5 Aralık 2013 Perşembe

Ulusal Kültür Oluşumunda ve İçinde Köy Kültürünün Yeri ve Önemi


Kültür derken yalnızca yazılan okunan, söylenen dinlenen olarak algılanmamalı. Folklor genel kültürün, folklor içinde gelenek görenek yol, töre yine kültürün önemli ve ana parçalarıdır. Hatta toplumların kendi kurallarıyla oluşan töre yerinde tüm kültürü geride bırakıp başlı başına bir yaşam tarzı bir hukuk oluşturur. Başlı başına bir bilim dalı olur.

Ayrı ayrı mercek altına alacak, yakından bakacak olursak nice alt görünen, ana başlıkları altına alan kültürel öğelerin var olduğuna tanık oluruz. Biz burada bu ayrıntıyı fazla kurcalamadan (irdelemeden) Ulusal kültür içinde köy kültürünün, kapsam, etki alanının niceliğine ve oluşumunda katkı boyutuna göz atalım.

Burada akıl yürütürken fazla düşünmenin savurganlık olduğu hemen uç verir. Düşün dünyasının derin koyuluklarında araştırmaya da gerek yok gün yüzü dururken. Ulusal kültürün neresinden bakarsanız bakın köy göz kamaştıran otantizmiyle hep odaktadır. Geçmişim unutulmaya yüz tutmuş nice anıtları oralarda canlı tutulmaya çalışılır, iyisiyle kötüsüyle (âşıklık geleneği gibi). Ulusların kimliği olan sözel halk destanları, toplum hukuku ( gelenek, görenek, töre vb.) orada girer yaşama, orada korunmaya çalışılır. Yani bu gün ulusal kültürümüzde zayıflamış ama unutulmamış ne denli değerler var ise varlıklarını köye borçludur.

Eski köy meclislerini düşünün. Kış gelince köy gecelerinde masallar, hikâyeler, şehirlerde orta oyunları, meddahlar aynı kaynağın çıktılarıdır diyecek kadar kesin bir inanış var içimde. Uzun kış gecelerinde, yedi numara lambanın romantizminde dehşetli söz söylemeye ilham olurdu o geceler. Şehirlerde köylülerin konaklama yeri olan hanlar kentlinin bile ilgisini çeker muhabbetin keyfini, lezzetini doğduğu mekânda tatmak isteyen nice mürekkep yalamışlar müdavimi olurdu buraların. Dedekorkutlar, Aslı ile Keremler, Ferhat ile Şirinler, Yusuf ile Züleyhalar, Mecnun-Leylalar, Arzu ile Kamberler, Hüseyin ile Sanemler o topraklarda çimlenmiş ve ulusal kültürümüze renk katmışlardır. Yine köy kültürü içinde barınarak günümüze kadar ulaşmışlardır. Eğer edebiyatımızda aşk, sevda, hasret, vuslat, kahramanlık, yiğitlik işleyen şiir, roman ve destanlar duygu dünyamıza lezzet veriyorsa bu yemeğin anığı o günlerde ve o topraklarda kavrulanlardır.

Kıyım, beton çoğaldı, orman azaldı, yağış azaldı, yağış azaldı yer altı suları azaldı, yer altı suları azaldı, kaynak suları, pınarlar ya azaldı ya kurudu.

İnternet, televizyon gelişti, söz azaldı, sevgi saygı azaldı, topluluk halinde eğlenme, söyleme, dinleme, tartışma azaldı, köylülük azaldı, köylülük azalınca, kültürün kaynağı ya azaldı ya tamamen kurudu. Atasözlerinin deyimlerin kökenini araştırsak varacağımız sonuç bu savın haklılığını tam olarak ortaya koyacaktır. Burada söz konusu edilen teknolojiyi yermek değil, dokunduğu yerdeki durumu açıklamaktır. Hesap makinesinin matematiksel düşünceyi kısırlaştıracağının dile getirilmesi ne denli yanlışsa…

Köylü şehre inmezse, şehir ölü şehir havasına bürünüyor. Köylü ekmez, biçmez, yetiştirmezse ülke üzerine ölü toprağı çöküyor, herkes aç. Köy kültürü omuz vermezse, köy kültür üretmezse, ulusal kültür boş olmazsa bile yoksuldur, güdüktür. Bir ülke her şeyiyle tüm değerlerinin oluşumunda, geçmişini ve geleceğini, büyük dilimin sahibi olan köye borçludur. Kentlerde söyleşiler köy ağalarının diyaloglarından konusunu alırdı. Süreçte şehirliler köylü kıssalarıyla günlerini geçirir, söz ustalığı, toplum adamlığı dağarcıklarını doldururlardı. Köy beden, kent ve eğitim makyajdır. Olmayan yüze makyaj yapılamaz, olmayan bedene giysi dikilmez.

Burada, bir kategoride genişlettiysek düşüncelerimizi, olduğu yerde sıkışıp kalmamalı. Kültür içinde yer alan tüm birimlere bu şablon oturtularak bakılmalı, düşünülmeli.

Ulusal kültüre sanayi dersek, köy o sanayiye hammadde üretendir.

Daha net kanıya varmak için bir düşünelim bu gün köyler bu bağlamda eski formunda mıdır? Televizyon başta olmak üzere teknolojik olanaklar köyde yarenliği, henk’i, muhabbeti bitirmedi mi? İşte kültürün nüvesi olan söze son veren bir örnek. Bu bendin tıkanışına milat dersek, milattan sonra eski değerde, zenginlikte, kültür temeli oluşturacak boyutta kültürümüze, mekânına bakmaksızın katılmış olan ne vardır? Peki nedendir? İşte şakağımız, işte parmağımız: Dayayıp düşünmek serbest...

*******Serhat Kültür Dergisi ve Gazetelere

/ Cemali Hikmet AKSU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder