T E F E K
NE İŞİMİZE
Y A R A R ?
Köylümüz, hayatını kolaylaştırmak için aletler yapmıştır. Şimdilerde sanayi ürünü aletler kullanıyor ama eski aletlerinin hammaddesi %100 doğal idi. Mesela YABANİ TEFEK bitkisi bunlardan birisi. Onunla yaptığımız onca işi son zamana kadar DEMİR TEL ile yapar olmuştuk. Ne farkı vardı? Hiç bir farkı yoktu ama tefek bedavayken inşaat teline PARA ÖDEMEK hoşumuza gidiyordu galiba!...
Tefek , tanım olarak: "Kabak, kavun, karpuz, üzüm ve sarmaşık gibi sürüngen dallı olan bitkilerin dallarına verilen genel bir ad.
Yazı yazarken, tanımlama yapmam gerektiğinde hep TDK sözlüğünü baz alırdım ama bu tefek konusunda Türk Dil Kurumu'nun da kafası iyice karışmış olmalı ki "dağıt"mış. Tarama sözlüğü desem değil. Ağızlar sözlüğü desem hiç değil. Bir tefeği tanımlamak için ot, çiçek, yaprak ve ağaç demiş. Oysa tefek ip gibi kırılmadan eğilip bükülebilen bitki dalının genel adıdır.
TEFEĞİ NERELERDE KULLANIRDIK
Köyde sadece tefek dediğimiz bu bitki çalılıklarda ve koruluk ormanlarda olur.
Çalılardaki sürekli el altında olduğu için gelişmez ve alet yapımda kullanılmazdı. Bahar aylarında özellikle Mayıs ayında bizim KIRÇAN dediğimiz dikenli çalı bitkisiyle birlikte filiz sürer fakat biz kırçanları toplar onlara dokunmaz, özellikle iyi beslenip "semirmesi ve güçlü" olması için gücünden faydalandığımız ÖKÜZ 'lere yedirirdik. Daha sonra bu filizler mısır püskülü gibi ama beyaz ipeksi bir çiçeklenme geçirir, mübarek öyle bir güzel koku yayardı ki dayanamaz biz de yerdik ama acımtrak tadı ikinci lokmayı ağzımıza koydurmaz sadece çiğner çiğner atardık.
Gelelim koruluklarda gelişip serpilmiş tefeklerden neler yaptığımıza. Koruluktan kastım büyük ağaçlardır. Bu tip yüksek ağaçların gövdesine değil dallarına tutunarak ağacın tepesine kadar uzayan bu tefeklerdir bizim kullandığımız.
1- Küçük sele sepet yapılırdı.
2- Çift sürerken ota yaprağa saldırmasın diye öküzlerin ağzına sepet örerdik.
3- Dizeme türü çalılara yapılan kapılara, evin bahçe kapısına, ağılın kapısına mandal yerine kullanırdık. Simit şeklinde iç içe dolar, kapı sapı ile sabit kazığa birlikte geçirilirdi.
4- Ahır ve ağılların ( tamın taşın) temizliğinde ve diğer toprak zeminlerin temizlenmesinde kullandığımız "Çalı Süpürgesi"nin sapını bağlardık. Böylece kurudukça daha da bir sıkı sarardı.
5- Dara düştüğümüzde "Urgan" niyetine kullanırdık.
6- Çivisi kırılan dizeme(çalı) cereklerini bağlardık.
7- Kayış koptuğunda kayış yerine ikame ederdik.
8- Mal güderken ormanda tefeklere asılır "Tarzancılık" oynardık.
9- Mutfakta kazan ve tencere altlığı olarak kullanırdık.
10- Hayvanların boynuna sarar yular gibi kullanırdık.
[ EKSİKLİKLERİ YORUM BÖLÜMÜNE YAZINIZ LÜTFEN ]
*****************************
Bir Anı:
TEFEKTEN DİZGİN OLUR MU?
Bir keresinde Kömürlük Dağı'nda mal güderken karşılaştığım yabancı ve sahipsiz bir atın boynuna bu tefekten bir yular geçirmiş ve ömrümde ilk ve son kez bir ata binmiştim.
Sanki eşeğe biniyormuşum gibi ağzına "gem vurmadan" ata bindim. Ne at beni tanıyor ne ben atı. Ne ben onun dilinden anlıyorum ne o benim dilimden anlıyor. İki yabancı, bir hevesle hemen oracıkta dost oluvermiştik.
Atın sırtına çıkabilmek için BİNEK TAŞI olarak Kömürlük Kapısını kullandım. Akbulut köylüler bilir bu kapımız da TEFEKLİ'dir. RETKİT gibi olmasa da bizim DÜLDÜL'e sorunsuz bir şekilde DALTON KARDEŞLER gibi bindim. Sesini çıkartmadı. Önce bir "deh" dedim. Başladık "estek köstek" gitmeye. Bu gidiş zamanla bana ağır ve çok yavaş bir gidiş gibi geldi. Kendimi Malkoçoğlu Cüneyt'in yerine koymuş olmalıyım ki atı ayak topuklarımla "mahmuz"layarak yüksek sesle bir "deeeh" daha çıktı ağzımdan... Bereket tefekten yaptığım yular sağlamdıda sıkı tutunduğum için at şahlanıp ileri doğru atıldığında "dizginler" kopup elimde kalmadı.
Hızlanmıştık. Kömürlük kapısının oradan başlayıp Mutaflıların alt tarafından geçip Papasların başından yol boyu gidiyoruz. At benim altımda ben atın üstünde "altlak üstlek" bereket rahvan gidiyoruz. Ama biraz da zayıf olan ata eyersiz bindiğim için "hop oturup hop kalkıyorum." Duyduğum kütürtüler kemik sesleriydi sanki. "Duur, oha, dorha, çüüş, burşş..." ne dediysem dedim ama at ile aramızdaki iletişim o "depüklü dehleme" ile kesilmiş olmalı ki at artık bana küsmüş hiç bir çağrıma kulak asmıyor, beni duymazdan geliyordu. Ama hızını da değiştirmiyordu.
Virajdan sonrası Arduçluk ve oranın yolları da kayalık idi. Atın ayağının kaymasından korktum. Yere düşüp "akılsız kafayı" yarmamak için katı ve derin çamurlu bir yerde kendimi atın sırtından yere attım. Tabi atlarken de kendimi kollayarak, çamurlu yere omuzüstü gelecek şekilde yattık çamura. İsteyerek planladığım gibi bir düşüş gerçekleştiği için bu ata binme sevdası da kazasız bir şekilde sona ermişti.
Ben düşünce sağolsun hemen at da durdu ve boynuna sardığım tefeği çözüp, helalleşip onu Devret'in üstündeki Arduçluk'a kendimi de malların yanına Kömürlük Dağına saldım.
/Çetin KOŞAR
8 Haziran 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder