Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğünde NAZAR; belli kimselerde bulunduğuna inanılan; “İnsanlara, özellikle çocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mülke, hatta cansız nesnelere de zarar veren, bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güç” olarak tanımlanmaktadır.
Kişinin dünyaya açılan penceresi gözdür ve göz her türlü, iyi ve kötü, düşüncelerin ilk çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu yüzden bakışlardan, kötü gözlerden korunmak amacıyla emici özelliği olduğuna inanılan mavi renkli taşlar eskiden beri kullanılagelmiştir ve son halini günümüzdeki çeşit çeşit nazar boncukları olarak almıştır. Genelde nazar boncukları göz şeklinde olur. Göze aynı zamanda boncuk da denmektedir.
Şu an, gerek inanç gerek gelenek ve gerekse de süs eşyası olarak pek çok kişi nazar boncuğunu günlük yaşantısında kullanmaktadır. İnsanı kötü gözlerden koruduğuna inanılan mavi renk ağırlıklı olmak üzere Nazar boncuğu inancı İslamiyet öncesi Türk geleneklerinden kalmadır.
Nazar daha çok güzel insanlara ve mal mülk sahiplerine değer. Bundan başka halk arasında şöhret sahiplerine, işinde başarılı olan insanlara, değerli maddelere, yeni evlenen gençlere, yeni doğan şirin çocuklara, yeni alınan arabalara, yeni alınan eve, bağa bahçeye her şeye nazar değebilir. Kimileri tarafından batıl inanç olarak değerlendiriliyor olsa da köyümüzde nazara inanılır. Her ne kadar çakır gözlülerin daha çok nazarı değdiğine inanılırsa da bir kimsenin bir kimseye nazarı değmesi için göz rengi önemli değildir. Önemli olan bakan kişinin ne maksatla baktığıdır. İnsan, hayvan, bitki ya da cansız eşya fark etmez, hasetle (düşmanlık) ve kıskanılarak (çok beğenme) bakılan canlı cansız her şeye herkesin nazarı değer. Bakılan şeye nazar etmemek için bakan kişinin yapacağı tek şey “Tü tü tü Maşallah!”, “Kırk bir kere Maşallah!”, “Allah Nazarlardan saklasın” şeklindeki sözleri söylemesidir.
Dini inancımızda Nazarın Yeri
İslam inancında nazar vardır. Ancak nazar değmesini bertaraf etmek için nazar boncuğu gibi fetiş malzemeleri kullanmak ve kurşun dökmek gibi törensel faaliyetler yoktur. Nazardan korunmak ve nazar değdiyse de kurtulmak için tavsiye edilen şey sadece dua ve Allah’a sığınmadır. Kur’an-ı Kerim’de birkaç yerde geçen nazar konusunun ne olduğunu aslında Peygamber Efendimizin nazardan korunmak için okuduğu şu duadan anlayabiliyoruz.
"Bütün şeytanlardan, zararlı hayvanlardan, kem gözlerden Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığınırım. Hiçbir iyinin ve kötünün yapamadığı ve Allah (c. c.) 'in yaratıp vücuda getirdiği bütün şerlerin şerrinden, Gökten inenlerin ve göğe çıkanların şerrinden, Yerde bitenlerin ve yerden çıkanların şerrinden, Gecenin ve gündüzün fitnelerinin şerrinden, İyilik için kapı çalan hariç, gece ve gündüz her kapı çalanın şerrinden Allah (c. c.) 'ın tam olan kelimelerine sığınırım. Ey Rahman (olan Allah'ım)" (KAYNAK: Buharî, Kitabü'l-Enbiya, 10; Müslim, Kitabu'z-Zikr, 54, 55; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb, 19; Kitabu'l-Edeb, 98; Tirmizî, Kitabu't-Tıb', 18; Kitabu'd-Deavât, 40; Ahmed b. Hahbel, 2/181, 290, 375, 448, 4/57.)
Nazarın Belirtisi
Bitki ve cansız varlıklarda, kuruma, kırılma, yıkılma gibi tezahürler gösteren nazar İnsan ve hayvan gibi canlılarda ölüme kadar varan kötü sonuçlar doğurabilmektedir. İnsanlarda görülen başlıca nazar değmesi halleri baş ağrısı, bulantı, halsizlik, göz kararması gibi şikâyetlerdir. Kişiye nazar değip değmediğini bu işe yatkın ve ehil olan kimseler anlayabilir. Bu belirtilerin başladığı günün öncesinde kimlerle görüştüğü araştırılıp kimin nazarının değdiği tespit edilmeye çalışılırken bir yandan da “Fatiha, Felak ve Nâs” süreleriyle birlikte nazar duası okunur. Bu okuma esnasında nazarı defetmeye çalışan kişi gayri ihtiyari olarak esner. Bu esnemenin sıklığı ve derinliği nazarın büyüklüğünü ortaya koyar ve dua etki etmezse “Kurşun Dökme” işlemi yapılır.
Nazardan Korunma Yöntemleri
Her şeyden evvel nazar değmesinin Allah’tan olduğuna ve yine nazar değmesinden doğacak zararın da Allah’ın takdiriyle olduğuna ve hatta nazarın kalkmasının da Allah’ın dilemesiyle olacağına inanıldığından nazardan korunmak için belirgin bir “nazarlık takınma” âdeti yoktur diyebiliriz. Geleneksel olarak görülen yeni doğan çocuklara küçük nazar boncukları “süs niyetine” takılsa da asıl amaç nazar değmesini önlemektir. Bu nazar boncuğu uygulaması aynı zamanda hayvanlar için daha yaygın olarak uygulanmaktadır. Gerek buzağılara, gerek inek ve öküzlere olsun bakımlı ve semiz olanlarına bol mavi boncuk dizisinin orta yerine takılan “gözlü” nazar boncuğuyla nazar değmesinin önüne geçileceğine inanılır. Bunun gibi tarladaki ürünlere, meyve ağaçlarına ve gösterişli yapılara (ev, ahır, samanlık, serender) da nazardan korunma önlemleri alındığı görülebilmektedir.
Köyümüzde Kullanılan Nazarlık Cinsleri
Köyümüzde kullanılan nazarlıkların bazıları ise şunlardır. Hamaylı, Mavi boncuk, Nazar boncuğu (ortası gözlü mavi boncuk), Koçboynuzu, Sığır Kafatası, Sarımsak, Tavuk Kemresi, Yumurta Kabuğu (İçi Boşaltılmış bütün). Köyümüzde tek tırnaklı at, eşek gibi hayvanların kullanımı yaygın olmadığından bunlar için üretilmiş olan “NAL”ların nazarlık olarak kullanımına rastlanmamaktadır.
Hangi Nazarlık Nerede Kullanılır
Nazarlıkların kullanma şekilleri insan, hayvan, arazi ve yapılarda kullanım amacına göre değişmektedir. İnsanın boynuna asılan, koluna, yakaya ya da omzuna takılan, beşiğe takılan, evin içi ya da dışına asılan, hayvanların boynuzlarına ya da boyunlarına bağlanan, ağaçların kollarına asılan ve tarladaki kazıklara geçirilen nazarlıklarımız vardır.
Hocalara yazdırılan “muska” ya da “hamaylı” dediğimiz dualar büyükler için üçgen şeklinde katlanıp su sızdırmayacak şekilde balmumlu bez ile güzelce sarıldıktan sonra kumaştan yapılan bir askılıkla kolye gibi boyuna asılır ve hiç çıkarılmaz. Bebeklerin beşiğine asılır ya da yastık altında saklanır. Çocuk biraz yetişkinse bu defa omuz civarlarına dış elbisesinin iç kısmına kancalı iğne ile takılır. Bu hamaylının hayvan için yazdırılanı hayvanın iki boynuzu arasına bağlandığı gibi boynuna da asılabilmektedir. Bina için yazdırılan nazar muskaları ise o binanın çatısına ya da giriş kısmına yakın yere asılır.
İrili ufaklı mavi boncuklar genellikle yine kendi ölçülerinde olan nazar boncuğuyla birlikte bir halkaya dizilip bebek beşiğinin çeşitli yerlerine bağlanırken, bu düzenek küçük boncuklardan olmak kaydıyla kız çocuklarına bileklik olarak uygulandığı gibi küçük ya da büyükbaş hayvanların da boynuz ya da boyunlarında yer almaktadır. Zaman zaman çift ya da araba boyunduruklarına da takılan bu fetiş malzemeler ev, samanlık, salaç ve serender gibi yapılarda da yerini almaktadır.
İlgili kişinin tavsiyesi üzerine birkaç diş sarımsak ve tavuk kemresi bir beze sarılarak tercihe göre nazar boncuğuyla birlikte nazar değmiş çocuğa yaka ya da omuz kısmına gizlenerek takılır.
Bağ ve bahçelerde özenle yetiştirilen “öteberi”nin “kem gözlerden saklanması” için cılk yumurtalar ya da özel olarak ucu kırılarak içi kullanılmak üzere boşaltılmış yumurtanın kabukları bütün halleriyle birlikte tütün fideliği gibi bahçelere ince çubukların tepesine geçirilerek orta yerlerine dikildiği gibi bahçenin çalı kazıklarının tepesine de takıldığı olurdu.
Önceleri elde yetiştirilen koçların haşmetli olan boynuzları evlerin iç ya da giriş kısmına ya da diğer binaların herkes tarafından görülebilen duvar kısımlarının özenle asılırdı. Oldukça büyük olan sığır kafatasları ise özellikle ekin tarlalarının başına ya da çalılıklara asıldığı görülürdü.
Çocukları nazardan korunmak için fazla bakımlı olmasına dikkat edilmez, yüzü gözü kirli paslı bırakılırdı. Hatta eve misafir gelirken kundaktaki bebeklerin ve çocukların hatta gelinlik kızların yüzlerine “kazan karası” ya da baca islerinden alınan “kurum karası” çalınırdı. Buna benzer bir diğer uygulama da sağılan ineğin ayran ya da yoğurdundan komşuya ve hısım akrabaya da gönderilirken hayvana nazar değmesin diye bu ürünlerin içine küçücük bir parça odun kömürü atılırdı. Bu yöntemle amaç, kişi ya da ürünü kusurlu göstererek onları kem gözlerden sakındırmaktır.
Görüldüğü gibi nazardan korunmak için dua dışında iki türlü yöntem uygulanmaktadır. Bunlardan birisi korunmak istenen kişi, mal ya da eşya üzerine boncuk, boynuz, kafatası gibi “dikkat çekici bir şey” takarak bakanın “bakışlarını saptırmak” bir diğeri de bakılanı “kusurlu göstererek” “gözlerden kaçırmaktır.”
Nazar Değmesinin Tedavisi
Köyümüzde ortaya çıkan bir hastalık için derhal doktora başvurma gibi bir adet yoktu. Hasta olan kişi ayakta duramayacak kadar hasta ise yatak istirahatına çekilir ve şifa niyetine çeşitli yiyecek ve içecekler sunularak kendiliğinden iyileşmesi beklenirdi. Doktora gidilse bile her hastalığın “doktorluk” bir hastalık olamayacağı gibi bazı hastalıkların da “hocalık” olduğuna inanılırdı. Elbette sağlık konusunda hoca ön planda olmayıp bazen doktora gidilmesine rağmen bir türlü geçmeyen müzmin hastalıklar için hoca son çareydi. Elbette önüne gelen hoca bu işi yapamayacağı için her toplum kesiminde insanların, kendisine “okuyup üflemesi” için başvurduğu “Derin Hocalar”ı vardır.
Nazardan korunmak ya da nazar değmesinden sonra halkımız tarafından dua niyetine okunan sure ve ayetler Fatiha, Ayet-el Kürsi, Felak ve Nâs sureleridir.
Nazara uğramaktan ileri gelmiş hastalıkların tedavisi için yapılan ilk iş hastaya, aile büyükleri tarafından nazar duası okunmasıdır. Genellikle yaşlıların omuzlandığı bu görevde nazarda var olduğuna inanılan “cinsiyet faktörü” de önemli rol oynamaktadır. Eğer hastaya bir dişi nazarı değdiyse ki genellikle kadınların nazarı değdiğine inanılır, hastayı analar ya da nineler okur. Bu tesir etmezse anlaşılır ki değen nazar bir erkek nazarıdır bu defa hastayı baba ya da dedenin okuması gerekecektir. Eğer aile nazar duasını bilmiyorlarsa komşulardan ya da bu işin ehli olan birisinden olmadı köy imamından dua talebinde bulunulur.
Kurşun Dökme
Herkes kurşun dökemez. Kurşun dökme işi, bu işten anlayan ve bu işte denenmiş, geleneğe bağlı “izinli” kadınlar tarafından yapılır. Bunun için gerekli olan 300 gram kurşun özel eritme kabıyla eritilir ve ayrı ayrı olmak üzere hastanın başı, göğsü ve ayakları hizasının üstüne gerilen bir örtü üstüne içi su dolu derin bir kaba dökülür. Kabın içindeki suyla temas eden erimiş kurşun patlama sesine yakın sesler çıkarırken nazarı bertaraf edeceğine inanılır ve kurşunun tekrar katı hale gelirken aldığı şekillerden “göz”ün şiddeti ve kime ait olduğu çıkarılmaya çalışılarak tedbir alınması önerilir. Bu iş için hastanın bizzat kurşuncunun evine gidip kendi üstüne kurşun döktüreceği gibi kurşuncunun da hasta evine gelip hastaya ve yattığı oda ve evi “kurşunladığı!” görülmektedir.
/Çetin KOŞAR
03 Ocak 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder