5 Mart 2017 Pazar

Akbulut Köyü’nde Akrabalık İsimleri -2



DEDE

Akbulut Köyünde dedenin adı “dede”dir. Dede adı bu ad dışında başka bir şekilde telaffuz edilmez. Yani dede her yerde dededir. Bir farkla ki yeni konuşmaya başlayan, tıfıllar/bebeler “deddee” diye değişik bir ünlemede bulunabilirler ancak bunu saymıyoruz.

Cinsiyet olarak babanın veya annenin babası olarak tanımlanan Dede, TDK sözlüğünde; “1. Torunu olan erkek, büyük baba. 2. Büyük babadan başlayarak geriye doğru atalardan her biri. 3. Yaşlı erkeklere söylenen bir seslenme sözü. 4. Mevlevilikte çilesini doldurmuş derviş.” Olarak ifade edilmektedir. Dede sözcüğü Orta Asya'da, İslam dini ortaya çıkmadan önce toplumdaki “aydın ve bilgili” kişileri tanımlamak için kullanılan bir sıfattı. Bunu “Dede Korkut” örneğinde görmekteyiz. Ayrıca, Alevilik'te Ehli Beyt soyundan gelen içtimai ve dini liderlere de “dede” denmektedir.

Günümüz şehir yaşamında sadece annenin babasına dede, babanın babasına ise “Büyükbaba” deniliyor olsa da köyümüzde annenin babasına da babanın babasına da aynı ifade kullanılarak “dede” denilmektedir. İki dede bir aradayken hitap olarak özel isimleriyle birlikte “Ali Dede, Veli Dede” ya da birilerine dedelerimizden bahsederken yine özel isimleriyle birlikte “Ali Dedem, Veli Dedem”diye söyleriz.

Akrabalık dışında olup yaşı ilerlemiş “ihtiyar” insanlara da bir saygı ifadesi olarak dede denilmektedir. Buna mukabil “torunu olan erkek” tanımında geçtiği gibi erken yaşta evlenip çocuk sahibi olmuş ve kendi çocuğunu da yetiştirip kendisi gibi erken yaşta evlendirerek erken yaşta torun sahibi olanlara da dede denir. Her ne kadar toruna ait dede olsa da o artık toplum nazarında dede sınıfına girmiştir. Buradan da anlaşılıyor ki her dede, yaşlı ve tonton değildir. Her dede torununu göremeyeceği gibi her torun da dedesini göremeyebilir. Dedelik bir yerde bir unvan gibidir. Çocuklarını genç yaşta evlendirme kültürü, sürekli savaşların olduğu bir toplumların ürünüdür. Yaşına bakılmaksızın, “eli silah tutan” herkesin cepheye çağrıldığı bir dünyada neslin devamı için bu bir zorunluluktu. Çocuk cepheye gitmeden önce evlendirilir, ya döner ya dönmez. Belki de çocuğu doğmadan ölür ama hiç olmazsa evladı kalır yadigâr. Bir başka ifade ile kişi öldükten sonra da dede olabilmektedir.

Yaşı ilerlemiş kişilere “hitap” olarak değil de “anlatım” esnasında dede yerine “ulu”, “büyük”, “yaşlı”, “ihtiyar”, “gocamış”, “moruk”, “bir ayağı çukurda” ve “kart” da denilmektedir. Köyümüzde dede anlamında kullanılan kelimelerin başında “ata” gelmektedir. Buna göre dede, sadece anne ya da babamızın babaları değil, geriye doğru silsile ile sonuna kadar (ilk insana kadar) gidilerek dedelerimizin de babaları bizim için birer dededir. Eski zamanlardan bahsedilirken zaman zaman da “Cedd” kelimesi “ata-dede” anlamında kullanılmaktadır. “Cedd”in çoğulu “Ecdat” olup bu kelime ile kastedilen “bir araya toplanmış dedeler” değil, kişinin sülalesindeki kuşaklar boyu (Silsile) dedeleri kastedilmektedir. (Örn. “Yedi Cedd”,”Âbâ-i Ecdad” gibi.)

Dede, aile içinde evin en büyüğüdür. Son sözü daima o söyler. Yeri hep ”baş üstünde” ve “baş köşe”dedir. Anlatımlarda dedeler hep “ak saçlı, ak sakallı”dır. Yürümesi, konuşması ve sözleri “ağır”dır. Kendisi değil tecrübeleri konuşur. Ömrünün son demine geldiklerini hissettiklerinden olsa gerek, yılların birikimi yaşanmışlıkları ve edinilmiş tecrübeleri gelecek nesle aktarmak için bir çabanın içine girerler ve sürekli konuşur, öğüt verirler. Yaşayan dedelerin bir adı da “Canlı Tarih” tir.

Yaşlı dedeler cami cemaatinin müdavimleridirler. En belirgin özellikleri hep “saygı ile eli öpülen” insanlardır. Mevlevilikte çilesini doldurmuş dervişlere de dede denilmektedir. Tıpkı hayatın çilesini çekerek dolduran dedelerimiz gibi. Bu nedenle dedeler, yorgundur; hayat bellerini bükmüştür. Hayata tutunmak için artık daha çok çaba sarf etmektedirler. Ellerindeki “değnek-baston” bunun bir simgesidir.

Dinimizde sakal bırakmak sünnettir. Ancak bu sakal bırakma işi de her şey gibi ömrün son vaktine bırakılmaktadır. Bir diğer ifade ile köyümüzde sakal kültürü yaygın olmadığı için bizim dedelerimiz hep traşlıdırlar. Yaşlandıklarından yüzleri “kırış-kırış, buruş-buruş” olan bu dedelerimiz çarşı-pazar günleri için en azından haftada bir gün traş olacağım diye yüzlerini kesmektedirler. Şükürler olsun ki son zamanlarda bu sünnetimiz de köyümüzde yaygınlaşmaya başlamıştır.

Bir hususu daha ekleyelim; “Köy İhtiyar Heyeti” terimi bir ihtiyarlar topluluğu değil, “seçilmiş, tercih edilmiş” anlamında, köydeki bir yönetim biriminin adıdır. Bu açıdan bakıldığında, yaşlılara ihtiyar denme nedeninin artık onların bu dünyadaki vadelerinin dolduğu, “ebedi hayat için seçildikleri” içindir. Artık onlarda, dünya hayatının “hırs ve tamahkârlığı” yoktur; mülayimdirler, hoşgörülü ve anlayışlıdırlar. Bu nedenle sözleri dinlenir, söyledikleri “muteberdir”, “rağbet” görür. Yaşı ilerlemiş dedelerin uzuvları da “iş göremez” hâle geldiği için “az işitir”, “az görür.” Nasırlaşmış elleri, buruşmuş yüzleri ve kamburlaşmış belleriyle onlar artık bir “Pir-i Fânî”dirler. Örneğin; Türbe ve yatırlardaki mevtâlara da dede denilmektedir; Geyikkoşan Dede, Hüseyin Dede gibi…


Köyümüzdeki dedelere gelince…

Ekonomik nedenlerle köyünü terk edip, ülkenin dört bir yanına dağılmış köylülerimiz içindeki dedeleri bulup ortaya çıkarmak biraz zor. Ancak 1970 ve 1980’li yıllara kadar yaşamış, bugün, hemen hemen herkesin tanıyabileceği, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devredilmiş, “Osmanlı çocuğu” dedelerimizin bazılarını not etmekte fayda vardır. Köyümüzün kurucusu iki sülaleden biri “Gocomoro” sülalesi olup bunların en meşhuru yine aynı lakabı taşıyan Gocomoro Cafer Ay. Emmioğlu Şevki’nin Sefer, Osman’nın Züver ve Hakkı kardeşler… Diğer sülalemiz “Kurumoro” ‘lar olup, onların da aynı lakabı taşıyan Kuru Kazım, Celal, Bilal, Ethem… Rıza ve Raif Kardeşler… Selahattin ve Ürfet Koşar kardeşler… Fatsa’lı doktor İzzet’in Hikmet Ustaoğlu… İlaz Osman ve Ahmet Şen kardeşler… Aşşaköyden İlaz Hamit, İlaz Şaban ve ilaz Kazım… Karanlıkdere’den, Rahmi Usta, Meksut ve Abdül… (Rabbim cümlesine gani gani rahmet eylesin.)

Tüm bunların dışında, -askerliğini yapanlar bilir- asker ocağında da bir “dede-torun” adlandırması vardır. Bir üst devre “dede”, bir alt devre “torun”dur. Biri ocağa yeni gelmiş, diğeri ocağı terk etmek üzeredir.

Tüm bunlara ilaveten çocuk dilinde, gökteki ayın ismi de “dede”dir. Yani “Aydede….” Ay’a dede denmesinin nedeni “mitolojik”tir. “Aydede” ya da “Ayata” Altay inancında Ay Tanrısı olarak görülebilecek bir kutsal varlıktır ve Ay ile birlikte gök âleminin 6`ncı katında oturur. Bu inanca göre “Aydede” insanların ilk Büyükbabası ve “Gün Ana” ilk Büyükannesidir. Oğuz-Nâme’de Oğuz-Hân’ın babasının adı Ay-Han’dır. Oğuz-Hân’ın ikinci oğlunun adı da Ay-Han’dır. Burada Ay-Han, Ay’ın Hânı değil Ay’ı temsil eden sembolik bir addır. Köyümüzde de Ayhan adı kullanılmaktadır. Ayhan Koşar, Ayhan Yılmaz… Ay’ın Arapçası “Kamer” olup bu kelime “müennes/dişi” değil, “müzekker/erkek”tir. Eski Türk inanışlarına göre de Ay erkektir ve Ay-Ata deyim ve adları buradan gelmektedir.

(Devam Ediyor.)

/Çetin KOŞAR
5 Mart 2017