4 Aralık 2013 Çarşamba

Köyün Dehlizlerinden Yankılanan Ses William Faulkner


Faulkner, dedesinin bir yazar olmasının da etkisiyle, küçük yaşta edebiyata ilgi duyar. Güneyli olmanın ‘gururu’ ile büyütülür.  Kısa bir süre Mississippi Üniversitesine devam etse de okulu bırakmak ve çalışmak zorunda kalır. İyi bir eğitim alamaz ama kendini yetiştirmeyi başarır.  Edebiyata l924’te Marble Faun adlı şiir kitabıyla başlayan Faulkner, önemli bir yazar olan Sherwood Anderson’la tanıştıktan sonra romana geçer ve kendini tümüyle edebiyata verir.  1942 yılına kadar on iki roman tamamlayıp Hollywood için senaryolar üretse de l946’da The Portable Faulkner adlı kitabının yayımlanması, yeniden hatırlanmasına ve kitaplarının birbiri ardına yeniden ele alınmasına neden olur.  1949’da Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülür. Romanlarında işlediği Güney’e karşı sevgisinin yanı sıra yerli halkın cahilliği, tüccarların ve ortada görülmeyen derebeylerinin açgözlülüğüyle Mississippi eyaletinin mahvolmasına duyduğu korku ondan hiç eksilmemiştir.

Amerikan edebiyatının en önemli yazarları arasında yer alan William Faulkner’ı incelerken onun, her şeyden önce Güney Amerika’da Mississippi eyaletinin New Albany kasabasında doğduğunu göz ardı etmemeliyiz.  O Güneylidir ve Güney’i yazmıştır.** Doğduğu, büyüdüğü ve kuşağının öbür yazarlarından ayrılarak hayatını geçirmek üzere seçtiği toprağa karşı bir sevgisi vardır. Köy yaşamının sert ve acımasızlığına tanık olmuştur.  Sınıf farklılıklarının sarsıcılığını çok küçük yaşlardan itibaren fark eder.  Kendi oturduğu evin Mississippi’nin diğer bölgelerinden farklı olduğunu, yaşadığı evin tek başına kurgulanmış bir dünya olduğunu, kapının dışında da başka bir hayat olduğunu anlar.  Yaşadığı ortamı sorgulamaya  ve bu ortamı yaratan koşullarla hesaplaşmaya başlar.
Malcolm Cowley, William Faulkner’a Giriş adlı denemesinde Faulkner’in bir mit dünyasına benzeyen, ama bütün ayrıntılarıyla yetkin ve canlı bir Mississippi ili yaratmak isteğinin yanı sıra Yoknapatawpha İli hikâyesini bütün Güney’in yankısı ve efsanesi haline getirişini ele alır.  Onu her şeyden önce anlattığı coğrafya bağlamında değerlendirirken Faulkner’ın ‘Yoknapatawapha İli’nin- tek sahibi William Faulkner’dır diye kendi çizdiği haritalardan birine not düştüğünden söz eder.

2400 mil karelik alana dağılmış, l5611 kişilik nüfusu olan Yoknapatawpha İli Faulkner’ın kurguladığı güneyde bir bölgedir.‘Köy’ romanın geçtiği Frenchman’s Bend sosyal, kültürel, ekonomik ve ahlaki açıdan güney yöresinin bir kesitidir. Frenchman’s Bend bir mikrokosmos içinde bir mikro dünyadır; o coğrafyadaki hayatın ve insani koşulların ancak küçük bir temsilcisidir.

Malcolm Cowley’nin yorumuna göre, Absalom, Absalom! da aşağıdaki şu diyalog Faulkner’ın Güney’e olan bakış açısını özetler gibidir:

‘Güney’i anlat bana.’ der Quentin Compson’un Harvard’daki oda arkadaşı
Shreve McCannon adlı Kanadalı. Ohio’nun gerisindeki bilinmeyen bölgeyi merak etmektedir.  ‘Nasıldır orası?’ diye sorar. ‘Ne yaparlar?  Niçin yaşarlar orada?
Ne yaşatır onları?’  Ve temeli biraz Faulkner’ı andıran, bazen onun yerine
konuşuyormuş gibi görünen Quentin cevap verir, ‘Anlayamazsın sen.
Orada doğmuş olman gerek.’  Gene de, Güney’in özü saydığı uzun
ve ateşli bir hikâye anlatır ona. Quentin’in zihninde, Güney yalnızca
bir bölge değil, efsanemsi geçmişini yeniden yaşamaya çabalayan
tamamlanmamış ve engellenmiş bir ulustur.’

1940 da ‘Köy’ romanını yazar.  Daha sonra yazacağı Kasaba (1957) ve Malikâne (1959) üçlemenin diğer iki kitabıdır. Bu üçlemede Güney’i her boyutuyla ele alır.

Her üç kitapta da yeni zenginler arasına katılan, zorbalığı ve vicdansızlığı ile tanınan, başını  Flem Snopes’un çektiği ailenin yükselişi ile geleneksel değerleri savunan o yöre halkının  mücadelesi anlatılır.

Faulkner, Köy romanında, güney kasabalarından birindeki yaşamı anlatır. Ama yerel çerçevenin çok ötesine uzanarak bu kasabanın insanlarını en açıkgözlüsünden en bilinçsizine kadar ele alıp evrensel çağdaş insanın yoğun ve ayrıntılı bir resmini çizer. İktidar, zorbalık ve rüşvetin kol gezdiği adaletsiz bir dünyada cinayetleri, tecavüz ve sapıklıkları anlatır. Vatanı olan güney ülkelerinde siyahlara karşı uygulanan politikaları eleştirmekten ve ırkçılığa karşı olan tavrını ortaya koymaktan çekinmez.

Faulkner romanlarını, karakterlerini Yoknapatawpha adını verdiği yarı-kurgusal bölgede yaşama geçirir.  Günlük olayları, karakterleri ayrıntılarıyla verirken Güney’in havasını, toprağını, ruh halini, tarihini, kısaca duyumsanabilecek neredeyse tüm varlığını yansıtır.  Snopes ailesi üzerine üçlemesinin ilki olan ‘Köy’ yoğun, ağır, aynı zamanda da çarpıcı bir romandır. Olay örgüsü karmaşıktır.  Kurnaz ve entrikacı Flem Snopes, akrabalarıyla birlikte, Frenchman’s Bend köyünü yavaş yavaş ele geçirmeye başlar. Snopes klanı, bir anlamda ABD’de ‘kalın enseli’ tabir edilen taşralı orta sınıfın ortaya çıkışının ve yükselişinin hikâyesidir.**

O l a y    Ö r g ü s ü

Frenchman’s Bend’deki hemen hemen her şeyin sahibi olan Will Varner, son yıllarında işlerinin ve mal varlığının çoğunu otuz yaşındaki oğlu Jody’ye devretmeye başlar.  Bir gün Jody Varner, dükkânında otururken köye yeni gelen Ab Snopes ile karşılaşır. Ab, Varnerler’in sahibi olduğu çiftliklerden birini kiralamayı kafasına koymuştur. Jody, daha sonra gezginci satıcı Ratliff’ten Ab’in kiracısı olduğu diğer çiftliklerde ahırları ve ambarları yaktığı üzerine şüpheler çektiğini öğrenir. Jody ve babası, Ab’ın üzerindeki bu kötü şöhretin onlara zarar vermeyeceğine karar verirler. Mallarından bazılarını yakabileceğinden korksalar da onu kiracı olarak kabul etmekte bir sakınca görmedikleri gibi oğlu Flem Snopes’u da dükkânda tezgâhtar olarak işe alırlar.

Yine Ratliff’in ağzından Ab’ın yaşamöyküsünü dinleriz.  Baba Ab Snopes’un iç dünyası nefretle doludur.  Bu nefretin nedenini şöyle açıklamıştı Ratliff: Ab bir keresinde oldukça ünlü bir tüccar olan Pat Stamper ile bir at alışverişi için anlaşmış. Ab bir katır ile yaşlı bir atı Stamper’e göstermeden önce hayvanların bakımını yaptırmak için Jefferson’a götürmüş. Ancak Ab katırları Jefferson’dan çıkarmaya çalıştığında katırlar yığılıp kalmış. Bu arada Stamper Ab’a sağlıklı ancak oldukça garip görünen bir grup katırı değiş tokuş etmiş. Ayrıca   Stamper onu siyah renkli besili bir atı satın almasına ikna etmiş. Eve dönerken bir fırtına kopar, at siyahtan beyaza, besili halinden cılız, zayıf bir hale döner. Meğer Ab’nin satın aldığı yeni at, Stamper’in boyayıp bisiklet pompası ile şişirdiği kendi yaşlı atıymış.

Will Varner’in kızı Eula, erken gelişmiş, tombul, etine dolgun, duygusal bir kızdır. Flem Snopes dükkâna çırak geldiğinde on üç yaşındadır. On altı çocuğun en sonuncusu, evin bebeğidir. O yörenin gördüğü tek ve ilk bebek arabası onundur, neredeyse köpek arabası kadar büyük, kaba ve pahalı bir şeydir. Ne bir oyun arkadaşı vardır ne de bir kız sırdaşı. Sekizine geldiğinde ağabeyi, Eula’nın okula gitmesine karar verir. Yeni okul öğretmeni Labove, Eula okula geldiği ilk günden ona âşık olur. Labove aynı zamanda hukuk okumaktadır. Frenchman’s Bend ile hukuk okuduğu üniversite arasında mekik dokur. Bir gün okuldan sonra Eula’ya tecavüze yeltenir ama başaramaz. Daha sonra Eula’nın, bu davranışını ağabeyi Jody’ye anlatacağından korkar, hiç kimseye söz etmeden bir gece yok olup gider.

Eula büyüdükçe birçok talibi olur. On altı ve on yedi yaşındaki gençler ve okulda olmayan diğerleri, yaban arıları gibi, onun çevresine üşüşürler. Pazar günkü ayinde onu görmek için kiliseye doluşurlar. Bunlardan en önemlisi yirmi üçünde Hoake McCarron, bu yarışı başta götürür. Eula’nın hamile olduğunu anlayan McCarron köyü terk eder ve Teksas’a kaçar.  Baba Will Varner devreye girer, Eula’yı Flem Snopes ile evlendirir.

Flem Snopes, balayından Buck Hipps adlı bir Teksaslı ile ve bir dizi benekli ve ehlileştirilmemiş atla geri döner. Teksaslı, toplamış olduğu bu atları çiftçilere açık artırma ile satmayı planlamaktadır. Satışa başlamadan evvel açık artırma sırasında fiyat teklifi yaparak fiyat arttırması şartıyla atlardan birini Eck Snopes’a vereceğine söz verir. Henry Armstid fiyat teklifinde bulunur. Henry karısının tüm karşı çıkmasına rağmen beş dolara bir at satın alır.  Karanlık çöktüğünde atların çoğu satılmıştır. Diğer alıcılar satın aldıkları atları bağlamaya çalıştıklarında, benekli şeytanlar, bir ihmalden dolayı açık bırakılmış ahır kapısından dağlık araziye kaçarlar. Henry Armstid bu karmaşada bacağını kırar. Eck Snopes kendisine verilen atın peşine düşer. At aşağı yola doğru koşmaya başlar. At köprüde Vernon Tull’un kullandığı ve içinde Tull’un karısı ve ailesinin bulunduğu arabanın içine dalar. Arabayı çeken katırlar heyecandan şahlanınca Tull arabadan düşer. Vernon Tull, arabasına verilen hasardan ötürü Eck Snopes’a dava açar.

Bu arada aile içinde sorunlar çıkmaya başlar. Geri zekâlı oğul Isaac ihmal edilir. Ona kötü davranılır. Isaac bir ineğe âşık olduğunda, bu davranışı köyde skandal olur. Flem’in akrabası Mink Snopes, sığırına el koyan Jack Houston’ı öldürmekle suçlanır. Flem Snopes, Mink Snopes mahkemeye çıkarıldığında ona yardım edebilecekken dava boyunca durumu görmezden gelir. Mink, ömür boyu hapse mahkûm edilir.

Bir gün Henry Armstid, gezginci satıcı Ratliff’e Flem Snopes’un her gece Wıll Varner’den aldığı yaşlı Fransız adamın yerindeki bahçede kazı yaptığını söyler. Köyde İç Savaş’tan beri, evi inşa edenlerin bahçeye para ve mücevher gömdüklerine dair söylentiler vardır. Henry ve Ratliff, bu paranın peşine takılırlar. Define arama aleti olan Bookwright adında bir adamı da yanlarına alarak gizlice bahçeye girerler. Gömülü olan metalin yerini belirledikten sonra, kazmaya başlarlar.  Her biri gümüş sikkelerin bulunduğu bir kese çıkarır. Tüm kaynaklarını birleştirip aceleyle araziyi satın almaya karar verirler.  Ratliff, Flem Snopes’a fahiş bir fiyat ödemeye karar verir.  Gece biraz daha kürek sallasalar da başka gömü çıkaramazlar. Ratliff birdenbire hiçbir kesenin veya çuvalın yerin altında, toprakta otuz yıl bozulmadan kalamayacağını idrak eder.  Ratliff ve Bookwright, gümüş paraları incelediklerinde, paranın İç Savaş’tan sonra basılmış olduğunu anlarlar. Armstid, orada hiçbir hazinenin olmadığına inanmayı reddeder. Gece gündüz kazmaya devam eder. İnsanlar, çevre kasabalardan ve köylerden, onun çılgınca kürek sallayışını izlemeye gelirler. Flem Snopes da Jefferson’a giderken Henry’yi izlemek için şöyle bir durur, küçümseyen bir tiksintiyle Henry’ye uzaktan bakar, atları dizginlerinden tutarak yoluna devam eder.

*            *          *

Faulkner’ın romanları karakter açısından zengindir. Yaşadıkları koşullar altında yenilmiş, içlerinde kendi alın yazılarının acısını taşıyan çiftçiler, dükkâncılar, dikiş makinesi simsarları, gezginci satıcılar, zenci aşçılar ve ortakçılarla dolu dolu yaşarız Güney’i. Hepsi de kendi koşulları altında önümüze serilirler. Ne yazık ki bu insanların garip bir boyun eğme duyguları onları ele geçirmiştir.

Faulkner, köylüyü, ruhsal karmaşıklığı içinde, çatışmalarıyla, çelişkileriyle halkın kendi içinden farklı farklı karakterlerin bakış açılarıyla yansıtır. Kurguladığı bu küçük coğrafi kesitte Faulkner, görüş genişliğine ulaşabilmek için iç içe geçmiş hikâyeleri bir araya getirmiştir.  ‘Köy’ adlı romanında belli bir tutarlılık sağlayabilmek için karakterler arasındaki ilişkileri, her birinin yaşadığı olayların ve ortak sorunların üzerine eğilerek kendine ait bir teknik geliştirerek vermiştir. Hikâyeden hikâyeye sürüklenirken bu hikâyeleri birbirlerine bağlayan karakterleri de çok iyi kullanır. Ömer Türkeş bu konuda şöyle yorum getirir:

“Yalnızca olayın merkezindekilerin değil, hikâyeye katılan tüm karakterlerin
bakış açısını birinci tekil kişi söylemiyle yansıtarak gerçeğin farklı algı ve
yorumlarına ulaşmaya çalışır Faulkner.  Böylelikle zaman kavramı da göreceli olur,
çünkü hikâyeyi anlatan kişilerin zihinlerindeki zaman algısı farklıdır. Kimisi
bir olayı çocukluğundaki imgelerle birlikte canlandırır, kimisi geleceğe
projeksiyon yapar.  Yaşanan an kimisi için çok kısa, kimisi için çok uzundur.”


Romandaki devinimi, gezici dikiş makinesi satıcısı V. K. Ratliff sağlar. Roman onun anlatısıyla ilerler. Konuşma bir kez başladı mı arkası gelir.  Yeni şeyler söylenir, her konuda rastgele söylenen sözler birbirine karışır, erkekler arka arkaya soru sormaya başlayınca o da yanıt verir. Ayrıca yargıç Gavin Stevens, ikinci ve üçüncü el kitaplar okuyan delikanlı Charles Mallison, kısaca yöre halkının büyük bir kısmı, anlatılarıyla romana katılırlar.  Romanın can alıcı bir başka boyutu da köy insanın davranışının sergilenmesidir. Bu amaçla, Jefferson halkı üçüncü tekil şahıs olarak köy toplumunun belleğini oluştururken köy tüm ayrıntılarıyla belgelenmiş olur. Böyle bir teknik kolektif bilincin yansıtılmasında anlatıya yardımcı olur. Bu bağlamda Köy yazılı bir eserden daha çok ‘sözlü’ bir yapıttır. Faulkner bu tekniği yaratırken karakterlerin birbirlerine abartılı olarak aktardıkları sözlü geleneğe yaslanır. Sözlü kültürden yazılı kültür oluşturulmuş olur.

Konu içinde birliği sağlamak için Faulkner bir ikinci teknik daha kullanır. Romanda yer alan hikâyeler tekrarlanır veya değişik bir şekilde yeniden ve eklenerek tekrar tekrar anlatılır.  Genelde roman aynı ana tema üzerinden, değişik davranışlar sergileyen karakterleri karşımıza çıkarır. Örneğin okul öğretmeni Labove’un öğrencisi Eula Varner’a duyduğu uygunsuz ve münasebetsiz tutku, İke Snopes’in bir inek için duyduğu aşk, aynı şekilde uygunsuz bir aşk  (ironik ve garip bir versiyonla) olarak tekrarlanarak değişik bir boyuttan karşımıza çıkar.

‘Bir sürü dil döktü ineğe, öğüt verircesine; birlikte üstün bir çaba harcadılar.
Ama yine de yeryüzü yukarı doğru kaçtı; bastıkları yer, kum ve her ne varsa şiddetle altlarından koptu ve yukarı doğru, hâlâ hafifçe dumanla lekeli uçuk renkli göğe
doğru fırladı;  bir kez daha uçurumun dibine, iç içe ve tepişerek serildiler,
oğlan bir kez daha alttaydı, sonra, o çılgın çırpınışı hiç durmayan inek böğürerek
ayağa kalktı, atın yaptığı gibi dörtnala hendekten aşağıya koşmaya başladı
ve oğlan onun peşi sıra gitmek için ayağa kalkmadan önce yok olup gitti.’ (s.174)

Yine tekrarlanan başka bir öge de Will Varner’ın giyim tarzı ve davranışlarıdır. Will Varner  ekose kasketi, o küçücük boyunbağı ve o ak gömleği ve ağzında sürekli çiğnediği çikletle köyde dolaşır. Altmışlı yaşlarındadır. Bölgenin bir numaralı adamıdır. Yöredeki en iyi ve en büyük toprakların sahibi odur. Son kırk yıldır elde ettiği dağınık çiftlikleri denetler. Geri kalan toprakların çoğu da onun üstüne ipoteklidir. O bir toprağı satın almışsa, onu herkesten daha ucuza düşürmüştür ve eğer orayı elinde tutuyorsa, bu da orasının çok değerli olduğundandır.  Tefecidir. Kasabadaki dükkân ve pamuk çırçırı, değirmen ve demirci atölyesi de onundur. O yörenin insanlarından biri alışverişini yapmaya ya da buğdayını öğütmeye ya da pamuğunu çiğitten ayırmaya ya da hayvanını nallatmaya başka bir yere gidecek olursa kötü talih peşini bırakmaz diye halk arasında bir söylenti bile dolaşır. Yöre halkı ona ‘Ne yapmalıyım?’ tavrıyla değil de, ‘Ne yapmamı isterdin?’ tavrıyla gelirler.

‘Hem hareketli hem de tembeldi;  hiçbir şey yapmazdı (Ailenin bütün işlerine oğlu bakardı), bütün zamanını hiçbir şey yapmadan geçirirdi.  Oğlu daha kahvaltıya inmeden o evden çıkmış olurdu, ama nereye gittiğini kendinden ve bindiği yaşlı, semiz, beyaz atından başka kimse bilmezdi. Atı ve kendisi yörenin on mil kadar dolaylarında her an görülebilirdi...’ (s.14)


Flem Snopes, Will Varner’ın Frenchman’s Bend’deki hükmedici, buyurgan rolünü benimser.  Ekonomik gücü de eline geçiren Flem Snopes, Varner’ın davranışları gibi giyim tarzını da benimser. Artık Will Varner’ın bir kopyasıdır. O da dükkânın önündeki galerideki adama aynı kendini beğenmiş ve ilgisiz bir tarzda konuşur. Tıptkı Will Varner gibi yapmacık ve samimiyetsizdir. Romanda Will Varner’ın yerini alan kişinin onun oğlu Jody değil, halefi Flem Snopes olması da ironiktir. Aynı şekilde Snopes ailesinin her bir ferdi onun yükselişine gıpta edercesine Flem’in davranışlarını benimserler ve onu taklit etmek için âdeta yarış halindedirler.

Flem Snopes, finansal kazançlara takıntılı ve oldukça maddiyatçıdır. Hiçbir duygusal düşünce onu hesaplarından ve planlarından engelleyemez.  Flem Snopes’un Will Varner’ın kızı Eula’nın kocası olması belki de romanın en ironik yanıdır. Flem’in insani duygulardan bu kadar yoksun olmasının bir nedeni de onun zaten hiçbir duygusunun olmamasıdır. Diğer tüm erkeklerin aksine, Flem Snopes fiziksel olarak Eula’dan etkilenmemiştir. Onun bedenine karşı bir arzu duymamaktadır. Mantık ve duygunun birleşmesinin sembolü olan evlilik, Flem ve Eula’nın evliliği için söz konusu değildir. Aralarında cinsel bir ilişki de yoktur.  Evlendiklerinde karnında taşıdığı çocuk Flem’den değildir. Evlilik Flem için maddi bir kazanç ve avantajdır.

Romanda mantık ön plandadır. Ticaret, hükmetmek için yapılır. Neredeyse törensel bir nitelik taşıyan pazarlıklar, anlaşmalar, takaslar anlatılır. Paranın el değiştirmesidir ticaret. Hangi tarafın diğerinden ‘daha iyisini’ elde etmesi önemli değildir. Flem Snopes bu koşullar altında zengin olmuştur. Hoş bu koşulları yaratan kendisi olmamıştır. Bu düzeni böyle bulmuştur ve bu sistem üzerinden kazanç sağlamıştır. Flem Snopes’un kurbanlarının zayıflığı mantık ve duyguyu birbirine karıştırmalarından gelir. Will Varner, Flem Snopes’tan önceki nesil olarak  bu durumdan yeteri kadar kazanç sağlamıştır. Bu bağlamda Köy romanının konusunu Flem Snopes’un yükselişinin hikâyesi olarak ele almak mümkündür.

Ömer Türkeş, Faulkner’ın kahramanlarına şöyle yorum getirir:

‘Faulkner, Güneylidir ve Güney’in yazarıdır. Bugün zihinlerimizdeki ABD
imgesi ile, onun romanlarını anlamakta güçlük çekebiliriz. Çünkü Faulkner’ın anlattığı coğrafyada yaşayan insanların ruhsal durumları, açlık sınırına dayanan yoksullukları ve ürkütücü cehaletleri vaaz edilen toplumsal ilerlemeden nasibini bir nebze olsun almamıştır. Bu cahil insanları çeşitli zihinsel saplantılar ve ruhsal bozuklukları ile tarif eder Faulkner. Toplum içerisinde ama toplumdan soyutlanmış, ayakta kalmak için geleneklere sarılan, ama bu geleneklerle boğulan, dayanışmadan yoksun, bencil ve çaresiz kişilerdir onun roman kahramanları. Erdem diye sarıldıkları değerleri, süreç içerisinde bir saplantıya ve ardından koyu bir kötülüğe dönüşür.’

Faulkner, Güney Amerika halkı ile yüzleşmeyi, ona bakmayı, onu görmeyi ve bu halkı anlatmayı bilen bir romancı olarak Amerika’nın gerçeğini anlatan bir yazar. Amerikalıya  Güney’in yoksul insanını  anlatır. Yıllarca köylünün kanını emen ve onu bir posa halinde yere serdikten sonra, ondan tiksinme hakkını kendinde bulan toprak ağalarından söz etmekten çekinmez. Köy halkının yoksunluğu ve cehaleti ile baş başa kalışını gözler önüne sererken politik tavrı da ortaya çıkar. Romanlarında kurduğu anlamla, okuru hikâyelerinin serüvenine sürükler ve bu sürükleyicilik, okuru aydınlatmak içindir. Faulkner’ın başarısı sanatı bir duygu aracına çevirmeden, acıma ve öfke gibi patetik duygulanımı bir kenara bırakarak köy yaşamını yaşayan ve tanıyan biri olarak bize bu yaşamı bir sanat yapıtına dönüştürerek dünya belleğine aktarmasında yatar.

Dünya edebiyatında köyü/köylüyü konu eden pek çok başyapıt vardır. Balzac’ın Köylüler’i, ve Köy Hekimi, Tolstoy’un Kazaklar’ı, Charles-Ferdinand Ramuz’un Göksel Mutluluk’u, Yaşar Kemal İnce Mehmet’i, Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u, Kemal Tahir’in Köyün Kamburu’ve  Sağırdere’si, Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde’si  gibi… Ünlü yazarlar köyü işlemekten kaçınmamışlar,  bu eserleriyle köy ve köy yaşamı konusunda gerçekçi yaklaşımlar ve başarılı örnekler vermişlerdir. Bize düşen görev, köylülerin yaşamlarını günü gününe yaşanan küçük bir yaşamdır diyerek küçümsememek, doğaya, erdeme, insana, hayata ve halkın tarihsel ve geleneksel birikimine yönelen bu eserleri okumaktır. Bu eserleri hayatımıza kattıkça bakış açımızın boyutlanacağına, derinleşeceğine hiç kuşku yok.
                                                                                                                
9 Mart, 2008    

Kaynakça:
*      Malcolm Cowley, William Faulkner’a Giriş, Yeni Dergi, Ocak 1966
**    A. Ömer Türkeş, İnternetten – Sahaf@ Pandoracom.tr. Eski Kitaplar -
***  Mutsubara Yoko,  İnternetten –  The Concept and Representations of ‘the people’ in the             Hamlet - The Faulkner Journal, No 7, Sept 2005 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder