Yaz mevsiminde çiftçinin biri tarlasındaki kuru otları yakıyormuş. Fakat yanan otların içinden garip bir ses geliyormuş:
- Yanıyorum, ne olur kurtarın, kurtarın beni, kurtarın beni!
Çiftçi sesi duymuş. Gitmiş bakmış ki ateşin ortasında bir yılan var. Yılanın göz göre göre yanıp gitmesine gönlü razı olmamış. Hayvandır yazıktır, günahtır, demiş. Gitmiş bir çuval bulmuş, çuvalı bir sırığın ucuna bağlamış, yılanın yanına uzatmış. Yılana:
- Haydi gir içine! demiş.
Yılan girmiş çuvala. Adam kurtarmış yılanı. Tam çuvaldan çıkaracakmış ki yılan adamın boynuna dolanıvermiş.
Çiftçi, insanlık yapıp yılanı yanmaktan kurtarmış kurtarmasına da yılan kurtulunca adama:
- Ben seni sokacağım, demiş.
Çiftçi:
- Ne yaptım ben sana da sokacaksın? demiş.
Yılan:
- İnsanoğlundan hayvanlara fayda gelmez! demiş.
Çiftçi:
- Ne demek, ben seni bile ateşten kurtardım... Her zaman yardım ederim. Hayvanları, korurum, demiş. Yılan ise insanoğlunun karşılıksız hiç bir iş yapmayacağını söylemiş.
Çiftçi:
- Madem bana inanmıyorsun, gel başka varlıklara da soralım, ondan sonra öldür beni, demiş. Yılan çiftçinin bu fikrini kabul etmiş. Yola çıkmışlar, karşılarına ulu bir çınar ağacı çıkmış. Yılan ağaca:
- Ey çınar, insanoğlu karşılıksız bir iş yapar mı?
Çınar dile gelmiş, söylemiş:
- Yapmaz, bizim dalımızı budağımızı keserler, acımadan yakarlar. Eğer çıkarları olmazsa insanoğlu hiç bir şeye değer vermez, demiş.
Yılan, çiftçiye:
- Bak, duydun mu? Çınar ağacı da aynı şeyleri söylüyor. Ben seni öldüreceğim.
Çiftçi yine:
- Dur hele, bir başkasına daha soralım!!! demiş. Yılan yine kabul etmiş çiftçinin teklifini, sonra mandaya sormuşlar aynı soruyu, Manda da:
- İnsanoğlu mu? Bizim sütümüzü sağarlar, yerler, içerler, bize değer vermezler. Kendi hayatlarını bütün hayvanların hayatından değerli tutarlar, rahatları için hayvanları kesmekten öldürmekten kaçınmazlar. Nankördürler onlar, yavrularımızı öldürürler, onların etlerini yerlerken zevk duyarlar. İnsana güven olmaz! demiş.
Yılan çiftçiye, çiftçi de yalvarırcasına yılana bakmış.
Yılan "artık sonun geldi" der gibi dilini çıkarıp çiftçinin gözlerinin içine bakıyormuş. Çiftçi çaresizlik içinde çırpınıyormuş. Ölmek ile yaşamak arasındaki mesafe artık iyice daralmış, ölüm anlık bir mesele haline gelmiş. Çiftçi hayatının sonuna yaklaştığını düşünürken oradan tilki geçiyormuş. Yılana son bir ümitle:
- Bir de tilkiye soralım, ondan sonra ne yapacaksan yap, demiş.
Tilkiye sormuşlar, o da yılana hak vermiş.
- İnsanoğlundan hayvanlara fayda gelmez, demiş. Ardından "Helal olsun sana yılan kardeş, nasıl yaptın da sen bu adamın boynuna sarıldın? Cesursun doğrusu. Cesaretine hayran kaldım. Adamın boynuna nasıl sarıldığını anlatır mısın bana? demiş. Yılan olup bitenleri bir bir anlatmış tilkiye.
- Öyle mi? Ölsem inanamam buna! Bu çuvala girmiş olamazsın! Haydi göster nasıl girdiğini, demiş. Yılan, çiftçinin boynundan ayrılıp böbürlene böbürlene girmiş çuvala.
Tilki heyecanla çiftçiye dönüp:
- Tezce bağla çuvalın ağzını! İyi bağla! diye bağırmış.
Çiftçi çuvalın ağzını bağlamış. Tilki yine, çiftçiye:
- Ez onun başını! Öldür onu, demiş. Adam taşla yılanın başını ezerken kendi sonunu da düşünüyormuş. Acaba tilki ne yapardı çiftçiye? Yılanın öldüğünden emin olunca çiftçi, tilkiye:
- Öldü! demiş. Tilki:
- Sağ ol, o benim yavrularımı ben olmadığım zamanlar sokup öldüren insafsız bir hayvan! Öcümü aldım. Ayrıca senin tavuklar da çok lezzetliymiş. Bu gece iki tanesini daha yedim. Sen olmasan ben ve yavrularım aç kalacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder