31 Temmuz 2007 Salı

Köyümüzdeki Hayvan Türleri






70. HAYVANLAR

71. Yabani Hayvanlar

711. Muhtelif

Kaplumbağa
Tosba deriz biz onlara. Bu sessiz ve sakin hayvanlar tarlalarda fasulyelerin baş düşmanıdırlar. Ayrıca ekin tarlalarında dolaştıklarında da buğday başaklarını yatırarak zarar vermiş olurlar. Ekili alanlardan alınarak uzaklaştırmaktan başka bir işlem yapılmaz. Genellikle yaşam alanları ormanlık ve çalılıklardır. Bir ara genç olanları ihracat için satın alınıyordu.

Köstebek
Kösnü de dediğimiz bu yararlı hayvanın köylümüze tek zararı bahar mevsiminde iş alanlarımızın çakışmasıyla olmaktadır. Onlar toprağı eşeleme görevlerini yaparken ister istemez bu esnada bizim yaptığımız fidelikleri de eşeleyerek maşlamalara zarar vermektedirler.

Kurbağa.
Dere, küçük kuyu ve su hendekleri gibi sulak arazilerde bol miktarda bulunurlar. Talep olmasına rağmen bunların toplanıp satılması alışagelmemiştir. Bu kurbağaların bir de kurak arazide yaşayan tipleri de vardır ki iri kıyım yapıları nedeniyle biz onlara “Göden Kurbağası” derdik. Üzerlerinde bulunan siğilimsi çıkıntılar nedeniyle insanlara siğillerin bu hayvanlardan geçtiği gibi bir inancımızda vardı. Yani biz onlara aynı zamanda “Siğil Kurbağası” da derdik.

Kurtlar
Eskiden çiftleşme zamanlarında ve çok kar yağdığı zamanlarda köy sınırlarına yaklaşan kurtların son günlerde köy içlerine kadar pervasızca sokuldukları görülmektedir. Önceleri ara sıra ormanda kaybolan hayvanlarımızı kurt kaptığı söylenirdi. Bugün baktığımızda evin önünde bağlı eşeği bile yemektedirler (Ali YILMAZ). Tıpkı domuzlarda olduğu gibi sürek avı yapılacak kadar ne miktarları vardır ne de buna müsait bir alan. Köy ormanının yükseklerinde yaşamaktadırlar.

Salyangoz
Cagala toplama mevsimi Şubat ve Mart aylarıdır. Bu hayvanın hiçbir zararı yoktur. Bahar mevsiminde çocuklar tarafından toplanarak ihracatçı firmalara satılmaktadır. Önceleri bol ve büyük olan bu canlılar sınırsız toplanma sonucu sayıları oldukça azalmıştır. Özellikler sabah ve akşamları çiğ düşme anlarında ya da yağmur sonraları ortaya çıkarlar. Gündüz ortaya çıkmadıkları için geceleri muhtelif aydınlatma araçları vasıtasıyla toplanmaktadırlar. Ormanlık alanlarda topluca yaşadıkları için işin ilmini bilen gençler tarafında yaşadıkları alan toprağı kazılarak yeraltında yuvalarından bile toplanabilmektedir.

Tilki ve Çakal
Bu hayvanlar pervasızca köy içlerine kadar girebilmektedirler. Bunlar da köy içinde görüldüğünde vurulmaktadırlar. Bir keresinde kümesinin zorlandığını hisseden Tekin KOŞAR sabaha kadar nöbet tutup kümese gelen tilkiyi avlamıştır. Çakallar insanlara gözükmemektedirler. Akşamları hava kararmaya başladığında özellikle Kışlakonak Köyü Meydancık dağının çakallarının ulumaları köy köpeklerinin onlara cevap vermeleri ile ilginç bir hava ortaya çıkmakta idi. Ormana sınır olan Karanlık dere ve Çetillik mahallelerimizin halini varın siz düşünün.

Yabandomuzu
Bu hayvanlar köy ormanında az da olsa yaşamaktadırlar. Mısırların yetişkin olduğu zamanda köye zarar vermektedirler. Bunlar tüfek ile tarlaya geldiklerinde avlanırlar. Bunlar için her hangi biz tuzak kurulmaz. Bazı zamanlar da köy ormanı onların yüzünden pek tekin değildir. Özellikle çiftleşme mevsimlerinde saldırgan olabiliyorlar. Hasbi Şahin Eski köy mevkiinde küçük bir tehlike atlatmıştır.


712. Uçucular

Alakese
Güvercinden biraz daha büyük karga tipindedir. Can alıcı renkleri vardır. Sesi çok keskindir. Ormanlık alanlarda yaşarlar. Vücut hacimlerine rağmen atik uçuşludurlar. Genelde alçaktan kısa uçuş yaparlar. Eti için avlanabilmektedir.

Balıkçıl
Bunlar da sahil kesiminde yaşarlar. Leylekler gibi ara sıra dere yataklarına avlanmaya gelirler.

Bıldırcın
Buğday tarlalarına yaptıkları yuvalarının buğday hasadıyla ortaya çıkmasıyla yüz yüze geldiğimiz bu hayvanlar da yok denilebilecek kadar azdır.

Bülbül, Kanarya
Bu tip ötücü kuşlara tek tük rastlansa da yaban hayatın içinde gözden uzaktadırlar.

Bürükçün
Serçe tipinde olan bu kuşlar genellikle sürüler halinde dolaşırlar. Sürekli kendi aralarında ötüşürler. Ağaç dallarında, çalılıklarda ve açık arazilerde gruplar halinde gezerler.

Çulluk
Kaba ve çivi çulluk dediğimiz iki türü vardır. Kış mevsiminde dere, hendek ve çalı kenarlarında ve sulak yerlerde rastladığımız bu hayvanlarda nesli tükenenler arasındadır.

Doğan, Atmaca, Şahin ve Akbaba
Bunlar yaz mevsiminde zararlı olmaktadırlar. Şöyle ki, kümes hayvanları bu mevsimde yavruladıklarından bu yavrulara aman vermezlerdi. Eskiden çok fazla göze çarpan bu canlıların da sayıları git gide azalmaktadır. Örgütlü hareket ederlerdi. Mesela, kimisi çok yüksekte uçarak gözcülük yaparken kimisi başka bir alanda aldatıcı hareketler yaparken kimisi alçaktan yaklaşıp yakalayıcılık yaparlardı. En çok doğan görülmektedir. Köye yaklaştıklarında ya tüfekle avlanırlar ya da yaklaşmamaları için korkuluklar yapılırdı.

Güvercin
Köye yerleşmiş güvercin yoktur. Şehir güvercini dediğimiz türler köyde barındırılamamışlardır. Yaban güvercinleri sonbahar ve kış mevsimlerinde 8-10 lu gruplar halinde arazilere inerek otlanırlar. Avlanılması güç olmaktadır.

Karatavuk
Bakal adını verdiğimiz ve Kara Bakal, Ak Bakal, Paslı Bakal, Çıra Burun gibi türleri de olan bu kuş çalılarda tek olarak yaşarlar.

Karga
Bu dünyanın herkesçe bilinen karakuşları köyümüzde de bolca bulunmaktadır. Ak ve kara olarak iki türüne rastlanan kargaların köy içinde yuvaları yoktur.

Kaz
Köyümüzde yaban kazı bulunmaz. Lakin göç yolları köy hava sahasından geçmektedir. Özellikle sonbahar mevsiminde göçleri çok ilginç manzaralar oluşturur. Uçarken izledikleri uçuş şekil ve teknikleri hep ilgimi çekmiş, bu geçişlerini boynumun ağrıması pahasına da dakikalarca durup izlemişimdir. Örneğin “V” şeklindeki uçuşları, sıranın sonundakinin zaman zaman öne geçişi, bazılarının kafileden ayrılarak başka yönlere doğru gitmesi…

Kırlangıç
Köye yerleşik değillerdir. Göç zamanında köyümüzde geçici olarak konaklama yaparlar.

Köse
Kursak kısmının kırmızı oluşuyla dikkat çeken bu kuş çalılıklarda tek başına yaşar.

Leylek
Köyümüzde mukim Leylek yoktur. Kargalı köyünün içersinde yerleşik hayat süren Leylek “lak lak” ları çok ilgimi çekerdi. Ara sıra köyümüz hava sahasında uçtukları gözlenirdi.

Sarı Sandal
Yaz mevsiminde dut ve incir meyvelerine dadanan bu kuş türü, güvercin büyüklüğünde olup göz alıcı bir sarı rengi vardır.


Serçe
Diğerler kuşlara nazaran sayıları çok az olan bu kuşlar genellikle çınar ağaçlarını çok severler. Bu çınar ağaçlarının da az oluşu bir tesadüf olsa gerek.


Sığırcık
Güvercinden biraz küçük ve siyah renkli olan bu kuşlar oldukça yağlıdırlar. Sürüler halinde yaşarlar. Eskiden 300-400 adetlik sürüler halinde görülen bu kuşların sayıları da iyice azalmış. Sürü sayıları 30-40, hatta bazen 5-10 adete kadar düştüğü görülmektedir.


Üveyk
Evelek dediğimiz bu güvercin tipi hayvanlar da yine yaz mevsiminde göze çarparlar. Özellikle buğday hasadının yapıldığı zamanlarda yavrularlar. Genellikle hep çift gezerler.


713. Sürüngenler

Yılan
Köyümüz yılan bakımından zengin sayılır. Buna rağmen yılan sokma vakalarına rastlanmamıştır. Köyümüz bulunan çeşitleri şunlardır.

Bozyirük: Kurak yerlerde; tarla ve ormanlık alanlarda görülür. Genellikle saldırgan tiplerdir. Tüm vücutları sarımtırak bir renktedir. Boyları bir iki metre arasındadır.

Altunbaş: Dere kenarlarında ve sulak arazilerde yaşarlar. Başları, altın rengi, mavi ve yeşil gibi renk cümbüşüne sahip olan bu tür pek zararsız gibi görünür. 1-1,5 metre boyundadırlar.

Karayılan: Türkülere ve masallara konu olan bu yılan türü köy ormanının derinliklerinde yaşarlar. Baştan sona simsiyah renkleri vardır. Kömürlük dağında siyah bir kurbağayı arkadan yakalamış bir karayılanı ilk gördüğümde ayaklı yılan gördüğümü zannederek oldukça şaşırmıştım. Boyları bir iki metre arasındadır.

Köryılan: Köryılan diye adlandırdığımız bu yılanların boyu 50 – 60 cm geçmez. Çok yavaş hareket ettiklerinden biz onların kör olduklarına hükmederdik. Genellikle “bağ bağlama” zamanı ekin bağlarının altında saklanmış olurlardı.

Yılanlar önceleri Gemirlik ve Devret mevkiinde bol miktarda görülürdü. Hatta iri kıyım olanlarına da rastlanılanları özellikle Bozyirük dediğimiz türleri tüfek de dahil çeşitli yöntemlerle öldürülmektedirler. Şimdilerde bu şekilde büyüklerine rastlanılmamaktadır.

Tarla ve ormanlarda tek tük rastlanılan bu yılanlara köy içinde rastlanmamaktadır. Ancak bazı yavru türleri evlere kadar girebilmektedir.

Köyde yılan sokma vakasına rastlanılmamıştır.

Kertenkele
İki tip kertenkeleye rastlanır köyümüzde. Bir kısmı toprak renginde ufak tefek şeylerdir. Mor, yeşil ve kahverengi bir karışıma sahip renkleri canlı olanları oldukça büyüktürler. Boyları 20-30 cm bulanlar vardır. Bilindiği gibi kertenkeleler vücut yapıları itibariyle timsaha benzemektedirler.

Solucan
714. Haşerat
Akrep
Akrep köyümüzde de bulunmaktadır. Özellikler eski evler yıkıldığı zaman rastladım. Şimdilerde pek rastlayamamaktayız.

Arı
Bal arılarının dışında Sarıca ve Eşek arıları vardır. Uğrak yerlere yuva yapan özellikle sürü halinde yaşayan sarıca arılar, çocukları korkulu rüyasıdırlar. Onlar çocuklara saldırdığı gibi genellikle çocuklar da onlara sataşmadan duramazlar. Adeta çocuklarla arılar güç savaşı yaparlar. Karşılığında arılar tarafından bir güzel aşılanmak kaçınılmaz olmaktadır. Bu sarıca arıların sokmalarını ben de çok iyi bilirim. Aslında zararsızdırlar. Ancak eşek arısı dediğimiz büyük türlerin bir iki tanesi bir insanı öldürebilecek zehre sahiptirler. Örneğin Nedim ŞEN bunlardan biri tarafından kolundan birkaç kere sokulduğunda büyük bir tehlike atlatmıştır. Öte yandan, arı sokmalarına karşı alerjisi olanlara değil eşşek arısı küçük bir arının bir kere sokması yeterlidir. Colgate-Palmolive Türkiye firmasının Samsun Bölge müdürü Ayhan BAŞKIR çıplak ayakla ezdiği arı tarafından ayak tabanından sokulmuş vücudunun şişmesi üzerine nefes almakta zorlanmaya başlamış, boğulmak üzere iken yapılan bir alerji enjeksiyonuyla hayata dönmüştür. Oysa, Raif dayının Dursun YILMAZ aynı şansa sahip olamamış, ormanda iken arı sokması sebebiyle hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Bit, Pire
"Bit yiğitte pire itte olur" diye bir atasözümüz bile vardır. Pirele henüz köyümüzde hükümlerini sürdürseler de zannaederim bizde yiğitlik kalmadı ki bite de rastlanmaz oldu. Öyle ki, bitler yuva yapardı saçlarımızın köküne. Maymunlar gibi bit ayıklama fasılları yapılırmış bir zamanlar. Sonra ilaçlar, temizlik kuralları vs derken hepsi bitti. Ancak tütün biti hala var.
Çekirge
Fare
Halk dilinde “sıçan” diye adlandırılan farelerin her çeşidi köyümüzde mevcuttur. Tarla faresi, ev faresi, fındık faresi… Bu hayvanlardan korunmak için hemen hemen her evde bir iki kedi barındırılmaktadır. Önceleri kedilere ilaveten mekanik fare kapanları kullanılırken son yıllarda kimyasal zehirler de kullanılmaya başlanmıştır. İnsanlara zararı özellikle tütün hevenklerinin iplerini kesmeleri ambarlardaki bakliyat ve buğday gibi gıdalara yaptıkları saldırılardır.

Geme
Geme farelerin 3-5 katı büyük olanlarına verdiğimiz addır. Farelere her alanda rastlamamıza rağmen bunlar insanlardan gizlenerek yaşarlardı. Ta ki Sosyalist blok çökene kadar... Ne olduysa bundan sonra oldu. Önce Çernobil kazası derken Beyaz Balina Aydın’ın ziyareti ardından Kefal cennetine dönen Karadeniz ve sahil kesimlerinden başlamak itibariyle köylerimizi basan Geme saldırıları ve artan Kanser vakaları… Bunların bir birleriyle ne kadar bağlantısı var bilemiyorum ama Geme sayısının artması çok ilginçti. Karadeniz’in öte yakasından yüzerek geldikleri efsanesi bile vardır.

Hamamböceği
Köyümüzde hamam yok ama hamam böceği vardır. Her yerde olduğu gibi köyümüzde de bulunur bu kara fatmalardan.

Karasinek
Kambersiz düğün, sineksiz köy olmaz. Bilimsel dergilerde kimi zaman kötü kokuya neden olan pislikleri temizleyiciler olarak kimi zamanda mikrop taşıyıcı olarak tanıtılan dünyanın bir numaralı haşaratı kara sinekler köyümüzde de mevcuttur. Ev ve ahırlarda özellikle yaz mevsiminde bizlere zor anlar yaşatırlar. Evlerde korunmak için pencereler tel sineklikler, kapılara tül perdeler takılmakta hatta onları öldürmek için muhtelif kimyasal ilaçlar bile kullanılmasına rağmen bu sinekler nedense bizleri hala çok sevmektedirler.

Karınca
Örümcek
Muhtelif türleri vardır. Ancak bizlere hiçbir zararı yoktur. Tek sıkıntı verdikleri yer evlerin içlerine kurdukları ağlarıdır. Temizlik esnasında sık sık temizlemek zorunda kalıyoruz. Hepsi bu. Sokma, ısırma gibi bir tehlike göstermemişlerdir.

Sivrisinek
Köyde sivrisineğin üreyebileceği ortamlar yoktur. Ancak hafif bir karayel ile pirinç ekimi yapılan sahil kesimlerinde köylere doğru savrulmaktadırlar. Aslında köyün sivrisineği köyümüze yetmektedir. Özellikle derelerimizde üremesi muhtemel olan bu hayvanlar Peygamber Böceği ya da Yusufçuk adını verdiğimiz Helikopterlere modellik yapmış olan böcekler tarafından avlanmaktadırlar.

[Koşar, ÇKöy İncelemesi, Samsun, 1984 ]

28 Temmuz 2007 Cumartesi

Eski Geleneksel Temizlik Günlerimiz




Geliyor tokaç sesleri
Yansıtır yamaç sesleri
Suyun aynasında tarar
Kızlar üç kulaç saçları
(Ali Akbaş)


Eskiden kışın karlı, fırtınalı, yağmurlu ve çamurlu günleri geride kalıp, beş altı aydır kapalı kaldığımız evlerimizden baharla birlikte dışarıya çıktığımızda evdeki eşyalarımız da bizimle birlikte açık havaya çıkartılırdı. Baharın gelişiyle birlikte tüm köy hane halkları kendi HALLU ‘larında yoksa bir akrabasının su kuyusunun başında ya da dere kenarlarında yıllık ÇAMAŞUR yıkama günleri yaparlardı. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” misali “Deterjanlar çıktı bu güzel törensel temizlik günlerimiz de tarih oldu”  maalesef.

Geleneksel temizlik günlerinde annelerimiz, babalarımıza KAZAN veya HERENİ oturtup ateş yakacakları su kaynağının başına KÜRE ‘leri hazırlattırırlardı. Çevreden toplanan çalı çırpı ile kürelere kurulan kazanların altı yakılır sular ısıtılmaya başlanırdı. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu faaliyetler esnasında yakılan ateşlerin bembeyaz dumanı sanki bacadan çıkmış gibi dümdüz olarak ve gittikçe genişleyerek gökyüzüne doğru dikine yükselirdi.

Su kuyusu yakınlarında ya da dere kenarlarında önceden hazırlanmış düz, genişçe bir taş ya da bir metrekare genişliğinde özel olarak hazırlanmış olan ÇAMAŞUR TÂTASI ‘nın üzerine en alta SAKU ve PONTUL gibi kalın ve kaba URBA’lar yerleştirilirdi. Ardından yatak, yastık, yorgan ve minder yüzleri (kılıfları), çubuk desenli çarşaflar ve en üstede hafif GESİ ‘ler (giysi) ENTERİ, FİSTAN ve GÖYNEK gibi daha narin çamaşırlar özenle katlanıp ve ıslatılarak istiflenirdi. Kirliler özene bezene öyle biz istif edilirdi ki bu tahtanın üstüne deyim yerindeyse adam boyunu aşan DAĞ GİBİ çamaşır yığını oluşurdu.

Küre denilen yerlerde (altındaki toprağın bir kısmı eşilerek kürünmüş ve kazan oturtmak için kenarlarına taşlar dizilen) kurulan büyük kazanlar, HERENİ ‘lerde sular kaynatılır. Daha önceden elenmiş odun ateşinin külü (ki bu meşe odunun külü olması tercih edilir) on sekiz litrelik yağ tenekesine üçte biri kadar doldurulur. Üzerine kaynar su ilave edilirdi. İyice karıştırılan tenekedeki suyun külleri dibe çökene kadar 3-5 dakika beklenir. Böylece, tıpkı deterjanlı su gibi kayganlığı olan özel çamaşır yıkama suyumuz hazırlanmış olmaktaydı.

Özel bir not olarak ekleyelim, kürelerin bulunduğu yerlere küçük abdestlerini yapanları CİN ÇARPTIĞI gibi bir BATIL İNANCIMIZ da vardır. Bu tip risklere karşı, aslında tuvalet ve helâlara girişte çekilmeyen Besmele-i Şerifin, açık alanlarda hacet gidermek zorunda kalanlar için önce oraya tükürerek ardından çekilmesi önerilir. Normalde küre yerleri zamanla silinmiş, belirsiz olsa bile, buralarda CİN ‘lerin yerleşik yaşam sürdürdükleri gibi bir hakim inanç söz konusudur.

Yeri gelmişken temizlik işleminde kullanılan KÜL hakkında birkaç kelam etmekte de yarar vardır. Kül aslında yanmış bitmiş bir şeyden arta kalandır. Bir işe yaramaz diye bilinir. Bazı kültürlerde ölüler yakılır ve kiminin küllerinden bir kısmı özel kaplarda saklanırken kiminin külleri bir nehre ya da uçurumdan aşağı savrulur. “Bir avuç kül oldum. Havaya savruldum”

Oysa bizim kültürümüzde hiç bir şey zay’i (ziyan) edilmez. En işe yaramaz şey olarak bilinen küller bile tarımsal üretimden tutun da gıdadan temizliğe kadar her alanda kullanılır. Bahara doğru biriktirilmeye başlanan özellikle GÜRGEN dediğimiz MEŞE odununun külleri, don olayına karşı tedbir olarak fideliklerdeki MAŞLAMA ’larda, kurt ve böceklenmelere karşı fidanların diplerinde, suya kazandırdığı kir ve pas sökücü özelliği için temizlikte ve kurutulmuş meyvelerin üzerine toz olarak serpilerek böceklenmeye ve benzeri sebeplere karşı  koruyucu olarak gıdalarda kullanılmaktadır. En azından Kurban Bayramı vesilesiyle yılda bir kere yaptığımız KÜLBASTI ‘lardan başka, MANCAR  (Karalahana ) yapraklarına sarılarak pişirilen KÜL ÇÖREĞİ yemeyeli kaç yıl oldu hatırlamıyorum. Kül, atasözlerimize dahi girmiştir. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”

Dönelim köyümüzdeki bahar temizliğine. Daha henüz,  plastikten yapılan MAŞRAPA ve TAS ‘lar icad edilmeden evvel evlerimizde banyo ve temizlik işlerinde su kabağından yapılan SUSAK ‘lar kullanılırdı. Her türlü işlerimizde bu susaklardan yararlanılmaktaydı. Uzun sapları sayesinde fokur fokur kaynayan su, kazanlardan rahatlıkla alınır ve temizlenecek yerin üzerine dökülerek doğal hijyen sağlanırdı. Şimdiler de en azından süs amaçlı olarak ta olsa bu susaklık su kabağı yetiştirenlere rastlayabilmekteyiz.

Çamaşırlar tek tek yıkanırdı. En üstte bulunan bir giyecek önce KELPETEN SABUNU (bildiğimiz Hacı Şakir sabunlarının çuval ile satılanıdır. Üzerinde kerpeten figürü olduğu için köylü ona bu adı takmıştır) ile hafif sabunlanır ve TOKAÇ da denilen ÇAMAŞUR TOKMAĞI ile her 3-5 vuruşta bir su dökülerek evire çevire patır patır dövülerek yıkanırdı. Bu ÇAMAŞUR GÜNLERİNDE tokmak sesleri köyler arasında yankılanırdı. Saf sabun kokusunun vermiş olduğu özel parfümle çevreyi temizliğin tiril tiril kokusu sarardı. Hangi komşunun GESİ yıkadığı sabahın erken saatinde çıkan dumandan fark edilmediyse bu tokmak seslerinden dolayı mutlaka haberdar olunurdu.  Ara sıra gidip durulama ve asma işlerine destek ya da yemek götürme gibi komşular arası yardımlaşmalar olurdu.

İşi biten çamaşır durulama kazanına atılırdı. Durulama işleminden sonra da hemen oracıkta bulanan DİZEME denilen KAZIK ve CEREK‘lerle yapılmış ÇALU’lara ya da ağaç ve dikenlerden oluşan BÜRÜG’lere veyahut ta yere otların üzerine kurumaları için asılmaz SERİLİR’ di.

Bu çamaşır günlerinin en güzel olaylarından birisi de işin sonuna doğru evin küçük çocuklarının bu çamaşırların üzerine oturtularak yıkanmasıydı. Özellikle erkek çocukları anadan üryan, çırıl çıplak soyundurularak burada anne tarafından bir güzel yıkanır. Bu yıkama esnasında orada bulunan diğer çocuklara “Hadi gidin buradan. Çocuğumun pipisine mi bakacaksınız?” gibi erkek çocuğuyla övünme kültürünün bir tezahürü olarak şaka yollu çıkışmalar da yapılırdı.

Bahar aylarına rastlayan bu temizlik günlerinde ahırda bulunan büyük baş hayvanlarda yıkanıp temizlenmek için sıradadırlar. Çamaşır için hazırlanan düzenek kaldırılmadan vakit varsa o gün, yoksa ertesi gün ahırda bulunan başta öküzler olmak üzere tüm sığırlarda bu küllü su ve sabun ile bir güzel yıkanırdı. Zaten her gün DARAG (tarak-kaşağı-gaşo) ile iyice taranıp kaşınarak günlük bakımları yapılan hayvanlar da bu bahar temizliğinden nasiplerini alırlardı.

En son ev içerisinde genellikle tahta döşemelerden oluşan tüm yerler bir güzel temizlik yapılarak yıkanırdı. Yemek yenen kap kacak, yeri geldiğinde zaman zaman kum ile ovularak yıkanırdı. Bakır KAB KACAG ‘lar ise duruma göre ya BAZAR’a götürülerek kalaylattırılır ya da köye tezgâh kuran kalaycılara kalaylattırılırdı.

Ninelerimiz başörtüleri altında duran uzun fakat örgülü saçlarını, toprak altından özel olarak çıkarttıkları KİL ile yıkarlardı. Bahar aylarına kadar çamaşırların elbette günlük olarak yıkananları vardı. Özellikle çocuk bezleri her ne kadar topluca dere kenarına götürülüp yıkanıyorsa da bu plastik leğenler ortaya çıkmadan önce kenarları kıvrım kıvrım olan teneke çamaşır leğenleri ile günlük olarak yıkanırdı. Öte yandan giyeceklerimiz GÜNDELİK  ve YABANLIK diye iki kısma ayrıldığı için iş elbiseleri kirlilik durumlarına göre uzun süre kullanılabiliyordu.

Evlerimiz süpürgelik bitkisinden yapılan süpürgelerle süpürülür, zaten bitkisel olan kamıştan yapılmış HASIR ‘lar sayesinde pek kir tutmazdı. Yemeklerimizin yapılışında şimdiki gibi yüksek oranda yağ kullanılmadığı için bulaşık yıkamak ta çok kolaydı. Zaten sofraya en fazla iki üç kap konur. Herkes aynı kaptan yediği için bulaşık miktar olarak ta az olmaktaydı. O zamanki evlerimizin camları çok küçük olduğu için ne cam çerçeve ne de perde temizliği gibi bir dert yoktu. Bu günlerde Otomatik çamaşır makinelerinde çamaşır yıkarken, halı yıkamalarla ve elektrik süpürgeleriyle temizlik yaparken yorulanlar ninelerinizin geçtiği bu yolları gözünüzde bulundururlar inşallah.

Hazırlayanlar: Hicabi AY, Çetin KOŞAR



NOT: Bu yazının ana fikri Hicabi AY kardeşime aittir. Sağolsun. Düşünmüş, oturup konuya bir çerçeve çizmiş ve ana temaları içine bir güzel yerleştirmiş. Benim yaptığım bu güzel çalışmaya tuz, biber misali çeşni katmak oldu. Köyümüzün sitesine kazandırılan ilk ortak çalışma olarak görüşlerinize arz ediyoruz.

Köy Ağzı ( Kelimeler -F Harfi )

Fagır=Fakir
Faraf=Ferah
Farglu=Farklı
Fâri=Fahri
Favul=Faul
Fayıg=Faik
Fayız=Faiz
Fayiz=Vaiz
Fayşe=Fahişe
Fedayi=Fedai
Fedayi=Fedai
Feleket=Felaket
Feliyet=Faaliyet
Fendeg=Hendek
Fenile=Fanila
Ferad=Ferhat
Fermar=Fermuar
Fesille=Fasulye
Fetfa=Fetva
Fetiye=Fatiha
Fındug=Fındık
Fırslu=Hırslı
Fırsuz=Hırsız
Fısdug=Fıstık
Fısıldu=Fısıltı
Fıslıg=Islık
Fıtug=Fıtık
Fızlu=Hızlı
=Fiğ
Fiden=Fiden
Fidez=Vites
Filen=Filan
Filim=Film
Filitre=Filtre
Fincen=Fincan
Firer=Firar
Fişne=Vişne
Foca=Hoca
Follug=Holluk
Folta=Olta
Fortum=Hortum
Foruldamag=Horuldamak
Foruz=Horoz
Foşaf=Hoşaf
Foturaf=Fotoğraf
Fucu=Fıçı
Funu=Honi
Furansuz=Fransız
Furça=Fıça
Furduna=Fırtına
Furgun=Vurgun
Furma=Hurma
Furmak=Vurmak
Fursat=Fırsat
Fursat=Fırsat
Furuldak=Fırıldak
Furun=Fırın
Furuş=Vuruş
Fûş=Fuhuş

26 Temmuz 2007 Perşembe

Eski Evlerimiz



Köyümüzde Ayakta Kalan Son Eski Mimari Örneği; Sefercük'ün Evi

   
Genellikle alt katları ak topraktan yapılan harç yardımıyla taş duvarlardan oluşurdu. Duvarların yüksekliği yaklaşık iki metre kadardır. Bu bölüm hayvan barınağı olarak kullanılırdı.

Taş duvarların üstüne kalın köşeli olarak biçilen ya da balta ile yontulan ağaç kirişler geçilir. İki kat arasına dizilen merteklerin üzeri kalın ve sağlam tahtalarla döşenir.
  
Köşelere ve duvar bölmeleri pencere kapı boşlukları olan kısımlara kanal açılmış ağaç direkler dikilir. Bu direklerin araları GENDiL (kandil) denilen kalasların uç kısımları direklerdeki kanallara geçecek şekilde düzenlenir.  Ayrıca kalasların birbirlerini tutmaları için dar yüzeylerine delikler açılır. Kalas uçları direklere geçecek şekilde üst üste dizilir. Bu esnada kalas deliklerine ağaç çiviler çakılarak birbirlerine bağlanır. Duvarlar yeterince yükseldikten sonra üzerleri DALAŞUR denilen ağaç kirişlerle bağlanır. KİRİŞ ‘lerin üzerine LATA denilen MERTEK ’ler dizilir. Merteklere bir santim kalınlığında bindirmeli olarak biçilen tahtalar alttan çakılarak tavanlanır. Daha üst kısma eğik mertekler dizilir. Bu merteklerin üzerine ÜSTÜN denilen tahtalar çakılarak çatı oluşturulur. Çatının üzeri alaturka kiremitle örtülür. Not :kiremit yerine bindirmeli tahtalar da kullanılırdı. Örnek Çetirlik’ten HATİP dedenin evi gibi.

Bu evlerin girişleri doğuya bakardı. Üst kata çıkış merdivenleri ya içeriden ahşap yada dışarıdan taşla olurdu. Eve girildiğinde oldukça geniş bir hol (salon) vardır. Holün kuzey ucunda genellikle küçük bir odası vardı. Kuzey güney doğrultusunda holün batısında iki oda daha vardı. Her iki odanın arasından batı yönüne dar bir koridor geçerdi. Koridorun sonunda kuzey güney doğrultusunda odaları kuzey batılı KARAYEL dediğimiz rüzgârdan koruyacak şekilde ikinci bir hol uzanırdı. Bu holün kuzey ucunda tuvalet güney ucunda banyo yer alır. Orta kısım bulaşıklarında yıkandığı lavoba kısmıdır. Holden banyo ve tuvalet kısmına uzanan koridorun duvarları dolap şeklindedir. Bu dolaplar evin yatak yorganlarının yığıldığı yüklüklerdir.
    
Pencere çerçevelerinin üst kısmı sabit alt kısımları yukarıya kayarak açılacak şekilde düzenlenmiştir. Esas yaşamın çoğunun geçtiği yer güney tarafa düşen odadır. Bu odanın kapı duvarında baca ya da ocak denilen oldukça büyükçe şömineler bulunur. Bu ocaklar kışın ısınma amaçlı kullanıldığı gibi dört mevsim yemek yapmak su ısıtmak için kullanılır. Ocakların içinde yaklaşık iki metre yükseklikte karşıdan karşıya 50 cm çaplarında bir sırık vardı.(bu sırıklar o kadar ateşte neden yanmazdı hala anlamış değilim acaba onlar demirden miydi?) Bu sırıklarda kulplu yemek kazanlarını ateşin üzerine asmak için zincirler sarkardı. Ocağı dış kısmının biraz yukarısında baharat ve tuzun konulacağı tereksi bir kısım vardı. Bu evler kışları sıcak yazları da oldukça serin olurdu. Öyle ki yazın kesilen etlikler evin batı Koridorunda yüksekçe bir yere asılarak günlerce hatta hafta boyu bozulmadan muhafaza edilirdi.
   
Bu yazıyı yazarken ne yazık ki şu anda yerlerin de yeller esen OSMANLI DEDELERİMİZİN  yaptığı üç evi kaynak olarak hafızamda canlandırdım. Birincisi dedem KOCAMORONUN evi ikincisi toplu köyündeki dedemin evi üçüncüsü ise bir tarihte bir kaç gün misafir olduğum Yukarı Demirci köyündeki bir dostumun dededen kalma eviydi .
    
Bu evlerden şu anda ayakta olanın olmaması gerçekten büyük kayıp. Ama bunlardan bir tane hem örnek olması bakımından hem de toplantılarda ve kültür faaliyetlerinde kullanma amacı için okulun bahçesinde uygun bir yere orijinaline uyularak yapılabilir.

Saygı ve sevgilerimle.

/Hicabi AY