31 Ağustos 2007 Cuma

Köy Ağzı ( Kelimeler O-Ö-P-R Harfleri )



Seçim Koşar ve Salih Emmisi. Seçim Şimdi Askere Gidiyor.



Köy Ağzı=Karşılığı
Ôlan=Oğlan
Olcag=Olacak
Omca=Kütük
Orcinel=Orijinal
Oruspu=Orospu
Oşt=Hoşt
Ovaz=Üvez
Ovul=Oğul
Ovuz=Oğuz
Ölmeseg=Ölümcül
Öndere=Öküz Dehleme Çubuğu
Öndüre=Üvendire
Örenci=Öğrenci
Öretmen=Öğretmen
Örtmen=Öğretmen
Örüsger=Rüsgâr
Ösürüg=Öksürük
Öşt=Hoşt
Ötürüg=İshal
Öylen=Öğle
Öyün=Öğün
Pagrag=Bakraç
Pâlu=Pahalı
Panga=Banka
Pasdal=Yaprak Tütün İstifi
Paturon=Patron
Pêliven=Pehlivan
Pencire=Pencere
Peneg=Ahır Penceresi
Peşgür=Peşkir
Peştanbal=Peştamal
Pevrike=Fabrika
Peyk=Parça
Pıcag=Bıcak
Pileg=Plak
Pileke=Plaka
Pin=Tavuk Kümesi
Pisgevüd=Bisküvi
Pisilget=Bisiklet
Poça=Bohça
Pontul=Pantalon
Pörtleg=Dışarıya Çıkıntılı
Puroce=Proje
Pût=Kavrulmuş Un
Puvan=Puan
Puvar=Puvar
Râbet=Rağbet
Râmen=Rağmen
Rapur=Rapor
Rasdik=Lastik
Rediye=Radyo
Resdig=Lastik (Kuş)
Rodos=Lodos

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Yağ Satarım, Bal Satarım





Yağ satarım oyununda önce bir ebe belirlenir. Oyuncular yüzleri birbirine dönük halka oluşturacak biçimde yere otururlar. Ebe bir mendilin ucunu düğümleyerek eline alır. Bunu arkasında saklayarak halkanın çevresinde dolaşmaya başlar. Bazen mendili bir oyuncunun arkasına bırakıyormuş gibi duraklar. Buna benzer hareketlerle oyuncuları şaşırtmaya çalışır. Oturanlar arkalarına bakamazlar. Ancak elleriyle yeri yoklayabilirler. Bu sırada da herkes, hep birlikte oyuna adını veren şarkıyı söyler:

Yağ satarım bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Alacağına, bulacağına
Bir kaşık ayran
Yarın sabah bayram.

Yağ satarım, bal satarım,
Ustam öldü, ben satarım.
Ustamın kürkü sarıdır.
Satsam 15 liradır
Zam-bak Zum-bak
Dön arkana iyi bak

Ebe, birkaç kez bu şekilde dolandıktan sonra elindeki mendili belli etmeden oyunculardan birinin arkasına yere koyar. Arkasına mendil bırakılan oyuncu, bunun farkına vardığı anda mendili alarak ebeyi kovalamaya başlar. Kovalamaca esnasında, daireyi oluşturan diğer çocuklar hep bir ağızdan "tavsan kaç tazı tut" diye bağırırlar. Ebe, yakalanmadan onun yerine oturursa, mendili alan çocuk ebe olur; yakalanırsa, oyun aynı ebeyle devam eder.

Farklı bir biçime göre ise, ebeyi kovalayan oyuncu, ebe yerine oturuncaya değin mendilin bağlı topuz biçimindeki ucuyla arkasından vurarak onu cezalandırır. Elinde mendil bulunan oyuncunun ebeliğiyle oyun sürer.

Aynı zamanda arkasına mendil bırakılan çocuk bunu fark etmez de ebe bir tur atıp yanına geldiğinde bu sefer ebe onun sırtına bu mendille vurarak onu kovalar. Bu fark edememe cezasının ardından aynı ebe dolanmaya başlar.
 /Çetin KOŞAR




BİR HABER:  Avrupalı çocuklar da 'yağ satarım' oynayacak 

Konya'daki bir ilköğretim okulunun öncülüğüyle hazırlanan projeyle 'sek sek', 'yakar top', 'yağ satarım bal satarım' ve 'yedi kiremit' gibi Türk oyunları, Avrupa ülkelerindeki çocuklara tanıtılacak. 

Merkez Karatay ilçesindeki Feritpaşa İlköğretim Okulu'nun Müdürü Tuncay Acar, AB ülkeleriyle sosyal ve kültürel yönden bilgi, beceri ve sosyal etkileşimin sağlanabilmesi için 'Comenius 1 Okul Ortaklıkları' projesini hazırladıklarını belirtti. Proje için Avrupa'nın birçok ülkesindeki okulla iletişime geçtiklerini ifade eden Acar, "Almanya, Romanya, Slovenya, Litvanya, Polonya, İtalya, Yunanistan ve Slovakya'dan olumlu cevap aldık. Türkiye'ye gelen Almanya, Slovenya, Litvanya ve Slovakya'dan 6 öğretmenle projenin netleştirilmesi için toplantılara da başladık. Projeyi AB Eğitim Komisyonu'na sunacağız." dedi.
Konya, AA


Ne Dediler:
-Bizim oralarda bir de "yağlıca ballıca dayak atarım" bölümü vardı tekerlemenin. Kaçarken de zambak zumbak denilen yerde ise "ekşili köfte yiyen var ekşili köfte yiyen var" diye ritm tutulurdu alkışla birlikte. Zambak zumbaktan anlamlı olsa da hikayeyle alakasını düşünmedik hiç. Usta da ölmüş zaten, evet hakikaten psikopatmışız.

-Aynı oyun Hollanda 'da "zakdoekje leggen, niemand zeggen" (mendili yere atalım, kimseye söylemeyelim) şeklinde bilinmektedir.

-Bu oyunda tekerlemenin temposu adeta saykedelik müzikalleri (varsa öyle bir şey) kıskandıracak abukluktadır. Çömelmiş çocuklar, ağır bir tempoda, karamsar bir neşeyle söylenen ilk kısım. Gerilimin tırmandığı, nefeslerin tutulmaya başlandığı zambak zumbak bölümü. Artık bir var oluş mücadelesine dönüşmüş, iki kişiden sadece birinin yaşamaya devam edeceği adrenalin yüklü tavşan kaç kısmı. Son kısma geçiş aslında tüyler ürperticidir. Ne kovalayan ne de kovalanan olmama garantisinin verdiği rahatlık ve oluşturulan halkanın dışındaki var olma mücadelesinin gerilimiyle haykırılır bu son kısım.

-Bu oyunun tekerlemesindeki "zambak zumbak" kısmındaki zumbaktan kasıt aslen "zoom yap"tır. dikkat ederseniz bu sözlerin hemen arkasından gelen "dön arkana iyi bak" cümlesi de bu savı fena halde desteklemektedir. (zoom yapınca daha iyi bakılabilmektedir zira)

-Yağ ve bal sattınız tamam e bu da bir iş; Ama neden ustanız öldükten sonra satmaya devam ettiniz? Ustanızın kürkünün neden sarı olduğunu ve onu da satarsanız beş para etmeyeceğini bilmediniz ama çok ama çok eğlendiniz. Olsun bu da iyi, üç günlük dünyada...


-Bir Zeynep UĞURLU  şarkısı.

kaybetmedim,
döndüm gittim işte bak bitmedim
aşklarım var...
zor günlerim,
geçti bitti işte ben bitmedim
dostlarım var
gel gör beni, sevgisiz mi?
bu kalp deli, sevilmez mi?
bir ben daha bulunur mu?
yok bir daha, ben asla, var ya...
yağ satarım bal satarım
senle sensiz yine yaşarım.

26 Ağustos 2007 Pazar

Tütün Nasıl Yetiştirilir?



Tütün Tarlası

/Hicabi AY
Şubat ayında genellikle bahçe alanları sürülür. Mart ayı başlarında başlanır çapa ile maşlama (fide yastığı) yapılmaya. Maşlama 1 ila 1.20 enlerinde ve yaklaşık 15 metre boylarında yarım silindirik vaziyette yapılır. Toprak bir hafta böyle havalandıktan sonra tekrar daha ince vaziyete getirilecek şekilde çapalanır (kazılır).

Fide ekimi Mart ayının son günleri veya Nisan ayının ilk günlerinde yapılır. Ekime hazırlanan tohumlar bir torba içerisinde hafif ılık su ile ıslatılır. Tohumlar çimlenmeye başlayınca toprak son bir kez daha çapa yapılarak üzerleri düzlenir. Bir yıl önceden ayrılmış olan kemre(çiftlik gübresi) üzerine serilir. Bu arada gübre içerisindeki solucanlarda rahatsız olurlar. Çimlenen (çillenen) tohumlar elenmiş odun külü ile karıştırılarak (birim alana düşen tohum sayısının azalması için)   bulunan potastan da yararlanılmış olur. Yastıkların üzerine elle serpilir. Daha sonra tohumlar rüzgârda uçmasın diye çamaşır yıkanan antika tokmaklarla (tokaç) toprak iyice dövülerek sıkıştırılır.

Ondan sonra sabah akşam güneş doğmadan ve güneş battıktan sora fidelikler her gün Süzeglerle sulanmaya başlanır. Ayrıca dana dişi (danaburnu) kösnü (köstebek) Tovuk (tavuk) kedi ve köpekle de mücadele başlamıştır. Fideliklerin etrafı tavuklar girip de eşinmesinler diye ince ağaç dallarıyla sepet gibi örülür. Bu arada maşlama ortalarına sarımsak dişleri dikilir. Kenarlarına oturak fasulyesi (fasille), marul, şekerpancarı dikilir. Bazı köşelere yada ayrı bir yastığa domates biber patlıcan gibi sebzelerin tohumları ekilir. Sakız kabağı (karakabak) bezene (bezelye) Eşşek fasulyesi (bakla) ekilir. Bu sebzeler normalden daha hızla yetişerek tütün dikimlerinde yemekleri yapılır. 

Boz çifti, ikileme isimleri altında sürülen tarlalar, tütün fideleri on ila on beş cm. boyutlarına ulaştığında, Mayıs ayının ikinci yarısında tarlalar taraz denilen üçüncü bir sürme işleminden daha geçirilir. Toprak hâla TAV’a gelmemişse taranır. Bu arada fideliklerin yabani otları tek tek elle ayıklanır ki bu işlem gerçekten zordur. MART ve NİSAN ayının o rutubetli ve soğuk havasında bir de sulanan fideliklerden küçücük yabani otları ayıklarken el parmaklarınızın donduğunu zannedersiniz ve eller belirli bir zaman sonra hissizleşir.

Tarla taranırken açık aralıklarla turp, mısır, nohut ve fasulye tohumları serpiştirilir.

Sabahın erken saatinde fideler yolunur. Taraz ve Tarak işleminden geçen tarla yaklaşık 40 cm. aralıkla Karık denilen belirli aralıklarla şeritlenir. Fideler bu karıkların orta noktalarına Sivrüç denilen tabancaya benzeyen ağaç aletle dikilir. Dikme işlemi yapılırken Ibrık denilen kaplar vasıtasıyla yere açılan delikler ıslatılır ve aynı aletle deliklere yerleştirilen fidelerin saçakları çamura yapıştırılır ve delik kapatılır. Dikim suyu fuculara doldurularak kağnı ile ya da boyunduruğun ucuna takılan iki çengele takılan iki 20 kiloluk teneke vasıtasıyla insanlar tarafından taşınırdı. Dikimin son gününe Kesimcelik denir. O gün tütün dikmeye gelenlere helva ikram edilirdi.

Dikme işlemi artık traktörlerin arkasına takılan makinelerle yapılmaktadır.

Tütün fideleri dikildikten sonra karık aralarına Pırasa, Karalahana, Biber, Patlıcan ve Domates fideleri dikilir.
         
Dikimden 3 ila 4 gün sonra tutmayan fidelerin yerine yenileri dikilir ki buna aşılama denir. Tarla dikime hazırlanırken haşereler fideleri kesmesin diye şimdilerde kullanımı yasaklanan DDT isimli kimyasal bir tarım ilacı kepekle karıştırılarak tarlaya serpilir. Ki bu ilaçlar ve zirai gübreler sayesinde tabii ve ekolojik dengenin ne hale geldiğini anlatmaya sanırım gerek yoktur.
   
Fideler tekrar canlanıp ta büyümeye başladığı Haziran ayının ilk yarısında çapa işlemi yapılır. Çapa esnasında fidelerin kesilmeden yabani otların kesilmesi gerekir çok yakın olanlar elle koparılır. Çapa esnasında binlerce metre kare alan elden geçirilmiş olur.
   
Çapa işleminden sonra Haziran ayının ikinci yarısından sonra tütün kırmaya başlanır. Sabah ve akşam serinliklerinde kırılan (toplanan tütün yaprakları) evlerin bir köşesinde salaç altlarında yada gölgelik bir ağaç altında gün boyu dizilir. Dizme işlemi minyatür bir kargıyı andıran uçları yassı ve jilet gibi keskin olan kendine has Tütün Dizme İğneleriyle yapılır. İğneye yapraklar damarlarından dizilir damara rastlamayan yapraklara Yirük denir ve kurutma esnasında bunlar ipten kopup düşerler. Dizilen yapraklar pamuk ipine sıyrılır. İp boyları genellikle üç buçuk kulaç yaklaşık dört buçuk metredir. Sırasıyla Dip, Orta, Dorukaltı ve Doruk isimleri altında yapraklar sırayla toplanır. Bu sıralamada en kaliteli yapraklar doruk altı denilenlerdir. Son yıllarda tütün kalitesini artırmak amacıyla dip denilen toprağa yakın yapraklar toplanmamakta, kökün dibine sıyrılmaktadır.

Biz Küçükken Tütün Bitkileri Böyle Büyüktü.


İşte tam da tütün dizmeleri denilen bu dönem kişi başına tam iki buçuktan üç vardiyalı bir çalışma dönemidir. Sabah ezanında kalkılır gece bir ikilerde yatılır. Bu dönemde hiç bir sosyal faaliyet olmadığı gibi düğünler bile ertelenir. Bu çalışma temposunun sonuçlarından olsa gerek yemek yapma kültürümüz bile zayıf kalmıştır. Bu dönemde ellerdeki o zifir denilen maddenin acılığı hiç çıkmaz.
    
İplere dizilen yapraklar kuruması için ev, Salaç ve Samallık duvarlarında, sergen denilen, yağışlı havalarda üzeri naylonla örtülebilen kendine has bir yöntem yada Salaç Vagonu denilen sistemlere asılırlar.

Aslında salaçların yapılışı (üstü çatı kenarları açık özel yapılardır) bile ayrı bir anlatım konusu olacak kadar meşakkatli ve teferruatlı bir iştir. Tütün asılan vagonlar yağışlı havalarda salaç altlarına toplanır. Yağmur başlayınca köy yollarında başlayan bir koşuşturmaca vardır. Zannetmeyin ki olimpiyatlara hazırlık var; tütün mahsulünü ıslanmaktan kurtarmaya koşanlardır.

Kuruyan yapraklar Hevek (hevenk) yapılır. Tepelerine takılan Kevükler (ağaçtan yapılan ilkel çengel) sayesinde yüksekçe yerlere asılırlar. Bu aşamadan sonrası çok önemlidir hevekler fazla sıcak ortamda çok kuru olursa yaprakları ufalanır ya da aşırı rutubete maruz kalırsa küflenir her iki durumda da ürün zarar görür. Hevekler bir kaç ay mağaza denilen depoların tavanlarına ağaçlarla yapılan düzeneklere asılır ve oyle depolanırlar.

Kışın serin aylarında tütün hevenkleri açılır. Yapraklar teker teker kontrolden geçirilerek seçme yapılır. Hasarlı ve hasta yapraklar ipten koparılıp atılır. Atılan bu yaprakların arasından biraz iyice olanları toplanıp Pastal yapılır. Seçme işleminin ardından bu kurumuş tütünlerin bulunduğu ipler istif yapılır. İstif yapılırken yaprakların asker misali tek sıra olmasına dikkat edilir. İstifin üzerine ağırlıklar konularak preslenir. Preslenme sebebi Tonga dediğimiz balya yapılırken az yer kaplamasını sağlamaktır.
   
İstifte on beş yirmi gün bekleyen tütünler daha sonra yaklaşık ip boyları bir metre kesilerek tonga sandığı denilen  özel bir sandık yardımıyla tonga (balye) yapılır. Tonga yapılışı Çul denilen kendir kilimden 25 ila 30 santim genişliğinde 3 metre boylarında ki bezin ucuna önceden kesilerek hazırlanmış, Tura yapılmış kendir ip takılarak sandığın altından sağ yöne doğru serilir ve fazlası da üsten dışarıya bırakılır. Sonra sandık boyutuna göre kesilen tütün dizili ipler yaprakların kuyrukları içeri gelecek şekilde duvarcı ustasının duvar bağlantısı yaptığı gibi bağlantılı bir şekilde üst üste üç sıra halinde istiflenir. Kapağı kapatılan sandık insan ağırlığı ile iyice sıkıştırılır. Daha sonra kapaklar açılarak çulun dışarıda kalan kısmı da üstüne serilerek balye ayna tarafındaki ipler bağlandıktan sora ön ve arka yüzlerinden aynı ip ile dağılmayacak şekilde dikilir.

Son aşamada küflenmeye dikkat edilerek satış günü beklenmeye başlanır. Satış sırası gelen köy tütünlerini götürüp tekel ya da tüccar depolarına teslim ederler.

Tütün paraları nasıl ödenir bilmiyorum ama parasını alan çifçi aile reisi çoğu zaman borçlu kalır.

Akşam yolunu gözleyen ve tütünün yetiştirilmesinde bir ırgat gibi çalışan ailenin çocukları boş ve nafile yere bir kilo helva getirecek babamız diye beklerler.
     
Ben bu tütün yetiştiriciliğini anlatmaya çalışırken acayip bir şekilde sıkıldım ALLAH onunla uğraşanlara sabırlar versin. Bunu anlatmaktaki amacım sigara içen biri olarak tütüncülüğü sevdiğimden değil hayatımızı etkileyen adeta kültürümüzü oluşturan bu en zor yetişen ürünle geçinmeye çalışanların durumunu gözler önüne sermekti. Allah onlara kolaylıklar versin
    
Saygı ve sevgilerimle


Tütün Tongaları
Artık Yapılacak bir şey yok. Ne verirlerse, Başüstüne.

Şamama Üstüne Notlar



Yönetmen: Yeşim USTAOĞLU
Pontusun Yitik Kızı Tamama
Ya da
Bulutları Beklerken


Köy Ağzı çalışmamızın “Ş” harfini hazırlarken karşıma çıkan “Şamama” kelimesi birden bire o misklerden de öte doyumsuz şamama kokusunun burnumda tütmesine neden oldu.

Şamama dediğimiz bitki, yuvarlak, sarı yeşil, sarı kırmızı ya da sarı kahverengi çizgileri olan ve çok güzel kokan bir kavun türüdür.  Aynen kavun karpuz gibi tefek üzerinde çiçek açar fakat, onlar gibi fazla büyümez ancak ele avuca sığacak kadar gelişirdi. Ömrü hayatımda bu şamamayı Hikmet dayının (USTAOĞLU) avlusunda bitki olarak, Kemal (ŞEN) abinin elinde de koklarken görmüştüm. Daha sonraları nedense kaybolup gitti.

Olgunlaştığında elbette yenmezdi. Hem hasat edildiği anda o güzel kokusu olmaz, buğday unu ya da kepeğinin arasında bir hafta on gün bekletilir ondan sonra o misler gibi kokusunu yaymaya başlardı. Evlerin bir köşesine konarak ya da tavanın orta yerine bir iple asılarak ev içlerinin güzel kokması sağlanırdı. Bunun dışında boş vakitlerde de insanlar ondan bir tane eline alır gezip dolaşırken sık sık gül koklar gibi koklar, koklamaları için eşe dosta ikram edilirdi.

Her güzel şey gibi Şamama yetiştirme işi de önce kolonya sonra parfümler çıkınca unutulup gitti. Oysa onun kokusu gayet doğal ve sağlıklıydı. Şimdiki parfümler öyle mi; Cilt dezenformasyonunda tutun da nefes darlığına kadar nice rahatsızlıkların kaynağını oluşturmaktadırlar.

Bitki olarak Şamamanın köyümüzdeki durumu bundan ibarettir. Ancak bir de Ulusal kültürümüzde Şamamanın yerine bakmakta fayda vardır.

TDK sözlüğünde “ufak tefek, sevimli kimseler” için kullanılan “Şamama Gibi” deyimi Şirin ve yaramaz kız çocukları için kullanılır. Erkek çocuklara söylenen “Kerata” nın müennesi/dişisidir.

"Şamama" kelimesi aynı zamanda "Afkurma, Çemkirme, Kes sesini" gibisinden bir "çıkışma" olarak da tercih edilen bölgeler vardır.

Şamama kim, sen kimsin?
Trakya bölgemizi, İpsala Kavunlarını, Keşan’ı ve Haldun TANER üstadın “Keşanlı Ali Destanı” nı bilmeyenimiz, duymayanımız yoktur. Baş kadın oyuncu Zilha'nın “toplumcu gerçekçi” şarkısında da geçer Şamama. Zengin hanımın fino cinsi bir köpeği vardır. Adı Şamamadır. Pek nazlıdır. Pek burjuva itidir. Günlerden bir gün densizin teki, köpeğe laf eder. Cevap gayet güzeldir. Tarihe, edebiyata, geçer. "Şamama kim, sen kimsin? Herkes haddini bilsin".

Şamama şarkısı diye bilinen şarkıdan bir bölüm;
"yavaş gel yavaş
şamama kim sen kimsin haddini bil karabaş
ulan kirloş pasaklı ulan şafi suratlı sulu salyalı ayyaş
o hiç senin küffün mü, o bir küçük hamfendi

trençkota bürünmüş benburi marka, bilmiyon mu?
kibar koku sürünmüş koksana kok bak, duymuyon mu?
mizanpili yaptırmış kuyruğuna dek, görmüyon mu?

Tamamını İzlemek İçin:

Karacaoğlan’ın bir Türküsünde "meme"yi ifade etmek için kullanılmıştır. “şamaması diklenmiş, eli yüzü nurlanmış (…)”

Mustafa keser'in söylediği bir şarkıda da;

“şamama da küçük hanım, şamama
şamama da küççük hannım, şamama
her gün gider sinemaya hamama
her gün gider sinneemmayya hamama
delikanlılar dururken [hahahayyyt]
delikanlılar dururken [way amman]
niyeğe vardın, babama, babama.”

Bazı yörelerde taş gibi kız manasında kullanılır, "şamama gibi kız" şeklinde.


Azerbaycan Edebiyatında Şamama
Azerbaycan halk destanlarında âşığın, rüyada yakıldığının (buta) dışında ikinci bir güzelle evlenmesi nadir rastlanan bir hadisedir. Nizâmi'nin "Hüsrav ve Şirin"inde de, Hüsrav, Meryem ve Şekerle evlendikten sonra Şirinle evlenir. "Şehriyar" da âşık, bu tadan başka ve aynı zamanda Gence Hanımın kızı Şamama, Beyim ile yuva kurar.


Bir Azeri Şiirinde Şamama
Lay lay alma, şamama, Gedib alma şamama
Camalıva eyləyir, Hər gün tamaşa, mama
*
Lay lay dedim yatasan, Çətin yatma, yat, asan
Arzım budur ucalıb, Günə, aya çatasan


Pontusun Yitik Kızı Tamama
Şamamanın yaptığı çağrışımlardan biri de “Tamama” dır. Bölgemiz tarihine bilimsel ve belgesel olmasa da sözel olarak yaptığı katkılarından dolayı yazar Yorgo Andreadis’i burada anmadan geçmek olmaz. 1880 yıllarında Karadeniz'den Batum'a oradan da Selanik'e göç etmiş bir ailenin çocuğudur. Babası Kyriako Andreadis 1880'li yıllarda Batum'da kurulmuş bulunan Pontus Ulusal Meclis üyesidir. Yorgo Andreadis‘in 1916 - 1924 tarihleri arasını işleyen 22 adet kitabı bulunmaktadır.  Kitapların konusu; zorla vatanından koparılma, göçe zorlama, vatandan ayrılık ve vatan hasreti, göç acısı ve göç sebebi ile düşülen kötü durumların konu edildiği çok hüzünlü yayınlardır. Türkçe'ye çevrilmiş kitaplarının tamamı belge yayınları'nın mare nostrum dizisinde yayımlanmıştır.

Yorgo Andreadis'in yazdığı bu kitaplardan birisi de Pontusun Yitik Kızı Tamama (ya da Şamama) 1910'larda Karadenizde gerçekleşen zorunlu Rum göçünün geride bıraktığı iç acıtan bir hikâyeyi anlatan hayat hikâyesidir. Bir Türk subay tarafından evlat edinilen küçük kız çocuğu Tamama'nın tam da Kıbrıs Barış Harekatı sırasnda küçüklüğünü hatırlamasını anlatır.

Yeşim USTAOĞLU ve “Bulutları Beklerken”
Türkiye, Fransa Almanya ve Yunanistan ortak yapımı olarak 2003 yılında Çamlıhemşin yaylalarında çekilen “etnik ve belgesel” nitelikli bir Yeşim Ustaoğlu filmi olan “Bulutları beklerken” senaryo dalında Ustaoğlu’na Amerika'nın en popüler bağımsız film festivali Sundance'de ilk ödülü aldı. Ardından da Ermenistan’da gerçekleştirilen Golden Apricot Film Festivali’nde FIPRESCI ödülüne değer bulundu. (Bkz: http://www.ntvmsnbc.com/news/333445.asp  Filmin senaryosu Yorgo Andreadis'in yazdığı  Pontusun Yitik Kızı Tamama ‘dan yola çıkılarak yazılmıştır. 1916 yılında Tirebolu’dan göç eden Rumlardan evlatlık olarak alınan Şamama ya da kitaptaki adıyla Tamama ve yahut da filmdeki adıyla Rum kızı Ayşe’nin yaşadığı travmatik olayları konu eden filmde daha sonraları Ayşe’nin kimliği ve geçmişiyle hesaplaşması söz konusudur.

/Çetin KOŞAR

25 Ağustos 2007 Cumartesi

Köy Ağzı ( Kelimeler K-L-M-N Harfleri )

Köy Ağzı=Karşılığı
Kavucug=Kauçuk
Kefennig=Kefenlik
Kemre=Kemre/Gübre
Kemüg=Kemik
Kepeleg=Kelebek
Ker=Kâr
Kerat=Çarpım
Kesdene=Kestane
Kesgün=Keskin
Keşge=Keşke
ket=Kâğıt
Ketliyem=Katliam
Keyinet=Kainat
K'ezim=Kazım
Kilüdlü=Kilitli
Kirbid=Kibrit
Kitlü=Kitli
Konfor=Minibüs
Kopatirig=Kooperatif
Kopca=Düğme
Kopratik=Kooperatif
Kömüş=Çamış
Kösnü=Köstebek
Kükner=Köknar
Külübe=Kulube
Külüg=Kuluçka tavuğu
Lâm=Lağım
Lapur=Vapur
Lekelü=Lekeli
Lesdig=Lastik
Leyim=Lehim
Löbet=Nöbet
Löküz=Lüks/Aydınlatma
Lümere=Numara
Lütübet=Rüyubet
Lüzüm=Lüzum
Mada=İştah
Mâfaza=Muhafaza
Magsuz=Mahsuz/Şaka
Mahna=Bahane
Mahna=Bahane
Mamur=Memur
Mancar=Pancar
Mantu=Manto
Mapus=Mahpus
Mâra=Mağara
Marag=Merak
Masus=Mahsus/Şaka
Mayış=Maaş
Mayyak=Manyak
Me=Meh/Al
Meccanen=Bedava
Mêcir=Muhacir
Mecüp=Mahcup
Mêdünüz=Maydanoz
Mefat=Menfaat
Mefât=Vefat
Meğersem=Meğer
Mehlam=Merhem
Mehlam=Merhem
Mêkeme=Mahkeme
Meküm=Mahkum
Melham=Merhem
Mêlle=Mahalle
Melmeket=Memleket
Mêmele=Muamele/Nikah
Mêndis=Mühendis
Meraba=Meraba
Merâmet=Merhamet
Merduvan=Merdiven
Merdüven=Merdiven
Merzıvan=Merdiven
Merzuvan=Merdiven
Mesarif=Masraf
Mesep=Mezhep
Mêşur=Meşhur
Meşveret=Otlak
Mevin=Muavin
Mêyene=Muayene
Mêyer=Meğer
Meymenet=Uğur
Meyva=Meyve
Mıdara=Tenezzül
Mık=Mıh/Çivi
Mıkdar=Muhtar
Mındar=Murdar
Mındar=Murdar
Mısdava=Mustafa
Mışamba=Muşamba
Miğde=Mide
Mimüntü=Mıymıntı/Ağır
Minci=Çökelek
Minek=Kedi Yavrusu
Misefür=Müsafir
Misir=Mısır
Motur=Motor
Muabet=Muhabbet
Muf=Çivi
Muf=Mıh/Çivi
Mugdar=Muhtar
Murç=Beton Delme Çivisi
Musaf=Mushaf/Kuran
Mutaç=Muhtaç
Muzur=Muzır/Zararlı
Müdale=Müdahale
Mükêrem=Mükerrem
Mürekeb=Mürekkeb
Müseyit=Musait
Mütiş=Müthiş
Müveddiş=Müfettiş
Müzefer=Muzaffer
Nana=Nane
Nâyet=Nihayet
Nêdir=Nadir
Nêlet=Lanet
Nenni=Nenni
Nesib=Nasip
Nêyil=Nail
Niyet=Nihat
Nodul=Öndere İğnesi
Not=Nohut
Nudul=Öndere İğnesi
Nûs=Nüfus