GELME GELME GİT
(Ağla, Ağla, Ağla)
Yıl 1972. Yer, Bafra. Şimdiki adı Karpuzlu olan “Hırsa” Köyü. Hikayemizin kahramanları oradaki Kur’an Kursu’nda okuyan iki emmioğlu Recep ile Çetin.
Şimdiki gibi okuma imkânları nerede o günlerde. İşten güçten fırsat bulup da Camilerde de imam bulabilirse iki dini bilgi öğrenmek büyük bir ayrıcalıktı köylü için. Bırakınız, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okumayı öğrenmeyi Sübhaneke, Ettehiyyatü, Elham, İhlas ve Kevser surelerini ezberleyenler başımıza hoca kesilirdi. Al elinden boruyu alabilirsen. (O günlerde apelle (hoparlör) olmadığı için ezandan evvel birkaç kez boru öttürülür ardından ezan okunurdu.) Boru kavgaları genellikle okulların açık olduğu zamanlardaki öğle vaktinde olurdu. Vakit yaklaştığında boru kapanın elinde kalır, bazen de acele edilir, vakit girmeden boru öttürenler olur ama Muştalı Hocanın ense şaplağını yemekten kurtulamazlardı….
O günlerin tığ delikanlısı Recep Koşar da hocalık hevesine kapılanlardandı. Gelemet’ten bir arkadaşıyla nasıl ulaştılarsa Havza ilçesinde bir Kuran Kursuna katılır. Burada Cüz’den başlayıp Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenen ve bir yerde “Hoca” ünvanı alan Recep Hoca, harman zamanı köye dönmüş, akşamın alaca karanlığında elinde bir “Mushaf,” annesine göstererek; “ana ben bu kitabı okumasını öğrendim, artık okuyabiliyorum.” diye annesine sevinçle müjde veriyordu. Onun bu sevincini, som savurma aleti “yaba”ları toplayan emmioğlu Çetin’de uzaktan gıbtayla seyrediyordu. İlkokuldan yeni mezun olan Çetin de o kitabı okumasını öğrenmeyi kafaya koymuştu…
Yaz işleri bitip, Sonbahar’da da hasat işleri sona erince ailesi Çetin’i de kursa göndermeye karar verir. Recep Hoca, o sırada Havza’daki Kurstan ayrılıp, Hırsa’daki kursa gelmiş ve burada Arapça (Emsile ve Bina) okumaya başlamıştır. Yatılı olan Kursta üç sınıf vardır; Cüz Sınıfı, Kuran Sınıfı ve Arapça Sınıfı. Arapça sınıfındakiler istedikleri zaman izin alıp sık sık bir yerlere gidip geliyorlar ama özellikle Cüz Sınıfı bahçeye bile çıkarılmıyordu. Çünkü, İlkokulu yeni bitirmiş ana kuzuları buradaki disipline dayanamayıp kaçış planları yapmaktaydılar. Sık sık böylesine kaçış planı yapan bir arkadaşları (Habib), babası tarafından o akşam eve alınmayıp gece ahırda yatmasına izin vermiş, o da sabahleyin üstündeki, başındaki samanlarla birlikte kursa gelmişti.
O günün parasıyla kursa ayda 40 lira ödeniyordu. Bir ekmek 1 lira idi. Kursa ait tarlalarda pırasa, kelem ve ıspanak yetiştirilir, hafta günleri öğrenciler tarafında toplanır Bafra ve Alaçam pazarlarında satılır, kursa gelir sağlanırdı. Bağışlar dışında kurs gelirlerinden birisi de Yılbaşlarında kurs adına bastırılan duvar takvimlerinin satışından elde edilen kazançlardı.
İşte yine böyle bir yılbaşı arefesinde Recep Hoca Çetin’den habersizce çantaya doldurduğu takvimlerle köye gitmek için kurstan ayrılmak üzereyken, arkadaşlarının ihbarı üzerine Çetin can havliyle kendini bahçeye atar. Recep Hoca’da bahçe kapısından çıkmak üzeredir ki Çetin peşinden bağırarak geliyor. “Erceeep, Erceep…. Beni bırakma. Ben de gelceeeem!...”
Sesler üzerine Ali Toprak hoca kursun ikinci katında cama çıkmış, ardından Çetin’e bağırıyor; “Hey sen! Gitme dur. Dön bakalım geri. Nereye gidiyorsun öyle kafana göre?”
Bu sırada Recep hoca da başlar ikaza; “Gelme, gelme. Geri dön. Ben akşama gelecem.”
Çetin susmaz. Daha da yüksek sesle bağırarak; “Bana ne bana ne. Ben de gidecem köye işte. Bana ne!...” diye restini çeker herkese; Recep Hocaya, Ali hocaya…
Ali Hoca Recep Hocayı; “Recep bunu götürme. Bir daha geri gelmez.” diye uyarırken Çetin de araya girip pazarlığı başlar; “N’olusun Hocam gidiim. Vallâ da billâ da gelcem. Hem de on dene teklim bile satarım!...”
Ali Hoca Çetin’i kaale almaz, yine Recep Hocayla muhatap olup, daha önce de böyle birçok öğrencinin geri gelmediğini uzaktan uzağa anlatmaya devam eder ama Çetin’in zırıltısından kimin ne dediğini öteki anlamakta zorlanır. Bir yanda Ali Hoca bir yanda ciyak ciyak ağlayan çocuk, iki ara bir derede kalan Recep Hoca çareyi ikili oynamakta bulur.
Ali Hocanın duyacağı şekilde Çetin’e; “Gelme, gelme. Git.” Diye yüksek sesle bağırırken, Ali Hocanın duyamayacağı bir sesle Çetin’e; “Ağla, ağla. Daha çok ağla.” diye tembihliyordu.
Bahçe kapısında Recep Hoca, kursun penceresinde Ali Hoca ve ortalarında Çetin:
Ali Toprak Hoca Recep Hoca’ya; “Recep götürme onu. Bir daha buraya gelmez.”
Recep Hoca, Ali Toprak Hocaya; “Yok hocam götürmeyeceğim.”
Recep Hoca, Çetin’e yüksek sesle; “Gelme, gelme. Git. Ben Yarın gelecem.”
Recep Hoca, Çetin’e alçak sesle; “Ağla, ağla, ağla.”
Çetinin iki gözü iki çeşme; bir yanda Ali Hoca, bir yanda köye giden emmioğlu “Ercep” öte yanda da camlara, kapılara üşüşmüş arkadaşları, Çetin durur mu? Bağırdıkça, bağırıyor… Emmioğlu Recep gizlice; “Ağla, ağla, ağla.” Yüksek sesle; “Gelme gelme.” Dedikçe Çetin basıyor feryadı. Ali hoca bakıyor ki, bu çocuk iflah olmayacak, hem bu arada üç beş köylü de olaya müdahil olmuş; "Ya! Hoca gönder gitsin, ağlatmayın çocuğu.” derlerken, Ali Hoca; “tamam Recep götür, götür.” diyor ama Çetin bu defa sevinçten ağlamaya devam ediyor. Recep Hoca bir elinde çantası, bir elinin altında hıçkıra hıçkıra ağlamayı sürdüren Çetin’in omzu Sordanköye gitmek üzere yola çıkarlar.
/Çetin KOŞAR
31 Mart 2020
____________________________
YORUMLAR
Çok içten bir anlatım. Yaşanmışlık. Benzerini yaşamış biri olarak duygulandım. Parça parça yazdığınız hikâyelerinizi kitap hâline getirirseniz seviniriz Abi.
/ Kazım YILMAZ
Tebrikler kardeş, zevkle okudum. Keşke bu kadar acı yaşamadan din eğitimi alma şansınız olsaydı. Bugün her imkân var ama. Bunu anlayacak nesil bulmak çok zor.
/Günay BAKİOĞLU
Günay hocam, o günün zor koşulları kadar, arkamızda olanlar, maddi ve manevi desteğini bizden esirgemeyen büyüklerimiz vardı. Bu büyüklerden birisi de rahmetli babanız, babamız Ali Rıza BAKİOĞLU idi; halden anlayan, okuyanlara değer veren, yardım eden...
Köyden çıkıp gurbete okumaya giderken kaç kez oldu bilmiyorum ama "dur, şimdi senin harçlığın yoktur deyip" cebinden çıkarıp para verdiğini hiç unutamıyorum. "Biz okuyamadık, siz bari okuyun, adam olun, bu bize yeter" diye nasihat ederdi. Allah (cc) ondan razı olsun. Rabbim görünür görünmez her şeyi işiten, gören ve bilendir.
/Çetin KOŞAR
https://www.facebook.com/groups/312529633476/search/?query=unutulmaz%20olaylar&epa=SEARCH_BOX
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder