Kültür derken yalnızca yazılan okunan, söylenen
dinlenen olarak algılanmamalı. Folklor genel kültürün, folklor içinde gelenek
görenek yol, töre yine kültürün önemli ve ana parçalarıdır. Hatta toplumların
kendi kurallarıyla oluşan töre yerinde tüm kültürü geride bırakıp başlı başına
bir yaşam tarzı bir hukuk oluşturur. Başlı başına bir bilim dalı olur.
Ayrı ayrı mercek altına alacak, yakından bakacak
olursak nice alt görünen, ana başlıkları altına alan kültürel öğelerin var
olduğuna tanık oluruz. Biz burada bu ayrıntıyı fazla kurcalamadan (irdelemeden)
Ulusal kültür içinde köy kültürünün, kapsam, etki alanının niceliğine ve
oluşumunda katkı boyutuna göz atalım.
Burada akıl yürütürken fazla düşünmenin savurganlık
olduğu hemen uç verir. Düşün dünyasının derin koyuluklarında araştırmaya da
gerek yok gün yüzü dururken. Ulusal kültürün neresinden bakarsanız bakın köy
göz kamaştıran otantizmiyle hep odaktadır. Geçmişim unutulmaya yüz tutmuş nice
anıtları oralarda canlı tutulmaya çalışılır, iyisiyle kötüsüyle (âşıklık
geleneği gibi). Ulusların kimliği olan sözel halk destanları, toplum hukuku (
gelenek, görenek, töre vb.) orada girer yaşama, orada korunmaya çalışılır. Yani
bu gün ulusal kültürümüzde zayıflamış ama unutulmamış ne denli değerler var ise
varlıklarını köye borçludur.
Eski köy meclislerini düşünün. Kış gelince köy
gecelerinde masallar, hikâyeler, şehirlerde orta oyunları, meddahlar aynı
kaynağın çıktılarıdır diyecek kadar kesin bir inanış var içimde. Uzun kış
gecelerinde, yedi numara lambanın romantizminde dehşetli söz söylemeye ilham
olurdu o geceler. Şehirlerde köylülerin konaklama yeri olan hanlar kentlinin
bile ilgisini çeker muhabbetin keyfini, lezzetini doğduğu mekânda tatmak isteyen
nice mürekkep yalamışlar müdavimi olurdu buraların. Dedekorkutlar, Aslı ile
Keremler, Ferhat ile Şirinler, Yusuf ile Züleyhalar, Mecnun-Leylalar, Arzu ile
Kamberler, Hüseyin ile Sanemler o topraklarda çimlenmiş ve ulusal kültürümüze
renk katmışlardır. Yine köy kültürü içinde barınarak günümüze kadar
ulaşmışlardır. Eğer edebiyatımızda aşk, sevda, hasret, vuslat, kahramanlık,
yiğitlik işleyen şiir, roman ve destanlar duygu dünyamıza lezzet veriyorsa bu
yemeğin anığı o günlerde ve o topraklarda kavrulanlardır.
Kıyım, beton çoğaldı, orman azaldı, yağış azaldı,
yağış azaldı yer altı suları azaldı, yer altı suları azaldı, kaynak suları,
pınarlar ya azaldı ya kurudu.
İnternet, televizyon gelişti, söz azaldı, sevgi
saygı azaldı, topluluk halinde eğlenme, söyleme, dinleme, tartışma azaldı,
köylülük azaldı, köylülük azalınca, kültürün kaynağı ya azaldı ya tamamen
kurudu. Atasözlerinin deyimlerin kökenini araştırsak varacağımız sonuç bu savın
haklılığını tam olarak ortaya koyacaktır. Burada söz konusu edilen teknolojiyi
yermek değil, dokunduğu yerdeki durumu açıklamaktır. Hesap makinesinin
matematiksel düşünceyi kısırlaştıracağının dile getirilmesi ne denli yanlışsa…
Köylü şehre inmezse, şehir ölü şehir havasına
bürünüyor. Köylü ekmez, biçmez, yetiştirmezse ülke üzerine ölü toprağı çöküyor,
herkes aç. Köy kültürü omuz vermezse, köy kültür üretmezse, ulusal kültür boş
olmazsa bile yoksuldur, güdüktür. Bir ülke her şeyiyle tüm değerlerinin oluşumunda,
geçmişini ve geleceğini, büyük dilimin sahibi olan köye borçludur. Kentlerde
söyleşiler köy ağalarının diyaloglarından konusunu alırdı. Süreçte şehirliler
köylü kıssalarıyla günlerini geçirir, söz ustalığı, toplum adamlığı
dağarcıklarını doldururlardı. Köy beden, kent ve eğitim makyajdır. Olmayan yüze
makyaj yapılamaz, olmayan bedene giysi dikilmez.
Burada, bir kategoride genişlettiysek
düşüncelerimizi, olduğu yerde sıkışıp kalmamalı. Kültür içinde yer alan tüm
birimlere bu şablon oturtularak bakılmalı, düşünülmeli.
Ulusal kültüre sanayi dersek, köy o sanayiye
hammadde üretendir.
Daha net kanıya varmak için bir düşünelim bu gün
köyler bu bağlamda eski formunda mıdır? Televizyon başta olmak üzere teknolojik
olanaklar köyde yarenliği, henk’i, muhabbeti bitirmedi mi? İşte kültürün nüvesi
olan söze son veren bir örnek. Bu bendin tıkanışına milat dersek, milattan
sonra eski değerde, zenginlikte, kültür temeli oluşturacak boyutta kültürümüze,
mekânına bakmaksızın katılmış olan ne vardır? Peki nedendir? İşte şakağımız,
işte parmağımız: Dayayıp düşünmek serbest...
*******Serhat Kültür Dergisi ve Gazetelere
/ Cemali
Hikmet AKSU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder