30 Mart 2009 Pazartesi

Ayrık Otu



 Köyümüzde baharla birlikte başlayan tarla işlerinin aklımızda kalan en ilginç olanı hiç şüphesiz “Ayrık Otu” toplama işidir. Özellikle kumlu, taşlı ve sulak arazilerimizin davetsiz ve arsız misafiri bu otlar bulunduğu yerlerde başka bitkilere gelişme hakkı tanımazdı ve her yeri istila ederdi. Bitki köklerini delerek, onların çürümesine neden olur, canlı bitkilerin kök ve gövdelerini sarar, gelişmelerini engellerdi. Bu otların tamamını yok etsek bile, kısa zaman sonra tekrar ortaya çıkarlardı, Tohum ve köklerle çoğalır, mücadele edilmez ise her tarafı sarar, etrafına zarar verirdi.  

Özellikle “İkileme” dediğimiz ikinci sürüm esnasında tarlayı kuşatarak istila eden bu otları toplar üst üste yığar 3-5 gün kuruduktan sonra ateşe verir yakardık.  Bazen tarla kenarlarına çalı ve taş yığınlarının üstüne atarak toprakla bağlantısını kessek bile ne yapar ederler yine kendilerini tarlaya atarlardı. Bir rivayete göre, kaya üstünde 7(yedi) yıl kalsalar bile toprakla temas ettiklerinde tekrar üreyebilen bu ayrık otundan kurtulmak için toprak altındaki köklerinin bir parçasının dahi kalmaması için özen gösterirdik. Daha sonraları bunun ilacı da çıkmıştı ama nafile. Kısacası, kendisinden kurtulmanın imkânsız olduğu bir bitkidir.

Biz ondan kurtulmaya çalışırken o bizi bırakmıyordu. İyi ki de bırakmamış. Hastane kapılarında sürünüp doktorun yazdığı bir ton iğneyi yedikten sonra bir türlü kurtulamadığı hastalığının şifasını bir avuç kurutulmuş ayrık otu çayında bulan Recep Koşar bu otun kıymetini hepimizden daha bilendir.

Ayrık otu nasıl bir bitkidir?
Ayrık otu, Mayıs ve Ağustos aylarında, yeşil veya morumsu yeşil renklerde başak veren 20 ila 100cm.  boylarında, çok senelik otsu buğdaygillerden bir bitkidir. Dünyanın bütün soğuk ve ılıman iklimli bölgelerinde, ayrıca tropikal ve astropikal iklim bölgelerinin yüksek kesimlerinde yetişen 125 kadar türün ortak adı ayrıkotudur. Bu türlerden bazıları tarıma çok zararlı iken, kimi türleri de hayvan yemi ya da çim bitkisi olarak özellikle yetiştirilmektedir.

Toprak altında çok fazla yayılmış olan kökleri kuvvetlidir ve karışık şekildedir. Özellikle kumlu ve sulak topraklarda yetişir. Kökleri ince halat gibi tefeksi, gövdeleri dik tüysüz içi boştur. Yaprakları dar uzun sivri uçlu ve birbirine paraleldir. Çiçekleri uç kısımda yassı başak şeklindedir. Meyve kısımları renkli ve uzundur.

Tarlalarda belirtilen türden başka buna benzeyen büyük ayrık otu (Cynadon dactylon) olarak bilinen çeşidin daha kalın kökleri olup, nişasta ihtiva eder. Bu tür de diğerleri gibi kullanılır. Mısır püskülü ve arpa ile de karıştırılarak kaynatılır.

Tarım alanlarında, ekimi ve dikimi yapılan ürünlere zarar verdiği için genellikle, toprak işlenirken kökleri toplama yöntemi ile mücadele edilir.

Bitkinin kökleri eskiden beri üriner hastalıklarda kullanılan önemli bir halk ilacıdır. Köpekler bile ağız ve bağırsaklarını temizlemek için bitkinin yapraklarını iştahla ve zevkle yemektedir. Bu yüzden köpek otu ya da köpek çimeni diye de bilinir. Hemen hemen Türkiye’nin, bütün bölgelerinde, doğal olarak yetişir.

Ayrık otu kökleriyle beraber su ile kaynatılarak kullanılır. Ayrık otunun asıl faydalı yeri kökleridir.

Kaynatılıp içildiğinde;
-İdrar yolu, mesane ve böbrek rahatsızlıklarını giderir.
-İyi bir idrar söktürücü ve idrar artırcıdır.
-Sarılık hastalığına iyi gelir.
-Böbrek taşı ve kumunu döker.
-Nezleyi geçirir.
-İshale iyi gelir.
-Mide rahatsızlıklarını geçirir.
-Nikris hastalığına çözümdür.
-Vücudu temizler ve kanı kuvvetlendirir.
-Özellikle ateşli hastalıklarda hastayı rahatlatır.
-Prostata karşı koruyucudur.
-Romatizma ve gutu azaltır.
-Kaynatılan suyu ile pansuman yapıldığında özellikle ergenlik sivilcelerine ve deri hastalıklarına iyi gelir. 


Neler içermektedir: İçerisinde potasyum, demir gibi mineraller barındırır. A ve B yönünden oldukça zengindir. Saporinler, şeker, triticin, glikovalin, müsilaj gibi maddeler ve uçucu yağ bulunur.    
Latincesi: Elymus repens, tritcum repens agropyrum repens,cynadon dactylon.

Ayrıkotu kökünün kullanımı 
Ayrıkotu kökü; idrar söktürücü, mukoza koruyucu, antiseptik, bronşları rahatlatıcı, kan temizleyici özellikler taşır.

Bol miktarda karbonhidrat (triticin), müsilaj ve saponinler, mineral tuzlar, özellikle potasyum tuzu, silisik asit ve demir, vitaminler (A, B), organik asitler içeren ayrık otunun kökü, ilkbahar başlangıcında filizlenmeye başlamadan sökülür. Yıkanarak topraktan temizlenir ve açık havada kurutulur. Kuruduktan sonra, 55 derecelik yapay ısıda tekrar kurutulması doğru olur. Çünkü tam olarak kurumadığında küflenir ve kullanılamaz.

Saygı ve sevgilerimle.
/Hicabi AY

Tarımsal Aletlerimiz


PICT1635
Fotoğraf Albüme Ulaşmak İçin Tıklayınız


Köyü terkedip kentlere üşüşmeden evvelki yaşantımızda geleneksel kültürümüzle oluşturduğumuz ve iç içe bir hayat sürdüğümüz alet-edevatlarımız. Başka bir deyişle Tarımsal Kültür Ürünlerimiz.

28 Mart 2009 Cumartesi

Izdırabımız Yok değil


Yosunlu mahzenlerden çığlık sesleri duyuyorum. Asırların karanlık dehlizlerinden gelip uzanan ellerin gölgeleri çarpıyor zindan duvarlarıma. El atıp tutmak, onlara sahip çıkmak isteği içimdeki sönmek nedir bilmeyen bir ateş, bir ümit, bir arzu…

Yalan dolanın olmadığı samimi ilişkilerle karşılaşamadık hiç. Hep duyguların güdüsü yönlendirir oldu bizi her hal ki bunca zaman boşlukta bağlantısız sallanıp durmaktayız.

Bağımsız olmak! Güzel şey midir? Yok yok kastım başka. İyiye, güzele bağımlı olmak ya da olmamak. Ya da korkuya sarılmak. Hele hele en kötüsü de umutsuzluğun kollarına bırakıvermek kendimizi…

Hep bu kargaşa bulandırmıyor mu ki beyinleri? Seçemez olduk yolumuzu yordamımızı. Uçsuz bucaksız göklerde boşa kanat çırpan serçeler olup gittik.

Asırlar gibi sürüp geçmek bilmeyen günler. Güneşin yakmadığı zemherilerle kızgın Temmuz sıcaklarında donup donup tutuşmak iki ateş arasında kaderimizdi. Biz istedik çünkü. Yoksa hep gülmek hayal değildir bunca güzelliklerin raksettiği güzelim dünyanın göbeğinde. Heyhat! Nedense, yine de ahların vahların dineceği yok gibi görünüyor ufuklarımızda.

Ufuklarımız, tan vakitlerini gurup vakitlerine çevirdiğimiz saatlerle kaynaşıyor. Yaşadığımız, şafakların atıp gün ışıklarının şavkeylediği dünyanın hayaliyle avunmak, göz kamaştıran güneşin avuçlarında yaşadığımız hayatta bir bilmece gibi kurcaladığımızdandır beyinlerimizi; bilememek ya da duyguların esiri olmaktan kurtulamamak. Kuşku, umutsuzluk, korku, güvensizlik…

Şöyle bir yollansak uçsuz bucaksız, dönüşsüz yolculuklara seher vaktinde bahar yıldızlarıyla bir gün. Kendimizi buluversek hayal edilmez dünyaların orta yerinde, bilinmez zamanlarda. Görsek, kaynayan koca kazanların içindeki kabarcıklarda kendimizi şöyle yükselirken göklere doğru. Ramak kala ulaşmaya bir katlara ve anlık korkuların iğrenç görüntüsünün şimşeklerle yok oluşunun verdiği şuurla gönüllerimizin ulaştığı o huzur dalgalarından ayrılmadan sayha sayha akıp gidemez miyiz ki yüceliklere? Hepsi elimizde. Lâkin bırakmıyor işte bizi şüphe dalgaları. Kin, haset, kibir, gurur ve sevgisizliğin kuşattığı ruhumuzun melanetleri, rezillikleri…

Hiç şüphesiz çok uzak değil ak karlı dağlar. İstersek seyredebiliriz kendimizi. Sisin, dumanın hiç eksik olmadığı o yüce tepelerinden. Güven ve görevi şuurla yeşertebiliyorsak yüreklerimizin her ucundan haşıl haşıl… Başka kutluluk, yücelik muştalayan çizgiler bulabilirsek ne âlâ. İrem bağının gülleri mi? Bir çingenenin tef çığlıkları mı? Bilinmez…

Asillik, yücelik ve hüsn-ü gurur yüklü bulutların rahmetine muhtacız şu bahar seherlerinde patlamaya hazır filizlerimiz için. Dal budak salacak, çiçek verip ortalığa misk gibi kokular saçacak, meyve verecek sevgilere kucak kucak…

Güzelim dünyaları sevgiyle kucaklayıp saracak kollara doğru hasretle koşarak CAN’dan içeri… BEN’den içeri…

/Çetin KOŞAR
27.03.1985
Ötelerin Tutkusu / Trabzon