3 Şubat 2023 Cuma

Eci Hala

ECİ HALA
(Nedime BAKİOĞLU )

Günay Hocam, annesi Eci Halanın vefatı dolayısıyla başsağlığı dileğinde bulunan eş-dostlarına "Annemin (Nedime Bakioğlu) vefatı dolayısıyla ..." diye başlayan teşekkür mesajında annesinin gerçek adını zikretmiş. Doğrusu bu ismi hiç duymamıştım. Nedime, köyümüzde ilk defa duyduğum bir isim olarak bana oldukça ilginç geldi. Merhume annemizin bu ismi neye taalluk ediyor diye merak edip araştırdım. Vardığım sonuçlar şöyle.

Kişi isimleri, bireyin kimliğini niteleyen önemli bir gösterge olmakla birlikte, ait oldukları topluma dair de önemli referanslar taşımaktadır.  Kişilere verilen isimler aynı zamanda onun "kaderini ve karakterini" belirlermiş. Eskilerin deyimiyle "ismiyle müsemma" dedikleri "ad ve karakter uyumu" rahmetli Nedime annemizde gerçekleşmiş, bu uyum sadece "Nedime" ismiyle kalmayıp "Eci" lakabıyla süregelmiştir.  Biz O'nu "Eci Hala" olarak lakabıyla bilirdik ama gerçek adıyla lakabındaki bu uyumluluk beni hayrete düşüren ikinci bir durumdu.

İsimler, kişiye doğuşta ailesi tarafından verilirken lakaplar, başkaları tarafından verilmiş takma isimlerdir. İsim verirken etkili olan şey arzu edilen "dilek ve temenni"ler olurken lakaplar bir kimsenin fiziksel bir özelliğine atfen verilmiş olabileceği gibi yaptıkları işlere atfen de verilmiş olabilir. Peki, Nedime ve Eci adları ne anlama geliyor?

NEDİME ne demektir?

Tıpkı cinsiyetimiz gibi isimlerimiz de erkek ve dişi olmak üzere iki türlüdür. Arapça'da müennes(kadın) ve müzekker(erkek) olarak geçen (İngilizce, male-female) bu kadın-erkek isimlendirmelerinde atıf değerlerin dışında belirleyici bir faktör yok iken, Türkçemizde bu isimlendirmeler birbiriyle ilişkilendirilmiş "-e" ekiyle erkek isminden kadın ismi türetilmiştir. Örneğin, Ali-Ali(y)e, Emin-Emine, Nedim-Nedime...vb. Arkadaş, yakın dost, yardım eden kişi anlamlarına gelen Nedim'den türetilen Nedime, sözlükte "Soylu bir kadına eşlik ve arkadaşlık etmekle yükümlü yardımcı kadın." olarak tanımlanmaktadır. Köle ya da hizmetçilikten farklı bir statü olan Nedimelik, çoğunlukla eğitimli, yüksek tabakadan kadınlar arasından seçilir.

Böylesine önemli bir vazife atfedilen bir ismi köy yerinde kim, nasıl önemser de çocuğuna ad olarak koyar. Günümüzde bu Nedime ismi düğünlerde gelin yardımcılığı (damadınkine sağdıç denir) yapan kişi kategorisine kadar indirgenmiş olsa da aslında isim verme, sosyal bir süreç olduğundan ailelerin isim verme yaklaşımlarını ve isim tercihlerini belirleyen eğitim, değerler, inanç, ahlak, yaşam standardı, beceri, sosyal pozisyon, coğrafya, etnik kimlik gibi pek çok faktör de söz konusudur.

Günümüzde çocuklara isim vermede etkili olan amiller özentiden öteye geçemese de eskiden toplumumuzun tarihsel geçmişi, sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik ve dinî yapısı, etkileşimde bulunduğu diğer toplumlar, dünya geneliyle entegrasyon düzeyi o toplumdaki isim verme geleneğinin ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerdi. Demek ki, çocuğuna isim vermede bu kadar titiz davranan köylümüz günümüze göre eskiden daha bir kültürlü ve daha fazla inanclı ve ahlaklı idi.

ECİ ne demektir?

İsimlerimiz doğumumuzla birlikte verilirken lakapların sonradan verildiğini belirtmiştik. Bu yönüyle lakap (takma ad) isimden çok aslında “sıfat, vasıf” demek olan, genellikle “kişinin severek aldığı, onu toplum içinde yücelten ad” anlamındaki na‘ttır. Böylece lakap “övgü veya yergi ifade eden isim ve sıfat” mânası kazanmıştır.

Eci, çocuksu bir yaklaşımla "öcü" gibi algılansa da aslında ECİ, KRALİÇE yani ECE ile kök bağı hissedilen bir sözcüktür.

Eci, yöreden yöreye değişmekle birlikte Sinop Boyabat köylerinde "abla," İstanbul Anadolu yakasında "arkadaş, dost," ve güncel deyimiyle "kanka," Tokat ilinde "kardeş," Çanakkale ve Balıkesir illeri arasında yer alan Kazdağlarında Tahtacı Türkmen köylerinde "anneanne"dir. Nişanyan'ın Etimolojik Sözlüğündeyse "eski Türkçede "baba, ata, ağabey, amca" anlamlarına gelen "eçi/eçü" sözcüğünden türemiş hitap sözcüğü" olarak geçer.

Eci ismiyle ilgili bir vakamız da Tokat ilimizden. "Galiba yıl 1864. Anşa Bacı (Ayşe) diye Tokat - Zile - Acısu köyünden, Hubyar Ocağından bir kadın "ben eciyim, hatunum/katunum!" diye ortaya çıkıyor, Orta Anadolu'nun bütün sıraç köylerini kendine bağlıyor, etkiliyor. Dedeliğe karşı çıkmış kendisi eci olmuş, soyundan gelenler baba olmuş, bu ocakta yardımcı kadınlar bacı oluyor. 24  Nisan'da kutlanan ficenk bayramları var. Aleviliğe yakın ama daha çok Şaman kültürüne/dinine mensuplar. (...)

***

Sözü uzatmadan bağlayacak olursak, çocuklara isim vermede etkili olan faktörler olarak "tarihsel geçmişi, sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik ve dinî yapıyı"  belirtmiştik. Bu açıdan bakıldığında "Nedime" adı ve "Eci" takma adıyla Eci Halamız kültür köklerimizi hatırlatan bizi tarihin derinliklerine götüren bir şahsiyettir.

***

"İsimler kişilerin karakterini yansıtır." ifadesinin bir yansıması olarak merhum annemizin vefat haberini verdiğimiz mesajımızda belirttiğim "Önce bir muhtar kızı, sonra bir muhtar eşi, en sonunda da bir muhtar annesi olarak, onca yıldır Akbulut Köyü'nün kahrını çeken bir ana." ifadesi onun bir başka özelliğiydi. Muhtar, seçilmiş kişi demekti. Muhtar olan kişi devlet ile halk arasında kilit bir isimdi. Devletin emrinde halkın hizmetinde olan bu kişilerin yükü elbette yadsınamaz. Eci annemiz işte bu Nedimelik görevini üç nesil boyunca sürdüren ender şahsiyetlerden biridir. Bu görevi esnasında çektiği sıkıntıları dinleyip kayıt altına almayı akıl edemedik ama köydeki diğer annelerden farklı olarak omuzlamak zorunda olduğu bir diğer görevinin de yeme içmeden tutun da istirahatlarına kadar ardı arkası kesilmeyen "gelen-giden"lerin ağırlanmasıydı.

Yeri gelmişken bu ağırlama hikayesine bir şahsi anımı da ekliyeyim. Köye gelen ilk televizyonlardan birisi de Muhtar Ali Rıza Bakioğlu'nun eviydi. (Diğeri Ali (usta) Koşar.) Gelen giden çok oluyor ya! İşte bir gün ben de bu kalabalığın arasına karışıp ikinci katta kurulu televizyonun bulunduğu odanın bir köşesine iliştim. Zannederim Çetirlik'tendi diğer üç kişi. Onlar televizyon seyretmekten çok muhtarla sohbet ederlerken ben TV'de SİNEMA'ya öyle bir dalmışım ki gece saat 12 olmuş, adamlar da tam filmin en heyecanlı yerinde ayaklanmasınlar mı? Herkes kalktı. Ben "Ali dayı, ben biraz daha kalıp filmi izleyebilir miyim?" diye izin isteyince sağolsun, "Dur, ben misafırleri yolcu edeyim, birlikte izleriz" dedi ama günün yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. Biraz daha seyrettikten sonra ben de ayaklandım. Bu sırada rahmetli Eci Halam, "Yavrum, vakit geç oldu. Gecenin bu vakti (saat 00.30) gibi karanlıkta çıkma, Günay ile birlikte yat, sabahleyin gidersin." diye beni gece vakti göndermek istememişti. Beni kendi evladıyla bir tutmasından dolayı Allah(cc) razı olsun, kendisine ayrı bir değer vermişimdir.

***

Köylerde muhtarın evi aynı zamanda resmi daire gibidir. Ayrı bir "muhtarlık yazıhanesi" olmadığı için muhtarın evi aynı zamanda "muhtarlık" idi. Yani köy muhtarının özel hayatı yoktur. Her türlü işi olan soluğu muhtarın evinde alırdı.

Halkın/köylünün geliş gidişi yanında bunun bir de resmi ziyaretçiler yönü vardı ki işte asıl zahmet kendini burada gösteriyordu. Bu hususta köyde anlatılan bir olayı zikretmeden geçemeyeceğim. Bir gün köye Jandarmalar gelir. Komutan hacet için tuvalete gitmek ister. O sırada tuvaletten küçük çocuklardan biri çıkmıştır. Çocuk bu! Tuvaleti kirli bırakmıştır. Komutana yol göstermeden evvel müsaitlik kontrolu için çıkıp bakan muhtar gördüğü manzara karşısında sinirlerine hakim olamaz, çilesini Eci Hala çeker.

Bilindiği kadarıyla Enes ile başlayan köyümüzün muhtarlık hikayesi, Enes'in Ürfet (Rıfat KOŞAR) ile sürmüş, köyümüz açısından hassas dönemlerini 1962'den itibaren Ali Rıza ve Akbulut ismiyle yeniden yapılanmaya gidildiğinde Sunay Bakioğlu adıyla nice başarı hikayelerine imza atarak sürmüştür. "Her başarılı erkeğin ardında bir kadın vardır." sözünde olduğu gibi işte köyümüzün bu başarılı muhtarlık hikayelerini yazanların önünde, yanında ve arkadında olan bu kadın NEDİME adıyla ve ECİ lakabıyla Eci Hala idi.

Babası, eşi ve oğlu halk tarafından seçilerek görevlerini yaparlarken o annelik vasfı yanında Rabbimiz tarafından "atanarak"  kendisine verilen bu "nedimelik/yardımcılık" görevini bilabedel yaptı. Şimdi bize düşen görev O'nu rahmetle anmak, ahret yolculuğunda dualarla uğurlamak, ululamak, yüceltmek, hayırla yâdetmek.

Allah(cc), ondan razı olsun. Kabri nurla dolsun, mekanı cennet olsun.

/Çetin KOŞAR
4 Şubat 2023
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder