14 Şubat 2022 Pazartesi

Yerel Tarih


 Y E R E L  T A R İ H
 
Akbulut Köyü’nün güney ufuk çizgisini oluşturan Kabukluk ve Temron Tepe’nin ötesi benim için masallarda geçen bir Kaf Dağı gibidir. Kaybolan bir ineğimizi ararken ömrümde ilk ve son kez çıktığım o tepelerin arkasındaki hayatlar bana, farklı bir dünyaymış gibi geliyordu. Rüyalarıma da giren bu bölge aslında dedelerimizin göçebelikten yerleşik hayata ilk geçiş yaptıkları coğrafyaydı.
 
1830’lu yıllara ait Osmanlı belgelerindeki kayıtlara göre Gelemet Köyü nüfusunda görülen dedelerimizin hikayesi burada başlıyordu. Bize “Vezirköprü’den göçüp gelenler” olarak aktarılan sülalemiz tarihiyle ilgili ilk kırılma noktası o günün Gelemet Muhtarı olan Sevgili İlyas KAMBUR beyin bir sohbetinde “Gelemet Köyü’nün Amasya’dan GÖREVLİ olarak gönderilip yerleştirilen Türkmenler tarafından kurulduğu”nu söylemesi olmuştu.
 
Dedem Sefercük ise babasından bahsederken zaman zaman “Bengülülü Şevki” ifadesini kullanırdı. (Özellikle “Bengü” değil de “Bengülülü” şeklinde ifade ederdi.)
 
Tüm bu verileri bir araya topladığımızda eğer konuya bölgenin bugünkü siyasi haritasına göre bakarsak hiç bir sonuca ulaşamıyoruz. Elimizdeki veriler neydi; Amasya, Vezirköprü ve Bengü köyü. Amasya bir il. Vezirköprü Samsun’un bir ilçesi. Bengü ise Bafra’nın bir köyü.
 
Ancak konuya tarihi perspektiften bakarak girdiğimizde taşlar bir bir yerine oturuyor. Evet Gelemet Köyünün kurucuları Amasya’dan görevli olarak gönderilip yerleştirilen Türkmenlerdir. (Amasya’nın neresinden araştırılacak.) Akbulut Köyünün kurucuları da o gün Amasya’ya bağlı Vezirköprü ilçesinin yine o gün Vezirköprü’ye bağlı Bengü köyünden göçüp gelmişlerdir. (Tarih dizininde şöyle bir farklılık var; 1520’li yıllardaki kaynaklarda Gelemet adı geçiyor. Ancak, dedelerimizin adına ilk olarak 1830’larda Gelemet nüfusunda rastlıyoruz. 1900 yılından itibaren de Sordanköy (Akbulut) adına rastlıyoruz.
(...)
 
 
GENEL TARİH
 
“İlk göç dalgası ile Anadolu’ya gelen ve daha çok Batı Anadolu ile Rumeli’de konar göçerlik eden topluluklar “yörük”, ikinci göç dalgası ile gelen ve daha çok Orta ve Batı Anadolu’yu yurt tutan konar göçerler ise “Türkmen” diye adlandırılmıştır.
 
Osmanlılar döneminde Anadolu’da konar göçer topluluklar ya büyük gruplar halinde sancak veya kaza statüsünde ya da belli bir sancağın sınırları dahilinde timar yahut has ünitesi içinde olmak üzere idarî ve malî teşkilâtın bünyesinde yer almışlardır.” (TDV, İslam Ansiklopedisi)
 
“Osmanlı Devleti, Anadolu’daki Türkmen aşiretlerini iskâna tâbi tutarken, ya meskûn bulunan köylerdeki yerleşik halkın arasına üçer beşer hane şeklinde yerleştirmiş, ya da boş olan yerlere yeni köyler kurmak suretiyle bu köylere toplu olarak iskân ettirmiştir.
 
Osmanlı Devleti’nin, özellikle 16. yüzyılın sonlarından itibaren, bozulmaya başlayan askeri, siyasi ve mali sisteminden en çok konar-göçer gruplar etkilendi. Sistemi düzeltmek isteyen Osmanlılar, Yörük ve Türkmenleri toprağa bağlamak, onları kayıt altına almak maksadıyla iskân etmeye zorladı. (/Şeyda BÜYÜKCAN SAYILIR)
 
 
 
__________________________________________________________________________________
Bu bilgiler ışığında Akbulut Köyünün kurucu sülaleleri Kurumoro ve Kocamoro’ların Bengü’ye ilk yerleşim hikâyeleri Sevgili Ahmet Sel kardeşimin kaleme aldığı aşağıdaki Köy Romanındaki gibidir. Okuyup o günleri hissetmeye çalışalım mı?
 
 
 
BİR KÖY ROMANI DENEMESİ
"Bir Zamanlar Bizim Köy;  Oymağıgökçeagaç"
 
1
Yıl, 1650'ler...
Yer, Bafra Ovasında bir Göçebe Oymak.
 
Oymağın beyi Ahmetsoy  tüm ileri gelen beylerini toya davet etmişti. Yemek faslından sonra Oymak Bey'i söze başladı.
 
-”Ey! Oymağımın ileri gelenleri. Nice zamandır göçer durur, bir konduğumuz yaylaya bir daha konmadan garba doğru giderdik. Şu Anadolu’da nice beylikler kuruldu zaman değişti töre bozuldu. Kimimiz obasından  kimimiz boyundan ayrı düştü ve bizi Devlet-i  li Osman bir kıldı, bizi bu Bafra denen yere geçici olarak kondurdu. Bize dağ yöresinden bir yurt vereceğini vaad etti. Yarın yurdumuz belirlenecek ne işle mesgul olacağız emredilecek. Sizler bu işe ne söylersiniz?”
 
Dursunbey;
-”Beyim duydum ve işittimki her oymak her boy zorunlu kondurulmuş, kondugu yer köy olmuş. Kimine tarla verilmiş ek biç vergi ver denmiş; kimine ormanı aç tarla yap denmiş, kimi kendirci kimi tımar sabı olmuş. Bize ne verilecek ben onu merak ederim.
 
Tembelbey;
-”İsteriz ki göçer yaşayalım, ama devlet izin vermez. Verse de vergiyi çok alır, göçerlikten bezdirmek ister. Bî karar kaldık, el kol bağlı.”
 
Güdülbey;
-”Konmak gerek beyler, konmak gerek. Konup da toprağı işlemek gerek, göçerlikte yurt sahibi olunmaz.”
 
Oymak Beyi;
-”Gün ola hayrola beylerım hayrola.
 
 
2
Ertesi günün sabahı Ahmetsoy namazını kıldıktan sonra çadırından çıktı oba içinde yürüyerek yüksekçe bir yere oturup güneşin doğuşuna seyre daldı.
 
Bafra ovasına dağılmış, zorunlu olarak geçici kondurulmuş birçok Oymaktan biriydi Oymağı. Farklı boylardan toplama bir oymaktı. Yeni yeni birlik düzeni sağlamıştı.
 
Kendini bildi bileli göçerdi. Şimdi yurt verilecek göçerlik bitecekti. Hatıralarına daldı gitti bir an; Babasını Sivas’ta dedesini Erzurum’da toprağa vermişti. “Keşke mezarları başına tekrar gidebilsem” diye içinden geçirirken dörtnala gelen bir atlının sesine irkildi. Atlı Oymak’ın içine doğru ilerleyip Bey çadırına yöneldi.
 
Yurt haberinin geldiğini anladı. Hemen kalkıp çadırının yolunu tuttu. Gelenin yanına yaklaşıp kendini tanıttı, merakını gidermek istedi.
 
Gelen atlı haberciydi. Öğlenden sonra ırmak kenarına Kadı’nın gelecegini herkesin yurdunu açıklayacağını söyleyip gitti.
 
 
3
Vakit öğlen
Hava sisli
Yol çamurlu
Atına atlamış yola koyulmuştu Bey, ırmağın kenarına doğru ilerlerken ileride büyükçe bir çadır gözüne ilişti, etrafında kalabalık vardı. Çadırın arka tarafına atlar sırayla bağlanmıştı. Bende oraya bağlarım diye düşünerek hızlıca sürdü atını öyle de yaptı.
 
Çadıra doğru ilerken Balikethüda Oymağının beyi Bahşibey kesti önünü. Bahşibey:
-”Hoş gelmişsin beyim!” Ahmetsoy:
-”Hoş bulduk Bahşi beyim!” Bahşibey:
 
-”Göçebelere yurtluklar veriliyor sende onun için gelmiş olmalısın. Benim Oymağımdan ilerde yalakdağı denen bir vadi var, oraya bir Oymak iskan edilecekmiş onlara güzergah göstermem için çağırmışlar.” Ahmetsoy:
 
-”Bahşibeyim bilirsin ki sivas ovasında aynı kışlakdaydık. Benim Oymağım da senin Oymağın da toplama bir Oymak. benim beylerimin kafası karışık, göçerlikten vazgeçmemek istiyende var, yerleşip köylü olmak istiyen de. Nasıl oluyor bu yerleşme bana anlatasın. Bahşibey:
 
-”Beyim bizim Oymaklaımız farklo boy ve obalardan toplama onun için Devlet-i  li Osman bizim gibi oymakları geniş arazisi olan dağ bölgelerine yerleştiriyor. Her aileye ayrı bir dağın yamacı verilerek ormandan tarla actırıyor, kalyonunu tersanaye gönderiyor, açılan tarlayı da kullanması için açana veriyor.
 
Vergiyi yine ben topluyorum, herkes kendi hayatını yaşayıp gidiyor. Gayri göçerlik iş değil artık, konmak en iyisi.”
 
Beyler böyle konuşurken çadırdan bir asker çıkıp geldi Bahşi Beyi de Ahmetsoyu da içeri çağırdı.
İkisi de Kadı’nın önüne geçtiler. Kadı Efendi:
 
-”Ahmetbey senin oymağına en uygun yer Yalakdağıdır. Yalakdağının her ayrı yüzü çok eskiden Rum köylerinin harebesidir. Köylükten eser kalmamıştır. Gökçelik denen mevkiiye varacaksınız. Size Bahşibey yol gösterecek. On beş gün içinde yurdunuza konmanız gerek. Aksini söylememe gerek yok.
Bahşibey! yolu yordamı bilirsin bu işi sana havale ettik. Bahşibey:
-”Tamamdır Kadı hazretleri.”
 
İki Bey de çadırdan çıkarken asker Seyitalioymağının Beyi Aldobeyi getiriyordu. Selamlaştılar ve oradan ayrıldılar.
 
Ahmetsoy, Bahşibeyle beraber oymağına doğru yola koyuldu....
Vakit göç vaktiydi. Lâkin Son Göç.....”
(...)
/Ahmetsel Alidedeoğlu
Gökçeağaçoymağı Köyü
Alaçam / SAMSUN


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder