Zaman, iki bin yedi yılının Mayıs ayı. Köyün Muhtarı köyden göç etmiş Akbulut Köylülerinin peşinde. Ülkede teknoloji bu kadar gelişmişken O, bakkal dükkanında tezgâhın üstüne kurduğu “PC (Personel Computer)”’dan MSN ile habire sağa sola mesajlar atıyor, e-postalar gönderiyor, olmadı telefonuna sarılıp adeta onları kovalıyordu. Sorular soruyor, çözümler öneriyor, fikrini söylüyor, fikirlerini istiyor, mevcut durumu ve gidişatı sorguluyordu. Sonuçta, köyünden ayrılarak kendini kurtarmış olanları arkalarına bakmaları, köylerine sahip çıkmaları için adeta “rahatsız” ediyor; Tıpkı “Ey Türk! Titre ve kendine dön!” der gibi…
İşte o günlerde yapılan görüşmelerden birisi. Bir miladın habercisi olarak şöyleydi;
“—Aslında bizim köyün Kabaalma düzlüğü de piknik için çok güzel bir yer. Bir pazar gel gidelim Kabaalma’nın düzüne. Hem cızbız yapar hem muhabbet ederiz.
—Teklif güzel. Bunu değerlendirmeye almam lazım.
—Bir hafta önceden karar almalıyız. Ya da orada keşkek günü başlatalım. İleride gelenek olur.
—Büyük adamların fikirleri de büyük olur.
—Büyük Allah
—Ona şüphe yok.
—Alaçam’ın Geyikkoşan Hıdırellezi var. Kızlan’ın Hüseyin Dedesi, Gökçeboğazın Mayıs Yedisi var. Akbulut’un bir şeyi neden olmasın?”
Bütün bu görüşmelerin can alıcı noktası ““herkesin bir özel günü var, Bizim niye olmasın?” sorusuydu. İşte bu sorunun ilk cevabı o günden bir yıl sonra 29 Haziran 2008’de Kabaalma Yaylasında verilmişti. Bir hevestir, gelir geçer gözüyle bakanlara, sorunun cevabını teyit edici mahiyette ekonomik krize rağmen ikinci cevap 02 Ağustos 2009 ‘da tekrar verildi. Artık Akbulut köyünün de bir şeyi vardı. Bunun adı, “Akbulut Köyü Geleneksel Keşkek Şöleni” dir.
Nice köylerimiz bu tip köy hayırlarını asırlardan beridir yapıyorlarken çok geç kalmış olmamıza rağmen bizim de bir önce başlatmamız kaçınılmazdı. Bunu akletmek, düşünmek ve fikir üretmek öyle her yiğidin akıl kârı olmasa gerek. Böylesine hayırlı bir işi başlattığı için köyümüzün yetiştirdiği bu genç kardeşimiz Sunay Bakioğlu’nu ne kadar takdir etsek azdır. Bu hususta Akbulut Köyü kendisine minnettardır.
Başlatılan güzel şeylerin ilk olması hasebiyle anlaşılamaması ve dolayısıyla karşı gelinmesi bir yerde mazur görülebilir. Ortaya yeni bir fikir sürenleri eleştirmek için gelecekten ümidini kesmiş kimselerin kullandıkları “Sen hayal kuruyorsun. Böyle bir şey hayatta olmaz” şeklinde olumsuz cümleler kurarak yeni bir şeyler yapmak isteyenlere destek olmak yerine ümitsizlik aşılamak, köstek olmak en kolay yol olacaktır. Bu tip davranış şekline toplum bilimciler “kolaycılık” adını vermektedirler. En kolay yol kolaycılıktır. Şükürler olsun ki, Akbulut köylüleri bu hususta kolaycılığı değil de zor olanı seçerek büyüklüklerini göstermişler, böylesine hayırlı bir girişimi destekleyerek ona sahip çıkmışlardır.
Oysa böylesine anlamlı bir işe girişmek hiç o kadar da kolay değildir. En küçük bir düğün merasimi için çekilen çileyi hemen hemen hepimiz biliriz. Çünkü az buçuk her aile bu anlamlı olayı yaşamaktadır. Adına ne derseniz deyin, yılda bir kere geniş bir katılımla her yıl tekrarlanacak bir olayın, maddi boyutunun yanında gözle görülmeyen o kadar çok ince detayları ve külfet içeren mahiyetleri vardır ki bunu ne organizasyonda görev alanlar fark eder ne de davete icabet edenler. Bu telaş günler, hatta aylar öncesinden başlar; gün gelir dernek kurulur, dernek dağılır fakat işleri bir türlü bitmez. Sonunda, bir işi başarmış olmanın huzuruyla tatlı bir yorgunluk kalır üzerimizde. O gün yaşanan olumsuzlukları, yetersizlikleri, addedilen eksiklikleri günlerce tartışmak yerine pozitif yaklaşımda bulunarak “o kadar kusur kadı kızında da olur” diye karşılayarak gelecek yılda tekrarlanmaması için tedbirler önermek ve çözümün bir parçası olmak en doğal davranış şekli olacaktır.
Sorumuz “Akbulut’un bir şeyi neden olmasın?” idi. Rabbimize şükürler olsun ki şimdi oldu. Bütün köylümüz artık her yaz Kabaalma Yaylasında toplanacaklar. (Laf aramızda, Kabaalma Düzünün de bir yayla olduğunu bu vesileyle yıllar sonra keşfetmiş olduk.) O gün adeta bir bayram yapacaklar. Oturup konuşacaklar, yiyip içecekler, kalkıp oynayacaklar. Bir birlerinin hal ve hatırlarını soracaklar. Geçen bir yılın muhasebesini birlikte yapacaklar. “Köyün kalkınmış parlak geleceği” için hayal kurup, planlar yapacaklar. Köy hayrı için “kazanlar kaynayacak” ve pişen aş fi-sebilillah olarak dağıtacaklar.
Köy hayrı içeren bu tür faaliyetlerin en önemli özelliği, Allah'ın verdiği nimete karşı bir şükür ifadesi taşımasıdır.
Kim şükretmek istemez ki?
/Çetin KOŞAR
07 Ağustos 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder