulunan, bu anıtsal öküz taşı, su altında kalmaması için, büyük zorluklarla şimdiki yerine getirilmişti.

O devrin insanları neden böyle muhteşem anıtsal öküz heykeli yapmıştır? 3000–4000 yıl öncesini düşünürsek, şimdiki hiçbir motorlu araç ve makine yoktu. İnsanoğlunun en büyük yardımcısı, yük taşıyıcısı eşek ve öküzdü. Öküzün emeğinden yararlanan, ürününü taşıyan etini yiyen, derisini birçok işte kullanan (kemer, kayış, çarık, giysi vb)  insan, öküze öylesine minnet duymuş, öylesine değer vermiş ki, böylesine muhteşem heykellerle onu adeta kutsamış. Kızılırmak boylarında Hititlerden günümüze kadar, bütün Anadolu’da ve hatta öteki ülkelerin yaşamında öküzün ve öküz kağnısının yüzyıllar süren insanla çok sıkı etkileşimi vardır. Ne ki, daha yakın zamana kadar, binlerce yıl, insanlar öküzün emeğinden yararlanmış (tarlasını sürmüş, her türlü yükünü taşımış, hasadını yapmış), etini yemiş, derisinden (gönünden) ayağına çarık dikmiş, bağırsaklarından sucuk (hatta def) yapmış, boynuzundan bıçak sapı, bazı kutu kaplar, tarak, uçkurluk, kağnısına kayış ve sabunluk yapardı, (gıcırdamasını, sürtünmeyi azaltsın diye, tekere sabun sürerlerdi). (Kışın yakmak için gübresinden tezek yaparlardı. İnsanoğlu öküzden öylesine yararlanmış ki, ahır sekisi denilen ve öküzlerle insanların adeta birlikte kaldıkları büyükçe odada, öküzün nefesi bile insanı ısıtırmış. Ne ki, daha 1960 lı yıllara kadar Anadolu’nun birçok köyünde ahır sekileri vardı. İşte insanoğlunun öküz ve eşekle böylesine bütünleştiği başka bir canlı yoktur. Gün olmuş çiftçi, öküzünü ev halkı ile eşdeğer tutmuştur. Onun için adeta bir öküz ve eşek kültürü oluşmuş. İnsanoğlu bu iki hayvandan böylesine faydalanıp severken, onun etrafında oluşturduğu tekerleme, aşağılama sözleri ile bir mizah kültürü de oluşmuştur. Bunları incelersek, “eşek kafalı’dan tutun da, “öküzün trene baktığı gibi”sine kadar, sayfalarımızı dolduran,  nice deyimler atasözleri sayabiliriz.

Babası bir öküz nalbandı olduğu için bu lakabı alan, Öküz Mehmet Paşa bir yana bırakıp, hele Kurtuluş savaşında öküz kağnılarının cephane taşıması nasıl unutulur... Buraya “Mustafa Kemal’in Kağnısı” şiirini, sayfa el verse de yazsa idim.

Öküzünü çok sevdiği için, öküzünün başına “maşallah”, mavi bocuk takan, ne ki öküzüne muska yazdıranlar bile vardı. Hatta kağnısını ve de tekerini görülmemiş derecede süsleyenlere bir örnek vermek istiyorum. Yanda resmi görülen kağnı tekerini 1996 da Antalya’ da bir antikacı dükkânında görmüştüm. Kırşehir yöresinde değil, Türkiye’nin hiç bir yerinde bir daha görülemeyecek bir süslü tekerdi. İşte, bu toprakların insanı, gücünden ekmek yediği öküzünü, kağnısını böyle kutsayıp sevmiş, binlerce yıl ötesinden onun heykelini dikerek ebedileştirmiş. Ayrıca bu yönde halk ozanları çok ilginç şiirleri ile, halkın öküze, kağnısına kaşı sevgisini dile getirmişler.
Daha beri gelelim. Artık heykel, resim yasak olduğu için, şiirlerle öküz kutsanmış. Birçok abdalların kendilerine “pir” saydıkları Pir Sultan Abdal(1510–1589)öküz için şunları diyor:       

Dağdan kütür kütür hezen indirir,
Öküzün damını alçak yapın
İndirir de ateşlere yandırırı,
Yaş koman altını kuruluk yapın,  

Her evin dirliğim öküz döndürür,
Koşumdan koşuma gözlerin öpün, 
İreçberler hoşça tutun öküzü.
İreçberler hoşça tutun öküzü.

Pir Sultanım der ki kaynar coşunca,
Tekne hamur kalmaz ekmek pişince,
Âdem ata öküzün çifte koşunca,
İreçberler hoşça tutun öküzü.

Halk ozanlarımızdan Ruhsati (1835–1911) de Tanrı’dan dört öküz istiyor:
Ya ilâhi görünmeden bir devlet
Zekâtımı veremezsem geri al,
Helâlından dört öküz ver yarabbi
Koşup çifte süremezsem geri al”

Mercî adlı ozan şöyle diyor:
“Öküz altında buzağı arar,
Reva mı katmaya aşuna agu,
Taleb kılasın öküzden buzağı”.


Ozan Gedai (1826–1901) de şöyle diyor:
Sözün tutup hele dinledim anı 
Varıp bir köşede tuttum mekânı
Çiftçi oldum ele aldım sabanı
Öküzlerim öldü tohum ekerken”.
  


Yakın Tarihimizde Öküz ve Kağnılar




Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması sonucunu doğuran Kurtuluş Savaşımızın isimsiz kahramanları öküzler ve onların çektiği kağnılardır. Binlerce kağnının taşıdıklarıyla zafer kazanılmıştır. Özellikle, "Gavur Ankara'ya yürüyor, ey ahali! Yok mu erkeklerimize silah gönderecek kadınlar? şeklinde tellalların pazarlardaki ilanlarını duyan kadınlar kağnılarını koşmuş, çocuklarını evdeki yaşlılara, yetişkin kızlarına ve komşularına bırakmışlar, asker korumasında Kastamonu yolunu tutmuşlar, Seydiler Ovası’na vardıklarında kağnı kolunun dev bir yılan gibi ovayı doldurduğunu görmüşler, geceleri arabalarında bir yorgan altında yatmış, mola verdikçe öküzlerini otlatmış, yaprak yolup yedirmişler." (Erdoğdu / 74) ifadeleriyle aktarılan kahraman Türk Kadınları'nı zikretmek gerekir. Kağnı Kolları’nı en güzel tasvir eden eserlerden biri de Enver Behnan Şapolyo'nun yazdığı “Atatürk Anadolu’da” adlı eserdir. Kastamonu Halkı yediden yetmişe, canını dişine takarak bu güzergahı canlı tutmuş, askerlerimizi cephanesiz bırakmamıştır. Allah, şimdi çoğu rahmetli olmuş gazilerimizden ve kağnısı başında donan şehitlerimizden razı olsun.

Burada yeri gelmişken Kastamonu Cumhuriyet Meydanı'ndaki anıtla ilgili bir hususu belirtmek istiyorum; Şehit Şerife Bacı Anıtındaki öküzler yularından çekilerek götürülmektedir ki bu durum Trakya'ya hastır. Kastamonu yöresinde öküzler, üvendere ( ucu nodullu, çivili sopa, ürgendere, üğendere veya üvendere ) ile ve genellikle öküzlerin ardından idare edilir, gehlenir.  (yürümeleri için çağrılır.) Burada iki dikkatsizlik söz konusudur; Sanatının dikkatsizliği kadar, o dönemleri, kültürleri yazıp çizmeyen, resimlemeyen büyüklerimizin dikkatsizliği, böyle şeylere önem vermeyip aldırış etmemeleri de tenkit edilmeli diye düşünüyorum.
/Doç.Dr.Öcal Oğuz, Yozgat, G.Ü. Halkbilimci

Dil Tekerlemeleri (Yanıltmacalar)





Söylenişleri birbirine yakın olan seslerden kurulu sözcükler, çabuk çabuk tekrar edilirken dilimiz sürçer. Söylemekte güçlük çekeriz. Tam veya yarım tümcelerden oluşmuş bu tür söz dizelerine “yanıltmaca” adı verilir.

Yanıltmacalar da bir tür tekerlemedir. Bunları “dil tekerlemeleri” olarak da adlandırabiliriz. Dil tekerlemelerini söylerken heceleri birbirine karıştırmamaya özen göstermeliyiz.

Bu tür tekerlemeler dil (diksyon) çalışmalarında önemli yer tutar. Bunun yanında, oyun sonlarında birer ceza aracı olarak da kullanılabilir. Bunları çabuk çabuk ve hiç yanlışsız söyleyebilmek gerçekten çok güç bir iştir. Söylerken bazı yanılmalar yapılabilir. Bu da çok eğlenceli durumlara yol açar.

Sizler için seçtiğimiz ve derlediğimiz yanıltmaları öncelikle hatasız okumaya ve söylemeye çalışınız. Daha sonra bu tekerlemeleri ezberleyiniz. Arkadaşlarınızdan da bunları eksiksiz ve yanlış söylememelerini isteyiniz.

-İbiş ile Memiş mahkemeye gitmiş. Mahkemeleşmiş mi, mahkemelememiş mi?
-Şu odayı badanalamalı mı, badanamalamalı mı?
-Bu duvarı badanalamalı mı, badanamamalı mı?
-Şiş şişeyi şişlemiş. Şişe keşişe kiş demiş.
-Bir berber bir berbere bir derede bire berber Beri beri gel berber demiş
-Bir berber bir berbere:
-Bre berber,gel beraber bir berber dükkanı açalım, demiş.
-Bizde bize biz derler, sizde bize ne derler.
-Al bu takatukaları,
Takatukacıya takatukalatmaya götür.
Takatukacı, takatukaları takatukalatmam derse,
Takatukaları takatukalatmadan al da gel.

-Kırk küp, kırkı da kulpu kırık küp.
Kırk kırık küp, Kırkının da kulpu kırık kara küp.
-Çarık, çorap, dolak.Ben sana çarık, çorap, dolak mı dedim?
-Sarımsağı saklasaktamı yesek, Saklamasakta mı yesek?
-Bu yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak, Sarmısaklamasak da mı saklasak.
-Bu yoğurdu mayalamalımı da saklamalı, Mayalamamalı da saklamalı.

Değirmene girdi köpek,
Değirmenci vurdu kötek.

Hem kepek yedi köpek,
Hem kötek yedi köpek.

Şu karşıda bir kuru dal
Dala konmuş kırk kartal
Kartal kalkar, dal sarkar
Dal sarkar, kartal kalkar.

Çatalca’da Topal Çoban Yapar satar çatal
sapan, Nasıl yapar sapan Çatalca’ da Topal Çoban.

Çatal dağda Topal Çoban
Yapar satar çatal sapan
Sen de Çatal dapdaki
Çatal yapan Topal Çoban gibi
Yapar satar mısın çatal sapan?

Şu karşıda beş eşşek
Beşi de boz beş eşşek
Biri yüklü dişi boz eşşek
Dördü yüksüz erkek boz eşşek
Hepsi eder beş boz eşşek.

Siz ateş kıvılcımlatanlardan mısınız?
Kapı gıcırdatanlardan mısınız?

Ben bademe baktım, badem bana baktı
Ben bademden bıktım, badem benden bıktı.

A be kuru dayı,
Bu sarı darı,
Ne kuru darı,
A be kuru dayı.

Bir tarlaya kemekten ekmişler.
İki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış.
Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi,
Öteki dişi kirkü yırtık kel kör kirpi.
Kürkü yırtık erkek kel kör kirpi.
Kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne

Dört deryanın deresini,
Dört tezgahın derbedine devrederse,
Dört deryadan dört dert,
Dört tezgahtan dört dev çıkar.

Eller dana almış danalanmış,
Biz de dana alıp danalanalım mı?

Elalem bir ala dana aldı ala danalandı da,
Biz bir dana alıp ala danalanamadık.

Eller tere terkenmiş,
Biz de tere alalım da terelenelim.

Götür küpü, dök küpü,
Getir küpü, dök küpü,

Eller bazalama aldı bazalamalandı da
Biz bazalanamadık.

Herkes bazlama yapıp bazlamalandı da,
Biz bazlama yapıp bazlamalanamadık.

Herkes lahana yapıp bazlamalandı da,
Biz de lahana alıp lahanalalım mı?

Pireli peyniri, perhizli pireler tepelerse,
Pireli peynirler de, pır pır pervaz ederler.

Şu karşıda kuru kavak,
Takırdın da mı kurudun,
Takırdamadın da mı kurudun.
Dibi kovuk, kabuğu kalın,
Dibi eğri, doğru kavak.

Şu tespihi imamelemeli mi,
Yoksa imamelememeli mi?

Şu yamayı şu köşeye yamalamalı mı?
Yoksa yamalamamalı mı?

Hoşaf hoşaf
Üç tas has hoşaf.

Üç tunç tas, saf has kayısı hoşafı.

Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek
Bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek
Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek
Bizim damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe:
“Siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördek misiniz?

Keşkekçinin keşkeklenmemiş Keşkek kepçesi

Gül dibi gibi, bülbül dili gibi.
Gül dibi bülbül dili.

Yamaçta bir horoz kuyruğunu
Kıvraşmışlandırmış amma,
Amma da kıvraşmışlandırmış.

Dal kalkar, kantar tartar.

Anam bağda, öküz dağda
At harmanda, inek damda

“İ” dili ile söylenişi:
İnim biğdi, ikiz diğdi
İt hirmindi, inlik dimdi

“O”dili ile söylenişi:
Onom boğdo, okoz doğdo
Ot hormondo, onok domdo

Annemin çorbası çok
Atın arpası çok
Herkesin karnı tok
Bizde hiç yok yok.

Ne cezveyi köpürdetebildim,
Ne kahveyi höpürdetebildim.