Nejat Turhan'ın 'Öküzler Kitabı',
/Sadık Yalsızuçanlar
Nejat Turhan'ın, 'Yararlı Bir İnsanlık Hali Olarak Hadımlığın Anatomisi' diye balıklandırdığı Öküzler Kitabı, 'uyduru' türünden. Belli ki yazar, bu insanlık durumuna ironik yaklaşacak. Kitabın türünü 'uyduru' diye nitelemesi, bize 'ne gülüyorsun anlattığım senin hikâyen' diyerek bir sorunu anlatacağını yeterince gösteriyor.
Nejat Turhan'ın daha önce Hüve Şanghay adlı öykü kitabını okumuştum. Sıkı bir hukukçu olduğunu belgeleyen çok sayıda makale ve yazınsal denemesinin yanı sıra Turhan'ın Martin Heidegger'den çeviriler yaptığını da biliyoruz. Yazar, Hüve Şanghay'da gösterdiği öykü anlatma performansını, Öküzler Kitabı'nda doruğa çıkarmış görünüyor. Kitap, yazarın dostu olan ve büyükşehir sınırları içerisinde noterlik yapan Vahdet Bey'in, memleketinden ziyaretine gelen 'hayvan profesörü' Bahri Berr'in, yazarın zihninin kuytularına birikmiş olan eleştirel malzemeyi ateşlemesiyle başlar. Berr hoca, 'öküz diye boğanın burulmuşuna derler' deyince, Öküzler Kitabı'nın ilk alevi kıvılcımlanır.
Bu evrensel metafor, Turhan'a, evrensel ve trajik bir insanlık durumu olarak (zihinsel) hadımlaş(tırıl)ma süreçlerinin ve yol açtığı sonuçlarının kapılarını aralar.
Ve yazar kalemini keskin bir kılıç gibi sallamaya başlar.
Kitabın içindekiler bölümüne göz attığımızda karşımıza son derece ilginç başlıklar çıkıyor: Madem öküz boğanın asli işlevlerini ve kimliğini yitirmiş durumudur o hâlde işe bu süreci tetikleyen işlemle, bu işlemin teknik ve tarihsel süreciyle koyulmak gerekecektir: 'Burmaya ve Burulanlara Dair.'
Ardından diğer ara başlıklar sökün eder: 'Buruk bir burma öyküsü, burma makinası, burmanın hikmeti, frengistanda ve bizde burmacılık' vs. Bu bölümde yazar, hem kitabın yazılışına kaynak olan olayı ve kişileri anlatır hem de soruna genel bir giriş yapar. Bu 'genel' giriş, bir bakıma Öküzler Kitabı'nın mottosudur. Çünkü sonraki bölümler, bu girişin açımlanması ve ayrıntılandırılmasıdır, dense yanlış olmaz.
Sosyolojiden edebiyata...
Girişten yazarın dilinin ne denli ironik ve 'incelmiş' olduğu sıradan bir okur tarafından bile rahatlıkla ayrımsanabilecektir. Tam da burada vurgulanması gereken bir başka niteliği, hukuktan sosyolojiye tarihten dine felsefeden edebiyata inanılmaz bir çeşitlilikte ilgi ve bilgi alanlarına vakıf olduğudur. Önümüze getirdiği malzeme ve bu malzemeyi kurgulayış biçimi bizi bir araştırma/deneme kitabı mı yoksa bir postmodern roman mı okuduğumuz konusunda şaşırtmaktadır. Sorunu en netameli yanlarıyla sansürsüz biçimde ele alan Turhan (gerçi metinde alttan alta ahlâki bir kaygının yedekte taşındığı görülmektedir) neşteri yaranın en çok cerahatlandığı yerlerine şiddetle vurmaktan çekinmez.
2004'ün 'ılık bir mayıs günü'dür. Havalar henüz ısınmaya başlamıştır. Ne ki akşamları soğuyan havaya dayanabilmek için gündüz güneş altında da kabanla dolaşmaktadır. Beyoğlu'nda sırtında kitap dolu bir çantayla yürürken olay başlar. Dostu Vahdet Bey arar. Taksim meydanında buluşurlar. Vahdet Bey, yanında 'hayvan profesörü' Bahri Berr olduğu hâlde gelir. Öküzler Kitabı'nın mottosu, bu buluşmada çarpar Turhan'a: 'Öküz diye boğanın burulmuşuna derler.' Yazarı dinleyelim: 'Bu, basit gibi görünen ama Öküzler Kitabı boyunca türlü açılımları ortaya çıktıkça bütün bir insanlık hayatını içine sarıp sarmalayan cümlenin benim hayatım için de bir dönüm noktası oluşturacağını o zaman bilemezdim. Yine de belli belirsiz bir sezgiyle Bahri Bey'i bu konu üzerinde konuşturmaya devam ettim.'
Yazar, zihninin tavanına asılı bu cümleyle ve dostlarıyla Cafe Majestic'e doğru ilerlerken aslında Öküzler Kitabı'nın çatısı çatılmaya başlamıştır: 'Aklımdan, halayıklar, Amicis'in yaklaşık bir buçuk asır önce Galata köprüsünden telaşlı adımlarla geçerken büyük bir hüzünle izleyip rapor ettiği zenci hadımlar, Nin'in öykülerinden bu yana içimizden biri gibi aramızda dolaşan hünsalar, Becket'in Godot'yu beklemesi gibi ömrünü Mehdi'yi beklemeye adamış genç Müslümanlar, en büyük arzusu kitabının kapağına yerleştirdiği yüksek ökçeli terlikleri ayaklarına geçirerek İstiklâl Caddesi'nde dolaşmak olan şair ve yazarlar, gençlik ve zekalarını matematik olimpiyatlarına hazırlanmakla tüketen müstakbel kurtarıcılarımız, gazetecilik ve yayıncılık yapıyorum zannıyla kitlelerin büyük enerjilerini buran abilerimiz, genel ahlâk ve fazilet yanılsamaları içinde çevresinde çiçek gibi tomurcuklanan güzelliklere öldürücü bir iç geçirmeyle sırtını dönerek gerçek bir burulma yaşayan yaşıtlarımız geçiyordu. Bir yandan da Öküz adlı nefis mizah dergisini yayımlayanların nasıl bir konudan ilham aldıklarını idrak ediyordum.'
Öküzler Kitabı, hadımlığın kavramsal çerçevesiyle sürer. Sözlükler arasında bizi ilginç bir geziye çıkaran yazar, köktenci, erken ve geç hadımlaştırma türleriyle tanıştırır. 'Etimolojik Laf Kalabalıkları' başlıklı bölümde son derece aydınlatıcı ayrıntılar verir. Yatak odasına niçin 'uyku odası' dendiğinden, 'haya'ları burulmuş olanın 'hayasız' olacağı yönündeki düşünceye kadar birçok gönderme, sorunu sürekli en kritik yönleriyle göz önüne serer.
Dı (the) hadım
Hadımlığın tarihine ilişkin genel başlığın altında şu sorunlara değinilir: Ceza ve tedavi amaçlı burma, rızasıyla burulanlar, İslam ve hadımlaştırma (bu bölümü özellikle okumanızı öneririm), Anadolumuz ve hadımlık (bunu da), Hindistan'ın hijraları, Hıristiyanlıkta hadımlık, Rasputin, dı (the) hadım (bu bölüm tadından okunmuyor), hadımlar ve kuyrukluyıldızlar, Kastraitler (en ilginç bölümlerden biri daha), burulmanın dayanılmaz boşluğu! (bu bölümde Turhan, zihnini alabildiğine yorduğu ve iyi ki karıştırdığı okura hem bir 'rahatlama' sağlamak hem de anlattıklarını bir telkin üslubundan çok bir öneri ve yeniden düşünme diline tümüyle dönüştürmek üzere ironik dozu yükseltir. Özellikle bu bölüm bize 'ne gülüyorsun anlattığım senin hikâyen' demektedir.
Öküzler Kitabı'nda daha neler yer alıyor? Neler almıyor ki! Bakar üzerine çeşitlemeler, Bakara sûresi, tilki meselesi (ki bu bölümde kitabı yalnız okurken kahkahalarınızı tutabilmeniz olanaksız. Hani dışarıdan biri izlese size kesin olarak deli diyebilir. Boğaların öküzleşince ineklere ne dediğine ilişkin sorunun yanıtı ise gerçekten insanı yere sermeye yetiyor. Derken öküz edebiyatından çeşitlemeler bizi karşılıyor. Bir Azeri masalı var ki ömre değer. Tabii sorun öküz(leşme) olur da burçlardan söz edilmez mi? Öküz burcu, 'gökteki öküzler ve yerdeki eşekler' başlığıyla açılır. Kitabın en çok sevdiğim, 'Milli Eğitim ve öküzler burcu' başlıklı bölümünden alıntılayacağım bir cümle, sanırım soruna ve yazarın yaklaşım biçimine ilişkin yeterli ipucu verecektir: 'Bence eğitim meselesinin içinde bulunan devlet büyüklerimiz ve üniversiteler üzerinde mutlak, vazgeçilmez boyunduruk hakikatını haiz olan YÖK'ümüz burçlar, hususan öküz burcu konusunda bir dizi bilimsel araştırma ve inceleme yaptıraraktan öğrencinin kendi temel karakteristikleri konusunda daha fazla enformasyon sahibi olmasını tez elden temin etmelidir.'
Öküzler Kitabı, öküzleş(tiril)meye ilişkin bir 'dekonstrakşın' (yazarın dilsel tasarrufları, ironik yaklaşımını desteklemenin yanı sıra, Türkçenin özgül sorunlarına da genel ve sıkı bir gönderme amacı taşıyor. Bu amaçla bir yandan okuru 'lezzetli' ve zengin bir Türkçeyle buluştururken diğer yandan özellikle yabancı kavramları Türkçe telaffuzlarıyla vererek, özellikle sosyal bilimler alanında yaşanan bir özentiye de neşter vurmuş oluyor. Bunun yanı sıra çok sayıda argo sözcük ve gündelik sıradan kullanımlar karşımıza çıkıyor. Tüm bunlar, Öküzler Kitabı'nın gerektirdiği özgün bir anlatımın gereği olarak yapılıyor. Kitap, Oturan Boğa ile bitiyor. Yazar, tarihin kaydettiği en büyük (gözükara, cesur ve ilkeli) boğaların küçük bir listesini veriyor. Kimler yok ki listede! Öküzler Yatağı Kulübü Manifestosu ise düşünmekten, üzülmekten, kışkırtılmaktan ve gülmekten bitap düşmüş olan okura son darbeyi indiriyor. Nejat Turhan'ın Öküzler Kitabı, bir alt metin olarak 'Boğalar Kitabı' biçiminde de okunabilir.
Yazar, zihinsel hadımlaş(tırıl)manın trajik öyküsünü bize anlatırken, bir boğa olarak kalmanın değerini ve güçlüğünü de aktarmış oluyor.
Öküzler Kitabı
Nejat Turhan, Akis Kitap, 2005, 189 sayfa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder