Türk sinema tarihinin ender kaliteli filmlerindendir. Türk sinemasında toplumsal gerçekçiliğin ilklerinden sayılmaktadır. 1962 yapımı film de ezilen ve ezen, iyi ve kötü, haklı ve de haksız gibi ikilemleri birbiri içine geçmiş haliyle izleyiciye sunulmaktadır. Mutlak iyi olmadığı gibi mutlak kötü de bulunmaz karakterler içerisinde. Irazca (Aliye Rona) karakteri her ne kadar ezilmiş köylünün kadınca sesi olsa da, o da hakkını ararken önceleri göze göz düşüncesiyle yaklaşmış, filmin bir çok karesinde bencil tutumlar sergilemiştir. Film de asıl kötü karakter Haceli( Erol Taş) değil, Haceli üzerinden ortalığı karıştıran muhtardır( Ali Şen). Muhtar, burada halkın seçtiği kişi olmasına karşın, zulm etmekte ve hak yemektedir.
"yılanların öcü, köy gerçeğini derine giden bir görüş, yaşayan, akı karası dengeli insanlarla ve gürbüz, diri, renkli bir dille veriyor" der sabahattin eyuboglu.
ROMANIN ÖZETİ
"....Bayramgil, yedi yıl önce satın alınan bir bey çiftliğinden borçla 40 dönüm kadar toprak almışlar, yüklendikleri borcu da yeni bitirmişler. Boyunduruğun bir yanına öküz, bir yanına inek koşuyorlar. Kır bayır topraklarının ancak üç evleği, yani 750 metrekaresi sulanabiliyor, üst yanı yanıyor. Üst yanı çorak, kurak topraklar. Ama kara bayram, karısı, üç çocuğu ve anası Irazca umut içindeler: gelecek harmandan sonra bir öküz alacaklar, ineği temelli sağımlık yapacaklar. Eğer bir sel, bir bela, yeni bir köy belası gelmezse, daracık evlerine yeni bir oda ekleyecekler...
Birden bir "heykel" işi çıkar. İlin valisi, Türkiye halkının nasıl bir "mutluluk" içinde yaşadığını sembolize eden büyük bir anıt dikme sevdasına kapılmıştır. Bu sevdayı gerçekleştirebilirse Ankara'nın gözüne biraz daha girecektir. İlçelere, köylere salma yapar. Karataş muhtar, salınan parayı, hiçbir başka çaresi olmadığı için, köy içindeki alanlardan bir "evyeri" satarak bulmayı düşünür. Köy içinde 20 ailenin evi vardır. Hiç kimse evinin önüne ev yapılmasını istemez. Hela ve gübrelik, köylerde evin ardına verildiği için, yeni evin ardı, eski evlerden birinin önü olacaktır. Bu "hakaret"e katlanacak "arkasız" bir aile seçmeli ki, hiç tepkisi olmasın. Bu aile, kara Bayram ailesi olabilir. Böylece muhtar, Bayram'ın ev önünü, yeni bir eve gereksinimi olan kurul üyesi deli Haceli'ye satar. Deli Haceli gelir, temel açmaya başlar.
Bayram'ın anası yaşlı Irazca, "bu iş olmaz!" diye dikleşir. Bir kızılca kıyamet kopar. Irazcagil geceleyin kalkıp temeli doldururlar. Ötekiler gelip yeniden açarlar. Irazcagil, Haceli'nin kerpiçlerini kırarlar. Haceli gelip bayram'ın karısına saldırır. Haçça gelin, çocuğunu düşürür. Muhtar da Bayram'ı odasına çağırıp, dövdürür. Kara Bayram ailesinin mutluluk düşü, kimseye zararı olmayan o küçücük düş, yıkılıverir. İş işten geçtikten sonra kaymakam gelir, Irazca'nın evi önüne ev yapılmasını önler. Düşürülen çocuk için ise savcılığa gitmelerini söyler. Bundan sonra muhtarla bayram arasındaki "barış konferansı" başlar. Muhtar, bayram'a: "gitme mahkemeye!" der, bayram gidecektir. O zaman muhtar bir hikaye anlatır. Biçim olarak biraz "açık" görünen bu on iki satırlık hikaye öz olarak şunu deyimler: "ister burada kal, bizimle barış, ister mahkemeye git; ipin bizim elimizdedir. Eninde sonunda senin ananı belleriz!" fırdolayı dağlarla çevrili Karataş'ta bu gözdağı korkunçtur. Kara bayram gibi yoksulların ipi, gerçekten, sırtını ilçedeki kodaman particilere ve yöneticilere dayamış muhtarın ve Deli Haceli'nin elindedir. Eğer barışmazsa, pundunu bulup daha hesaplı bir sille ile temelli yıkabilirler adamı. Bundan dolayı bayram duraklar. Fakat Irazca direnmesini sürdürmektedir: "davacıyız! düşün yollara... yollara" der. ...."
Evvela cumhuriyet gazetesinde tefrika halinde yayımlanan ve yayımlandığı andan itibaren 1962 senesinde milliyetçi çevrelerde büyük bir infial yaratan Fakir Baykurt romanıdır. Tefrika roman Cumhuriyet Gazetesinin Yunus Nadi ödülünü kazanınca hepten kıyamet kopar. Bu çevrelere göre roman "Türk köylüsünü ahlak ve faziletten mahrum bir toplum olarak" göstermektedir. Roman aynı yıl sinemaya aktarıldığında sansürlenir.
Toprak adlı derginin Mayıs 1962 sayısında "Türk sinemasında yılanlar" başlıklı bir yazıda şöyle denir: "Türk sinema sansürü ne yapmıştır: Hükümetin otoritesini kıran, Türk köylü ve şehirlisini iki ayrı millet halinde takdime yeltenen, müstehcen olan, dine tecavüz eden bir-iki cümlenin filmden çıkarılmasını istemişti... Aile kutsiyetini sarsıcı ve cemiyet nizamlarını bozabilecek, suça tahrik ve teşvik edecek, dini akidelerimizi rencide edecek durumlar görüldüğünden gerekli tadilatın yapılmasının..." izleyen aylarda Tarsus'ta, Erzurum'da, Niğde'de gösterime giren film "milliyetçi gençler" tarafından protesto edilir, film afişleri asılmaya başlandığı andan itibaren yırtılır, film esnasında "kahrolsun komünistler! kahrolsun kızıl yılanlar! komünistlere ölüm!" şeklinde sloganlar atılır.
Filmde koparan bir sahne vardır ki şöyledir.
Muhtarın odasında köyün ileri gelenleri Haceli ve kara bayramı barıştırmaya, daha doğrusu kara bayramı davacı olmaktan vazgeçirmeye çalışmaktadırlar. Hatçe’nin iğne paralarının Haceli’den alınacağına, Fatma’nın ara sıra Hatçe’ye çapaya tırpana yardıma gideceğine, kırılan kerpiçlerin unutulacağına dair sözler verilir Bayram’a. Ancak Bayram yediği dayağı ve kesilen kuzusunu sorar muhtara, barışmaya yanaşmaz ve muhtar kopar artık sinirden.
Bayram: “Bu sualimin cevabını aldım (yediği dayağı kasteder). Peki kuzu ne olacak?
Muhtar: Tamam onu kabul ettik, öderiz kuzuyu.
Bayram: Ben kendi koyunum gibi kuzulu koyun isterim.
Muhtar: (dalga geçerek) hay hayy, başka bi eksiğin var mı Bayram.
Bayram: Olmaz. Bu iş böyle olmaz muhtar.
Muhtar: Nasıl olurmuş bayram efendi. Olurunu söyle de senin hacatına göre delik delelim.
TRT mi kesmiştir, yoksa Metin Erksan mı bu kısmı atladı bilmiyorum ama temel doldurma boşaltmayla alakalı bayramla Fatoş ( Haceli'nin karısı) arasında geçen hoş diyalogu bu filmde göremedim.
- Niye doldurup doldurup boşaltıyonuz? Çok hoşunuza mı gidiyo?
- He ya, çok hoşumuza gidiyo..
- Çok mu datlı oluyo doldurup doldurup boşaltması?
- çok datlı oluyo.
DİĞER BAZI REPLİKLER
-dünya yılana garmış anam.
-köy yerinde erkek çocuk eyidir.
-muhtar bil ki bende delik ikiyse sende de ikidir.
-komşu olurduk ırazca halam.
-sağa ne lan bekçi!
-demek o gada zevkli oluyo hee?
-gaymaklı baklava gibi.
-muhtar sen bi siyasetine uyduruve gari.
-bi düş gurdum ana. Tarlayı çiftlemişim, öküzleri çiftlemişim, garıları çiftlemişim.
-biz yidik Allah artırsın, sofrayı guran galdırsın!
-öküzünü bıçakleyceklee...
(Ekşi Sözlük'ten Derlenmiştir.)
Filmi İzlemek İçin Tıklayınız.(1985)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder