Friedrich Engels'in 1894 yılında yazdığı ve orijinal adı " Fransa'da ve Almanya'da Köylü Sorunu" olan bu eseri bugün Türkiye'de Avrupa Birliği dayatmalarıyla yapılan Köylü nüfusunu azaltma politikalarıyla karşılaştırarak okumakta yarar var.
Burjuva ve gerici partiler, sosyalistler arasında köylü sorununu birdenbire ve her yerde gündemde görmekle olağanüstü bir şaşkınlığa düşüyorlar. Aslında bu işin uzun zamandan beri böyle olmamasına şaşmak daha doğru olurdu. İrlanda'dan Siçilya'ya, Andaluzya'dan Rusya ve Bulgaristan'a kadar, köylü, nüfusun, üretimin ve siyasal iktidarın çok önemli bir etkenidir. Sadece Batı Avrupanın iki bölgesi, bir ayrıklama oluşturur. Büyük-Britanya'da, büyük toprak mülkiyeti ile büyük tarım, toprağı kendi hesabına işleyen köylüyü tamamen ortadan kaldırmışlardır. Prusya'nın, Elbe'nin doğusundaki bölümünde de, aynı süreç yüzyıllardan beri sürer ve orada da, gitgide, köylü ya "kovulmuş", ya da [sayfa 407] iktisadi bakımdan arka plana atılmıştır.
Bugüne kadar, köylü, siyasal bir etken olarak, kendini sadece tarla yaşamının yalnızlığına dayanan iç sönüklüğü ile göstermiştir. Nüfusun büyük yığınının bu iç sönüklüğü, sadece Paris ve Roma parlamenter bozulmuşluğunun değil, ama Rus despotluğunun da en güçlü dayanağını oluşturur. Ama hiç de üstesinden gelinemez bir şey değildir. İşçi hareketinin doğuşundan beri, burjuvalar, Batı Avrupa'da, özellikle küçük toprak mülkiyetinin egemen olduğu yerlerde, sosyalist emekçileri, köylülerin imgeleme yetisine "paylaştırıcılar" görünümü altında göstererek, onları kuşkulu ve iğrenç kılmakta güçlük çekmemişlerdir; onları, köylü mülkiyeti üzerine kurgular kuran tembel ve açgözlü kentliler olarak göstermek, burjuvalar için kolay olmuştur. 1848 Şubat devriminin bulanık sosyalist özlemleri, Fransız köylülerinin gerici oy pusulaları sayesinde hızla silinip süpürülmüşlerdir. Dinginliğe sahip olmak isteyen köylü, anılarının hazinesinden köylülerin imparatoru Napoléon efsanesini çıkardı ve ikinci İmparatorluğu kurdu. Köylülerin bu marifetinin Fransız halkına nelere mal olduğunu biliyoruz; Fransız halkı bugün bile bunun sonuçlarının acısını çekiyor.
Ama o çağdan bu yana, çok şey değişti. Kapitalist üretim biçiminin gelişmesi, küçük tarımsal işletmeye ölüm yumruğunu indirdi. Küçük tarımsal işletme, karşı konmaz bir biçimde çöküyor, ölüyor. Kuzey ve Güney Amerika ile Hindistan'ın rekabeti, Avrupa pazarını ucuz tahıl baskınına boğdu; hem de öylesine ucuz ki, hiç bir yerli üretici, yabancı rakipleri ile savaşıma giremiyor. Büyük toprak sahibi ile küçük köylü, göz göre göre yıkıma uğramalarını, her ikisi de aynı gözle görmektedirler. Ve her ikisi de toprak sahibi ve köylü olduklarından büyük toprak sahibi, kendini küçük köylü çıkarlarının savunucusu olarak gösteriyor ve o da —genel olarak— onu öyle kabul ediyor.
Bununla birlikte, Batı, güçlü bir sosyalist işçi partisinin [sayfa 408] geliştiğini de görmüştür. Şubat devrimi çağının karanlık önsezi ve duyguları, tüm bilimsel gereklikleri yanıtlayan, belgin ve elle tutulur istemleri kapsayan bir program durumuna gelmek üzere, durulaşmış, gelişmiş, derinleşmişlerdir. Bu istemler, durmadan artan bir sayıdaki sosyalist milletvekilleri tarafından, Alman, Fransız, Belçika Parlamentolarında orunlanmışlardır. Siyasal iktidarın sosyalist parti tarafından fethi, gitgide daha yakın görünüyor. Ama siyasal iktidarı fethetmesi için, bu partinin önce kentten tarlalara geçmesi, kırda bir güç durumuna gelmesi gerekiyor. Bütün öbür partiler üzerinde, iktisadi nedenleri siyasal sonuçlara bağlayan sıkı ilişkiyi açıkça görme üstünlüğüne sahip olan, kuzu postu altında saklanan kurdun, köylünün o patavatsız dostunun, büyük toprak sahibinin maskesini de uzun zamandan beri yüzünden çıkarmış bulunan bu parti, ikiyüzlü savunucularının elleri arasında yıkıma adanmış köylüyü, onu sanayi işçisinin edilgin düşmanı durumundan, etkin düşmanı durumuna dönüştürmelerine kadar, kendi haline bırakmalı mıdır? Ve böylece, köylü sorununun özüne gelmiş bulunuyoruz.
I
Kendisine yönelebileceğimiz tarımsal nüfus, çeşitli bölgelere göre daha da değişken, çok farklı öğelerden bileşmiştir.
Almanya'nın batısında, Fransa ve Belçika'da da olduğu gibi, küçük topraklı (parcellaira) köylülerin küçük yetiştirimi ağır basar; bu köylüler, çoğunlukla topraklarının sahipleri ve azınlıkla da küçük çiftlik kiracılarıdırlar.
Kuzey-Batıda —Aşağı-Saksonya ve Schleswig-Holstein'da— çiftlik uşakları, hizmetçiler, hatta gündelikçilerden vazgeçemeyen büyük ve orta köylüler ağır basar. Bavyera'nın bir bölümünde de durum böyledir. [sayfa 409]
Prusya'nın, Elbe'nin doğusundaki bölümü ile Mecklembourg, —yanısıra, görece güçsüz ve sürekli olarak azalan bir orandaki orta ve küçük köylüler ile birlikte—, büyük toprak mülkiyeti ve çiftlik hizmetkârları ve gündelikçiler yardımıyla yapılan büyük yetiştirim alanlarıdırlar.
Merkezi Almanya'da, bütün bu mülkiyet ve işletme biçimleri, aralarından birinin geniş bir alan üzerindeki üstünlüğü olmaksızın, yerine göre çeşitli oranlarda birbirlerine karışmış olarak bulunurlar.
Ayrıca, sahip bulunulan ya da kiralanan tarlanın aileyi beslemeye yetmediği, sadece bölgesel sanayiin kurulmasına temel hizmeti gördüğü ve bu sonuncuya, tüm yabancı rekabete karşın, ürünlere sürekli bir sürüm sağlayan son derece düşük ücretler ödenmesini olanaklı kılan az çok geniş bölgeler de bulunur.
Peki, kırsal nüfusun bu bölüntüleri arasında, sosyal-demokrat partinin kazanabileceği bölüntüler hangileridir? Bu sorunu elbette ancak ana çizgileri içinde irdeliyoruz. Ancak en göze çarpan biçimleri göz önünde tutuyoruz: aracı aşamalar ve karma toplumsal nüfuslarla uğraşmak için yerimiz eksik.
Küçük köylüden başlayalım. Küçük köylü, genellikle, Batı Avrupa için, sadece tüm köylülerin en önemlisi olmakla kalmaz, ayrıca tüm bu sorun bakımından bize bunluklu örneği (cas critique) de sağlar. Eğer küçük köylü karşısındaki konumumuzu saptarsak, kırsal nüfusun öbür öğeleri karşısındaki tutumumuzu belirlememizi sağlayan işaret noktasına da sahip oluruz.
Küçük köylüden, burada, onun ailesi ile birlikte düzenli olarak işleyebileceğinden daha büyük ve ailenin beslenmesi için zorunlu olandan da daha küçük olmayan bir toprak parçasının sahibi ya da kiracısını —özellikle sahibini— anlıyoruz. Öyleyse bu küçük köylü, küçük zanaatçı gibi, modern proleterden, çalışma araçlarını henüz elinde bulundurması [sayfa 410] bakımından ayrılan bir emekçi, yani aşılmış bir üretim biçiminin bir kalıntısıdır. Kendi atası olan serf, ya da çok ayrıksın bir biçimde özgür, ama haraç ve angaryaya bağlanmış köylüden, üç bakımdan ayrılır. İlkin, Fransız Devrimi, onu, beyine borçlu bulunduğu feodal yükümlülük ve hizmetlerden kurtarmış ve çoğu durumda, hiç olmazsa Ren'in sol kıyısında, toprağını onun kendi mülkiyetine vermiştir. — İkinci olarak, özerkli ortaklığın (communauté) korumasını yitirmiştir. Böylece eski ortaklıktaki [Mark -ç.] yararlanma payından yoksun kalmıştır. Ortaklaşa toprak, ya eski bey, ya da Roma hukukuna dayanan "aydın" bürokratik bir yasama tarafından el çabukluğuna getirilmiştir. Böylece küçük köylü, ot ve saman satın almaksızın davarını besleme olanağından yoksun kalmış bulunduğunu görür. Ama iktisadi bakımdan, ortaklaşa topraktan yararlanma haklarının yitirilmesi, feodal yükümlülüklerin ortadan kalkmasını, hem de çoğuyla, ödünler. Çift hayvanlarını besleyemeyen köylülerin sayısı durmadan artar. Üçüncü olarak, bugünkü köylü, bir de eski üretken çalışmanın yarısını yitirmekle ayır dedilir. Eskiden o, ailesi ile birlikte, çok büyük bir bölümünü kendi üretmiş bulunduğu hammaddeler yardımıyla, gereksindiği sınai ürünleri kendi üretiyordu. Gene de eksik kalan şey, tarım dışında bir iş daha yapan ve çoğu zaman ücretleri trampa ya da karşılıklı hizmetler yoluyla ödenmiş bulunan köy komşuları tarafından sağlanıyordu. Aile ve hele köy, kendi kendilerine yetiyorlar ve kendileri için gerekli olan şeylerin hemen hepsini üretiyorlardı. Hemen hemen arı durumundaki doğal ekonomiydi bu, para hemen hiç kullanılmıyordu. Kapitalist üretim, parasal iktisat ve büyük sanayi aracıyla, bu duruma son verdi. Ama eğer ortaklaşa topraktan yararlanma, bunun varlığının temel bir koşulu idiyse, bir sanayiin ikincil pratiği de bir başka temel koşulu idi. Böylece köylü gitgide daha aşağı düştü. Vergiler, kötü hasatlar, paylaşmalar, duruşmalar, köylüleri birbirleri arkasına tefecinin [sayfa 411] Ocağına düşürürler, borçlanma, her biri için, gitgide daha genel ve gitgide daha büyük bir şey olur; kısacası, bizim küçük köylümüz, aşılmış bir üretim biçiminin her tür kalıntısı gibi, çaresiz bir biçimde yıkıma mahkûmdur. Gelecekteki bir proleterdir.
Bu bakımdan, sosyalist propagandayı can kulağı ile dinlemesi gerekir. Ama içine işlemiş bulunan mülkiyet duygusu, onu henüz bundan alıkoyar. Kendi küçük toprak parçasını korumak için ne kadar sert bir biçimde savaşım verme zorunda kalır, umutsuzluk onu oraya ne kadar sıkı bir biçimde kenetlerse, toprak mülkiyetinin ortaklaşa mülkiyete çevrilmesinden söz eden sosyal-demokrat da, ona o kadar, tıpkı tefeci ve avukat gibi, tehlikeli bir düşman olarak görünür. Sosyal-demokrasi bu önyargıyı nasıl yok edebilir? Kendi kendine ihanet etmeksizin, ölmekte olan küçük köylüye ne verebilir?
Burada, marksist eğilimli Fransız sosyalistlerinin tarım programında pratik bir dayanak noktası buluyoruz: küçük köylü iktisadının klasik ülkesinden geldiği ölçüde dikkate değer bir dayanak noktası.
Partinin ilk tarım programı, 1892'de,[2] Marsilya Kongresinde kabul edildi. Bu program, varlıksız tarım işçileri (gündelikçiler ve çiftlik uşakları) için, şunları ister: tarım işçileri sendikaları ve belediye meclisleri tarafından saptanmış asgari ücret; yarı yarıya işçilerden bileşen tarımsal yargı kurulları; komünal toprakların satışının yasaklanması ve devlet topraklarının, sahibi bulunduğu ya da kiralamış olduğu tüm toprağı, ortaklaşa işleme ereğiyle, ücretli işçi kullanma yasağı ve komünün denetimi altında, varlıksız tarım emekçilerinin ortak ailelerine kiralayacak olan komünlere kiralanması; yaşlılar ve sakatlar için, büyük toprak mülkiyeti üzerindeki özel bir vergi ile beslenen emeklilik sandıkları.
Küçük köylüler için, —aralarında özellikle küçük çiftlik [sayfa 412] kiracıları gözetilir—, köylülere maliyet fiyatına kiralanacak tarımsal makinelerin komün tarafından satın alınması; gübre; akaçlama (drainage) boruları, tohumluk, vb. alınması ve ürünlerin satılması için tarım birliklerin [kooperatifler -ç.] kurulması: değeri 5.000 frankı geçmeyen mülkler için ferağ ve intikal harçlarının kaldırılması; İrlanda'da olduğu gibi, aşırı çiftlik kiralarını indirmek ve sözleşmesi biten kiracı ve ortakçılara, mülkte sağladıkları değer artışı nedeniyle verilecek ödentiyi saptamakla görevli hakem komisyonları; Yurttaşlık Yasasının (Medeni Kanun)[3] mülk sahiplerine hasat üzerinde bir ayrıcalık veren 2102'nci maddesinin kaldırılması; alacaklının tarladaki ürüne elkoyma hakkının kaldırılması; köylü için, işinin yürütülmesi bakımından zorunlu olan tarım aletlerini, ürün, tohumluk gübre ve çekim hayvanlarını kapsayan haczedilemez bir yedeklik kurulması; uzun zamandan beri eskimiş bulunan genel kadastronun gözden geçirilmesi ve bu arada, her komünde yerel gözden geçirme; son olarak, parasız tarımbilim dersleri ve tarımsal deneme alanları istenir.
Görülüyor: Köylüler yararına ileri sürülen istemler —burada şimdilik işçiler yararına ileri sürülen istemlerle uğraşmıyoruz,— pek ileri gitmiyor. Aralarından bir bölümü başka ülkelerde gerçekleşmiş bulunuyor. Kira hakem komisyonları açıkça İrlanda modelinden geliyor. Tarımsal birlikler, Ren ülkelerinde hanidir var. Kadastronun gözden geçirilmesi, tüm liberallerin ve hatta tüm Batı Avrupa'daki bürokratların sürekli bir dileğidir. Öbür noktalar da, kapitalist rejim bundan önemli bir zarar görmeksizin, gerçekleştirilebilirler. Bunları sadece programın ne olduğunu göstermek için söylüyorum. Böyle söylemekle, kimseyi kınamıyorum; tersine.
Bu program, Fransa'nın çok çeşitli bölgelerindeki köylüler arasında partinin durumunu öylesine düzeltti ki —iştah yedikçe gelir—, onu tarımcıların beğenisine daha da iyi uydurma zorunluluğu duyuldu. Gene de, bu işte, tehlikeli bir [sayfa 413] alan üzerinde tehlikeye atılındığı seziliyordu. Genel sosyalist programın temel ilkelerini çiğnemeksizin, köylüye, gelecekteki proleter olarak değil, ama bugünkü kırsal mülk sahibi olarak nasıl yardım edilebilirdi? Genel sosyalist programın temel ilkelerini çiğneme eleştirisinden kurtulmak için, yeni pratik önerilerin önüne, sosyalizm ilkesinin, küçük mülkiyeti, kapitalist üretim biçiminin tehdit ettiği yıkıma karşı korumayı gerektirdiğini tanıtlamaya çalışan bir teorik gerekçeler açıklaması konuldu; hem de bu yıkımın kaçınılmaz olduğu görüle görüle. Eylülde, Nantes Kongresinde kabul edilmiş oldukları biçimleriyle, bu gerekçeler açıklaması ile istemlerin kendilerini, biraz daha yakından inceleyelim.
İşte gerekçeler:
"Genel Parti programının deyimlerine göre, üreticilerin, ancak üretim araçlarını ellerine geçirecekleri zaman özgür olabileceklerini göz önünde tutan;
"Sanayi alanında, bu üretim araçları, her ne kadar üreticilere ancak kolektif ya da toplumsal bir biçim altında geri verilebilecek derecede bir kapitalist merkezileşmeye erişmiş bulunuyorlarsa da, hiç değilse, üretim aracı olan toprağın birçok yerde bireysel olarak üreticilerin kendi ellerinde bulunduğu Fransa'da, tarımsal alanda ya da toprak alanında, bugün için durumun böyle olmadığını göz önünde tutan;
"Köylü mülkiyeti ile belirlenmiş bulunan bu durum, her ne kadar kaçınılmaz bir biçimde yok olmaya adaysa da, sosyalizmin rolü, mülkiyet ile emeği ayırmak değil, ama tersine, tüm üretimin, bölünmesi proleter durumuna düşmüş bulunan emekçilerin kulluk ve sefaletine yol açan bu iki etkenini aynı ellerde birleştirmek olduğundan, sosyalizmin, bu yok oluşu hızlandırma durumunda olmadığını göz önünde tutan;
"Sosyalizmin görevi, tıpkı demiryolları, madenler, fabrikalar vb. gibi, aylak sahiplerinden geri alınmış büyük topraklar aracıyla, her ne kadar tarım proleterlerini, kolektif ya da toplumsal biçim altında, mülk sahibi durumuna [sayfa 414] getirmek ise de, topraklarını kendi başlarına işleyen toprak sahiplerinin, bu toprak parçalarının mülkiyetini, devlet hazinesine, tefeciye ve yeni toprak beylerinin saldırılarına karşı korumanın da, onun aynı derecede kaçınılmaz bir görevi olduğunu gö zönünde tutan;
"Bu korumayı, kiracı ya da ortakçı adı altında, başkalarının topraklarını işleyen, ve her ne kadar gündelikçileri sömürüyorlarsa da, kendilerinin de kurbanı oldukları sömürü yüzünden buna zorunlu bulunan üreticilere de yaymanın gerekli olduğunu göz önünde tutan;
"Anarşistlerin tersine, toplumsal düzenin değişmesini yaygınlaşmış ve yoğunlaşmış sefaletten beklemeyen ve emek ve toplum için kurtuluşu, hükümeti ele geçiren ve yasa yapan kır ve kent emekçilerinin örgütlenme ve birleştirilmiş çabalarından başka hiç bir şeyde görmeyen İşçi Partisi, tarımsal üretimin tüm öğelerini, çeşitli sanlarla ulusal toprağı değerlendiren tüm çalışımları, ortak düşmana, toprak feodalitesine karşı aynı savaşımda birleştirmeye yönelik, aşağıdaki tarım programını kabul etmştir.”
Bu gerekçeleri biraz daha yakından inceleyelim.
Önce Fransız programının, üreticilerin özgürlüğünün üretim araçlarına el konmasını ön gerektirdiğini söyleyen tümcesinin, hemen şu tümce ile tamamlanması gerekir: Üretim araçlarına el konması, ancak iki biçim altında olanaklıdır; ya, hiç bir zaman, hiç bir yerde üreticiler için genel bir biçim durumuna gelmemiş bulunan ve sinai ilerlemenin gitgide olanaksız kıldığı bireysel mülkiyet olarak; ya da, maddi ve entelektüel koşulları, kapitalist toplumun gelişmesi tarafından yaratılmış bulunan ortak mülkiyet olarak. Öyleyse, üretim araçlarının kolektif mülkiyeti, proletaryanın elindeki bütün araçlarla izlenmelidir.
Demek ki, üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyeti, burada ardından koşulacak tek ana erek olarak sunulmuştur. Sadece alanın hanidir hazırlanmış bulunduğu sanayide değil, ama [sayfa 415] genel olarak, öyleyse tarımda da. Bireysel mülkiyet, programa göre, hiç bir zaman ve hiç bir yerde tüm üreticilere yayılmamıştır; bu nedenle ve üstüne üstlük, sanayinin gelişmesi onu yok ettiği için, sosyalizmin çıkarı onu sürdürmekte değil, ama yok olduğunu görmektedir; çünkü bireysel mülkiyet var olduğu yerde ve var olduğu ölçüde, ortak mülkiyeti olanaksız kılar. Eğer programa başvuracaksak, bu işi, kendini programda dile getiren genel tarihsel doğruluğu, bugün onun Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da bir doğruluk olarak kalmasını sağlayan koşullar içine koyduğuna göre, Nantes'da anılan tümceyi çok anlamlı bir biçimde değiştiren tüm programa başvurarak yapalım.
Üretim araçlarının, tek tek üreticiler tarafından kendilerine mal edilmesi, bugün bu üreticilere gerçek bir özgürlük kazandırmaz. Zanaatçılık büyük kentlerde yıkıma uğramıştır; Londra gibi büyük merkezlerde hatta tamamen yok olmuş, yerini büyük sanayi, sweating-system [4] ve kusurlu batkı ile geçinen sefil şarlatanlara bırakmış bulunmaktadır. Toprağı kendi hesabına işleyen küçük köylü, ne toprak parçasının sağlama bağlanmış mülkiyetine sahiptir, ne de özgürlüğe. Tıpkı evi, avlusu, birkaç tarlası gibi o da tefecinin malıdır; varlığı, borçların kölesi olan köylünün hiç yapamadığını yapıp, şurada burada birkaç dingin gün geçirebilen proleterin varlığından daha da güvensizdir. Yurttaşlık Yasasının 2102'nci maddesini kaldırın, haczedilemez bir tarım aletleri, davar vb. yedekliğini yasa ile koruyun, onu, davarını kendi "gönül rızası" ile satacağı, kendini tüm varlığıyla tefeciye vereceği ve böylece kendisine yeni bir can çekişme süresinin tanınmasından hoşnut kalacağı, bir baskıya karşı güvence altına alamazsınız. Küçük köylüyü, kendi mülkiyeti içinde koruma girişiminiz, onun özgürlüğünü değil, ama sadece köleliğinin özel biçimini korur; içinde ne yaşayabildiği, ne de ölebildiği bir durumu uzatır! Öyleyse programınızın birinci paragrafına başvurma zahmetine hiç de değmezdi. [sayfa 416]
Gerekçeler açıklamasına göre, üretim aracı olan toprak, bugün Fransa'da, birçok yerde, bireysel olarak, üreticilerin kendi ellerinde bulunuyormuş; oysa, sosyalizmin rolü, mülkiyet ile emeği ayırmak değil, ama tersine, tüm üretimin bu iki etkenini aynı ellerde birleştirmekmiş.— Bu genel görünüm altında, sosyalizmin rolünün bu olmadığını, tersine, üretim araçlarını, kolektif olarak, üreticilere vermek olduğunu daha önce belirtmiştik. Bu durum gözden yitirilir yitirilmez, yukarda anılan tümce, sosyalizmin, bugün sadece görünüşte küçük köylünün mülkü olan şeyi, onun gerçek mülkü haline dönüştürmeye, yani küçük çiftçiyi bir mülk sahibi durumuna getirmeye ve borçlu mülk sahibinin borçlarını ödemeye yönelik bir şey olduğu kanısını uyandırarak, bizi yanılgıya düşürür. Sosyalizm, köylü mülkiyetinin bu yanıltıcı görünüşünün ortadan kalkması ile elbette ilgilenir; ama bu görünüş ortadan bu biçimde kalkmayacaktır.
Ama ne olursa olsun, şimdi işte tam da oradayız: Program gerekçeleri, sosyalizmin ödevinin, onun kaçınılmaz ödevinin, "topraklarını kendi başlarına işleyen toprak sahiplerinin bu toprak parçalarının mülkiyetini, devlet hazinesine, tefeciye, ve yeni toprak beylerinin saldırılarına karşı korumak" olduğunu da düpedüz açıklayabilirler.
Buna göre, bu gerekçeler, sosyalizmden, bir önceki paragrafta olanaksız olduğunu açıkladıkları bir şeyi yapmasını isterler. Tarımcıların küçük köylü mülkiyetinin "kaçınılmaz bir biçimde yok olmaya aday" olduğunu söyledikten sonra, sosyalizmin bu mülkiyeti "korumasını" buyururlar. Devlet hazinesi, tefecilik, yeni toprak beyleri, bütün bunlar kapitalist üretimin köylü mülkiyetinin kaçınılmaz yok oluşunu kendileri aracıyla iyi bir sonuca vardırdığı aletlerden başka şeyler midirler? "Sosyalizm"in köylüyü bu teslise karşı hangi araçlar yardımıyla koruyacağı ilerde görülecektir.
Ama mülkiyetinde korunma hakkına sahip olan sadece köylü değil. [sayfa 417]
"Bu korumayı, kiracı ya da ortakçı adı altında, başkalarının topraklarını işleyen ve her ne kadar gündelikçileri sömürüyorlarsa da, kendilerinin de kurbanı oldukları sömürü yüzünden buna zorunlu bulunan üreticilere de yaymak", aynı biçimde "gereklidir". İşte çok garip bir alan üzerinde bulunuyoruz. Sosyalizm, özellikle ücretlilerin sömürülmesine karşı savaşır. Ve burada, sosyalizmin kaçınılmaz ödevinin, bize... "gündelikçileri sömürdükleri" zaman, Fransız çiftlik kiracılarının korunması olduğu söylenmiş bulunuyor. — Söylenenleri tıpatıp aktarıyorum! Ve bu, "kendilerinin de kurbanı oldukları sömürü" yüzünden buna zorunlu bulundukları için böyle!
Bu yanlış tutumu bir kez benimsedikten sonra, kayıp gitmek ne kadar hoş ve ne kadar kolay! Büyük ve Orta Alman köylüleri, Fransız sosyalistlerine Alman sosyalist partisi yönetim komitesi nezdinde kendilerine şefaatte bulunmaları, hizmetkârlarını sömürdükleri zaman, tefeciler, vergi alıcıları, buğday spekülatörleri ve hayvan tecimenleri tarafından "kendilerinin de kurbanı oldukları sömürü"yü anımsayarak, partinin onları da korumasını sağlamaları için ricaya gelsinler, — onlara ne yanıt verecekler? Ve büyük toprak sahiplerimizin, borsa, rant ya da buğday tefecileri tarafından "kendilerinin de kurbanı oldukları sömürü"ye dayanarak, tarım işçilerinin sömürüsünde onlardan sosyalist koruma istemek üzere, (tahıl ithalatının ulusallaştırılması üzerine, onlarınkine benzer bir tasarı sunmuş bulunan) kont Kanitz'i de onlara göndermeyecekleri konusunda Fransız sosyalistlerine kim güvence verebilir?
Ama Fransız dostlarımızın, öyle göründükleri kadar kötü düşünmediklerini de hemen söyleyelim! Sözkonusu parça, sadece çok özel bir durumda uygulanacak: Kuzey Fransa'da, toprak, köylülere, çok elverişsiz koşullar içinde şeker pancarı ekme zorunluluğu ile kiralanır; bizde olduğu gibi, köylüler, pancarları, belli bir fabrikaya, bu fabrika tarafından [sayfa 418] saptanmış fiyatlar üzerinden satmak, önceden saptanmış belli bir tohumluğu almak, belli bir miktarda gübre kullanmak zorundadırlar ve, ürünleri teslim ederken de, ayrıca utanılacak bir biçimde aldatılırlar. Bu, Almanya'da da böyledir. Ama eğer bu türlü köylüler korunmak isteniyorsa, bunu kaçamaksız söylemek gerekirdi! Eğer sadece, tüm genelliği içinde, bu türlü kurulmuş tümceye göre bir sonuca varılırsa, bunun sadece Fransız İşçi Partisi programını değil, ama genel olarak sosyalizmin temel ilkesini de ayaklar altına atdığını kabul etmek gerekir; öyleyse, gerekçeleri açıklama yazarları, eğer gerekçelerin o çok özensiz yazılışı kendi güdeklerine karşı çeşitli çevreler tarafından sömürülürse, yakınmakta haklı olmayacaklardır.
Aynı biçimde, gerekçelerin son sözleri de bir yanlış anlamaya yol açabilirler. Buna göre Sosyalist İşçi Partisinin görevi: "tarımsal üretimin tüm öğelerini, çeşitli sanlarla ulusal toprağı değerlendiren tüm çalışımları, ortak düşmana, toprak feodalitesine karşı aynı savaşımda birleştirmektir.
Ben, herhangi bir ülkenin işçi partisinin, kendi saflarına, kırsal proleterler ve küçük tarımcılar dışında, büyük ya da orta köylüleri, ya da zengin çiftlik kiracıları, hayvan yetiştiricileri ve ulusal toprağı işleyen öbür kapitalistleri kabul etmesi gerektiğine açıkça karşı çıkarım. Bunların hepsinin, toprak feodalitesini, kendi ortak düşmanları olarak gördüklerini, bazı sorunlarda onlarla bağdaşma durumunda bulunduğumuzu, belirli erekler için belli bir zaman boyunca onların yanında savaşmamızı kabul ederim; ama, partimiz içinde, her ne kadar toplumun her sınıfından gelen bireyleri kabul edebilirsek de, ister orta köylü, ister orta burjuva olsun, kapitalist çıkar topluluklarını hoş göremeyiz. Burada da anlam göründüğü gibi değil; yazarların bütün bunları düşünmedikleri açık; ama ne yazık ki, genelleme gereksinmesi onları çok ileri götürmüş ve eğer sözleri onların hiç düşünmedikleri anlamda alınırsa, buna hiç de şaşırmamaları [sayfa 419] gerekecek.
Gerekçeler açıklaması, programa yeni katmalarla izlenmiş. Bu katmalar da, gerekçeler açıklaması kadar gelişigüzel bir biçimde kaleme alınmış.
Komünlerin tarımsal makineler satın alacakları ve bu makineleri köylülere maliyet fiyatı üzerinden kiralayacakları maddesi, komünlerin bu makineleri devlet yardımı ile satın almaları ve, sonra, bunları küçük ekicilerin yararına parasız olarak sunmaları biçiminde değiştirilmiş. Bu yeni ödün, tarlaları ve toprak işleme biçimleri ancak çok sınırlı bir makine kullanımına izin veren küçük ekicileri pek de zengin etmeyecek.
Daha sonra:
"Tüm dolaylı vergilerin kaldırılması ve 3.000 Frankı geçen gelirler üzerindeki tüm dolaysız vergilerin müterakki vergi durumuna dönüştürülmesi."
Yıllardan beri, hemen bütün sosyal-demokrat programlar bunu ister. Ama yeni olan ve bu tümcenin içeriği üzerinde ne kadar az düşünüldüğünü gösteren şey, bunun özellikle küçük köylüler yararına istenmesidir! İngiltere'de, sadece bir örnek vermiş olmak için söylüyorum, devlet bütçesi 90 milyon sterlin lirasıdır. Gelir vergisi bunun, on üç buçuk on dört milyonunu getirir, oysa geri kalan yetmiş altı milyon, kısmen, ticarethanelerin vergilendirilmesinden (posta, telgraf, pul), ve en büyük bölümü de, yığın tüketimi üzerindeki vergi ve harçlardan, yani tüm halkın, ve özellikle yoksulların gelirini, küçük küçük kırpan, ama yavaş yavaş milyonlar oluşturan o durmadan yinelenen kemirilmesinden gelir. Ve, güncel toplumda, devlet harcamalarının bir başka biçimde karşılanması da hemen hemen olanaksızdır. İngiltere'de, en az 120 sterlin lirası (3.000 frank) olan gelirler üzerindeki müterakki bir verginin 90 milyon getireceğini kabul edelim. Yıllık ortalama birikim, tüm ulusal zenginliğin yıllık artışı, 1865'ten 1875'e kadar, Giffen'e göre, 240 milyon sterlin lirası idi. Eğer [sayfa 420] bunun bugün 300 milyon olduğunu varsayarsak, 90 milyonluk mali yükün, birikimin aşağı yukarı üçte-birini götüreceği sonucu çıkar. Bir başka deyişle, sosyalist bir hükümetten başka hiç bir hükümet, böyle bir işe girişemez: ama sosyalistler iktidara geçecekleri zaman, onların, bu vergi reformunu gelip geçici, önemsiz bir sayışmalık gibi gösterecek, ve küçük köylülere bambaşka olanaklar açacak başka işleri olacaktır.
Bu mali reformun, köylüler için daha uzun zaman kendini bekleteceği de kabul edilmişe benzer ve onlara "bu arada": "topraklarını kendi başlarına işleyen toprak sahipleri için toprak vergisinin kaldırılması ve toprağı ipotekli borçlar altında bulunan kimseler için bu verginin azaltılması" vaat edilir.
-Devam Ediyor-