4 Aralık 2015 Cuma

Osmanlı’ya Haremden Değil Taşradan Bakın


“Yalnızlıkla olgunlaşmış dürüst bir Kadı, 1844 yılında, Kütahya’nın ilçelerinin Temettüat Tahrir Defteri’ni doldurmak için Nüfus Sayım Katibi ve askerlerle yola çıkar.

Rakamlar insanların aynası olmalı ki Devlet-i Aliyye vergisini almalı, halk kulluğunu tamamlamalıdır.

Köy köy dolaşılır canlı cansız her şey rakamlaştırılarak var edilir. M. Altar Kaplan, Halifeler Köyü’nde, kimi zaman bir ağacı, kimi zaman bir köpeği konuşturarak öyküsüne sıradışı bir bakış açısı katıyor.

Aristo sürgüne gönderildi. Sokrates baldıran içmek zorunda bırakıldı. Niceleri yargılanıp öldürüldü. Bütün bunlar rezil, bön halk tarafından, akıl, erdem yönünden üstün sayılmış oldukları içindi. Zenginlik yüzünden ezilmiş olan köylüler, servetlerdeki müsaviliği fikredeceklerine mecnun gibi servet peşinde koşuyorlar.” Kitap Tanıtım.

Halifeler Köyü, Tanzimat Dönemi’nde, daha adil bir vergilendirme sistemi kurma amacıyla tutulan ‘Temettüat Defterleri’ni merkezine alan, Osmanlı’ya taşradan bakan bir köy romanı.

Halifeler Köyü, M. Altar Kaplan’ın ikinci romanı. Yüksek lisans yaptığı dönemde, bundan 150 yıl önce Osmanlı’da tutulan Temettüat Defterleri’nin kayıtlarını inceleyen yazar, buradan hareketle bir roman yazmaya karar vermiş. Romanın ana mekanı Kütahya’daki bir köy.  Defterleri tutmak ve sayım yapmak için köye gelen bir kadının yaşadıklarına odaklanan Halifeler Köyü, dönemin taşrasındaki sosyal hayata ve ekonomik sistemine dair çok şey söylüyor.

 - Neden bir tarih, bir köy romanı yazdınız. Bu romanın diğer köy romanlarından farkı ne?

Genel kabul gördüğü üzere edebiyatımızda ilk köy romanı olarak Nabizâde Nâzım’ın Karabibik adlı eseri gösterilir. Fakat Ahmet Mithat’ın yazdığı Bahtiyarlık hikâyesi ya da kısa romanı da istenirse edebiyatımızdaki ilk köy romanı diye sayılabilir. Kaldı ki köy romanı kavramı zaten çok tartışmalıdır. Bu nedenle Halifeler Köyü’ne de bir köy romanı demek ne derece doğrudur bilemeyeceğim. Fakat anlaşılır olması için basitçe bu şekilde tanımlayabiliriz. Bu tür romanlar artık günümüzde çok fazla yazılmıyor. Tarih romanı yazılıyor fakat köy romanına çok rastlamıyoruz. Genelde yazılan romanlarda merkezden, saraydan ya da daha genel ifadeyle doğrudan İstanbul üzerinden mekâna, kişilere, olaylara bakılıyor. Bu romanlarda da köy hayatını, köylülerin umutlarını, hayal kırıklıklarını, aşklarını ancak dekor olarak görüyoruz. Dıştan bir bakış açısıyla. En basitinden Halifeler Köyü bu yönüyle farklı diyebilirim. Sanırım Temettüat Defterleri ilk kez bir romana konu olmuştur.

 - Evet, Temettüat Defterleri romanın çıkış fikrini oluşturuyor.  Ne anlama geliyor, Osmanlı tarihi içindeki önemi nedir?

Temettü, meta`-tefe`ül bâbında mal, eşya, kazanç, kâr etme, fayda görme anlamına gelen bir kelimedir. Ailelerin ekonomik güçlerini tespit etmek suretiyle, kişinin senelik kazancına göre tarh edilecek verginin tespitine yönelik Osmanlı Devleti`nin önemli bir kesiminde, dâhili Tanzimat bölgesinde emlâk, arazi, hayvanat ve gelir sayımları sonucu tutulan defterlere verilen addır. Bunlar belki de Osmanlı taşrasına ilişkin en önemli istatistiki verileri içeren kayıtlardır.

- Dönemi anlamak için beslendiğiniz kaynaklardan bahsetmemiz gerek...

Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Ahmet Tabakoğlu, Kemal Karpat, Şevket Pamuk ve Tevfik Güran’ın eserleri en başta faydalandığım kaynaklar. Bu romanı  Papadopulos Apartmanı isimli ilk romanımdan önce yazmaya başlamıştım. Bu iki metin arasındaki geçişkenlik de eminim dikkatli okurun gözünden kaçmayacaktır. Papadopulos Apartmanı’nda apartman kayıt defterleri vardı. Bunda Temettuat defterleri var. Kayıt defterlerinde harflerle işaret edilen olaylar ve süreç burada rakamlarla ifade ediliyor.

Daha adaletli bir sistem



-  Romanın temel motiflerinden olan o dönemki vergileme sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tabii ki her şeyden önce bu bir roman, ona bir iktisat kitabı gibi yaklaşmamak lazım. Fakat benim sınırlı bilgimle söyleyebileceğim o dönemde benim incelediğim bölgedeki ortalama vergi yükü yüzde 20 civarında. Bu aynı zamanda dolaysız bir vergi. Yani doğrudan gelirden alınan bir vergi. Mesela bugüne nazaran daha adil çünkü günümüzde vergi tahsilatının ekseriyeti KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşur. Fakat o dönemde de vergilemenin artan oranlı olmaması, gelirin yeniden dağıtım amacı gütmemesi gibi amaçları yoktu. O güne bakarken malum bugünden bakmamak, olaylara ve olgulara itibari yaklaşmak gerekir. Baştan da söylediğim gibi bu bir kurgu.


Hale Kaplan Öz
04.12.2015