I. GİRİŞ
Bugüne kadar yazılarımızda ağırlıklı olarak belediyelere yer verdik. Dikkatli okuyucularımızın hatırlayacağı üzere YEREL SİYASET de, uygulama ve hayatın gerçeklerine yönelik bazı yazarlarımızın yazıları da başta benim severek okuduğum kısımlardır. Dolayısıyla bu sayının konusu, AB politikaları ve yerelleşme olunca ben de farklı bir yazı yazmayı uygun gördüm.
Hepimizin birey olarak mutlaka bir ya da birden fazla amacı vardır. Memur olup kamu hizmeti vermek, esnaf veya tacir olup ekonomiyi canlandırmak, işçi olup işverenine ücret karşılığı çalışmak, siyasete girerek yerel ya da merkezi yönetim bağlamında ülke geleceğini şekillendirmek gibi. Bu saydığım alanların dışında kalan yok mu derseniz tabi ki var. Bu, saydığımız sahalara birey yetiştiren ve ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan köylülerdir. Milletin efendisi sayılan bu kesim cumhuriyetin kurulduğu günden beri ulusal politikaların merkezinde yer almıştır. İlk ve ortaokulunda beş kilometre yürüyerek okula giden ve gaz lambasında ders çalışarak köyde yetişmiş biri olarak ben de kendi kendime sordum. Köyler nasıl kentlilik bilincine kavuşur ve hayat standartları yükselir. Köylerin AB politikası var mı ? Bu soruları artırmak mümkün ancak düşünmemiz yetecektir. Yüzde yetmişlere varan oranda gerek merkezi idarede gerekse yerel yönetimlerde hizmet verenlerin gerekse de özel sektörde çalışanların mutlaka bir köy bağlantısı vardır ve yaşantısı olmuştur. Dolayısıyla herkes sosyal sorumluluk anlamında ben köyüm için ne yapabilirim sorusunun cevabını aramış mıdır?
Bilindiği üzere, sosyal sorumluluk, toplu yaşamanın getirdiği sonuçtur. Bireyin hem kendine karşı hem de en yakın çevresinden bütün dünyaya kadar uzanan alandaki tüm davranışlarını yansıtır. Bireyin davranış biçimlerini toplumsal düzen kuralları tayin etmektedir. Dolayısıyla sosyal sorumluluk sadece mevzuata uygun hareket etmek değil, mevzuata uygun olsa bile daha ilerisi anlamında ahlaki değerlere de uygunluğu ifade eder ki, zorunluluktan çok gönüllülük ilkesine dayanır. O nedenle de büyük ölçüde bir eğitim ve kültür meselesidir.
II. KÖY POLİTİKALARI
Şehirlerde karşılaşılan sorunların bir kısmının çözümü köylerle ilgilidir. Nüfus artışı kentleşme değildir. Genellikle köylerden kentlere doğru sürekli göç olmaktadır. Köy dâhilinde daha iyi bir yaşam tarzı aramak yerine şehre göç ederek çözüm aranmaktadır. Bazı köyler için orada yaşayanların yaş ortalaması ellinin üzerindedir. Sadece anne ve baba veya bunlardan biri kalmış evlatlar şehirlerdedir. Köyün genç nüfusu azaldığı için geleceğe yönelik hiçbir strateji üretilmez ve böyle köyler kurulduğu gibi kalmıştır. Bazı köyler vardır ki, yerinde kentleşmiş insanları da kentlileşmiştir. Böyle köyler incelendiğinde görülecektir ki, köyüm için yapacaklarım bitmedi diyenleri fazladır o köy halkı da sosyal sorumluluğun bilincindedir. En azından böyle köylerde de başta eğitim seviyesi olmak üzere hayat standartları artmıştır.
Cumhuriyet tarihine bakılırsa, köyler hep ulusal politikaların odağını oluşturmuştur. Köy Kanununun çıkarılması bunların başında gelir. 442 sayılı Köy Kanuna bakıldığında Köy, nüfusu iki binden aşağı olan, cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan, kanunla kendisine verilen işleri yapan bir tüzel kişilik olarak tanımlanır. Gerçi Belediye Kanunu uyarınca belediye kurulabilmesi için nüfus sınırı 5.000 olması gerektiğinden bu sınırın altında kalan yerlerde köy hükmündedir. Ülkemizde bulunan köylerin sayısı 35 binin üzerindedir. Köy tüzel kişiliğinin organları, Muhtar, Köy Derneği ve İhtiyar Heyeti'dir. Köy tüzel kişiliğinin yürütme organı olarak muhtar, hem bir yerel yönetim birimi olan köy idaresinin başı ve yürütme organıdır, hem de merkezi idarenin köydeki görevlisidir. Köy derneği, danışma ve karar organıdır. Köy tüzel kişiliğinin üçüncü organı olan ihtiyar meclisi köye ait işlerin görülmesini görüşüp düzenleyen, bu amaçla yürütmeye ilişkin kararlar alan ve bunları denetleyen bir organdır. Köy Kanunu bir bütün olarak incelendiğinde çıkarıldığı yıla göre gerçekten mükemmel denilebilir. Çünkü gerek köyün zorunlu işleri gerekse isteğe bağlı işleri ile başta köy muhtarının ve köy ihtiyar heyetinin görevleri nasıl bir köyde yaşanması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Köylü çiftçi demek değildir. Gerçi köy politikalarında üstelik AB müzakere sürecinde tarım ve kırsal kalkınma başlı başına bir bölümdür. Ancak Türkiye topraklarının büyük çoğunluğu tarıma dayalı olduğu için köylüden ziyade çiftçi devletin öncelikli muhataplarındandır. Köye yol getirmek, elektrik getirmek, su getirmek en temel görevler iken bu gün bunlar hemen hemen bütün köylerde bulunmaktadır. Bununla birlikte eğitim, sağlık, bayındırlık, girişimcilik her köyde yoktur. Bunlar devletin vazifeleri arasında yer almakla birlikte köyde oturanlar ile köye manen bağlı olan (köyüm için yapacak şeylerim var diyen) kimseler için de bir sorumluluktur. Kendi köyüm için örnek verecek olursam, şirin bir tarım ve orman köyüdür. Orman ürünleri bağlamında bir hukukçu olarak yıllar önce düşündüğümde köy mevzuatı içinde tarım ve orman kalkındırma kooperatifçiliği çok cazipti. Köylüye gelir artırması bağlamında önemini anlattığımızda tüm köylü üye olmuştu. Bugün için kooperatifleşme anlamında bayağı bir mesafe almıştır. Bugün için kooperatifleşme önemini daha da artırmıştır. Çünkü AB ülkelerinde birlik anlamında tüzel kişilikler muhatap alınmaktadır. Destek kredileri ve yardımlar bunlar üzerinden verilmektedir. Atalarımız zaten boşuna dememiş birlikten kuvvet doğar diye. Dolayısıyla her sorumlu vatandaş mesleğine göre köyü için elinden geleni köyüne aktarabilmelidir. Ormancı, ziraatçi, mühendis, mimar gibi her bir meslek grubunun yaşadığı çevreye bir hizmeti olmalıdır. Herhangi bir hizmeti başlatmakta yetmez, eğitim hizmetleri ile bilgi seviyelerini artırmaya devam etmekte bir vazife olmalıdır.
Köylerde kamu hizmeti anlamında okullarda öğretmenleri, camilerde imamları ve köyün muhtarını görüyoruz. Köy Kanununun 23. maddesi de bu iki kamu görevlisini köy ihtiyar heyetinin azası saymıştır. Dolayısıyla köylerde eğitim ve devlet desteğinin önemi ortaya çıkmaktadır. Köy ihtiyar heyeti yine Kanun gereği haftada en az bir kez toplanmak zorundadır. Uygulamaya gelince bunun hiç de böyle olmadığı aşikârdır. Nedenine gelince muhtar her ne kadar devlet memuru ve köyün başı ise de neticede o da köylüdür ve ağırlıklı olarak da çiftçidir. Diğerleri gibi işi çoktur, bu işler arasında köyün yönetimi külfet gibi gelebilir. Tabi ki, bunu tüm muhtarlar için söylemiyoruz. Köy Kanunun hükümlerini bilen öyle muhtarlar da vardır ki, bu gün köylerini kentleştirmişler ve AB’nin gördüğü cazibe merkezlerine dönüştürmüşlerdir. Köy muhtarlarının maaşı da belli bir seviyeye çıkarılarak, sadece vazife yapmak anlamında cazibeli hale getirilmelidir. Köy bir yerel yönetim birimidir ve ağırlıklı olarak il özel idaresi ile ilişki içindedir. Köy hizmetleri genel müdürlüğünün kaldırılmasıyla köylere yapılan devlet hizmetlerinde muhatap il özel idareleri olmuştur. Bir köy muhtarı plan ve projeleri ile köyü için aralıksız hizmet yapmalıdır. Bu gün Anadolu da çoğu köylerin girişleri kilit parke taşı ile döşenmeye başlamıştır. Bu köy muhtarlarının aktif rollerinin bir sonucudur.
Şehirlerde halk, belediye başkanlarını seçerken önceki mesleki deneyimlerine ve dürüstlüklerine bakmaktadırlar. Köylerde ise, en azından kişiliği ile birlikte ev düzenine de bakılsa iyi olacaktır. Çünkü yaşantısı ile örnek olmayan, başkalarına aynı şeyleri yaptırması güç olur. Bir yabancı ile bir köy ziyareti yapıyorduk. Köyün içinden geçerken gördüğümüz bir evin ancak muhtarın evi olabileceği düşüncesi ile sorduğumuzda gerçekten muhtarın evi idi. Köy Kanununa göre, evler badanalı, ahırları evlerden ayrılmış, pis suları kapalı alanlara akacak şekilde dizayn edilmesi gerekmekte idi. Dolayısıyla köy muhtarı bunları bildiği için kendi evinde uygulamıştı. Bunu önce muhtar uygulamalı ki, köylüye de zorunlu olarak uygulatsın.
Köy politikalarını bu güne kadar çoğunlukla siyasiler yapmışlar ve bakış açılarına göre siyasi tarihte iz bırakmışlardır. Toprak reformu, köy enstitüleri, ziraat bankası, merkez köy, köykent, tarım kredileri, tarım sigortası, yeşil kart, okuma yazma seferberlikleri, doğrudan gelir destekleri uygulamaları akıllarda iz bırakmıştır. Köylülerin kendilerince geliştirdikleri politikalar ise çok sınırlı kalmıştır. İşte AB sürecinde köylerde mevzuatın çizdiği ölçüde kendi politikalarını çizmeleri gerekmektedir. Köy Kanununda daha önce yabancıların mülk almaları yasaktı. Bu madde kaldırıldığı için mülk satışı yasal hale gelmiştir. Bunu peşin fikirle reddetmek yerine köylülerin arazilerini değerlendirme konusunda bilinçlendirilmesi daha uygun bir politika olacaktır.
Hayat standardını artırmada gelir seviyesi önemli bir etkendir. Köylü çiftçi demek değildir ama çiftçi köylüdür. Bu bağlamda gelir seviyesi, iyi üretim ve iyi pazarlama ile olur. Devlet, elbette üretilen ürüne desteğini uluslar arası rekabeti sağlayarak verecektir. Ancak genel bir anlayışımız olan, bu yıl nar iyi para etti biz de nar dikelim. Bu yıl kiraz iyi para etti arazilerimizi kirazla dolduralım. Bu yıl karpuz çok ucuza gitti bir daha ekmeyelim gibi uygulamalardan vazgeçmeliyiz. Burada devreye köy politikaların oluşmasında köyüne manevi bağı olduğunu düşünen insanların girmesi gerekir. Üniversiteler, belediyeler, il özel idareleri, kooperatifler, borsa, oda ve birlikler kanalıyla eğitim, seminer, gezi, uygulama, tanıtım gibi faaliyetleri devreye sokmak gerekir. Böylece üretimde teknoloji kullanılabilecek duruma gelebilir, maliyet azalabilir, kalite artabilir ve neticede de iyi bir pazarlama ile dünya ile rekabet edecek seviyeye gelmiş oluruz.
III. SONUÇ
Kamu sektörü, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir arada yaşadığımız çevrenin en küçüğü köylerdir. Toplu yaşamanın olduğu yerlerde sosyal sorumluluk vardır. Sosyal sorumluluk aynı yerde yaşamasak bile bir zamanlar yaşadığımız veya ara sıra gidip yaşadığımız çevreye de sorumlu olmamızı gerektirir. Doğduğun yer mi doyduğun yer mi diye soranlara ben her ikisi diyorum. Çünkü geldiğimiz yeri unutmamak, gideceğimiz yeri de unutmamamızı sağlar. Bu yüzden köy kalkınması için görev sadece devletin değildir. Belki otuz yıl sonra köyler en cazibeli yerler olacağına inanıyorum. Bununda sağlanması şimdiden yapılacak bir stratejik planlamaya bağlıdır. Bu planda ilk görev, çerçeve çizmede devletin olacaktır. Köy Kanununa göre, muhtarlarda bir takım özellikler aranmalı, vazifesinin sadece köyünü, köy ihtiyar heyeti ile birlikte yönetmek olduğunu iyi bir ücret politikası ile belirlenmesidir. Köylerde kamu hizmeti veren öğretmen, imam dışında köyün özelliğine göre (orman, tarım, turizm gibi) eğitim uzmanları görevlendirilmedir. Ancak bu uzmanların köy şartlarını ve yaşantısını bilmeleri gerekir. Aksi halde kaynaşma sağlanması zor olur. Köylü ve çiftçi ayırımını yaparak, özellikle çiftçiler için doğrudan gelir desteği yerine ürün desteği sistemine dönülmelidir. Köy muhtarlıklarınca köylerinden çıkmış belli yerlerde görev yapanlar varsa yıllın belli günlerinde bir araya gelinmeli ve köyün geleceği tartışılmalı, kardeş köy ilişkileri kurulmalıdır. Köyün gelir ve giderleri yerine köy bütçesi sistemi muhasebeleştirilerek kurulmalıdır. Toplam kalite anlamında örnek köyler medya aracılığı ile gösterilmelidir. Yıllar geçtikçe tekrar köye dönüşler başlayacaktır. Köyüne dönen insanlara köylünün bakış açısının değişmesi için eğitim bağlamında zihniyet değişikliğine yardımcı olunmalıdır.
[*] Yerel siyaset Dergisi, Aralık 2006
Yrd. Doç. Dr. M. Fahrettin ÖNDER*
* SDÜ. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Başkanı, Isparta Belediyesi Hukuk Danışmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder