Ömr-ü Hayatımızda öyle şeyler
duyuyor, öyle şeyler görüyor ve öyle şeyler yaşıyoruz ki onları hiç bir zaman
unutamıyoruz.
Çeşitli bahanelerle bir araya
geldiğimizde mecliste ya da arkadaşlar arasında sık sık anlatılan bu vakaları
"söz uçar, yazı kalır" kabilinden iki cümleyle dahi olsa lütfen
yazalım, paylaşalım.
Böylesine anlamlı, duygulu ve
yerine göre komik olayları yazarak ölümsüzleştirmeye ne dersiniz?
***
SOFYAYI BUL
SOFRAYI KUR
Eskiden köylerimizde mutfak
ile oturma odası aynı idi. Zaten iki oda bir salondan müteşekkil eski köy
evlerimizde bunun başka bir çaresi de yoktu ki. Bilindiği gibi eski köy
mutfakları sadece yemek pişirilen bir mekân değil, oturulan, dinlenilen bir
kültür ünitesiydi. Eve bir misafir geldiğinde bile yemekler onun gözü önünde
hazırlanırdı. Böylece kişiler, ne yiyip ne içeceğini hazırlık safhasındayken
denetlemiş oluyordu.
Gerek misafir geldiğinde ve
gerekse tarla dönüşü evde bir yandan yemekler hazırlanır bir yandan da
sohbetler edilir, gerektiğinde evin her ferdi bu hazırlık safhasından sofranın
kurulmasına kadar geçen süre içeresinde işlerin kıyısından köşesinden tutarak
aşçıya yardımcı olurlardı. Herkesin iştiyakla koştuğu bu yardımlardan en
önemlisi de sofranın kurulmasıydı. Aç karınların doğal düşündüğü tek şey
yemeklerin hazırlanıp bir an önce sofranın kurulmasıdır.
Kış günleri, tütün seçme,
istif yapma ve tonga bağlama dışında köylünün genelde “avara” olduğu günlerdir.
Yine böylesi günlerden birinde Züver’in Mehmet koşar ile Sefercüğün Ramis
koşar, Sefercüğün eski iki katlı evinde misafirdirler. Sefercüğün gelini (Salih
Koşar'ın eşi) Güllü gelin öğle yemeği hazırlama telaşındadır. Yemek vakti de
çoktan gelmiş ve geçmek üzeredir. Öğle ezanı okunmuş, namazlar kılınmış hatta
çocuklar öğle yemeği için okuldan gelmişler ki yemeklerini yedikten sonra yine
okullarına gideceklerdir bunun için sofranın geciktirilmeyip bir an önce
kurulması gerekmektedir.
Zaman 1970’li yılların
ortalarıdır. O sıralar Bulgaristan’ın Sofya Radyosu gündüz saat 11 ile 13 arası
daha ziyade Almanya’da Türk işçilerine yönelik olarak Türkçe yayın yapmakta,
siyasi propaganda konuşmalarının yanında da bol bol istek türkü çalmaktadır.
Kısa dalgadan yapılan bu yayın yıl boyunca köyde fırsat buldukça herkes
tarafından dinlenilmektedir.
İşte o gün de Züverin Memet
emmi, bir yandan sohbet ediyorlar, bir yandan da Sefercüğün Salinin
“iradiye”sini almış eline istasyon istasyon gezerek kanallardan dinlemek için
bir şeyler aramaktadır. O sırada bir yandan yemek hazırlayıp bir yandan da
misafirlerle konuşan Güllü Gelin, elindeki radyodan kanal ararken “cazur cuzur”
sesler çıkartan Mehmet Emmiye dönerek, Sofya Radyosunun istasyonunu bulmasını
kastederek “Abi Sofya’yı bulsana” der.
İşte ne olursa o an olur.
Ramis emmi yerinden yavaşça kalkar, doğru gider sofrayı alıp gelir ve odanın
ortasına kurar. Güllü Gelin şaşırır ama fark ettirmez. Herhalde “abim çok
açıktı ondan acele ediyor” diye aklından geçirir ve biraz daha hızlanır. Ancak
bir müddet sonra Ramis’in sabrı taşar. “Hadi gelin. Sofrayı kur dedin kurdum.
Yemekleri koy da oturalım” deyince mesele anlaşılır. Güllü Gelinin Mehmet
Emmiye söylediği “Abi Sofya’yı bul” sözünü Ramis Emmi kendi üstüne alınarak “Abi
Sofrayı Kur” olarak anlamıştır. Yıllarca aileler arasında anlatılıp
gülünmektedir.
/Çetin koşar
20 Şubat 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder