Sözlükte nida; “Çağırma,
bağırma, seslenme” demektir. Canlı cansız bütün varlıklar ses verir; kimi
nidalar ihtiyaçtan kimi nidalar çaresizlikten kimileri de kendiliğinden, doğal
olarak çıkan seslerdir. Duyulan her ses önemlidir, duyan hemen kulak kabartır.
Her sesin bir sahibi, çıkış yeri ve gönderdiği bir adresi, alıcısı, muhatabı
vardır. Sesin ilk duyulduğunda herkesin o sese kulak kabartması varlıkların
fıtratında var olan YARDIM ve DAYANIŞMA
ruhundandır. “İmdaaat” diye bağıran bir insanın, inleyerek ses çıkaran bir
hayvanın, gacırdayan bir binanın yardımına koşmak için başka bir uyarıcıya
ihtiyacı yoktur. Allah(cc), âlemi öyle bir düzen ve nizam içinde yaratmıştır
ki, en basitinden bize verilen “DUYMA
YETİSİ” onun en büyük mucizelerindendir. Bizimle iletişime geçmek isteyen biri
seslendiğinde bu sesi ancak yardımına koşabilecek kadar yakında olanlar
duyabilmektedir. O ses kıyamete kadar yok olmadan evrende yolculuğuna devam
edecek ama yakınındakilerden başka onu kimse bu dünyada duyamayacaktır; taa ki
mahşer gününe kadar. O sesi duymayanlar, o sesi duydukları halde dikkate
almayanlar, kulak kabartmayanlar, üstüne vazife etmeyenler, bu dünyada onu
duymazdan gelseler de yarın din gününde sesin sahibi de muhatabı da karşı
karşıya gelmekten kurtulamayacaklardır. Çıkan her ses elbette bir yardım isteği
gerektirmez. İnsana zevk veren, keyif veren sesler de vardır ki zaten bu
seslerin çıkış amacı da budur. Su sesi, kuş sesi, gülen insan sesi, davul sesi,
zurna sesi, düttürü dünya…
Seslenme Nedir?
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlükte (GTS) seslenme terimi “1. Seslenmek işi, 2. Sözü birine veya birilerine yöneltme, hitap, şeklinde tanımlanmaktadır. Canlılar, daha ziyade insanlar aşağıdaki sebeplerle ses çıkarır ve karşısındakine seslenir; Çağırma, uyarma, dikkat çekme, harekete geçirme, statü gösterme, onurlandırma, iletişimi kontrol etme, iletişimde olduğunu gösterme, heyecan, sevinç, sevgi, saygı, nefret, korku, üzüntü, kızgınlık vb. çeşitli duyguları yansıtma, hakaret etme, küçük düşürme, aşağılama, alay etme, sitem etme, yardım isteme, azarlama, dua etme, yalvarma, tehdit etme vb.
*****
Güz aylarının geçip gittiği
günden beri insanlarımız neredeyse üç aydır Karakış, Zemheri ve Karagücük
aylarının bulutlu, boğuk, soğuk ve yağışlı günlerinin etkisiyle adeta evlerine
kapanmışlar; Sokaklar boş, evler loş, köyler sessiz, hayat bir hoş. Doğa, hayvanlar
ve insanlar ilkbahar için gün saymakta, o güzel günlerin gelişini sabırsızlıkla
beklemekte idiler ki “Covid-19 günleri”
de gelip kapımıza dayandı. Doğa kış uykusundayken hadi neyse de baharla
başlayan uyanış esnasında bastıran “Corona
Pandemisi” şehirlerde bizi biraz daha bir içimize kapattı ama olsun. En
azından, köydeki hayatı bize fark ettirdi ya adam olana da bu yeter.
Kent hayatında pek farkında
olmadığımız mevsim geçiş olaylarından birisi de cemre düşmesidir. Şubat ayının
daha yirminci gününde ilk bomba havada patlar; buna “Cemre havaya düştü” denir
ve birer hafta arayla suya (27 Şubat) ve toprağa (6 Mart) düşen cemre’den kasıt
baharın gelişiyle birlikte dünyaya daha kuvvetli gelen güneş ışınlarının hava,
su ve toprağa etki etmesiyle ısınmanın gerçekleşmesidir. Güneşin kendini daha
fazla göstermesi, dünyanın ışıması ve ısınması demektir.
Işığı gören kendini dışarı
atmaya başlar; dallardaki tomurcuklar, yer altındaki tohumlar, köstebekler,
karıncalar, inlerindeki ayılar, yuvalarındaki yılanlar vr evlerindeki insanlar.
Kısaca, bilumum canlılar artık gizlendikleri yerlerden dışarı çıkmaya
başlarlar, doğa bir canlı, bir heyecanlı, bir telaşlı olur ki sormayın gitsin;
arılar, sinekler vızıldamaya, kuşlar cıvıl cıvıl ötüşmeye, tavuklar
gıdaklamaya, horozlar ötmeye, ördekler
vakvaklamaya, kediler miyavlamaya, köpekler havlamaya, danalar böğürmeye,
inekler möölemeye, buzağılar meelemeye, koyunlar kuzular meleşmeye, eşekler
anırmaya, atlar kişnemeye durunca kısacası “cücük sesleri çöcük seslerine”
karışınca köy yerinde bir senfonidir alır götürür bizi başka dünyalara.
İlkbaharın gelişiyle kapalı mekânlardan
açık mekânlara fırlayan canlılar ister istemez birbirleriyle iletişime geçmek
zorundadır. Bir arada yaşayabilmek için insan-insanla, hayvan-hayvanla olduğu
gibi insan-hayvanla ve hayvan-insanla da iletişim kurar. İnsanoğlu yazılı ve
görsel olanı da kullanıyor olsa da iletişimin en doğal şekli, yaşamın,
canlılığın göstergesi “SESLİ”
olanıdır. Bunun yanı sıra “JEST ve MİMİK”
de iletişimin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Konumuz köylerdeki iletişim
olduğu için burada etkili bir iletişim için gerekli olan “ALICI”yı iletişim ortamına çekmek için gerekli olan “SESLENME SÖZLERİ - ÇAĞIRMA ŞEKİLLERİ yani
NİDA’lar üzerinde duracağız. Kişileri, grupları, canlı ve cansız varlıkları
çağırmak, uyarmak, iletişim ortamına çekmek amacıyla kullanılan sözlere sesleme
sözleri denir.
Eskiden köylerde doğanın
sesinden başka bir ses çıkmazdı. Bunlar, şimşek çakmasıyla gök gürültüsü,
fırtına ile rüzgar sesi, yağmur ve dolu yağarken cama, tahta duvarlara ve
çatılara vuran yağmur ve dolu sesi, çaylarda akan su ve kurbağa sesi, yaban
hayatında cırcır böcekleri, çakal ve kuş sesleri, kedi, köpek, kümes
hayvanları, büyük ve küçükbaş evcil
hayvanların sesleri ve insanların kullandığı alet sesleri ve en nihayet
insanların kendi sesleri. Şimşek çakması sonucu çıkan gök gürültüsü haricindeki
seslerin hepsi yumuşak frekanslı olup insanı rahatsız etmezler; doğanın sesleri
gayet yumuşak sesler olup duyan insana huzur ve sükunet verirler, bedenimizi ve
ruhumuzu dinlendirirler, insana bir güç, bir dinginlik ve yaşama sevinci
verirler.
Önceden köylerde ne motorlu
araçlar (traktör, kamyon, taksi, minibüs) ne de evlerde ses çıkaran motorlu
motorsuz aletler (radyo, televizyon,
buzdolabı, klima) vardı. Haliyle gürültü kirliliği yoktu. Evin içindeki insan,
yoldan geçen birisinin kim olduğunu bile ayak sesinden tanırdı.
Köy yerinde eski insanlar, “GÜN BATTI YAT, GÜN DOĞDU KALK”
prensibiyle yaşadıkları için gece uyumuş olsalar bile bu çağrıyı
duyabilmekteydiler. Evde gürültü çıkaran elektronik alet falan olmayınca değil
köy içindeki sesleri, konumu müsait ise öteki köyün seslerini bile duymak
mümkündü.
Telefon, telgraf ve internet
gibi haberleşme imkanları da olmadığı için birbirine uzak olan haneler bile köy
içinde birbirleriyle seslenme yoluyla haberleşirlerdi. Bu tip aracısız haberleşme, köyler arasında bile olurdu.
Örneğin, köyde birinin malı mı
kayboldu, karşı köydeki hane sahibine önce lâkabıyla ya da sülale adıyla
seslenilir; “Looo Sefercüğün Saliiiih. Sefercüğün Saliiih. Fiyuuuuvvv (ıslık
sesi). Looo Saliiih.” Bu sesi duyan Salih de önce ya ıslık çalarak ya da
“Ööööy!” diyerek çağrıyı duyduğunu karşı tarafa bildirir. (Tıpkı telefonda
“ALO” iletişimi gibi.) Ardından da karşı taraf mesajını söyler, “tamam mı,
anladın mı?” diye de teyid ettirirdi.
Yukarıdaki köyler arası örnek
“ÇIĞRIŞA” bizzat şahitlik etmişimdir. Gelemet Köyü’nden yapılan bu çağrıyı evin
en yaşlısı ninem Hanife Koşar duymuş, “durun, icüg sös etmeyin, birisi bizi çııriye.”
demiş, böylece köyler arası diyalog kurulmuş ve Gelemetliler hayvanlarıyla
ilgili kayıp bilgisini bize iletmişler, babam da konu komşunun bilgisine
başvurup kısa sürede onlara geri bildirim yapmıştı. Günümüzde bu imkan da
ortadan kalkmıştır. Başkalarının sesini duyma, başkalarına sesimizi duyurma
için ortamın sessiz olması lazım gelir. Çevremiz çeşitli motor ve elektronik
seslerin dışında bizim duyamadığımız elektromanyetik ses dalgalarıyla öyle bir
kuşatılmış durumdadır ki kulak sağırlığı (az duyma, yavaş işitme) dışında beden
ve ruh sağlığımız bile tehdit altındadır.
Önce her köye bir telefon
bağlandı. Tüm köylü tek bir telefon ile dünyaya bağlanırdı. Ardından her eve
bir telefon bağlandı. Bu da yetmemiş olacak ki şimdi her kişinin cebine birer
ikişer telefon konuldu. İşlerimiz / iletişimlerimiz kolaylaştı zannettik ama
kaybeden yine biz olduk; paramızdan, sosyal hayatımızdan, sağlığımızdan olduk.
Uzaktakilerle iletişim kuracağız diye yanımızdaki ile olan iletişimi kopardık
yani asosyal bir varlığa dönüştük.
Bir olumsuz gelişme de son
günlerin “moda hitapları” insanı hayatından bezdiriyor. İnsanlar tanımadığı
kişilere kafasına göre vasıflar hamledip önüne gelene, aklına geldiği gibi
hitap ediyor; “Hacı, hacım, hoca, hocam, baba, abi, abla, teyze, dayı, enişte,
müdür, genel müdürüm...” Bu edep değil, karşındakine bir saygısızlıktır,
görgüsüzlük ve medeniyetsizliktir. Oysa medeniyet samimiyet ve laubalilik
üzerine kurulmaz. dap ve erkan
gerektirir.
Bu ve buna benzer nedenlerle
araştırmamızda, köylerimizde oldukça yaygın olan edep dışı, ahlak dışı argo
seslenmelere yer vermedik. Bir yerde kapalı kutu sayabileceğimiz köy sosyal
yaşamında “argo sözcük” kullanımı rahatsız edici boyutlardadır. Geniş aile
yapısından çekirdek aile yapısına geçişin olumsuzluklarından olan kuşaklar
arası kültür aktarımının kesintiye uğraması, yani dede-torun münasebetinin misafirlik
düzeyinde kalması, sosyal yapının dejenere olmasına yol açmaktadır.
Sosyal sorumluluk yerine
topluma pompalanan “bireysel özgürlük” kavramının kötüye kullanımı sonucu bir
otokontrol sistemi olan büyüklere saygı kavramı, “ikaz kültürü” nü “Aile
Baskısı, Mahalle Baskısı” olarak tanıtınca ipler iyice kopmuş, baba evladına,
öğretmen öğrencisine, hoca cemaatine sahip çıkamamış, “başıboşluk” kültürü toplumun kılcal damarlarına kadar işlemiştir.
Akbulut Köyü’nde Nida Şekilleri
İNSANDAN İNSANA
Namaz vaktini bildirmek için
günde beş vakit okunan Ezan-ı Muhammedi, Cuma günleri ve Cenaze duyuruları için
verilen Selat-ü Selamları (Selaları) başta söyleyelim.
A, E: Sevgi dolu hitap, seslenme öncesinde, şaşırma ve hayret duygularını güçlendirmek
için kullanılır. (A gızım, E yavrum, a a a, eee)
AAAA: Uzaktaki birine seslenme. (Aaaa Mehmeet.)
ADAM: Kadının eşine hitap şekli.
AGUCUK GUGUCUK: Bebek sevme sözü.
ALO: Çağrıldığı halde oralı olmayanın ardından serzenişli sesleniş
AMAAN: Mıdarasızlık, isteksizlik, reddetme. (Amaaan, gelüse gelü,
gelmese gendü bilü.)
AZ BAA BAK: Yanındaki kimseye bir şey söylemek için iletişime geçme
sözü. Büyüklerinin yanında eşine ismiyle hitap etmeyen eşlerin söze giriş
cümlesi.
BEY: Kadının kocasına seslenmesi.
BAA BAK: Kadının kocasına hitap şekli.
BAK SANA NE DİYECEĞİM: Söze giriş cümlesi.
BUYUR: Saygın birinin çağrısına cevap verme.
CIG: Sorulan soruya hayır manasına gelen bir cevap verme sesi.
CIS: Bebeklere tehlike bildiren ikaz sesi.
DA: Cümlenin sonuna getirilerek ifadeyi güçlendirmek için kullanılır Vurgu ve
tonlaması ifadeye soru, kızgınlık, pişmanlık, sabırsızlık anlamı katabilir.
(Gel daa.)
EEEY: Evli çiftlerin birbirlerine seslenmesi. Tanımadığımız ve
ismini bilmediğimiz birine seslenme.
FİYUUV: Islık sesi. İletişim öncesi bağlantı kurmak için. Çağrılan
kişi yakındaysa dudaklarla, uzaktaysa tek parmak ya da iki parmakla çıkarılan
ses.
GI: Kadınlara seslenmek için kullanılan ünlem. (Ana gııı ya da Gı
anaa.)
HERİF: Kadının kocasına hitap şekli.
HI: Yakındaki bir çağrıya Evet manasına gelen bir cevap sesi. (Hı
denmez, efendim diyeceksin.)
HİŞŞŞ: Sakın yapma anlamında uyarı sesi
HİŞT: Yakındaki birine tehditkar
seslenme.
HUUU: Kadın kadına seslenme.
HOOP: Dur.
LAN: Saygısızlık, efelenme ifadesi.
LOO: Erkeklere seslenme. Uzaktaki birisiyle iletişim öncesi
bağlantı kurmak için. ( Loo Ahmet)
LOON: Erkeklere seslenme. Yakındaki birisiyle iletişim öncesi
bağlantı kurmak için. N’aber manasına da gelir. (Loon Ahmet, n’apiyeen)
ME: İşte, al (Meh)
NEE: Çağrıya saygısızca cevap verme. (Nee denmez, efendim denir.)
NEEE NEEE NEEE: Israrcı çağrıya hiddetlenerek cevap verme
NE DİYEEN: Uzaktan yapılan çağrıya cevap verme.
NE DİYEN NEE: Uzaktan çağrı yapanın sesimizi duymaması durumunda
ikileyerek cevap verme.
NE VAR: Çağrıya umursamaz bir tavırla cevap verme.
NE VAR LA NE VAAR: Israrlı bir çağrıya umursamazca cevap.
OOO: seslenme, çağırma. (Ooo Mehmet dayı.)
OOO: Kıskançlıkla karışık beğenme. (Ooo bu ne şıklık)
ÖÖÖY: Uzaktan gelen çağrıya cevap verme.
[Oğlunun adı]’nın babası: Kadının kocasına seslenmesi. (Kenan'ın
babası.)
PIŞT: Yakındaki birine gizlice seslenme.
PİST: Yakındaki birine gizlice seslenme.
ŞİT: Yanındaki birine tehditkar seslenme. (Şit, sus bakayım sen.)
ULAN: Erkeklere kızma, hiddetlenme. (Ulan sende hiç arlanma yok
mu?)
UY: Şaşkınlık ifadesi. (Uy anaam)
VUUY: Şaşırma, hayret ifadesi. (Vuuy, şunun yaptığına bakın helee.)
YA: Konuşmaya başlarken kullanılan ünlem. (Ya! Bak ne diiceem.)
YAA: Beklenmedik bir haber alınca. (Yaa demek öyle ha!)
YOOO: Yok, hayır.
YUUU: Seslenilen kadının, görünmeyen bir yerden çağrıyı duyduğunu
bildirmesi.
Aile ve akrabalık isimleriyle
seslenmeler:
“Aba, Abi, Abla, Aga, Ağbi,
Amca, Ana, Baba, Bacı, Buba, Buva, Cice, Dayı, Dede, Emmi, Hala, Nine, Teyze.”
Çağrı yapacağımız yerde bu
isimlerden iki ya da daha fazla kişi varsa akrabalık isminin önüne o kimsenin
özel adını ekleyerek çağrı yaparız.
İNSAN
HALLERİ
AYH: Korkan insanın çıkardığı ses.
AY ÖLDÜM ANAM: Ağrı, sancı ve sızısı olan insanın çıkardığı ses.
CIG CIG CIG CIIIG: Bir şeye sinirlenen kimsenin kendini teskin etmesi, sabır dilemesi.
HIH: Balta ya da balyoz
kullanımı esnasında ve yere kazık çakarken nefesiyle güç devşirme sesi.
HÜÜÜ: Sızım sızım ya da hüngür hüngür ağlayan kişi sesi.
IIIH: Ağır bir yük kaldırırken ya da bir şeyi ittirip sıkıştırırken nefesi idareli kullanırken gırtlaktan çıkarılan zorlama sesi.
OOF OF: Dertli ve efkarlı insan sesi.
ÜVEE’, ÜVEE’, ÜVEE’: Kesik kesik bebek ağlaması.
İNSANDAN HAYVANA
CİBEN CİBEN CİBEN : Köpek yavrusu (ciben/gölbez) çağırma.
CIZZIK CIZZIK!: Sığırları, ısıran bir sinekle korkutup kaçırma.
Bökelek tutturma.
CÜC CÜC CÜC: Tavuk yavrusu (Civciv/cücük) çağırma.
ÇÜŞŞ: At, katır ve eşek gibi hayvanları durdurmak için söylenir.
DEH: At, katır ve eşek gibi hayvanları hareket ettirmek için
söylenir.
DET: Evcil hayvan kovalama. Git manasına.
DIIGI DIIGI: Uzaktaki tavuğu çağırma.
DIGI DIGI DIGI: Yakındaki tavukları çağırma.
DOORHA: Koşulu öküzleri durdurmak için söylenir.
DÖŞÜ GIZIM: Sağım esnasında ineklerin memelerini sıkmaması için
arka ayaklarını sağa sola açması ve sağım esnasında gergin değil rahat (relax)
olması istendiğinde sağım yapan kişi tarafından söylenen söz.
GEH: Koşulu öküzleri hareket ettirmek için söylenir.
GEH GEH GEH: Koyun ya da sığır sürüsünü kovma, yön değiştirtme.
GE GIZIM/OĞLUM GEEL GEEL GEEL: Sığır hayvanı dişi/erkek çağırma.
GIDI GIDI GIDI: Tavuk çağırma.
HAHAHAHAAA: Araba ve Sabana koşulu, ağır yük altındaki hayvana güç
verme onu coşturma sözü.
HEEL, HEEL, HEEL. :Alıcı kuş kovalama, tavukları uyarma. (Hel:
Atmaca, Doğan, Kartal, Şahin ve Karga gibi “alıcı kuş”ların genel adıdır)
HELUUL : Alıcı kuş tehlikesi anında tavukları uyarma, ağırma.
HÖST: Saban ya da arabaya koşulu öküzleri hareket ettirme sözü.
HÜÜŞT, GEH GEH GEH: Ahırda ya da arazide kavga eden sığırları
ayırma sesi.
KIŞT: Kümes hayvanlarını kovalama ünlemi. (Kışalamak)
MAH MAH MAH: Köpek çağırma.
MOH MOH MOH: Köpek çağırma.
MİNİ, MİNİ, MİNİ: Kedi çağırma.
OŞT; Köpek kovalama. (Oş, Hoşt)
PİSİ PİSİ: Kedi Çağırma.
PİST: Kedi kovalama ünlemi.
ŞİB ŞİB ŞİB: Şibik (Ördek yavrusu) çağırma.
HAYVAN
HALLERİ
AAAA İ AAA İ AAA İ: Eşek anırması.
AİAİAİ: Eşek yavrusu(hotuk) anırması.
AUUVV: Çakal uluması.
BEEE: Sığır yavrusu sesi.
BÖÖÖÖ: Kızgın boğa böğürmesi.
BE’ E’ E’ EEE’: Keçi sesi. (Kesik ve titrek)
CİK, CİK, CİK: Kuş sesi. Annelerinin peşinde gezen civcivlerin,
birbirleriyle sürekli iletişim içinde olduklarını gösteren sesleri.
CİİİK, CİİİK, CİİİK: Anneleri tarafından artık gezdirilmeyen,
yalnız bırakılan yetişkin civciv sesleri. Artık peşinde civciv (cücüg)
gezdirmek istemeyen anne tavuk önce onları “diderek” yanından kovar, annesiz
kalan yavrular baştan uzun uzun ötüşerek birlikte hareket etseler de zamanla
dağılır ve grup içinde bireysel yaşamayı öğrenirler.
CİYK: Fare sesi.
GAAK, GAAK, GAAK: Karga sesi.
GALUK GULU GULU GULU GULU: Erkek hindi sesi.
GARUG GARUG GARUG: Dişi hindi sesi
GID GID, GID GID GIDAAK: Yumurtlama sonrası tavuğun çıkardığı
yaygara.
GIDAAK, GIDAAK, GIDAAK: Korkup kaçan tavuk sesi.
GIGGIRIIGIIIK: Genç horoz (piliç) ötüşü.
GIGIIIK, GIRK GIRK GIIRK: Keyifli tavuk sesi. (Gegel çalması)
GIIRK: Horoz ve tavukların ortak çıkardıkları alıcı kuş uyarı sesi
GIYAAK, GIYAAK: Yakalanmış kümes hayvanının canhıraş sesi.
GURK: Horozun çıkardığı alıcı kuş uyarı sesi.
GODOG GODO GODOOK: Ani bir tehlike sezen horozun tavukları uyarma
sesi.
GULK, GULK, GULK: Civcivlerini gezdiren tavuk sesi.
HAV HAV HAV: Köpek sesi. Köpekler dört halde havlarlar.
1-) İHBAR: Bu evcil hayvanlar yabancı birinin geldiğini ev sahibine
bildirmek için aynı zamanda kuyruğunu da sallayarak sakin sakin havlarlar.
Sahibi geldiğinde havlamayı keser ve misafiri koklayıp tanımak ister. Bazı
misafirleri baştan sevmezler ve sahibinin yanında bile havlamayı sürdürürler.
2-) SALDIRI: Burada yabancının üstüne üstüne giderek seri şekilde
havlarlar. Buradaki havlaması düşman uzaktaysa ve ona yaklaşırkendir. Eğer
düşman çok yakınında ise sessizce sokulur, dalar ve ısırır. “Isıracak köpek
dişini göstermez.” Havlama şekli normal havlamasından farklı olarak çok seri
olup “har har har” şeklindedir.
3-) DAYANIŞMA: Bu havlama şeklinde uzaklardan bir köpek havlaması
duyduklarında o sesin geldiği yöne doğru civardaki tüm köpeklerin destek amaçlı
olarak yattıkları yerden havlamalarıdır.
4-) ULUMA: Bu havlama şekli ise
hayvanın kendi iç dünyasıyla ilgilidir. Genellikle dolunay çıktığında
gece vakitleri ya da ezanlar okunurken yine yattıkları yerden gökyüzüne doğru
ulumayla birlikte havlamalarıdır. “Uuuvv, hav hav hav.” şeklinde olan
ulumaları, ezan okunurken iç yangınını ifade edercesine daha bir acıklı ve
hüzünlü olup, bu tip ulumalardan insanlar da etkilendikleri için “kötü haber
gelecek” vehmine kapılırlar. Hayvanlar bu durumlarda sakin olmalarına karşın
oldukça endişeli ve tedirgindirler.
HEV HEV HEV: Yavru köpek(ciben) sesi.
HIRR: Sinirlenmiş fakat henüz sinirlerine hakim olan köpeğin ısırma
ya da havlama öncesi çıkardığı ses.
İİİİ HAHAHAHAHAHA: At kişnemesi.
İYNK İYNK İYNK: Canı yanmış köpeğin kaçarak inlemesi.
MAOUV, AOUV: Kızansak erkek kedi.
MEEE: Kuzu sesi.
MİYAAAV: Korkan kedi çığlığı.
MİYK MİYK MİYK: Gözleri açılmamış kedi yavrusu sesi.
MİYAV MİYAV MİYAV: Eş arayan ya da yavrularıyla iletişimde olan
kedi.
MÖÖÖ: Sığır sesi.
TISK: Sinirlenmiş kedi sesi. Önündeki yiyeceğe uzananlara ve yanına
yaklaşmasını istemediği köpek ve kümes hayvanlarına karşı belini kamburtarak
aldığı şekilde çıkardığı kızgınlık ve saldırı sesi.
Ü’ ÜRÜÜÜ ÜÜÜÜÜ: Horoz ötüşü. Horozlar iki türlü öter: Birincisi,
doğal görevleri olan sabah vaktindeki kısa kısa ötüşleridir. Bu vakit sabah
ezanı vakti olup güneşin doğmasına bir saat kaladır. Ancak horozlar bazen vakti
şaşırır, vakitsiz öten horozun da başı kesilir. Kuşlar güneşin doğmasına yarım
saat kala ötüşmeye başlarlar. Horozun ikinci ötüşü gündüz vakti kendi
çöplüğünde ötüşüdür ki sık sık çalı dizemesi gibi yüksekçe bir yere çıkar önce
kanatlarını birbirine vurdurarak “pat pat pat” diye bir ses çıkarır ve diğer
hane horozlarıyla karşılıklı olarak uzun uzun ötüşürler. Her hanede tek horoz
olur. İkinci bir horoz lider horoz tarafından istenmez, başka hane horozlarının
da gelip tavukların arasına karışmasına izin verilmez, kendi aralarında kanlı
didişmeler, horoz dövüşleri olur. Netice itibariyle her horoz kendi çöplüğünde
öter.
VAAAK VAK VAK VAK VAK: Dişi ördek sesi.
VIRAK VIRAK VIRAK: Kurbağa sesi.
ALET
VE DOĞA SESLERİ
COM COM COM COM: Yayık yayma sesi.
DANGIL DUNGUL: Büyük sığır çanı.
DIGIL DIGIL DIGIL: Küçük sığır çanı.
DİLİT DİLİTTE DOMBALA DOMBAAL: Davul zurna sesi.
DİNG DİNG DİNG: Koyun çanı, zil.
DOM DOM DOM: Davul sesi.
FIŞIR FIŞIR: Ekşimiş sıvı sesi.
FOKUR FOKUR FOKUR: Kaynayan su sesi.
FOŞUR FOŞUR: Çağlayarak akan su sesi
GACIIR, GUCUUR, GIRÇ: Kağnı
sesi.
GÜÜM PAT, GÜÜM PAT: Küskü ile mısır dövme.
HIŞIR HIŞIR: Rüzgârlı havada yaprakların çıkardığı ses.
KÜÜÜT: Tüfek patlama sesi.
PAAT PAAT: Çamaşırları tokmakla yıkarken çıkan tokmak sesi.
ŞIRRAAK, ÇATIR ÇATIR, GÜMBÜR GÜMBÜR: Şimşek sesi (gök gürültüsü).
ŞIRIL ŞIRIL ŞIRIL: Akarsu (çay, dere) sesi.
TAK TAK TAK TAK: Çekiç ya da keserle çivi çakma.
TAKTAAK TAKTAAK: Tabanca sesi, ikişerli atış.
TAKIR TAKIR: Tabanca sesi, sürekli.
TAAK TUK, TAAK TUK: Baltayla odun kesme sesi.
TINK TINK TINK: Suyu biten tütün dikicinin dağıtıcıdan su istemek
için elindeki teneke ıbrığa sivrüçle vurma sesi.
VUUUV VUV VUUUV: Rüzgâr sesi.
/Çetin KOŞAR
22 Haziran 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder