Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal pireler berber iken. Ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken. Ninem düştü beşikten, dedem geçti eşikten. Anam kaptı maşayı. Ben kaçtım onlar kovaladı. Onlar kovaladı ben kaçtım. Az gittik, uz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de dönüp arkamıza baktık ki, bir arpa boyu yol gitmişiz.
Çok uzak memleketin birinde tembel mi tembel bir adam yaşarmış. Bu adam o kadar tembelmiş ki ünü ülkenin her köşesine yayıldığı gibi ülke sınırlarını da aşmış. Bu durum Padişahın kulağına kadar ulaşmış. Vezirlerini çağırmış; “varın gidin araştırın bakalım bu adam ne yapıyor ki de ünü bütün dünyaya yayılıyor, halk benden çok ondan bahsediyor” diyerek onları tembel adamın ayağına göndermiş.
Vezirler, bir kıta asker ile tembel adamın evinin kapısına dayanmışlar. Tembel adamın kapısını çalıp onu dışarıya çağırmışlar fakat içerden ses soluk çıkmamış. Bu defa daha şiddetli bir şekilde seslenip, bağırıp çağırmışlarsa da içerden bir “tık” sesi dahi gelmemiş. Sonunda zorla içeri girmişler. Bir de bakmışlar ki tembel adam odanın bir köşesinde yere yatmış, başını duvara yaslamış öylece duruyor ve gelenlere bakıyormuş. Demişler; “Be adam! Biz Padişahın adamlarıyız. Taa ülkenin bir ucundan kalkıp senin yanına gelmişiz. Sen bize kapıyı bile açmıyorsun. Sen nasıl bir insansın böyle” diye çıkışmışlar. Tembel adam; “Kim olursanız olun! Bana ne!” deyip kestirip atmış. Tembel adamın bu vurdumduymaz haline Vezirin biri önce sinirlenmiş fakat öteki onu sakinleştirmiş. Tembel Adam Bu defa “Hadi gidin evimden. Ben sizinle değil isterse Padişahınız gelsin onunla da ilgilenemem, şimdi uyuyacağım, beni rahat bırakın” diyerek onları kovmuş.
Koskoca Padişahı bile kaale almayan Tembel Adamın bu tutumuna şaşıran kafile, biraz da onun bu cesareti karşısında korkuya kapılıp durumu hemen Padişaha bildirmek için oradan ayrılarak sarayın yolunu tutmuşlar.
Haberi alan Padişah; “ne yani benim selamımı dahi almadı mı?” diye önce bağırıp çağırmışsa da sonra aklına, onu yerinden kaldıracak bir plan gelmiş. Bu Padişah’ın dünyalar güzeli bir kızı varmış. Vezirlerine dönüp; “Ben bu adamı yerinden kaldırmasını bilirim, hem de kendi isteğiyle kalkacak hatta koşacak bile” demiş ve “bunun için onu kızımla evlendireceğim” demiş. Aklından da “Nasıl olsa bu adam tembelin teki, kızıma el bile süremez” diye geçirmiş.
Tez zamanda düğün dernek kurulmuş. Padişah kızı için kırk gün kırk gece süren bir düğün merasimi düzenlemiş. Bu sayede halk da yiyip içip bir güzel eğlenmişler. Düğün dernek bitip herkes evine çekilince Tembel Adama gelin giden Padişahın kızı ilk geceyi kendi odasında tek başına geçirmiş. Yani Tembel Adam kalkıp gerdek odasına gitmek için kılını bile kıpırdatmamış.
Sabah olmuş. Karısı Padişahın kızı ona kahvaltı hazırlamış. Sofrayı getirip kapının eşiğine kurmuş. Tembel Adam; “Yanıma getirmezsen yemem. Bak bir kızarsam ne yapacağımı çok iyi bilirim” demiş. Fakat Padişahın kızı hiç oralı olmamış. Bir saat sonra gelip sofrayı kaldırmış.
Öğle olmuş. Karısı Padişahın kızı ona öğle yemeği hazırlamış. Sofrayı getirip odanın ortasına kurmuş. Tembel Adam; “Yanıma getirmezsen yemem. Bak bir kızarsam ne yapacağımı çok iyi bilirim” demiş. Fakat Padişahın kızı bu defa da hiç oralı olmamış. Yine bir saat sonra gelip sofrayı kaldırmış.
Akşam olmuş. Karısı Padişahın kızı ona akşam yemeği hazırlamış. Sofrayı getirip önüne, elini uzatıp alamayacağı bir yere kurmuş. Tembel Adam; “Yanıma getirmezsen yemem. Bak bir kızarsam ne yapacağımı çok iyi bilirim” diyerek sabahtan beri söylediği sözün aynısından başka bir tek laf bile etmemiş. Padişahın kızı bu defa da hiç oralı olmamış. Yine bir saat sonra gelip sofrayı kaldırmış.
Bu duruma öfkelenen Tembel Adam, sinirle yerinden kalkmış. Bir çuvaldız, bir avuç kum ve bir adet tavuk yumurtası alarak evden çıkıp gecenin karanlığında gözden kaybolup gitmiş. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş ve bir çatal yolun başında, ne tarafa gideceğine bir türlü karar veremeyerek kala kalmış. Öylece miskin miskin düşünüp dururken bir de bakmış ki uzaktan bir kocakarı elinde bir değnek ona dayana dayana geliyor. Hemen durdurup sormuş; “Ana bu yollar nereye gidiyor? Ben hangisine gideceğime bir türlü karar veremedim. Sen bana bir yol göstersene” demiş. Yaşlı kadın; “Oğul” demiş,”bu yolun birisi bağ bahçe içinde şırıl şırıl ırmakların aktığı adeta cennetten bir köşe olan bir yere gider. Diğeri ise devlerin ülkesine gider. Ama hangisi nereye gider şimdi bir türlü çıkaramıyorum. Unutmuşum, yaşlılık işte” demiş. Yaşlı kadının elini öpüp ona teşekkür ettikten sonra “Ya nasip, ya kısmet” deyip kendisini rastgele yolun birisine doğru vurup gitmiş.
Az gitmiş, uz gitmiş. Yolun sonunda büyük büyük mağaraları görünce Devlerin Ülkesine düştüğünü anlamış. Önce biraz korkmuş ama sonunda her şeyi göze alarak mağaralara doğru yürümeye başlamış. Mağaralara yaklaşınca “Heeey! Kimse yok muuu?” diye bağırmış. Hangisinden geldiği belli olmayan “Kim o!” sesi mağaraların içinde yankılanarak bir gök gürültüsü şeklinde çıkarak az kalsın Tembel Adamın kulağının zarını patlatacakmış. Daha sonra bir mağaranın kovuğundan başını uzatan devi görmüş. Tembel Adam; “Ey Dev kardeş! Benim ben” demiş. Dev ona;”Sen kimsin? diye sormuş. O’da “Ben bir insanoğluyum. Buradan geçiyordum. Size de bir uğrayayım dedim. Ama dev kardeş! Lütfen yavaş konuş. Sesin bana şimşek çakması gibi geliyor” demiş. Dev adam da Tembel Adamdan özür dileyerek onu buyur etmiş.
Devlerin ülkesinde irili ufaklı kırk tane dev yaşarmış. Bu devler her gün sabah erkenden mağaralarından çıkar çok uzaklara gidip akşama kadar çalışırlarmış. İçlerinden biri sürekli mağaraları bekler ve bu arada onlara yemek hazırlarmış. İşte bu dev de onlardan biriymiş. Tembel Adamı görünce “Oh be! Akşama güzel bir yiyecek çıktı” diye sevinmiş. Fakat bunu Tembel Adama hiç çaktırmamış. Ellerini sevinçle ovuşturarak “Ey insanoğlu kardeş aç mısın, tok musun? Yemek ister misin?” diye sormuş. Tembel Adam “Fazla aç değilim ama azıcık bir ekmek verirsen onu yerim” demiş.
Dev adam hemen hamur yoğurup mayalamış ve Tembel Adama bir çuval undan kocaman bir ekmek yapmış ki adamın boyunu aşıyormuş. Çünkü devlerin un çuvalları bizimkiler gibi küçücük değil ev gibi çok büyükmüş. Koca ekmeğin kıyısından azıcık yiyen tembel adam hemen doymuş ve kendisi taşımaya gücü yetmediği için Dev Adamı yanına çağırarak “Bu ekmek böyle yavan, kuru kuruya gitmiyor. Sen bunu dere kenarına taşı da ben orada suya banarak rahat rahat yerim” demiş. Dev Adam “Hemen taşırım“ deyip Tembel Adamın isteğini derhal yerine getirmiş ve kendisi mağaraya işinin başına dönmüş. Dev Adam görmeden ekmeği ufak parçalara bölüp bölüp dereye atan Tembel Adam ekmek bitince deve seslenmiş. “Hey Dev Kardeş! Ekmeğim bitti. Bana yeni bir ekmek daha pişirsene” demiş. Koskoca ekmeği nasıl yiyip bitirdiğine bir türlü akıl erdiremeyen Dev biraz da korkuyla hemen bir çuval undan yine kocaman bir ekmek daha yapmış ve derenin kenarına, Tembel Adamın yanına koymuş. Dev işinin başına dönünce yine aynı yöntemle ekmeği parça parça ederek hepsini suya atmış. Bu böyle gün boyu sürmüş. Ta ki bütün unlar bitene kadar. Bu duruma şaşıran dev “Ey insanoğlu kardeş! Unumuz bitti. Akşama arkadaşlara bile verecek yiyeceğimiz kalmadı. Kusurumuza bakma ne olur” diyerek özür dilemiş. “Neyse” demiş Tembel Adam. “Buna da şükür. Azıcık doydum ya. Yeter, bununla sabaha kadar idare ederim” demiş.
Tembel Adam akşam olunca diğer devlerin gelmesini beklemeden uyumak istemiş. Dev Adama; “Ben artık yatsam. Çünkü çok uzak yoldan geldim. Yorgunum” deyince Dev hemen ona mağaranın birinde bir oda hazırlamış ve o da girip yatmış uyumuş.
Akşamın bir vaktinde diğer devler işten dönüp gelmişler. Hepsi yorgun ve aç bilaç imiş. Yemek istemişler ama nöbetçi dev “maalesef hiç yiyeceğimiz kalmadı. Bir insanoğlu geldi ne var ne yok hepsini yedi bitirdi ama bir türlü doymak bilmedi” demiş. Öteki devler önce inanmayacak gibi olmuşlar ama mağaradaki dev telaşlı haliyle; “İster inanın, ister inanmayın. Dehe işte oradaki mağarada yatıyor. Gidin kendisine sorun” demiş. Sonra kendi aralarında “ ne olur ne olmaz” diyerek yanına gitmemeye karar vermişler. “Tamam” demişler, “o şimdi uyusun biz gece yarısı gelir onu kaynar sularla bir güzel haşlayarak işini bitirir böylece ondan kurtuluruz” demişler.
İşten dönen diğer devlerin kendi aralarındaki bu konuşmaların hepsini duyan Tembel Adam, hemen yatağından çıkıp pencereden dışarı fırlamış ve kendi boyunda bir kütük bularak onu odasına taşımış. Bu kütüğü yatağına koyup üstünü yorganla bir güzel kapatıp kendisi tavan arasına saklanmış.
Gece yarısı olunca devler, ellerinde kaynar kazanlarla Tembel Adamın odasına yavaşça girip hep birlikte kaynar kazanlardaki suları yatağa boca etmişler ve hızlıca odadan çıkıp kaçmışlar. Onlar çıktıktan sonra tavan arasından inen Tembel Adam kütüğü yataktan çıkarıp dışarı atmış ve kendisi tekrar kocaman olan dev yatağının kuru bir köşesine girip bir güzel uyumuş.
Sabah olmuş. Diğer devler işi bahane edip kaçıp gitmişler. Nöbete kalan dev Tembel Adamın kapısına “tık tık” diye vurmuş ve ardından; “İnsanoğlu kardeş uyandın mı? Nasıl, gece rahat uyuyabildin mi?” diye sormuş. Tembel adam; “oh be demiş. Çok güzel uyumuşum ama biraz fazla terlemişim galiba. Çünkü yatak bile iyice ıslanmış” deyince dev irkilmiş. “Vay canına şu insanoğlundaki güce bakın” demiş. “Biz onun üzerine kazanlar dolusu kaynar su döktük o terlemişim galiba diyor” diyerek Tembel Adamın kim bilir ne kadar güçlü biri olduğunu tahmin etmeye çalışmışsa da korkusunu belli etmemeye çalışarak ona yiyecek hazırlamaya başlamış. Yine gün boyu kıyıda köşede yiyecek olarak ne varsa yiyormuş gibi yaparak hepsini dereye atmış. Böylece devler o gün de aç kalmışlar.
Akşam olmuş. Tembel Adam yine erkenden yatmış. Akşamın geç vaktinde işten dönen devler yine aç kalmışlar. Önce “Gitti mi?” diye merakla sormuşlar ama aldıkları cevap maalesef kötü olmuş. Bu defa onu gece yarısı kızgın şişlerle öldürelim deyip onlar da yatmışlar. Onların bu fısıltılı konuşmalarını bile duyan Tembel Adam, yine yatağına dün akşamki kütüğü koyarak kendisi tavan arasına çıkıp beklemeye başlamış.
Gece yarısı olmuş. Ellerinde kızgın demir çubuklarla odaya sessizce giren devler hep birlikte ellerindeki kızgın demir şişlerle yataktaki kütüğü “fosur fosur” delik deşik etmeye başlamışlar. Nihayet demirlerin kızgınlığı geçince hepsi birden odayı terk etmişler. Çünkü ürkeklermiş. Ya ölmeyip uyanırsa bizi öldürür diye korkuyorlarmış.
Aç kalan devler ertesi sabah işe gidememişler. Hepsi mağarada kalmışlar. Gün iki mızrak boyu yükselince Tembel Adamın kapısını çalmışlar; “Hey İnsanoğlu kardeş uyandın mı?” diye sormuşlar. İçerden bir ses “Uyandım uyandım” deyince hepsinin ödü patlayacak gibi olmuş. Ya nasıl olur. Yine ölmemiş” diye paniklemişler. Ama işi çaktırmamak için akşamki yaptıklarını bilmiyormuş gibi yaparak; “Nasılsın. Gece iyi uyuyabildin mi?” diye sormayı da ihmal etmemişler. O da; ”Uyudum uyudum ama dün gece de çok pire vardı. Hep her tarafımı ısırdılar” deyince hepten korkmuşlar. Aslında hepsi birden üzerine çullanıp onu öldürmeyi ve böylece ondan kurtulmayı akıllarından geçiriyorlarmış ama bir türlü cesaret edemiyorlarmış.
O gün ne yapalım, ne yapalım diye düşünürlerken içlerinden birisi; “Ormana gidelim ve ona ağaç koparttıralım. Eğer güçlüyse bizim gibi koca koca ağaçları kökünden söker. Eğer ağaçları kopartamazsa zayıf biri olduğu ortaya çıkar ve biz de oracıkta ondan kurtuluruz” demiş ve bu fikir hepsinin aklına yatmış. Herkes urganlarını alıp Tembel Adama; “Biz ormana odun etmeye gidiyoruz. Sen de gel hem bize yardım etmiş olursun” demişler. Gitse bir türlü gitmese bir türlüymüş. Korkak olduğunu göstermemek için çaresiz onların peşine takılıp ormanın yolunu tutmuş.
Ormana vardıklarında devler tıpkı yerden ot koparır gibi kocaman ağaçları ucundan tutup koparıyorlarmış. Bir ara “Ey insanoğlu kardeş bir ağacı da sen kopartsana” demişler ve boyu yetişemediği için devler ona bir ağacın tepesini eğdirip ucundan tutup çekmesini söylemişler. Ağacın tepesini korkuyla tutan Tembel Adam, devlerin ağacı bırakmasıyla doğrulan ağaçla birlikte gökyüzüne savrulup taa uzaklara fırlamış. Devler telaşla onu aramaya başlamışlar ve bulmuşlar. Ancak düştüğü yerde acıdan kıvranan Tembel Adamı görünce önce şaşırmışlar bu ne yapıyor diye ama Tembel Adam hiç bozuntuya vermeyerek “Hişt susun” demiş. Devler; “Niye? Ne oldu ki?” diye sorunca Tembel Adam; “Ben önce gücümü vermeyerek ağacın tepesine çıkıp ormana şöyle bir göz atmak istedim. Ama buralarda bir yerde bir tavşan gördüm. Onu yakalamak için üzerine atladım lâkin kaçırdım keratayı” demiş ve ardından üstünün başının toz toprağını silerek ayağa kalkmış ve “Yahu, ağaçları ne diye böyle tek tek koparmaya uğraşıyorsunuz. Verin bana uzun bir urgan, bütün ormanı sarıp ve bir çekişte hepsini kökünden söküp eve götüreyim” demiş.
Devlerin hepsi birden paniklemişler ve içlerinden; “Eyvah! Bu adam dağı bizim başımıza yıkacak” diye geçirmişler. Devin birisi hemen ileri atılarak; Aman İnsanoğlu kardeş dur sakın böyle bir şey yapma. Bu orman bize her sene lazım oluyor. Şimdi hepsini kökünden sökerseniz seneye ormansız kalırız. Sen bu işi bize bırak. Biz yaşlı ağaçları koparıp gençlerini ve fidanları bırakıyoruz ki seneye de odun ihtiyacımızı karşılayalım” demiş ve topladıkları odunları ve Tembel Adamı omuzlayıp mağaralarına dönmüşler.
Devlerin, kendi gücü hakkındaki şüphelerinden rahatsız olan Tembel Adam bir gün gücünü göstermek için devleri yanına çağırmış. Büyük bir kayanın önünde durmuş ve evden çıkarken cebine koyduğu kumu eline alıp kayaya yumruk atar gibi yaparken kumu kayaya savurmuş ve ardından devlere dönerek; “Bakın ben, bir vuruşta kayadan kum çıkardım. Hadi sizlerde çıkarın da görelim kim güçlü kim zayıfmış? Demiş ve bütün devler kayaya teker teker yumruk atmaya başlamışlar. Her yumruk atan devin parmakları kırılıyormuş ama kokularından hiç belli edemiyorlarmış.
Kimsenin kum çıkaramadığını görünce bu defa cebindeki yumurtayı eline alıp kayaya yumruk atıyormuş gibi yaparak yumurtayı kayaya fırlatmış ve kırılıp parçalanan yumurtanın sıvısı kayanın duvarlarından aşağı akmış. “Evet” demiş Tembel Adam;”kum çıkaramadınız bari bu defa su çıkarın da göreyim sizin ne kadar güçlü olduğunuzu” demiş. Devler mecbur. Bu defa öteki elleriyle kayayı yumruklamaya başlamışlar. Fakat ilk vuruşta diğer elleri de kırılınca devler elsiz kalmışlar.
Bu durum karşısında devler artık çalışmayı bırakıp dağılmaya herkesi kendi evine yollamaya karar vermişler. İçlerinden biri; “Ey insanoğlu kardeş! Hepimiz sakatlandık. Artık bir arada çalışamayız. Ayrılıp herkes kendi evine gidecek. Kazandıklarımızı bölüşeceğiz ve sana da hak vereceğiz. Ne olur artık bizi bırak, ayrılalım” demiş. Tembel Adam kabul etmiş. Biriktirilen altınlardan herkese birer teneke altın düşmüş.
Tembel Adam ben bu kadar altını taşıyamam. İçinizden birisi beni ve altınımı taşırsa ancak öyle giderim buradan demiş ve Devin birisi onu omzuna bindirip altın tenekesini de eline alıp vedalaşarak ayrılmışlar.
Tembel Adamı omzunda taşıyan dev yolda giderken bakmış ki “bu insanoğlu ne kadar da hafif. Hiç ağır değil. Nasıl oluyor da bu kadar hafif adam o kadar güçlü oluyor?” diye aklından geçirmiş ve sormuş; “Ey insanoğlu kardeş! Sen niye bu kadar hafifsin?” diye sormuş. Tembel Adam da ona;”Ben görünmez zincirle gökyüzüne bağlıyım da onun için ağırlığımı hissetmiyorsun” demiş. Bu defa dev ona; “Peki insanoğlu kardeş zinciri biraz çözsen de ağırlığını hissetsem” demiş. Devin ısrarı karşısında cebindeki çuvaldızı devin omzuna hafifçe batırınca omzu acıyan dev ağırlıktan zannedip “Tamam taman, kabul ediyorum, çok ağırsın” demiş ve yoluna devam etmiş. Nihayet Tembel Adamın memleketine varıp onu evine bırakıp vedalaşarak oradan ayrılmış.
Tembel Adamın evine gelip giden devi uzaktan seyreden bir tilki, dönüş yolundaki devin yolunu keserek sormuş; “Hey! Dev kardeş. Nereden böyle?” diye sormuş. Yorgun dev; “Hiç sorma Tilki kardeş” demiş. “Başımıza neler geldi neler! Bu insanoğlu var ya bu insanoğlu, ocağımızı söndürdü. Bizler artık çalışamaz olduk ve dağılıyoruz. O da bir teneke altınımızı aldı bizden ayrıldı da ondan kurtulduk nihayet. Çok güçlü kuvvetli biridir. Hepimizin yiyeceğini tek başına yiyor” demiş. Duydukları karşısında gülmekten kırılan ve yerlerde kıvranan tilkinin haline şaşıran dev; “Hayrola tilki kardeş ayıp bir şey mi var? Niye gülüyorsun bizim ağlanacak halimize” demiş. Gülmekten bir türlü kendini alamayan tilki bir ara duraklamış ve “Yahu dev kardeş, bu Tembel Adam sizi iyi işletmiş ha!” demiş. Ya bu herif Tembelin tekidir. Ne gücü kuvveti? Yerinden bile kımıldayamaz. Ben istediğim zaman gidip onun tavuklarını çalarım. Beni asla yakalayamaz” der demez dev utancından arkasına bile bakmadan oradan uzaklaşmış.
Devin dönüş yolunda oyalanmasından şüphelenen Tembel Adam o tarafa kulak verdiğinde tilkinin yaptığı tilkiliği anlamış ve hemen tedbir almaya başlamış.
Bu arada haberi alan diğer devler hep birlikte altınlarını geri alıp Tembel Adama bir ders vermek için yola koyulmuşlar. Az gidip uz gitmişler. Dere tepe düz gitmişler ve bir akşamüstü Tembel Adamın kapısına dayanmışlar.
Tembel Adam görünürlerde yokmuş. Fakat evinin tavanından gürültü, patırtı ve takırtılar geliyormuş. “Hey İnsanoğlu kardeş neredesin?” diye seslenmişler. Tembel Adam; “Tavandayım” demiş. Bu defa devler; “Ne yapıyorsun tavanda?” diye sormuşlar. Tembel Adam; “Dedemden kalma bir kılıç vardı. Onu arıyorum” demiş. Bu defa devlerin içinden biri titrek bir sesle; “Dedenin kılıcını ne yapacaksınız?” diye sorunca Tembel Adam hiddetle; “Bana değil de bir tilkiye inanan sizin gibi korkakları kılıçtan geçireceğim” deyince, tilkinin kendilerini de kandırdığını zanneden Devler can havliyle oradan kaçarak uzaklaşmışlar.
Onlar kaçıp kurtulmuşlar Tembel Adam da cesaretiyle övünmeyi sürdürüp gitmiş.
Anlatan: Hanife KOŞAR (99 Yaşında)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder