Köyümüzde kullanılan öyle isimler var ki
anlamı nedir diye sormaya kalksak her ağızdan ayrı bir ses çıkar; herkes o isim
hakkında, söylenirken çıkan sesten (fonetik) ne algılarsa onu ortaya atacaktır.
Mesela, köyümüzün eski adı “Sordanköy”’dür.
SORDAN
ne demektir diye sorduğumuzda alınan ilk cevap “SONRADAN” olmaktadır. “Sonradan
olan köy” olarak yorumlanmaktadır. Peki, aslı nedir diye sorguladığımızda
ne yazık ki elimizde yazılı bir kaynak olmadığı için bilimsel / doğruluğu
kanıtlanmış bir cevap vermemiz mümkün olmamaktadır. Öte yandan kişi ad /
isimlerine gelince… İşte bu konuda rahatlıkla konuşabilmekteyiz. Çünkü elimizde
yazılı kaynaklar / mehaz vardır. Örneğin, Irıza, Selfettin, Mısdava, Abdül, Hürüstem,
Mebüre, vb. isimlerin asıllarını kitaplardan bulup, neden ve nasıl bu hale
geldiklerini sistematik yöntemlerle öğrenebiliyoruz. Peki, bu isimler nasıl oluyor da zamanla değişikliğe uğruyor; Kendi
hallerinin dışına çıkıp başkalaşıyor, bir yerde kendisine yabancılaşıyor? Konunun
hakkıyla kavranabilmesi için önce bir takım tanımlamaları yapmakta fayda var.
İnsanoğlu anne karnından doğar doğmaz ağlamaya
başlar. Bu, dünyaya atılan bir çığlıktır. Biz onun bu faaliyetiyle sadece ağladığını
zannederiz. Oysa o, geldiğini haber vermektedir; kendisiyle ilgilenilmesini, bu
dünyanın nasıl bir dünya olduğunun tanıtılmasını, diğer varlıklar hakkında
kendisine haber verilmesini talep etmektedir. “Ve alleme âdemel esmâe kullehâ”
/ “(Allah) taught to Adam all the names” / “Ve (Allah) Âdem’e bütün isimleri
öğretti” /Bakara:31. Bu isimler bugün insanların varlıkları tanımak için
kullandığı isimlerdir. İnancımıza göre Allah(cc) yerde ve gökteki tüm canlıları
topraktan yaratmıştır. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Hz.
Âdem(as)’a göstermiş ve Hz. Âdem(as) her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla
anılmaya başlamıştır. Peki, o isimler neydi? O gün verilen o isimler bugün
aynen kullanılıyor mu? Elbette ki hayır!...
Adem oldu Adam, Havva oldu Eva, Mikail oldu Michael, Davut oldu Davit, Yunus oldu Jones, İbrahim oldu Abraham.
Neden? İnsanlar çoğaldıkça bölünüp parçalandılar, ayrılıp bir birlerinden
uzaklaştılar. Herkes kendine yeni dünyalar kurdu, kendine özgü yeni iletişim
şekilleri geliştirdi.
Birleşmiş Milletler tarafından verilen
rakamlara göre Dünya’da konuşulan toplam dil sayısı 7 bin ile 8 bin arasındadır.
Net olarak bir sayı verilememesinin temel nedeni bazı lehçelerin bir dil
vaziyetine gelmeleri ve ayrı bir dil olarak sayılıp sayılamayacağı konusundaki
uzmanların kararsız kalmasıdır. Ayrı
olarak dünya üzerindeki erişilememiş bölgeler ve buradaki dillerin
incelenmemesi de oldukça ehemmiyetli bir etkendir. (“ethnologue.com”'un Türkiye
raporuna göre Türkçe'yle birlikte ülkemizde konuşulan dil sayısı 36 dır.)
Tüm bunların dışında bir de dünyada kaybolan
ve kaybolmaya yüz tutmuş diller konusu da var ki; Birleşmiş Milletler Eğitim,
Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 'ya göre 1950 yılından bu yana yaklaşık 70
yılda dünya çapında 200'den fazla dil ölmüş bulunuyor. Kaybolmaya yüz tutmuş
dillerin sayısı ise, 2 bin 500 civarındadır. (UNESCO’nun dünya dil atlasına
göre kaybolmaya yüz tutmuş dillerin Türkiye’deki rakamıysa 15 ‘dir.)
Bir
Dil Neden Kaybolur?
Dil de bir canlı varlık gibidir. Doğar, yaşar ve kendini geliştiremezse ölür/kaybolur gider. Dillerin kaybolmasında; kültür, zaman, süreklilik, sosyal ve politik sebepler, bilim, teknoloji, yaşam alanları değişikliği (göçler), vb. faktörler etkili olsa da bilim insanları dünya dillerinin yaşadığı bu çöküşe farklı açıklamalar sunuyor. Nimwegen’de bulunan Max Plack Enstitüsü bünyesindeki Tehlike Altında Bulunan Diller Arşivi’nin yöneticisi Paul Trilsbeek ’e göre bu faktörlerden biri kuşkusuz KÜRESELLEŞME…
İnsanlar yaygın dilleri konuştukları
takdirde iyi şansları olacağını düşünüyorlar. Günümüzdeki İngilizce furyası
buna bir örnektir. Katharina Haude ise özellikle yazıya geçirilmemiş olan,
sözlü yerli dillerin tehdit altında bulunduğunun altını çiziyor. Yazmak,
yazmak, yazmak.
Dil
Nedir?
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan,
kendisine özgü yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen, temeli eski
zamanlarda atılmış seslerden örülmüş bir anlaşma sistemidir. Tam anlamıyla
anlatma ve anlaşma; seslerden örülü kurallar bütünü olan “dil” ile sağlanır. Bu açıdan Dil; Seslerden oluşmuş, gelişmiş bir
iletişim/anlaşma aracıdır. Düşünce ve zekânın bir göstergesidir. Bu yönüyle
sosyal bir varlık, canlılar arasında kurulan bir ortaklıktır.
Çok köklü bir dilimiz olduğu için Türkçemiz
bugünlere gelene dek birçok alt dala ayrılmış ve bu alt dallar dil biliminde “lehçe”, “şive” ve “ağız” olarak
adlandırılmıştır.
FONETİK
Bu dil tanımlamalarından sonra dili
konuşurken çıkardığımız sesleri konu alan “SESBİLGİSİ”
diye ifade edilen “FONETİK” konusuna
girebiliriz. Fonetik, dillerin
sesleriyle ilgili bir bilim koludur. Amacı, bir dilin özündeki geçerli konuşma
seslerini ortaya çıkartmak ve bunların doğru söylenmelerini sağlamaktır.
Bir bebeğin konuşmaya başlarken ilk
çıkardığı sese dikkat ettiniz mi? Ağlamanın dışında çıkardığı ilk sesler gırtlaktan
gelir ve tek harflerdir. “a, e, ı, i, …” gibi SESLİ harflerden sonra “ba, be, da, de …” gibi çene ve dudakları
kullanarak çıkardığı SESSİZ harfler
gelir. Ve bunları tek tek söyler. Ardından sıra bu sesleri çift söylemeye
gelir. İşte anne-babaları heyecanlandıran sözler bunlardır; “ba+ba, be+be,
de+de…” Bebeklerin anlamlı ilk sözü
genellikle “baba, babba, dede, dedde” olur. Çocuk büyüdükçe, yetiştiği çevreye
göre örneğin “baba” değişik söyleniş biçimleri alır; “buba, buva, boba, papa”…
İnsan sesiyle yapılan, malzemesi dil olan
müzik, tiyatro, şiir gibi sanatlara fonetik
sanatlar dendiğini de hatırlayalım.
İsimler
Bir İmparatorluk bakiyesi olan ülkemizde bugün konuşmakta olduğumuz dilin içinde “Osmanlıca Türkçesi” oldukça büyük bir yer tutmaktadır. Buna dini inanç sistemimizi de katarsak, Kutsal Kitabımız “Kur’an-ı Kerim”’in dili de Arapça olunca ister istemez bu dilin kurallarını hiçe sayıp Arapça bir ismi / adı Türkçeleştirebilmekteyiz. Zamanla yerleşen bu tarz bir dilin elbette bir sakıncası yok. Bunun adı “Dilde Fonetik Yolculuk”’tur. Örneğin, daha düne kadar bileşik isim olarak kullandığımız “hane” adı sadece “ne” olmuş, hatta bazı kelimelerden de “yok” olmuştur. Eczahane – Eczane, hastahane – hastane… gibi. Kahvehane – Kahve (Gave).
Arapçadaki
El Takısı (ال)
Arapçadaki el /(ال) takısının Türkçede bir karşılığı yoktur. El takısının
görevi ve anlamı İngilizcedeki "The"
takısı ile birebir örtüşür. Fransızcadaki "Le" takısı da aynı görevi üstleniyor. Kullanılış amacı önüne
geldiği kelimeyi belirginleştirmektir.
Arapçada 28 harfin 14 tanesine KAMERİ
HARFLER, diğer 14 tanesine de ŞEMSİ HARFLER denir. Şemsi harfler: ت
ث د ذ ر ز س ش ص ض ط ظ ل ن olup başına el
takısı ( belirlilik takısı = harfut ta’rif) gelince; lam harfi okunmaz. Ve
şemsi harf şeddeli okunur. Kameri
harfler: أ ب ج ح خ ع غ ف ق ک م و ه ی olup başına
el takısı gelince, lam harfi okunur.
Arapçadaki bu “el” takısı üzerinde durmamızın bir diğer nedeni de dini bir
hassasiyetten ileri gelmektedir. Her ne kadar günümüzde bu tür isimlendirmeler
kanıksansa da aslında inancımızın bir kuralı çiğnenmektedir. Anlamsal açıdan ''En güzel isimler'' olarak tanımlanan Esma-ül Hüsna'da, yerin ve göğün yaratıcısı yüce Allah'ın 99 adet ismi bulunmaktadır. Bunlar;
“Adl, Afüvv, Âhir, Alîm, Aliyy, Azîm,
Aziz, Bâis, Bâki, Bârî, Bâsıt, Basîr, Bâtın, Bedî , Berr, Câmî, Cebbâr, Celîl,
Dâr, Evvel, Fettâh, Gaffâr, Gafûr, Ganîyy, Habîr, Hâdî, Hâfıd, Hafîz, Hakem,
Hakîm, Hakk, Hâlık, Halîm, Hamîd, Hasîb, Hayy, Kâbıd, Kâdir, Kahhâr, Kaviyy,
Kayyûm, Kebîr, Kerîm, Kuddûs, Latîf, Mâcid, Mâlikü’l-Mülk, Mânî, Mecîd, Melik,
Metîn, Muahhir, Muğnî, Muhsî, Muhyî, Muid, Muiz, Mukaddim, Mukît, Muksıt,
Muktedir, Musavvir, Muzil, Mü’min, Mübdi, Mücîb, Müheymin, Mümît, Müntakim,
Müteâlî, Mütekebbir, Nâfi, Nûr, Râfî, Rahim, Rahmân, Rakîb, Raûf, Reşid,
Rezzâk, Sabûr, Samed, Selâm, Semî, Şehîd, Şekûr, Tevvâb, Vâcid, Vâhid, Vâlî,
Vâris, Vâsî, Vedûd, Vehhâb, Vekîl, Veliyy, Zâhir, Zü’l- Celal-i ve’l-İkram.”
olup tek başına bir insan ismi olarak verilmesi dinen caiz değildir. Şayet
çocuklara ilahî isimler verilecekse başına “kul” anlamına gelen “abd”
kelimesi eklenmelidir. Abdullah, Abdurrahman, Abdüssamet vb. Burada dikkat
edildiyse, kimi isimlerin başına “Abdul”,
kimisinin başına “Abdus” ve
kimisinin başına da “Abdur”
gelmektedir. İşte yukarıda değindiğimiz “Arapçadaki
El Takısı (ال)” hususu burada devreye girmektedir. Örneğin,
Karanlıkdere’de “Abdül” dedemiz vardı. Hep merak etmişimdir “Abdül ne?” diye. Şimdi öğreniyorum ki o
“Abdurrahman” imiş. Kısaltma “el” takısıyla olunca ben acaba “Abdülaziz, Abdülkerim…” gibi bir isim
mi diye düşünürken Türkçe “kul” kast
edilerek böyle isim kullanıldığını gördüm. Anadolu’da da çokça kullanılır, “Kul Nesimi”, “Kul Abdal”, “Kul Himmet”
vb.
Nasıl ki bir insana “Allah” adı tek başına konulamayacağı gibi Allah(cc)’ın güzel
isimlerinden herhangi birisinin de tek başına bir çocuğa isim olarak verilmesi
dini açıdan sakıncalıdır. Bir anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi,
ona güzel isim vermektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadis-i Şerifinde
: "Sizler kıyamet günü kendinizin
ve babalarınızın adları ile çağırılırsınız. Öyle ise çocuklarınıza güzel
isimler veriniz." buyurmuşlardır. (Hadîs-i
Şerîf, İbn-i Mace) Bir ismin güzel
olmasından kasıt, söylenişi ve kulağa hoş gelen sesi (fon) değil taşıdığı anlamıdır.
Efendimiz(sav) çocuklara güzel isim
verilmesini önerirken öte yandan anlamsız ya da anlamı güzel olmayan, kötülüğü,
cehennemi çağrıştıran isimleri, Doğa(dağ,
tepe, ırmak, nehir), Hayvan ve Eşya isimlerini yasaklamıştır. ALLAH'ın
isimlerinin tek başına kullanılması da yasaklanmıştır. Düşünsenize, “Ben ALLAH’gile gidiyorum” diye bir
cümle kurulabilir mi? Ama biz, “Ben
KADİR’gile gidiyorum” demekte bir beis görmüyoruz. Fakat bu çok yanlış bir GELENEK olmuştur. Hatta bu gelenek öyle
ileri gitmiş ki; isminin başında “Abdül”
olmasına rağmen adına sadece “Kerim”
denmesini isteyen, “kul”
kelimesinden rahatsız olan “Abdülkerim” adında bir tanıdığım bile
vardı.
Çocuklara isim verme konusunda düşülen bir
diğer yanlış da Kuran-ı Kerim’de
geçiyor diye “eylem bildiren fiiller”
ve tanımlama sıfatları vb.
kelimeleri isim diye kullanmaktır. Eğer
çocuklarımıza ille de Kuran-ı Kerim'den
isim koymak istiyorsak O’nun anlamına dikkat etmeliyiz. Kim ister çocuğuna “YALANCI”, “PUT”, “ÇOK GÜZEL KADIN”, “GİZLİ
GÜNAH”, “ASİ” “İNDİRİLDİ”, “ÜZERİMİZE”, “ÜCRET” gibi isimler vermeyi.
Maalesef veriyoruz. Bir de üstüne üstlük türkü yakıyoruz; “Yenge, yenge KEZBAN yenge…” diye.
İsimler hakkında bir diğer konu da bozarak
kullanmak gibi bir yanlışa düşmektir. İsimleri kısaltacağız diye bozuyor ve
anlamsız isimlerle birbirimize sesleniyoruz. Mesela; Abdullah’a Apo, İbrahim’e
İbo, Zeynep’e Zeyno, Mustafa’ya Musti, Canan’a Cano gibi..
Köyümüzdeki
İsimlerin Fonetik Yolculuğu
Tüm bu açıklamalardan sonra köyümüzdeki kişi
isimlerinin fonetik yolculuğuna gelebiliriz. Aslında beni böyle bir konu
hakkında yazmaya iten şey köyümüz Karanlıkdere Mahallesindeki Merhum “Abdul” dedemizin kabrinin baştaşında
yazan ismi oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse, bugüne kadar detayını merak
etmeme rağmen bir türlü öğrenme fırsatını bulamadığım bu isim bende çocukluğumdan
beri derin izler bırakmıştır. Evet, bir ismin başında “Abdul” adı geçmekteydi. İsmi “kul”
ile başlayan bir zat önemli biri olmalıydı. Evlatlarının adı Cemal, Kemal,
Hamdi, Hanife… idi ama kendi adı bir lakap gibi kullanılıyordu; ABDUL. Devamı yoktu. Bir sır gibi
saklanıyordu sanki kimin kulu olduğu.
Köyde adı hep “Abdul” diye geçerdi. Hatta o isimdeki kısaltma “dul” kulağa kaba geldiği için halkımız
onu yumuşatmış “dül” yapmış “Abdül” olarak kullanmaktaydı. “Abdülün Cemal”, “Abdülün Evi” gibi. Diğerleri nüfus kayıtlarında nasıl geçiyor
bilmiyorum ama köyümüzde dini kurallara uygun “güzel isimlerden” bir
tek bu dedemizin adını biliyorum. Bırak isminde Allah lafzını kullanmayı bu ne
mutavazılıktır (alçak gönüllülük) ki tek başına, “ben sadece bir kulum” diye anılmak… (Rabbim kabrini nurla
doldursun, Mekânını cennet eylesin.)
Er-Rahman->Abdurrahman->Abduraman->Abdu->Abdul->Abdül
Er-Rahmân; Allah'ın 99
isminden en değer verilen ve “kullarına
acıması çok olan, pek merhametli, çok rahmet sahibi” mânâsına gelen İsm-i
Âzamlarından ve sıfat isimlerinden biridir. Rahmeti sonsuz, ezelî ve gerçek
anlamda nimet veren bir mânâya tahsis edilmiştir.
Abd: Kul, Yaratıcıya
göre İnsan.
Abd-ur
Rahmân;
Rahmân’ın kulu.
Abduraman; Abd-ur Rahmân isminin köy ağzında kısaltılmış şekli.
Abdul
/Abdül;
Kul.
***
Köyümüzde ad olarak kullanılan Allah(cc)’ın güzel isimlerinden bazıları;
El-Adl-> Abdülâdil->Adil->Ədil (Son derece adaletli olan.)
El-Aziz->Abdülaziz->Aziz->Əziz ( Mağlup edilmesi asla mümkün olmayan.)
El-Halîm->Abdülhalîm->Halim->Helim
(Yumuşak davranan, hilmi çok olan.)
El-Hamîd->Abdülhamîd->Hamîd->Həmit (Her türlü hamd ve övgüye layık olan.)
El-Kâdir->Abdülkâdir->Kâdir->Kadir->Gədir (Her şeye gücü yeten, her istediğini yapmaya kâdir olan.)
El- Mecîd->Abdülmecid->Mecîd->Mecit (Şanı çok büyük ve çok yüksek olan.)
El-Metîn-Abdülmetîn->Metîn->Metin->Mətin (Çok sağlam olan.)
El-Muksıt-Abdülmaksıt-<Maksıt->Maksut->Meksut (Bütün işleri birbirine uygun ve denk yapan.)
Er-Rahîm-Abdurrahîm->Rahîm->Rahim->Rəhim (Merhamet eden, bağışlayan.)
Er-Raûf->Abdürraûf->Raûf->Raif->Rəyif (Pek acıyan, lütuf ve merhametle pek esirgeyen.)
Köyümüzde kullanılan diğer kişi isimlerindeki
Fonetik (ses) geçişlerine bakacak olursak; Anti parantez belirtelim ki bu
isimler 1980’li 1990’lı yıllara kadar kullanılmakta olan erkek isimleri olup
zaten 90’lı yıllardan sonra gerek köye gelen radyo ve televizyon gibi iletişim
araçları ve gerekse büyük kentlere başlayan göçlerin etkisiyle isimlendirmeler
ve bu isimleri telaffuz edişlerde kırılmalar meydana gelmiş, eski söyleniş
şekillerinin yerini İstanbul Türkçesi diyebileceğimiz konuşma şekilleri almaya
başlamıştır. (Gerçi, “şehre gider köylü gibi yaşarız, köye gelir şehirli gibi
yaşarız” gibi bir tenakuzumuz da var ama konumuz bu değil.)
Âdem->Ədəm,
Ahmet->Əhmət->Əməd
Alaaddin->
Aleyiddin-> Alaettin->Ələttin
Ali->Əli->Əlü
Asım->Əsım->Əsim
Atıf->Ətıf->Ətif
Aydın->Aydun
Ekrem->Ekram-> Ekrəm->Ehrəm
Enes->Enəz
Ethem->Etem->Hətəm
Ferhat->Ferat
Fevzi->Fevzü
Galip->Gəlip
Günay->Günəy
Hakkı->Haggı->Həggi->Həggü->(Həggücük)
Hâlim->Helim
Hamdi->Həmdi->Həmdü
İbrâhim->İbrayim->İbrəyim->İbrəm
İsmâil->İsməyil
Kâzım->Kəzim
Koca
Ömer->Goca
Ömər->Gocamoro
Kudret->Kudurət->Güdürət
Kuru
Ömer->
Guru Ömər->Gurumoro
Mahmut->Mâmud
Mehmet->Məhməd->Məməd
Memduh->Memdu->Mendü
Mustafa->Mıstafa->Mısdava
Muzaffer->Muzafer->Müzəfər
Muharrem->Mükerrem->Mükərəm
Nadir->Nədir
Nail->Nəyil
Nazım->Nəzim
Nazif->Nəzüf
Nazmi->Nəzmi
Nihat->Nihət->Niyət
Özay->Özəy
Radi->Rədi->
Rahmi->Rəhmi->İrəhmi
Raif->Rəif->Rəyif->İrəyif
Ramazan->Iramazan
Ramis->Rəmis->İrəmis
Rasim->Rəsim->İrəsim
Recai->Recəi->Recəyi
Recep->Receb-> Ercəb
Rıfat->Rüfət->Ürfət
Rıza->Irıza
Rüstem->Ürüstəm->Hürüstəm
Sabit->Səbid
Saadeddin->Sədəttin->Sədədtün
Sadık->Sədig
Salih->Səlih->Səlif->Səlik
Sebahaddin->Sebayittin->sebayttin->Sebadtin
Sedat->Sedəd
Selahaddin->Selayittin->Selayttin->Seladtin->Selətin
Selami->Seləmi
Seyfüddin->Seyfettin->Selfəttin
Sezai->Sezayi
Sezgin->sezgün
Sinan->Sinən
Suat->Suvat
Süreyya->Sürey->Süley
Şahin->Şəhin->Şəyin
Tahsin->Təsin
Tayyip->Təyib
Tevfik->Teyfik->Tefüg
Zihni->Zehni->Zehnü->Zêni
Züfer->Züvər
Fonetik Yolculuğa Katılan Harflerin Halleri
"A" ve "E"->
"Ə,ə" Dönüşümü
Köyümüzde kullanılan adlarındaki en dikkat
çekici değişiklik “AE” harflerinde
görülmektedir. Köyümüzün dilinde bu harf “A-E”
arası bir ses olarak çıkmaktadır. Bu sesi verecek olan da Azeri alfabesinde
kullanılan ters “e” harfini andıran
“Ə,ə” harfidir. Biz buna “kaba E” diyebiliriz.
"A"->"İ"
Dönüşümü
Sebahaddin->Sebayittin->sebayttin->Sebadtin
"AA"
harfinden Birinin "Y"’ye Dönüşmesi
Alaaddin-> Aleyiddin->
Alaettin->Ələttin
"AA"
harfinin Tek "A"’ya Dönüşmesi
Alaaddin->
Aleyiddin-> Alaettin->Ələttin
"Aİ"
Arasına "Y" Gelmesi
İsmâil->İsməyil, Nail->Nəyil, Raif->Rəif->Rəyif->İrəyif, Recai->Recəi->Recəyi
"D"->"T"
Dönüşümü
Saadeddin->Sədəttin->Sədədtün, Seyfüddin->Seyfettin->Selfəttin
"DR"
Harfleri Arasına "U" Harfi Eklenmesi
Kudret->Kudurət->Güdürət
"E"->
"A" Dönüşümü
Ekrem->Ekram->Ehrəm
"F"->
"V" Dönüşümü
Mustafa->Mıstafa->Mısdava, Züfer->Züvər
"FF"->"F"
Çift F harfinden Birinin Düşmesi
Muzaffer->Muzafer->Müzəfər
"H"
Harfinin "F" ve "K" Dönüşümü
Salih->Səlih->Səlif->Səlik
"H"
Harfinin "K" Harfine Dönüşmesi
Muharrem->Mükerrem->Mükərəm
"H"
Harfinin "Y" Harfine Dönüşmesi
İbrâhim->İbrayim->İbrəyim->İbrəm, Nihat->Nihət->Niyət, Şahin->Şəhin->Şəyin
"H"
Harfinin Düşmesi
Mahmut->Mâmud,
Mehmet->Məhməd->Məməd, Memduh->Memdu->Mendü, Tahsin->Təsin
"H"
Harfinin Eklenmesi
Rüstem->Ürüstəm->Hürüstəm, Ethem->Etem->Hətəm
"I"->"İ"
Dönüşümü
Atıf->Ətıf->Ətif, Kâzım->Kəzim,
"I"->"U"
Dönüşümü
Aydın->Aydun
"İ"->"E"
Dönüşümü
İbrâhim->İbrayim->İbrəyim->İbrəm,
Zihni->Zehni->Zehnü->Zêni
"İ"->"Ü"
Dönüşümü
Ali->Əli->Əlü, Hamdi->Həmdi->Həmdü,
Sezgin->sezgün
"K"->
"G" Dönüşümü
İsimlerin başında, ortasında ve sonunda bulunan “K” harfi, Arap Alfabesindeki “Kef” yerine “Gaf” harfi, İngiliz alfabesinde kullanılan ve “K - G” arası bir ses veren “Q”(Kyu) harfine dönüşmektedir. Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eserinde de gördüğümüz bu dönüşüm ayrıca incelenmesi gereken bir konudur. “Kadir->Gadir, Kuru->Guru, Kudret->Güdüret, Hakkı->Haggi, Tevfik->Tefüg”, Sadık->Sədig
İsimlerin başında, ortasında ve sonunda bulunan “K” harfi, Arap Alfabesindeki “Kef” yerine “Gaf” harfi, İngiliz alfabesinde kullanılan ve “K - G” arası bir ses veren “Q”(Kyu) harfine dönüşmektedir. Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eserinde de gördüğümüz bu dönüşüm ayrıca incelenmesi gereken bir konudur. “Kadir->Gadir, Kuru->Guru, Kudret->Güdüret, Hakkı->Haggi, Tevfik->Tefüg”, Sadık->Sədig
"K"->
"H" Dönüşümü
Ekrem->Ekram->Ehrəm
"M"->"N"
Dönüşümü
Memduh->Memdu->Mendü,
"ÖMER"
Adının "MORO" Ya Dönüşümü
Koca Ömer->Goca
Ömər->Gocamoro, Kuru Ömer-> Guru Ömər->Gurumoro
"P"
Harfinin "B" ye Dönüşmesi
Recep->Receb-> Ercəb
"R"
Harfinin Başına Sesli Harf Getirilmesi
Anadolu Türkçesinde genel olarak kullanılan
bu “R” harfinin önüne sesli harf getirme adeti köyümüzde de geçerlidir. Raif->İrəyif, Ramis->İrəmis, Recep->Ercəb, Rıza->Irıza, Rıfat->Ürfet->Hürfet, Rüstem->Ürüstem->Hürüstem…
“R”’den sonra gelen sesli harfe göre
önses alan “R” ile başlayan isimlerle ilgili bir başka değişim “R” harfinin önüne eklenen ses “Ü” harfiyle başlıyorsa bu defa “Ü” harfinin de önüne “H” harfi getirilmekte;
Rüstem->Ürüstem->Hürüstem, pek kullanılmamakla birlikte Rıfat->Ürfet->Hürfet şeklini
almaktadır. Köyümüzde bu değişimle
ilgili istisnai durum var o da “Radi”
isminin önü boş bırakılmıştır. “Radyo”ya
“İrediye” derken, nedense “Radi”ye
hiç kimseden “İredi” dediğini
duymadım. Zannımca bu isim, Rıza, Recep, Ramis gibi geleneksel bir isim olmadığı
ve bir de mesleği gereği almış olduğu
(Doktor) “ün” ve “unvan”’a gösterilen saygı gereği böyle
bir değişiklikten muaf tutulmuş olmalı.
"R"->
"L" Dönüşümü
Süreyya->Sürey->Süley
"RR"
Çift "R" Harfinden Birinin Düşmesi
Muharrem->Mükerrem->Mükərəm
"S"
Harfinin "Z" Harfine Dönüşmesi
Enes->Enəz
"T"->"D"
Dönüşümü
Ahmet->Əhmət->Əməd, Mahmut->Mâmud, Mehmet->Məhməd->Məməd, Mustafa->Mıstafa->Mısdava
"U"->"I"
Dönüşümü
Mustafa->Mıstafa->Mısdava,
"U"->"Ü"
Dönüşümü
Kudret->Kudurət->Güdürət, Memduh->Memdu->Mendü,
Muzaffer->Muzafer->Müzəfər
"UA"
Harfleri Arasına "V" Harfi Eklenmesi
Suat->Suvat
"Ü"->"E"
Dönüşümü
Seyfüddin->Seyfettin->Selfəttin
"V"->"Y"
Dönüşümü
Tevfik->Teyfik->Tefüg
"Y"
Harfinin "L" Harfine Dönüşmesi
Seyfüddin->Seyfettin->Selfəttin
"YY"
Çift "Y" Harfinden Birinin Düşmesi
Tayyip->Təyib, Süreyya->Sürey->Süley
Burada geçen isimlerde ve genel olarak köyün
konuşma “ağzı” ile alakalı olarak, harflerdeki
bu değişme ve dönüşümlerle ilgili kuralları “Dilbilgisi” açısından değerlendirmeyi başka bir yazıya bırakıyoruz.
/Çetin
Koşar
30 Ocak 2019