Akraba ve yakınları ziyaret etme, hallerini ve
hatırlarını sorma, gönüllerini alma anlamında bir İslam ahlâkı terimi. İslam’da
insanlar arası ilişkilere önem verildiği gibi özellikle yakınlardan başlayarak
anne ve babanın ve sırayla diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesi
prensibi son derece önemlidir. Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî)
hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir adâm Hz. Peygamber’e gelerek: “-Yâ
Rasûlallah; beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” dedi…
Rasûlüllah şu cevabı verdi:
“Allah’a ibadet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak
koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahm edersin” (Buharî, Zekât, 1).
Peygamber Efendimizin bu kadar önemle üzerinde
durduğu ve yapıldığı zaman müslümanların Cennete girmelerine sebep olacağını
haber verdiği sıla-i rahim; her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların
görülüp gözetilmesidir. Gerek âyetlerde, gerek hadislerde, bunun, namaz, zekât
gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi, İslâmdaki önemini
göstermektedir. Alimler sıla-i rahimde bulunmanın vacib olduğu görüşündedirler.
Bunun, terkedilmesi, yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi, büyük
günâh sayılmıştır. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
“Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten
sakının” (en-Nisâ, 4/I);
“Onlar ki Allah’ın gözetilmesini emrettiği hakları
gözetirler (akrabalık bağlarını devam ettirirler ve iyilikte bulunurlar);
Rablerine saygı beslerler ve kötü hesaptan korkarlar…”;
Fakat Allah’ın tevhit akidesini kabullendikten
sonra onu bozanlar ve Allah’ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar
(akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler var ya; işte bunlar,
lânet onlara ve yurdun kötüsü Cehennem de onlara” (er-Ra’d, 13/21, 25).
Ayet ve hadislerde geçen “rahim” (akraba) sözünün
hangi derecede akrabaları içine aldığı hususunda farklı görüşler vardır.
Bazılarına göre kendileriyle evlenilmesi haram olanlar; bazılarına göre
vârisler akraba sayılır. Bazı âlimler de, mahrem olsun olmasın, kişinin bütün
yakınları akraba (rahim) dir demişlerdir. Bu son görüş, toplumsal yardımlaşma
bakımından daha kapsamlıdır.
Allah (c.c) ve Peygamberi (s.a.s), akrabanın
görülüp gözetilmesini emrettiklerine göre, bunun nâsıl yapılacağını iyi bilmek
gerekir.
Sıla-i rahmin birkaç derecesi vardır. En aşağı
derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak; karşılaştığımızda
selâmlaşmayı, hal hâtır sormayı ihmâl etmemek; dâima kendileri hakkında iyi
şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. İkinci derece de ziyâretlerine gitmek ve
çeşitli konularda yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedenî hizmetlerdir.
Özellikle yaşlıları zaman zaman yoklayarak, yapılacak işleri varsa onları takib
etmek kendilerini sevindirecektir. Sıla-i rahmin üçüncü ve en önemli derecesi
akrabalara malî yardım ve destek sağlamaktır.
Bu yardımlar herkesten beklenemez. Hasta ve yatalak
bir kişiden akrabasını ziyâret etmesini istemek anlamsızdır. Fakir birisinden
de başkalarına mâlî yardımda bulunmasını beklemek de yanlıştır. Yalnız zengin,
hali vakti yerinde bir müslümanın, sadece ziyâret ve hal, hatır sormakla bu
görevi yerine getirebileceği de söylenemez. Böyle zengin birisi için sıla-i
rahim, yoksul akrabalarına elinden geldiğince malî destekte bulunmaktır. Bu
destek ödünç para vermekle olabileceği gibi; karşılıksız mâlî yardımlar
şeklinde de olabilir. Şu halde, yakınları görüp gözetmek deyince, yukarıda
belirtilen üç derecedeki yardımdan hangisine güç yetiniyorsa, onun yapılması
anlaşılmalıdır. Yapabileceği görevi yapmamak müslümanı bu konuda sorumlu kılar.
Yukarıdaki âyet-i kerimede, Allah Teâlâ’nın bu görevi yerine getirmeyenlere
yönelttiği lânet unutulmamalıdır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Her Cuma gecesi
insanoğlunun amelleri Allah’a arz olunur: Yalnız sıla-i rahimde bulunmayanların
amelleri kabul olunmaz” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 484).
Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
” Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse
akrabasını görüp gözetsin” (Buharî, İlim, 37; Müslim, İmam, 74-77).
“Akrabalık, Arş’ta asılıdır. Der ki: “-Beni
gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin” (Müslim, Birr ve
Sıla, 17);
“Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete
giremez” (Buhari, Edeb, 11);
“Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin
gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin” (Buhari, Edeb, 12);
“Ey insanlar, birbirinize selâm verin, akrabanızı
gözetin, yemeği yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle
Cennete giresiniz” (Tirmizî, Et’ime, 45).
“Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka
akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki
bu da sadaka sayılır” (Tirmizi, Zekât, 26).
Akrabalarımız, özellikle hala, teyze, amca, dayı,
gibi yakınlarımız aileden sayılır. Onları kendi yakınlarımız bilerek
davranışlarımızı ayarlamakta büyük faydalar vardır. Rasûlüllah (s.a.s): “Teyze,
anne yerindedir” (Tirmizi, Birr, 5) buyuruyor. Amca da baba yerindedir. Bu
kadar yakın olan kişilere karşı yerine getirilmesi gereken bazı ahlâkî
görevlerin bulunması tabiidir. Bu görevler arasında olan ziyaretlere özel bir
yer ayrılmalıdır. Aşağıda anlatılacak genel ziyaret kurallarına uyarak
yakınları, başta bayramlar olmak üzere, zaman zaman ziyâret etmek, mümkünse
hediyeler götürmek güzel bir davranıştır. Yapılan ziyareti iâde etmek de
gerekir. Müslümanı ziyarete gelene gitmemek aradaki bağların daha çabuk
kopmasına sebep olmaktır.
Ziyaretler akrabalar arasındaki sevgi bağlarını
güçlendirir. Dargınlıkları sona erdirir. Sevinç ve üzüntülerin karşılıklı
paylaşılmasına, sıkıntılara birlikte çareler aranmasına vesîle olur. Özellikle
yaşlılar toplumda yalnız kalmadıkları, çevrelerinde kendilerini seven, arayıp
soran insanların bulunduğu inancı ile son yıllarını huzur ve mutluluk içinde
geçirirler.
Sıla-i rahim konusunda dikkat edilecek hususlârdan
biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten
yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık
bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Hz. Peygamber
şöyle buyuruyor:
“İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam
anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile
ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir” (Buharî, Edeb, 15).
İyilik her durumda düşünülmeli ve yapılmalıdır.
Yoksul ve güçsüz iken iyilik ve yardımdan söz edip, zengin ve güçlü duruma
yükselince başka türlü davranmak, fesâd ve ahlâksızlıktan başka bir şey
değildir.
Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
Demek idâreyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yer
yüzünde fesad çıkaracak, akrabalık bağlarını bile parçalayıp keseceksiniz öyle
mi? Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden kovmuş da
duygularını almış ve gözlerini kör eylemiştir. (Muhammed, 47/22-23).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder