IRIZA’NIN URASI…
Yukarköy’den aşağı inerken ya da çıkarken bizi karşılayan bir Rıza dayımız vardı.
Kimileri emmi dese de köylünün çoğunluğu için o bir “dayı” idi.
Bilirsiniz halk dilinde “r” ile başlayan isimlerin başına “e-ı-i-ü..” gibi sesli harf getirilir; Irıza(Rıza), İreyif(Raif), Ercep(Recep), Ürfet(Rafet) vb. olurdu.
Ben bildim bileli Irıza dayı, eşi Seyare abamla birlikte tek başlarına yaşadılar.
Tek oğulları Mehmet’de erken çağda köyü terk edenlerdendi.
Adapazarı’nda mukim, TCDDY’de çalışırdı.
Yaşları ilerlediğinde oğlu onları köyden “aparıp” yanına alsa da Irıza dayı şehir hayatına bir türlü intibak edemeyince, çok geçmeden kaçıp gelmiş, soluğu köyde almıştı.
“Nefes alamiyem ben urda, bovulacag gibi oliyedüm.” derdi.
Tabi peşi sıra Seyare abam da gelmek zorunda kalmıştı “kör olasıca” köye.
Eski “gandil” ev bir kaza sonucu yandığında yerine köylünün ortak çabasıyla “pirket”ten yapılan ev onlara iyi gelmemiş, önce Seyare abam(1997), daha sonra da Irıza dayı(2000) her şeylerini bırakıp, bu dünyadan göçüp gitmişlerdi.
Kendileri gittiler ama köyde bıraktıkları adları kaldı yadigar.
Her ikisi de cana yakın, herkesle dost insanlardı.
Kimsenin tavuğuna kışt demezler, hiç kimsenin “etlüsüne-sütlüsüne” karışmazlar, tatlı dilleri sayesinde hem kendileri hem de çevresindeki insanlar çok mutlu olurlardı.
Özellikle Irıza dayının sohbetine doyum olmaz, esprili sözleri, yargı ve değerlendirmeleri hep pozitif olduğu için çevresine de bu pozitif enerjiyi yayarlardı.
Kendi deyimleriyle “bir Ayvaz, bir Köroğlu” olarak tek başlarına oldukları için “tarla-tabak” işleriyle uğraşmazlar, “yarıya” ya da “üçürdüme” verdikleri topraklarından elde ettikleri hisseler ikisine yeter de artardı bile.
Tavuk-cücük ve kedi-köpek köy evlerinin vazgeçilmezleridir. Ama ben Irıza dayının köpek edindiğini hiç görmedim, bilmiyorum.
“Bir Köroğlu bir Ayvaz” yaşardılar ama onların can yoldaşı bir de eşekleri vardı.
Bu eşekleri en az Irıza dayı kadar meşhur olup, “Irızanın eşeği” olarak anılırdı. Çünkü köyümüzde eşek edinenler pek nadir idi.
Genellikle yazın, evin önünde, üç yol ağzı çayırlıkta gece gündüz örüklü olarak bırakılır, orada otlardı.
Gün gelir, Irıza dayı yanına baltasını alır, atlar sırtına dağa oduna gider, an gelir zahrasını yükler değirmene giderdi.
Irıza dayı genellikle evinin önündeki odunlukta, elinde keser ya da balta ile hep bir şeyler yapardı.
Yaptıkları mevsimine göre alet edevat ve tarımsal araç gereçleri idi.
Sivrüç, desdire, zevle, kevük, tırpan sapı, balta sapı, kazma sapı, çalı kazığı…
Aynı zamanda iyi bir tırpancıydı Irıza dayı.
Köylü onu tırpan sallamaya çağırırdı, gündelikçi olarak. O da koşarak giderdi sevabına.
Yoldan gelip geçenler, kendisine bir selam vermeden, bir merhaba demeden, hal ve hatırını sormadan geçip gitmezlerdi.
Bunun gibi, o da gördüklerine “n’aber, nerden geliyen, neriye gidiyen” gibi sorular sormadan salmazdı.
Şimdi, Irıza dayının “uraları” bomboş, ıssız, sessiz, neşesiz.
Şimdi bile her gelip geçişimde gözlerim Irıza dayıyı arar evinin oralarda, üstü başı, odun talaşı içinde...
Eskiden çok güzeldi, siz bilemezsiniz!...
/Çetin KOŞAR
15.12.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder