29 Ekim 2009 Perşembe

Bir Buluşmanın Anatomisi




Niye yalan söyleyeyim, doğrusunu söylemek gerekirse ben bu buluşmalara doyamadım. İşin aslına bakarsak bir yıl heyecanla bekleyip de her şeyi bir güne sığdırmaya kalkmak doğrusu pek akıl kârı olmasa gerek. Bu mudur bizim obamızın geleneği; bir erimizi everirken üç gün üç gece düğün dernek kurarız, bir dini bayramımızı en az üç gün kutlarız da köyümüzde başlattığımız bir büyük buluşmayı ne edip eder, nasıl becerir de bir güne sığdırırız şaşıyorum doğrusu. Onun da yarısı yollarda geçer iyi mi? Yok, yok burada bir eksikliğimiz var. Tamam, eşi dostu çağırdığımız “Şenlik Günü” nü bir gün yapalım da aslında tek bir aile olan Akbulut köyü ailesinin hasret gidermesini ne olur gelin bir güne sığdırmaya kalkmayalım. Yoksa, buluşma buluşma olmaktan çıkıyor. Birilerinin bir araya gelip sonrada dağılıp gittiği bir toplantıya dönüşüyor. Nitekim bir şeyler yapmalı. Yoksa Allah korusun yakaladığımız bu fırsatın avuçlarımızdan zağıp(*) gitmesi işten bile değildir.

Akbulut Köyü olarak aslında “biz bir aileyiz”. Bu ailemiz o kadar geniş ki öte uçta bir yiğidimiz kara toprak olur da beri uçtakimizin bırak üç gün sonra duymasını belki de hiç haberi olmaz. Kopuşma bir başladı mı gerisi çorap söküğü gibi gelir alimallah. Elbette herkes çevresinden sorumludur. Bu hususta peygamber efendimizin iki sözünü hatırlamakta fayda var. Birisi ailemize karşı sorumluluklarımıza yapılan vurgu; “Hepiniz çobansınız. Hepiniz raiyetiniz altındakilerden mesulsünüz.” Diğeri de komşularımıza karşı olan sorumluluklarımıza yapılan vurgu olup; Hz Âişe (ra) Peygamber (sav)’den anlattığına göre, Peygamber (sav) şöyle dedi: “Cibril (as), devamlı olarak bana komşuyu tavsiye ediyordu, hatta zannettim ki, Cibril komşuyu (komşuya) varis kılacak” Şeklindedir. Bir diğer hadisi şerifte de Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “- Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna iyilik etsin Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, hayır söylesin yahut sussun

Bu dediğimiz konuların köy hayatındaki önemi henüz gözler önünde tutulurken şehir hayatında koşturanlarımız için bir sorun olduğu ortadır. Şehirler medeniyet saçan merkezler olmaktan çıkmıştır. İslam’daki ilk medeni şehir “Medine” idi. Orada, konulan kurallar işler, Müslüman’ı, Yahudi’si ve Hıristiyan’ı bir arada huzur içinde yaşarlardı. Şimdi dünyamızda hangi şehrimiz güvenilir ve medenidir. İşte bu fırtınalı yaşamın kucağındaki köylülerin ve de köylülerimizin sığınabileceği güvenilir limanları “köyleri”dir. Ardımıza bakmadan terk edip gittiğimiz köylerimiz virane olmamalı. Ocaklar söndürülmemeli. Hanelerin bacaları tütmeli, tüttürülmeli ve böylece köylerimiz yaşatılmalı. Bunu yapacak olanlar da sadece köyde kalanlarımız değil köy dışında yaşayanlarımızdır. Zaten köyde kalanlarımızın da at oynatabileceği alanlar oldukça daraltılmıştır. Onlar da köyden kaçışın yollarını aramaya koyulmuşlardır. Bu nedenle, köyümüzün canına can katacak taze kan ancak köy dışında yaşayanlarımızdan gelebilir. Bu öyle korkulacak bir yük de değildir. Korkmamak lazım, cesur olmak lazımdır.

Peki bu köyümüzün canına can katacak “kan”ı nasıl temin edeceğiz. Ülkemizin dört bir yanına dağılmış köylülerimizden toplayacağımız bu kanı köyümüze nasıl kanalize edeceğiz. Öncelikle şunu bilelim ki hiç bir Akbulut Köylüsü, Akbulut köyü için istenen fedakârlıktan kaçınacağını aklımızın uçundan bile geçirmiyoruz. Yeter ki, yapılacak en ufak katkının yerine ulaşacağına bir diğer ifade ile “yetimin hakkının korunacağına” dair kendisine gerekli güvenceler verilsin.

Eskiden köylerimizde eğitim öğretim denen bir kavram var mıydı? Yoktu. Çatırdayan bir koca çınar gibi yıkılmakta olan cihan devletimiz için köylerimiz vergi, olmadı savaşacak asker deposu olmaktan başka bir şey değildi. O günün köylüleri bulabilirlerse az buçuk dini bilgisi olan cami hocalarından Allah, kitap ve peygamber’i öğrenirler, geri kalan hayatları toprak ve hayvanlarla geçerdi. Ama şimdi biz öyle miyiz? Çok şükür değiliz. Özellikle, 1967 yılında açılan Akbulut İlkokulu ve eşine ender rastlanır yoluna kurban olunası sevgili öğretmenimiz Mustafa AÇIKGÖZ ile köyümüzde başlayan “aydınlanma” dönemi köyümüzü bu günlere taşımıştır. Bu arada köyümüzün ilerlemesi ve kalkınması için gecesini gündüzüne katıp yılmadan çalışan diğer tüm öğretmenlerimizi minnetle anıyorum. Daha düne kadar köyde ilkokul mezunu bile bulmak mümkün değilken şimdi Üniversitelerimizin her branşından mezun olan insanımıza sahibiz. Onların sayesindedir ki askerlik görevinden başka öğretmen, doktor, mühendis, avukat, polis, belediye başkanı ve daha birçok meslek dalında yetişip devletine ve milletine hizmet eden insanlarımız yurdun dört bir yanında dağılmışlardır. Ayrıca özel teşebbüs olarak da bu ülkeye ticaret ve sanayi alanında hizmet edenlerimizi unutmamak gerekir. Onlar bizim gurur kaynaklarımızdır.

Eskiden köyümüzün “ileri gelenleri” nin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Sözü dinlenir yaşlılarımız da birer ikişer terk-i diyar eyleyip gittiler. Her biri koca bir devlet olan bu şahsiyetlerimizin ardından omuzlarımız çökük kaldı. Ekonomik kaygılar köy nüfusunun demografik yapısını bozmuş olsa da tanzim edeceğimiz çeşitli etkinliklerle harsımızda/kültürümüzde var olan “yarından ümit kesmemek”, “hayata hep umutla bakmak” gibi bir gücümüz her zaman vardır. Her bir silkiniş bizi kendimize getirecek böylece, yalnız ve çaresiz olmadığımızı göreceğiz.

Aslında eskiye göre çok daha şanslı bir dönemde olduğumuz gerçeğini görmemiz gerekmektedir. Her ne kadar “Köy Bilgeliği”nin üstüne başka bir güç tanımasak da artık bizim için “köyün ileri gelenleri” bir adım öne çıkıp köy dışında kendine yaşam alanı bulma cesareti ve başarısını gösteren “gurbetteki köylülerimiz”dir. Silkelenmekten bitap düşmüş köyümüzün bir uçundan tutup kaldırılmasında onların yapacağı küçücük katkılar, tıpkı sele dönüşen yağmur damlaları gibi birikip, köyümüzün dirilişine büyük katkılar yapacaktır.

Allah’ın izniyle bu katkıları sağlayacak oluşumu gerçekleştirmek, bu alanda onlara gerekli güvenceleri vererek, bütün sorunlarını halletmiş, daha güzel ve müreffeh bir Akbulut Köyü meydana getirmek artık boynumuzun borcudur.

/Çetin KOŞAR
29 Ekim 2009



(*)Zağmak: Akıp/kaçıp gitmek. Gidişine engel olmak için girişimde dahi bulunamamak.

Bu kelimeyi eskiler daha ziyade tarlada, bayırda rastladıkları yılanın kaçışını ifade etmek için kullanırlardı. Yılan gözümüzün önünden bir anda akarak kaçıp gider. Bunun karşısında insanın yarı korku yarı telaştan eli ayağı tutulur, adeta dona kalır. Yılan kaçtı demezler de “yılan zağdı” derlerdi.

18 Ekim 2009 Pazar

İkinci Keşkek Şöleni Röportajları (Gözde TV)

Akbulut Köyü 2. Keşkek Şöleni
Bafra Gözde TV, 02 Ağustos 2009
“Hayati ARSLAN ile SÖZ SİZDE” Programı Bant Çözümü



Gözde TV: Bugün sizinle Alaçam’a bağlı, sekiz kilometre uzaklıkta bulunan Akbulut Köyü’ne geleneksel hale gelen ikinci keşkek şölenine gidiyoruz. Orada köylülerle çeşitli röportajlar gerçekleştireceğiz.


Yaşar BAK

“Biz burada köyümüzden uzak şehirlerde yaşayanlarla bir hasret giderme, bir kaynaşma amacıyla senede bir kere böyle bir araya geliyoruz. Bu sene ikincisini yapıyoruz.”


Aziz YILMAZ (Aziz Hoca)

“Senede bir kere de olsa gurbetteki köylülerimizle bir araya gelmek, kaynaşmak ve hasret gidermek için böylesi bir etkinlik yapıyoruz. Burada asıl amacımız yeni nesillerin bir birbirlerini bilmesi, büyüklerini tanıması; bunun gibi büyüklerin de küçükleri tanıması açısından önemli olan bir buluşmanın ikincisini yapıyoruz. Biz de elimizden geldiğince misafirlerimize ikramda bulunmak onları doyurmak için keşkek ve yahni hazırlanmasına yardımcı oluyoruz.

Keşkek, basit görünse de zor pişen bir yiyeceğimizdir. Pişmesi üç dört saati bulur. Ağır pişmesi gerekir. Bir diğer önemli konu da kazanın dibine sardırmamak gerekir. Daha lezzetli olması için içine tavuk, margarin ve tuz malzemesi de konur. Keşkek, çekilmiş değil de “dövme” buğdaydan yapılır. Dövme esnasında buğdayın kabukları ayıklanmış olur. Kaynadıkça pişen ve piştikçe şişen buğdaylar gödel dediğimiz kepçelerle karıştırılırken bir yandan da ezilerek peltemsi bir hal alır. Gödelleme dediğimiz bu işlemle keşkeğimiz o özel kıvamına gelmiş olur.”


Musa ODACI (Gecekli Köyü)

“Bu şenliği düzenleyen arkadaşlara destek olmak amacıyla buradayım. Geçen yıl çok daha iyiydi fakat bu yıl hava muhalefeti nedeniyle katılım biraz düşük gibi ama yine de umutluyuz. Bundan sonraki yılarda da devam etmesi, gelecek nesillerimiz için çok faydalı olacaktır. Bunun devam etmesi için elimizden gelen her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Örf ve adet olarak Alaçam’ın hemen hemen bütün köyleri aynıdır. Keşkek, bu ortak kültürümüzden önemli olanıdır. Bu şenlikler vasıtasıyla keşkeğimizi ülkenize ve tüm dünyaya duyurmaya çalışacağız.”

ETYEMEZ KÖYÜ’nden Bir Misafirimiz.

“Ben emekliyim Alaçam’da oturuyorum. Duyduk ki burada bir şenlik varmış. Arkadaşlarla gidelim güzel bir gün geçirelim dedik. Hem temiz bir hava almış olur, hem gezmiş görmüş oluruz diye düşünüp kalkıp geldik. Mesleğim icabı ülkemin birçok yerinde bulundum. Ama insanın doğup büyüdüğü yer gibisi yok. Doğu Karadeniz hariç, orta ve batı Karadeniz’de kültürel yaşam hemen hemen aynıdır. Önemli olan bunu yaşamak ve yaşatmaktır.”


Sunay BAKİOĞLU (Organizatör)

“Bu etkinliği daha önce görev yaptığım dönemde başlatmıştım. Kendi isteğimle muhtarlığa aday olmadım. Fakat genel istek üzerine bu yıl ikincisini gerçekleştirdiğimiz şenliğimizin devamını sağlamak adına, arkadaşların da bana görev vermesiyle gerekli çalışmaları yaparak bu sene ikincisini gerçekleştirdik. Köyümüzde böylesine bir etkinlik yapılması fikri yıllardır kafamdaydı. Yani fikir babası bendim. Şükürler olsun ki bu düşüncemizi hayata geçirme fırsatımız oldu.

Köylümüzün çoğu köy dışında, gurbette yaşıyorlar. Kırk yıldır bu göçler devam etmekte; Göç eden köylümüz yoğun olarak İstanbul ve Bursa gibi illerimizde ikamet etmekte. Düğün ve cenazelerde yakın akrabalar gelebiliyor. Bayramlarda biri geliyor diğeri gelemiyor. Gelenlerle de hep bir araya gelme imkânımız olmuyor. Velhasıl kelam, hep bir birimizden koptuk, bir birimizi unutmaya başladık.

Arkadaşlarla düşündük, taşındık; “ne yapabiliriz?” dedik. Baktık ki çevremizde Geyikkoşan, Hüseyin Dede ve Gökçeboğaz’da Hıdırellez şenlikleri oluyor. Hatta Sinop ilinin Dikmen ilçesindeki Panayıra gidiyorduk. Bunlara benzer bir etkinlikte biz düzenlersek bu sayede köyümüzü ve köylümüzü en azından senede bir kere toplayabiliriz dedik ve kararımızı verip geçen yıl ilkini 29 Haziran 2008’de gerçekleştirdik. Ben şimdi muhtar değilim; dediğim gibi kendi isteğimle aday olmadım. Fakat bu işin keşkek gününün muhtarlıkla alakası yok deyip bu yıl da seve seve, maddiyat gözetmeksizin üstlendim. Çünkü hayatta para her şey değildir.

Köyümüzde yirmi yirmi beş yaşın altındakiler birbirlerini tanımıyorlar. İlerde evlilikler olabilir, asker ocağında bir birlerini tanımazlar, şehirlerde iş yapan köyümüzün işadamlarının köyümüzdeki işsizlere iş imkânı, istihdam olanakları doğabilir. Bu ve benzer konularda geniş düşünerek, ard niyetsiz olarak bu işe giriştik. Kırk yıldır bir birlerini görmeyen insanlarımızın birbirlerini görmeleri, tanışmaları ve kaynaşmaları onları da bizleri de mutlu etmektedir.

İlkini gerçekleştirdiğimiz geçen yıl şenliğimiz çok daha güzel olmuştu. O günkü Alaçam Kaymakamı Sayın Mustafa MASATLI Bey bize çok destek verdi. Yolumuzu ulaşıma açtı. Kendisi o gün bizzat protokolde yerini aldı. Bu konuda kendisine müteşekkiriz. Güreş müsabakalarımız vardı. Halk oyunları ekibimiz vardı. Bu yıl, akşam başlayan hava muhalefeti bizi zora soktuğu için organizasyonda değişiklik yapmak; örneğin güreşleri iptal etmek zorunda kaldık. Yine geçen yılda olduğu gibi köylümüz müzik ve davul zurna eşliğinde hep birlikte yöresel oyunlar oynayarak güzel bir gün geçirecekler. Geçen yıldan farklı olarak bu sene ses sanatçımız olacak. Önemli olan köylümüzün bir araya gelip, tanışıp kaynaşmasıdır.

Köylümüz genel olarak maddi sıkıntılar nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldı. Nüfus arttıkça, araziler yetersiz hale geldi. Genellikle askerlikten sonra gençler büyük şehirlere gidip iş bulup çalışmayı tercih ettiler.

Aslında köyümüz yüz hane ama seksen hanenin bacası tütüyor. Diğer yirmi hane boşalmış İstanbul’a Bursa’ya göç edip gitmişler. Fakat bakıyorum ki, İstanbul’un Anadolu yakasında yirmi hanemiz var. Avrupa yakasında yüz yirmi hanemiz var. Elli altmış hane de Bursa’da oluşmuş. Alaçam, Bafra ve Samsun’da da var yirmi otuz hanemiz. Bu açıdan bakıldığında, köyde yüz hane varsa köy dışında iki yüz hane var. Hepsi köye dönüş yapsa köyümüz köy olmaktan çıkıp kasaba hüviyetine kavuşur.

“Böyle bir etkinlik nasıl yapılır” konusunda fazla bir bilgimiz yoktu. Başka bir yerden örnek de almadık. Tamamen kendi kafamızdan, düşünüp taşınarak, kendimize göre, gücümüz ölçüsünde bir program yaparak çıktık yola. Gelen arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bu çağrımıza katılamayan, davetimize icabet edemeyen köylülerimize de kızmıyoruz. Kendilerine göre mutlaka özel bir durumları vardır ki gelememişlerdir. Hastası olur, özel bir programı olur, ekonomik sıkıntısı olur… Bunlar doğaldır. Anlayışla karşılamak gerekir.  Bu yıl olmazsa gelecek yıl mutlaka katılacaklardır. Biz bu yola onlara güvenerek çıktık. İnşallah ileriki yıllarda çok daha güzel programlarımız olacak ve bütün köylümüzü aynı anda bir araya getirme ve bir bayram havası yaşatma imkânı bulacağız.


Akbulut Köyü 2. Keşkek Şöleni Açılış Konuşması

Sevgili Akbulut Köylüler,
Uzak ve yakın köylerden davetimize icabet eden değerli misafirlerimiz,

Akbulut Köyü İkinci Keşkek Şölenine cümleten hoş geldiniz.

Köy yerinde bu tip şenliklerin yapılması kolay iş değil ama günümüz şehir yaşamında, iş hayatında, aş peşinde koşan insanlarımızı bir araya getirmek, kaynaştırmak insani görevlerimiz arasındadır.

Köyümüz insanı gerçekten, işten güçten başını kaldırıp bir araya gelip oturup sohbet etmeye, birlikte gezip dolaşmaya fırsat bulamamaktadır. Geçen yıl, o günün muhtarı sayın Sunay Bakioğlu ile bir görüşme yapıyorduk. Muhtarımızın şu sözü hâlâ kulaklarımda çınlıyor. “Herkesin hemen hemen her köyün bir şeyleri var; Şölenleri var, festivalleri var. Bizim köyümüzün niye böyle bir şeyi yok” dedi. Biz de dedik, “Neden olmasın! Yoksa başlatalım.” Gerçekten büyük bir cesaret işiydi. Bu konuda kendilerini yürekten kutluyorum.

İnsanlar, kendileri için sürekli bir şeyler yapıyorlar. Kendimiz için çalışıyoruz; ailemizin, çocuğumuzun geleceği için. Ancak insani görevlerimiz bununla bitmiyor. İnsani vazifelerimiz kendimizden başkasına da bir şeyler yapmak gerektiriyor. Hz. Ömer (ra) her gece yatmadan önce sorarmış kendine; “Ya! Ömer. Bugün Allah için ne yaptın.” Diye. Biz de kendimize sormalıyız. “Bugün biz köyümüz için ne yaptık.” Herkes kendi başının çaresine bakarsa sonuçta birilerimiz kurtulur, birilerimiz kalır, sürünür gider. Ama hep birlikte olursak, dayanışma içinde olursak çok şeyler başarabiliriz.

Değerli misafirlerimiz, sayın Akbulut Köylüler,

Bu başlattığımız gelenek, aslında çok güzel bir projedir. Yani burada yaptığımız sıradan bir eğlence değildir. Bizim burada yaptığımız, tarihten gelen yardımseverliğimizin, dayanışmamızın bir örneğidir. Burada kaynayan kazanlardan insanlara bir lokma yiyecek vermek, Allah rızası için yapılan çok güzel bir davranıştır. Bu “köy hayrı” geleneğimizi her yıl sürdürmeliyiz. Bunun için de birlik ve beraberlik içinde olmalıyız.

Gurbetteki köylülerimizin hemen hemen hiç birisini tanımıyoruz. Kendi adıma konuşacak olursam inanın emsallerimi dahi tanımıyorum. Buraya geldik. Tanışırken yüzümüz kızarıyor. Unuttuk birbirimizi. Birbirinden uzak, birbirimizden kopuk bir yaşam bizi bu dünyada hepten yalnızlığa sürükleyecektir. Bu tip etkinlikler bizi birbirimize bağlayacaktır.

Bu şenlikler vesilesiyle bir araya geldiğimizde aslında hep birlikte köyümüzün geleceği için oturup bir program yapmamız gerekir. Bunu nasıl yaparız? Bu nasıl olur? Tek çaremiz dernekleşmek. Önce bir köy derneği kurmalıyız. “Akbulut köyü Kültür ve dayanışma derneği”ni kurduğumuzda önce kendi aramızda belli bir örgütlenme sağlayacağız.  Faaliyete geçen derneğimizin yapacağı en önemli iş böylesine kültürel etkinliklerin dışında köylümüzün ve çevre köylerin ürününü değerlendirecek, onlara yeni ve farklı ekonomik imkânlar sunacak olan “Akbulut Köyü ve Civar Köyleri Kalkındırma Kooperatifi”ni kurmak olacaktır. Yine köylümüzün çeşitli ihtiyaçlarını ucuz ve ekonomik yoldan karşılayacağı halka açık “Akbulut Köyü Tüketim Kooperatifi”ni kurmak ana faaliyetleri arasında olacaktır. Tüm bunlar için üyelerimizin katkılarının yanında sağlanacak iç ve dış kredi imkânlarıyla köyümüz için yararlı çok şeyler başarmak mümkün olacaktır. Tek başımıza bir iş yapmaya kalkarsak bunun maliyeti yüksek olacaktır. Ama örgütlü, planlı, programlı, birlikte ve beraber yapılan işlerde devletin de, dünyanın da desteğini almamız çok kolay olacaktır. Bu konuları düşünüp tartışmamız gerekiyor.

Sözlerimi burada bitirirken bu davetimize katıldığınız için hepinize sonsuz teşekkürler ediyorum. Sağolun, varolun.


Çetin KOŞAR

“Tahsil ve akabinde çalışma hayatı nedeniyle 1975 yılından beri köyümüzden uzaklarda yaşıyoruz. Eşi dostu unuttuk. Böyle bir şenlik yapalım, bir gelenek başlatalım. Böylece senede bir gün de olsa bir araya gelip bir birimizi tanıyalım, unutmayalım dedik ve şükürler olsun ki iki yıldır yapıyoruz. Allah nasip ederse devamı da gelecek. Çünkü bu işi başlattık yarım bırakmak olmaz.

Burada böyle bir etkinlik yapma fikri nereden doğdu? Çok ilginçtir aslında. Anlatmadan geçmek olmaz. Bu Kabaalmanın düzü köyümüzün meşhur bir düzlüğüdür. Bir görüşmemiz esnasında muhtarıma dedim ki; “Muhtarım ben yakında emekli olacağım, bu düzlüğü bana ver, boş nasıl olsa. Bir ev yapayım, küçük bir tavuk çiftliği kurayım, mısır buğday eker doğal yoldan tavukçuluk yapar, satar geçinir giderim” dedim. O da dedi ki; “Hayır. Veremem, bana lazım.” Ben de ona “Peki muhtarım, o zaman birlikte bir şeyler yapalım” diye bir teklifte bulundum. Birlikte yapalım da ne yapalım diye düşünürken “Bir Pazar günü gel, gidelim, bir mangal partisi yapalım” dedi. Tamam deyip anlaştık. Anlaştık anlaşmasına da ama sadece ikimiz olmaz, başka birilerini çağıralım; Şu arkadaşı da çağıralım! Şunu da çağıralım! “Ya olmaz” dedi. “Çağırmışken İstanbul’dan şunu da çağıralım.” “O zaman Bursa’dan da çağıralım. Çağırmışken “konu-komşu” herkesi çağıralım.” Şeklindeki bu şakalaşma bizi bu günlere getirdi. Geçen yıl ilkini yaptığımız bu buluşmamıza Kaymakamımız Sayın Mustafa MASATLI Bey yolumuzu onararak, sağlıktan güvenliğe hatta bizzat şenliğimize katılarak bizlere maddi ve manevi büyük bir destek verdi. Bu sene tayin nedeniyle aramızda değil. Bu nedenle biraz mahzunuz. Ama bu iş devam edecek. Çünkü böyle bir etkinliğe ihtiyacımız var. Biz yaşlandık. Biz kendi kuşağımızı az çok biliyoruz. Ama gelecek nesiller bir birlerinden iyice koptu, akrabalar bile yabancılaşıyor.

Öte yandan bir yerde biz kendimizi kurtardık. Bu köy bize çok şeyini verdi. Düşünüyorum da “şu köyüm için ben ne yaptım?” Köyümüze bir şeyler yapabilmek için insanlarımızı bir araya getirmek gerekiyor. Bir “bilinç” oluşturmak gerekiyor. Bunun da yolları var işte. Şenlik düzenlenir, dernek kurulur. Dernekleşme konusunda biraz çekimseriz. Geçim derdinden fırsat bulamıyoruz. Bu iş için koşturacak, bu işi yürütecek “boş” yani müsait birileri olacak. Planlarımız arasında bunlar da var. Allah’ın izniyle ileride derneğimizi de kuracağız, kooperatiflerimizi de kuracağız. Böylece insanlarımızı örgütleyip aynı çatı altında toplamaya çalışacağız. Böylece köyümüz de köylümüz de kazanarak geleceğimiz daha da parlak olacak. İnsanlar bir araya sadece eğlenmek için değil aynı zamanda iş için, üretim için güçlerini birleştirmek için de gelecekler. Yüzmek için soyunup göle atlamak gerekiyordu. Suya atlamak için soyunduk,  bu iş ise suya bir dalmadır.

Sunay Bey bu dönem aday olmadı ama benim gözümde hâlâ muhtarım odur. Çünkü bu biraz da ruh isteyen bir şeydir. Onda bu cevher var. Sağolsun, rahmetli babası Ali Rıza bey’de bu köye çok şey kazandırdı. Bugün biz onca olanaklarımıza rağmen bir köprü yaptıramazken rahmetlinin köyümüzdeki tam sekiz köprünün yapımında imzası vardır. Fakirdik, biz okurken halimizi biliyordu,  halden anlıyordu. Maddi ve manevi her konuda arkamızda durdu, destek oldu, bize güç verdi. Sonuçta bu köy bize çok şey verdi. Biz de bu köyümüze bir şeyler vermek zorundayız. Bunun gayreti içinde olmaktan başka amacımız yok.”


Akbulut Köyü Muhtarının Hoş geldiniz Mesajı

“Sevgili misafirlerimiz, Akbulut köyü ikinci Keşkek Şölenine geldiğiniz için teşekkür ederim. Köyüm ve şahsım adına hepinize hoş geldiniz diyorum.”


Recep KOŞAR (Muhtar)

“Katılım konusunda geçen seneki bolluk olmadı. Nedenlerden birisi bu yıl beşincisi düzenlenen Hüseyin Dede şenlikleri nedeniyle diyebilirim ki davetlilerimizin üçte ikisi orada. Yağmur ve yol durumu dolayısıyla da geçen yılki kalabalığı bulamadık. Ama yine de mutluyuz; dostların sayesinde, sizlerin sayesinde çok güzel bir gün geçirdik. Bu buluşmalarımız gelecek yıllarda da aynen devam edecektir inşallah.”


Bir Köylümüz

“Bu köyde doğdum. Alaçam ilçesinde yaşıyorum. Köyümüzü seviyoruz. İlçemizi seviyoruz. Samsun’umuzu seviyoruz. Türkiye’mizi seviyoruz. İnsanları kaynaştıran bu tür organizasyonlara destek vermeye çalışıyoruz. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. İnsanların birlik ve dirlik içinde yaşaması için, ülkemizin zor anlar yaşadığı bu günlerde, şu topluluğu bir arada görmek bizi gururlandırıyor. Yani insanlar kardeşçe bir arada, hoş bir ortam.

Otuz yaş ve üzerindeki insanlarımız az çok kim kimin nesi olur biliyor. Ama otuz yaş ve altında olan gençlerin hiç biri bir birlerini tanımıyor. Neden?  Zaman değişiyor. Ekonomik şartlar ağır olduğu için herkes dışarı gitmiş; Bursa, İstanbul, Samsun.. Genç nesil kalmadı. Köyüne ancak ya askerlik için geliyor ya da düğün dernek için ya geliyor belki de gelemiyor. Ama yeni yetişen nesil işte bu tür organizasyonların sayesinde buluşup akrabalarıyla tanışma kaynaşma fırsatı buluyorlar. İlerisi için, birlikte olabilmek için bu tür şenlikler çok faydalı oluyor.

Günay BAKİOĞLU (Eğitimci)

“Bu köylü olmama rağmen Kabaalma Yaylasına ilk defa geliyorum. Böyle bir vesileyle geldim buraya. Bu tip organizasyonlara ülkemizin değişik yerlerinde de yapılıyor. Birçoğuna da katılma fırsatım oldu. Köyümüzde ikincisi yapılan bu etkinliğin büyük fedakârlıklarla yapıldığını biliyorum. Bu onur verici bir durumdur. Gelemeyen köylülerime sesleniyorum, bu tip etkinlikler bizim varlığımızı ortaya koyan faaliyetlerdir. Katılmak için senede bir gün vakit ayıralım. Bu yıl gelemeyen arkadaşlardan rica ediyorum, bir dahaki sene mutlaka gelsinler, köyün rengine renk katsınlar. Ben geçen sene katılamadım ama bu yıl için kendime zaman ayırdım katıldım. Yirmi, yirmi beş senedir görmediğim arkadaşlarımı gördüm. Çok güzel oldu. Çok da mutlu oldum.  

Bu tip etkinlikler belli külfet gerektiren şeyler. Kaynayan kazanlar, çadırlar, çevre düzenlemesi belli bir maliyet gerektirir. Köyün derneği yok. Dernek olmayınca da organizasyonun yükü birkaç kişinin sırtına biniyor. Biliyorum ki, geçen yıl yapılan şenlikte muhtarımız bayağı içeriye girdi. Bu sene bu işe nasıl cesaret etti hayret ediyorum. Demek ki belli bir güvence aldı da bu yıl da bu işe soyundu. İşte tertip komitesi burada. Ne kadar yardım toplarlar bilmiyorum ama Sonuçta bu komite buranın masrafını karşılayacak. Ümit ediyorum ki, en yakın zamanda köy derneğini kurup, faaliyete geçirerek kaynak yaratılırsa bu tip etkinlikler daha rahat, daha canlı ve daha renkli bir şekilde organize edilebilir. Bu iş bir arz talep meselesidir. Buraya gelen insanlar bu işten memnunlar. Mutluluğu hak edebilmek için biraz elimizi taşın altına sokmak gerekiyor. Hep beraber biz de karınca kararınca elimizden geldiğince katkımızı yaparak bu işin devam etmesi için çalışacağız. Başlatmak çok zor, devam etmek ondan da zor ama şimdi bu iş başlatılmış, artık bırakılmaz. 


Reşat BAKİOĞLU

“Köyümüzden gurbete gidenler birbirlerini unutmaya başladılar. Şimdi yeni bir kaynaşma oldu. Çok iyi bir şey oldu. Fakat bu yol bakımından ulaşımda zorluk çekiyoruz. Aslında bu işler için bizim daha iyi ve güzel mevkilerimiz var. Bu işin oraya çıkarılmasını istiyorum. Orada ulaşım daha kolay. Deniz görünüyor. Bafra, Alaçam ve her taraf görünüyor. Geniş manzaralı ve daha havadar. Daha iyi olacağını düşünerek ben orasını yani “Ayle”yi öneriyorum. Bunu biz bırakamayacağız artık ve bu değişikliği yapmamız lazım. Her ne kadar orası başka köye ait tapulu arazi olsa da sahipleriyle görüşülüp belli bir icar verilerek burada yaşadığımız ulaşım sorununu orada yaşamayız. Yol dışında burada telefonlarımız da çekmekte zorlanıyor. Bir de köye yakınlığı katılımı kolaylaştıracaktır.


Kibar YEŞİL

“Kriz nedeniyle bu sene gurbetteki köylülerimizin katılımı biraz noksan oldu ama yine krize rağmen genel olarak katılım iyi oldu. Bu geleneğimizi sürdürebilmemiz için bütün köylülerimizin bu işe destek vermeleri gerekiyor. Burası Alaçam ilçesinin en güzel yeridir. Çevremize baktığımızda dört bir yanımız yemyeşil ormanlarla kaplı. Ağustos ayında olmamıza rağmen havamız serin, burası püfür püfür esiyor. Karadeniz bölgesinde etkinlik yapılan alanlar içersinde burası gibi doğal bir ortam göremezsiniz. Burasının ortamı çok güzel burası yaşatılmalı, çevreye duyurulmalı. Böylesine kültürel bir etkinlik alanı olarak gelecek nesillere aktarılmalı.

Bazı eksikliklerimiz oluyor. Olacaktır da bu normaldir. Zamanla bu noksanlıklarımız da giderilecektir şüphesiz. Başlatılan bu etkinlik sonuçta güzel bir geleneğimiz olarak her yıl yapılacaktır. Burada önemli bir hususu da belirtmek isterim; bizim burada yaptığımız etkinliğin adı Akbulut köyü Keşkek Şöleni ama bu sadece bizim köyümüzle sınırlı değil. Bizler civar köylerimizi de, hatta ilçemiz alaçam ve Yakakent ve Bafra gibi komşu ilçelerimiz insanlarını da bu şenliğimize davet ediyoruz. Evet sadece Akbulut Köylüler olarak bizler finansmanını karşılıyoruz ama diğer sivil toplum kuruluşlarının da desteğini alırsak işimiz çok daha güzel olacaktır. Bir başka ifadeyle, burasını Alaçam sahiplenmeli. Geçen yıl kaymakamımız bizzat katılarak bize en büyük desteği vermiş, burasını sahiplenmişti. Ancak bu yıl protokol’e ayrılan alanımız boş. Yeni kaymakamımız kendisi gelemediyse bir temsilen bir yetkiliyi görevlendirebilirdi. İnşallah önümüzdeki yıllarda çok daha etkin bir şekilde sesimizi duyurma fırsatı yakalarız. Burasının Akbulut Köyü ile sınırlı kalması doğru olmaz. Burası Alaçam’ın bir yaylasıdır. Tüm Alaçamlılar, Samsunlular burayı sahiplenmeliler. Karadeniz sahiline doğru uzandığımızda Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerimizde baharla birlikte bütün yaz boyunca her hapta bir etkinlik oluyorken, nende bizim Alaçamımızın da bir etkinliği olmasın. Neden bizim Alaçamımızın da sesi duyurulmasın. Burası sadece Akbulut köyünün değil Alaçamın yaylası olsun. Alaçamın şenlikleri yapılan bir yaylası olsun burası. Alaçamın, Samsunun sesini Türkiye’ye ve tüm Dünyaya duyurmak istiyorsak bu etkinliğin mülki idarelerimiz tarafından sahiplenilmesi, desteklenmesi bölgemizin yararına olacaktır.


Hayati ARSLAN (Bafra Gözde TV)

“Gözde TV olarak bugün sizlere Alaçam ilçesi Akbulut köyünden, “Akbulut köyü 2. keşkek Şöleni”nden seslendik. Kaymakamlıklar, Belediyeler ya da vakıf ve kültür dernekleri tarafından düzenlenen bu tür etkinlikler, burada Akbulut Köyünde, köylülerin bir araya gelip, kendi aralarında gönül birliği yaparak büyük bir cesaret örneği göstererek böyle bir program yapmaları aslında büyük bir başarıdır. İstanbul’dan ve Bursa’dan gelen gurbetteki Akbulut Köylülerinin yanında komşu ve Alaçam’ın diğer köylerinden katılan davetlilerle birlikte bir festival havası içinde geçen böylesine bir etkinlik doğrusu bizleri de mutlu etti. Bir köy olarak, el ele verip gerçekleştirdiğiniz bu güzel ortam için sizleri kutluyoruz.



Video Görüntülerini Seyretmek İçin Aşağıdaki Linke Tıklayınız;
https://m.youtube.com/channel/UC4OxlYQFRAT1DLpOLZ3O-ug/videos

9 Ekim 2009 Cuma

İnsanlar Reklâmların Büyüsünden Kurtarılmalı





İktisat ilmi, “sonsuz ihtiyaçlarımızın kıt kaynaklarla nasıl karşılanabileceğini araştırmak ve bu ihtiyaçlar ile kıt kaynaklar arasında denge sağlamak” amacından doğmuştur. Ne, nasıl ve kim için üretilecek problemine çözüm arayışları, bir de buna eklenen psiko-sosyal belirsizlikler madde-insan ilişkilerini karmaşık bir hale sokmuştur.

İhtiyaca göre üretim düşüncesi”, zamanla gelişen ve değişen hayat şartlarının anlamsız bir sonucu olarak tamamen tersine dönmüş ve “üretime göre ihtiyaç” halini almıştır. Tabiatta gün geçtikçe miktar olarak azalan fakat marjinal olarak artan kaynakların gücü ölçüsünde üretim ve bununla yetinme, idare etme düşüncesiyle doğması uygun görülen ihtiyaçların haklı ve gerçekçi ihtiyaçlar olduğu düşünülebilir. Ancak üretilen malın ihtiyaçları karşılama yeteneğine bakıldığında uygulamanın hiç de düşünüldüğü gibi haklı ve mantıklı bir gerekçeye dayanmadığı görülecektir.

Günümüzde bilim ve tekniğin ilerlemesiyle kat edilen mesafenin baş döndürücü bir hız kazandığı açık bir gerçektir. Teknolojinin sağladığı imkânlarla kıt kaynaklarımızın daha verimli kullanılmaya başlandığının bir göstergesi güzel neticeler bunun bir ifadesidir. Lâkin üretimin niteliğine göre çeşitlenen ve bollaşan tüketim alışkanlıkları insanı doyumsuzluğa itmekte, bunun sonucu olarak baş gösteren savurganlık, israf ve artıklardan kaynaklanan sosyal ve maddi çevre kirliliği, altından kalkılamayacak yeni ve köklü problemlerin kapılarını aralamaktadır.

Malın çeşitlenmesi ve bunun sonucu olarak ihtiyaçların çeşitlenmesi çoğalması dedik. Konuya açıklık getirmesi bakımından burada ihtiyaçları niteliklerine göre iki temel guruba ayırabiliriz. Bunlardan birincisi “zaruri ihtiyaçlar”; diğeri ise yapmacık, zevke dayalı “suni ihtiyaçlar”. Gelişmiş ekonomiler ve refah toplumları için bu ayırım şüphesiz hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Ancak olay gelişmekte olan ekonomiler açısından ele alındığında derinlemesine düşünmeyi gerektirmektedir.

Özde suni ihtiyaçların çoğaltılması amacına yönelik olarak geliştirilen pazarlama teknikleri, serbest ve rekabete dayalı gelişmiş ekonomiler için güzel bir olaydır şüphesiz. Olaya gelişmekte olan ülkeler yönünden bakıldığında çirkinliği bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, ileri pazarlama teknikleriyle, reklâmlarla baskı altında tutulan dar gelirliler ister istemez kendilerini özentinin çarpık kucağında bulmaktadırlar. Özellikle kentleşme oranının son derece yoğunlaştığı çağımızda “özenti kaynaklı tüketim alışkanlıkları” reklâmların ters yöndeki çirkin baskısıyla gelişme yolundaki ekonomilere onulmaz darbeler vurmaktadır. Gayri âdil gelir dağılımının doğurduğu acı gerçek göz ardı edilerek pervasızca yapılan şümullü reklâmlar dar gelirliyi zenginle yarışa sokmakta; vadeli satışlarla desteklenen bu yarışın getirdiği zoraki talep artışları enflasyonun her türlüsünü peşinden sürüklemekte ve malum kısır döngü sürüp gitmektedir.

Bu açıdan “çağ atladık”, “aranılan her mal mevcut” gibi yalanlarla halkı oyalamanın milli ekonomilere hiçbir yararı yoktur.

/Çetin KOŞAR
01 Nisan 1988
Bayrak Gazetesi / İSTANBUL