Eskiden hemen hemen herkesin bir lakabı vardı. Bazen lakaplar ismin önüne öyle geçerdi ki birçok kişi lakabıyla anılan kimsenin gerçek ismini bilmezdi. Kocamoron Tokur‘un gerçek isminin Rasim olduğunu bir çok kişi bilmezdi. Hatta ben kendim Sefercüğün Salih’in gerçek ismini tesadüfen öğrendim. O zamana kadar onun adını horoz olarak biliyordum.
Tanım olarak Lakap: “Kişiye verilen daha belirleyici, belli bir özelliği bulunan ayrı bir isim”dir. Elbette Lakapların tanıtma, yüceltme ve Küçültme vb gibi birçok işlevleri vardır. Lakaplar insanların birbirini daha iyi tanıma ve kendini diğerlerinin yanında yüceltme ihtiyacının hasıl olduğu zamanlarda ortaya çıkmıştır. İnsanın kendini güvende hissetme ihtiyacı, çevresindeki kişileri tanıma gerekliliğini doğurmuş ve bu da kişilere ad vermeyi, adın yetersiz kaldığı ve tanımanın, tanımayla birlikte samimiyetin arttığı durumlarda lakap takmayı beraberinde getirmiştir. Adın yetersiz kalması, bir kültürel grup içerisindeki adaşlardan birini ifade etmek gerektiğinde ortaya çıkan zorluktur. Özellikle kırsal alanda yani köylerimizde lakapların daha çok kullanılma nedenlerinin başında aynı ismin birden fazla kişiye verilmesi gelmektedir.
Yeni nesillerin hâlihazırda lakapları var mı bilmiyorum ama çocukluk yıllarımın hane reislerinin her birinin bir lakabı vardı. Dedemin dedesinin ismi Ömer ‘miş ve pehlivanmış. Eskiden pehlivan olanların isminin önüne KOCA lakabı eklenirmiş. Koca Ömer ismi zaman içerisinde dilde kolaylaştırılarak Kocamoro’ya dönüşmüş. Asıl ismi Cafer olan dedem de köyümüzde Cafercük isminden ziyade hep bu Kocamoro lakabıyla anılırdı. Dolayısıyla sülale de Kocamoro sülalesi olmuş.
Yetim olanlar, ailenin son ya da tek çocuklarının isimlerin sonuna bazen de -cik -cük gibi ekler gelmiş; Güllücük, Sefercük Hakkıcük Fikrücük gibi.
Lakaplar bazen kullandıkları eşyalarla özdeşleşmiştir; Kocagaşuk gibi.
Babayiğit görünümlüler ve pehlivan olanlara isminin başına koca eklenivermiş; Koca Ömer, Koca Mehmet gibi.
Bazılarının lakaplarıysa fiziki görünümleriyle doğru orantılıydı; Kambur Şakir, Kel Hakkı, Çolağın Osman, Pala Dursun gibi.
Bazıları lakaplarını huysuzluklarından alırdı; Tokur, Horoz, Sansar ve Deli gibi.
Bazen dini temalar da lakap oluveriyordu; Hatip, Hacı, Hoca gibi.
Etnik köken ya da doğum yerleri de lakap oluveriyordu Türkmen Hasan, İlaz Kazım, Garşaklı, Mutaflı, Dağlı gibi.
Bazen lakaplar mesleğiyle alakalı olmuştur; Ali Usta, Rahmi Usta, Recep Hoca, Fevzi Öğretmen gibi.
Ama ne olursa olsun her biri birer markaydı bu isimlerin. Bir kişiden bahsedilirken ismi söylendiği zaman “Hangi?” sorusu sorulurdu ve ardından açıklama yapılırken hemen lakabı söylenmekteydi. İsim yerine direkt lakabı söylenince izaha gerek kalmadan söz konusu olan kişinin kim olduğu anında anlaşılıyordu.
Sonuçta lakaplar ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin insanlarımızın markası gibiydi. Lakaplarıyla anılmak bazen insanları rahatsız edebilir ama tarihe geçmiş şahsiyetlerinde birer lakabı vardı.
Köyümüzde kullanılan lakaplar alfabetik olarak; Akman, Çaylı, Cıslık, Cingız, Cins, Çorbacı, Dağlı, Deli Memet, Eci, Efe, Fikricük, Garşaklu, Gıcık, Güdük, Gülücük, Güllü Gelin, Hacı, Hakkicük, Hatip, Horoz, İlaz Ahmet, İlaz Ali, İlaz Hamit, İlaz Osman, İlaz Şaban, Kambur Şakir, Kedi Murat, Koca Ahmet, Koca Mustafa, Kocakaşuk, Kocamoro, Körşaban, Külek, Malakkı, Mecük, Minik, Mutaflı, Oflu, Pala, Pantu, Paşa, Saddik, Sansar, Sefercük, Sülo, Tokur, Yasenbil,
Hatırlayamadığım lakaplar varsa onların nesilleri lütfen kusura bakmasınlar. Eksik olanlar varsa aşağıdaki yorum bölümüne yazarsanız bu yazımıza ekleriz ve bu çalışma tamamına ermiş olur.
Saygı ve sevgilerimle
/Hicabi AY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder