14 Ağustos 2007 Salı

Yeni Medya ve Gelecek Yönelimleri



Bir zamanlar elimiz işte Kulağımız Radyoda idi.


/Ümit Atabek 
Dijital teknolojiler ile bir çok yeni medya ortaya çıktı. Bu yeni medya türleri, bir yandan kendi içeriklerini ve tarzlarını oluştururlarken diğer yandan tümleşik bir medya olanağını da gündeme getirdiler. Kişisel bilgisayarlar böyle bir tümleşik medya olanağı sağlama yolunda önemli bir kilometre taşı. Ancak tarihte her “yeni” teknolojik gelişmenin ortaya çıkışında olduğu gibi kişisel bilgisayarlar, önceki teknolojilerle geliştirilmiş medya türlerini bütünüyle ortadan kaldırmıyor, ancak belirli ölçüde onları değişime zorluyor. Bu değişimin hem içerik hem de biçim bakımlarından ortaya çıktığı görülüyor. Bu yazı, iletişim teknolojileri ve yeni medya üzerine tahmin yapmanın riskli bir iş olduğunu (Dizard 1994, s. 169) baştan kabul ederek, Türkiye’de bazı yeni medya türlerinin bugününü değerlendirerek ne yönde gelişme göstereceklerini tartışacak.

Dijital Televizyon
Türkiye’de televizyon yayıncılığı halen analog teknoloji ile yapılmaktadır. Gerek kablo gerekse de karasal (terrestrial) frekanslar üzerinden gerçekleştirilen tüm televizyon yayınları analog olarak alıcılara iletilmektedir. Halen dijital televizyon yayıncılığı yalnızca uydular üzerinden gerçekleştirilmektedir. Türk Telekom, 2001 yılı içinde kablo şebekesi üzerinden dijital televizyon yayınına geçeceğini duyurmasına karşın 2002 yılı başı itibarıyla bu henüz gerçekleşmemiştir. Kablo üzerinden dijital yayınların alınabilmesine olanak tanıyan cihaz üstü alıcı kutular (set-top-box) için standart belirleme çalışmaları da henüz tamamlanmamıştır. Bu cihazların kullanımı mevcut analog alıcıların dijital yayınları alabilmeleri için zorunludur ve dijital yayına geçilmesiyle birlikte önemli bir pazarın ortaya çıkması beklenmektedir. Benzer şekilde karasal frekanslar üzerinden dijital televizyon yayıncılığı için gerekli cihaz üstü alıcılar için de bir standart belirlenmemiştir. 2002 yılında bir çok Avrupa ve Kuzey Amerika ülkesinde dijital yayıncılığa kademeli şekilde geçilecek olmasına karşın, Türkiye’de bu konuda henüz bir ilerleme sağlanamamıştır. RTÜK, 2001 yılında ertelenen TV ulusal yayın (T1) frekans tahsis ihalesi için, daha önce 1995 yılında Bilkent Üniversitesi’ne hazırlattığı TV frekans tahsis planında kısmi bazı değişiklikler yaptırmış, ihalenin yalnızca 11 ulusal kanal için açıldığını ve bunun UHF bandı sonundaki kanalların ileride dijital yayıncılık için kullanılmak üzere ayrılması nedeniyle olduğunu duyurmuştur. Ancak, 26 Nisan 2001’de yapılması gereken ihale dava konusu olmuş ve iptal edilmiştir, bu konuda daha sonra da herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. Öte yandan bazı elektronik cihaz üreticileri, dijital televizyon adıyla, yayınların dijital olarak kaydedilebildiği ve istenildiğinde tekrar izlenebildiği bir sitemi 2001 yılı sonlarından itibaren pazarlamaya başlamışlardır. Tüketici elektroniği üretiminin oldukça gelişmiş olduğu ülkemizde televizyon alıcı üretimi önemli bir yer tutmaktadır. Tüketici elektroniği alt sektörü tüm elektronik sanayi üretiminin yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır (DPT 2001a, s. 47). Renkli televizyon üretimi ise tüketici elektroniği alt sektörünün yaklaşık %80’ini oluşturarak  2000 yılında 1,3 milyar Dolarlık bir üretim ve 850 milyon Dolarlık ihracat düzeyine ulaşmıştır (TESID 2001). Televizyonun ülke genelinde yaygınlığı da oldukça yüksektir ve hanelerin %97’sinde televizyon alıcısı bulunmaktadır (TUBITAK-BILTEN 2001, s. 41). Bu veriler göz önüne alındığında, analog televizyon yayıncılığından dijital televizyon yayıncılığına geçişin önemli bir iktisadi boyutu olduğu görülecektir. Bu nedenlerle gerek frekans tahsis planlarının yenilenerek spektrum kullanımının düzenlenmesi, gerekse de karasal frekanslardan ve kablo üzerinden yapılacak dijital yayınların alınmasına yönelik cihaz üstü alıcı kutular ve nihai çözüm olan tümleşik dijital televizyon alıcıları üretiminde geçerli standartların belirlenmesi öncelikli konulardır. Yedi yıldan fazla süredir analog televizyon yayıncılığı için frekans ihalesi yapılamamasından medya kuruluşları özellikle de frekans talebi fazla olan büyük medya kuruluşları kazanç sağlamışlar, kamu ise kayba uğramıştır. Bu kez dijital yayıncılığa geçişle birlikte çoğalan, dolayısıyla da ucuzlaması beklenen dijital yayıncılık frekanslarının ihalesinde benzer gecikmeler yaşanmaması için ilgili kamu otoritelerinin konuyu önemle ve ivedilikle ele almaları gerekmektedir.

Dijital Radyo
Dijital radyo yayıncılığı açısından Türkiye’deki durum, dijital televizyon yayıncılığından farklı değildir. 2001 yılı itibariyle Türkiye’de djital radyo yayını (DAB: Digital Audio Broadcasting) yapan bir istasyon bulunmamaktadır. 1995 yılında yapılan Wiesbaden toplantısında, 1452-1467.5 MHz frekans bandı T-DAB (Karasal Dijital Radyo Yayınları) için ve 1467.5-1492 MHz. ise S-DAB (Uydudan Dijital Radyo Yayıncılığı) için ayrılmıştır. Ayrıca, TV VHF 12. kanalının da karasal dijital radyo yayıncılığı için ayrıldığı Telekomünikasyon Kurumu tarafından duyurulmuştur. Frekanslar ve yayın standartları konusunda belirsizlik sürmektedir ve RTÜK bu konuda henüz bir düzenleme yapmamıştır. Öte yandan dijital radyo yayıncılığı genellikle doğrudan yayın uydularından (DBS) yapılmaktadır. Ancak bu yayınları mobil cihazlarca alınamamaktadır. Bu sorun, L-band uydularından yapılan dijital radyo yayınlarında çözülmüştür. Ekim 1998’de fırlatılan ve 21 derece Doğu pozisyonunda yörüngeye yerleştirilmiş bulunan Afristar uydusu ile L-bandı üzerinden dijital radyo yayıncılığı mobil radyo alıcı cihazları için de olanaklı hale gelmiştir.  Capital Radio adlı yayıncı WorldSpace grubu kapsamında Afristar üzerinden 1471 MHz frekansında dijital radyo yayını yaparak 1 milyarın üzerinde kişinin yaşadığı bir kapsama alanına ulaşabilmektedir.

Uydular
Türk Telekom 2001 yılı sonu itibariyle 3 DBS (Doğrudan Yayın Uydusu) sahibi ve  işletmecisidir. Bunlar 1994 yılında hizmete giren ve 31.3 derece Doğu pozisyonunda yörüngeye yerleştirilmiş bulunan Türksat 1B, 1996 yılında 42 derece Doğu pozisyonunda yörüngeye yerleştirilmiş bulunan Türksat 1C ve 2001 yılında 42 derece Doğu pozisyonuna yerleştirilmiş bulunan Türksat 2A (Eurasiasat 1) uydularıdır. Bu uydulardan Türksat 1B uydusunun toplam 13 yıllık olarak tahmin edilen ömrünün kısalması ve 42 derece Doğu pozisyonundaki iki uydunun (Türksat 1C ve Türksat 2A) aynı pozisyondan çok sayıda kanal olanağı vermesi yayıncıların giderek 42 derece Doğu pozisyonundaki uyduları tercih etmeleri sonucunu doğurmuştur. 2001 sonu itibarıyla Türksat 1B uydusunda yalnızca 5 dijital televizyon yayıncısı kalmıştır. Hanelerdeki uydu alıcı antenlerinin neredeyse tamamının 42 derece doğuya yönlendirildiği gözlenmektedir. Bu durumda Türksat 1B’nin artık bir DSB uydusu olarak hizmet vermesi yerine, internet başta olmak üzere diğer dijital hizmetlere ağırlık vermesi gerekecektir. Ancak 2001 yılı sonu itibarıyla bu uyduyu yalnızca bir internet hizmet sağlayıcısı kullanmaktadır. Bu uydu daha çok diğer haberleşme amaçları için kullanılmaktadır ve bazı transponderleri boş kalmıştır. Öte yandan televizyon yayıncılarının Türksat 1C ve Türksat 2A’ya geçmelerine karşın bu iki uydu da kapasitelerinin altında hizmet vermektedirler. Bunun birinci nedeni, dijital uydu alıcılarındaki ucuzlamaya paralel olarak televizyon yayıncılarının giderek dijital yayını tercih etmeleri sonucunda talep edilen band genişliğinin azalmasıdır. İkinci neden ise yeni Eutelsat uydularının, özellikle de Eutelsat W1 (10 derece Doğu) ve Eutelsat W3 (7 derece Doğu) uydularının Türkiye’yi eskisinden daha iyi kapsar duruma gelmeleri ve daha rekabetçi fiyat politikaları izleyebilmeleridir. Örneğin NTV ve TGRT gibi yayıncılar Eutelsat W1’i tercih ederlerken Digitürk, Eutelsat w3 üzerinden yayın yapmaktadır. Bunların sonucu olarak örneğin Türksat 2A’da 4 analog 18’i şifreli 29 televizyon yayını bulunmasına karşın bir çok transponder boş kalmıştır. Benzer durum Türksat 1C için de geçerlidir. Bu uyduya Türksat 1B’deki yayıncıların da geçmesiyle 2’si şifreli 17 analog ve 2’si şifreli 23 televizyon yayını yapılmasına karşın bazı transponderler boş kalmıştır. Bu ekonomik nedenlerle önceleri 2003 yılında hizmete girmesi planlanan Türksat 2B’nin daha ileri bir tarihe ertelenmesi gerekebilecektir.

Türkiye’de şifreli kanallara abonelik oldukça düşük düzeylerdedir. 2000 yılı itibarıyla hanelerin ancak %4’ünde şifreli yayın izlenmektedir (TUBITAK-BILTEN 2001, s. 43). 2001 sonu itibarıyla analog televizyon yayınlarını karasal frekanslardan şifreli olarak (nagravision sistemi ile) sunan yalnızca Cine 5 adlı kuruluş kalmıştır. Diğerleri (StarDigital, Digitürk) yayınlarını dijital paket halinde uydulardan yürütmektedirler. Cine 5 ayrıca uydudan analog ve dijital şifreli yayın da yapmaktadır. Dijital yayın cihazlarının kullanımının 2000 yılındaki %1 seviyesinde (TUBITAK-BILTEN 2001, s. 44) kalmayarak  giderek yaygınlaştığı gözlenmektedir. Bunda dijital uydu alıcılarının fiyatlarının giderek ucuzlaması, dijital yayın kanal sayısının hızla artması, bazı firmaların bu cihazlara çok düşük fiyatla şifreli kanal kaçak abonelik olanağı yüklemeleri ya da bilgisayarlarla bu şifreleri çözen programların hızla yayılması önemli etmenlerdir. Karasal frekanslar ve kablo üzerinden dijital yayıncılık konusundaki kamusal otoritelerden kaynaklanan düzenleme gecikmeleri de uydu yayıncılığının yaygınlaşmasında bir diğer etmendir.

Kaydedilmiş Medya
2000 yılına girildiğinde manyetik band üzerine kaydedilmiş medya (ses ve video kasetleri) kullanımı yerini giderek compact disk üzerine kaydedilmiş medyaya (CD-ROM, Audio CD, VCD ve DVD) bırakmakta olduğu gözlenmektedir. Örneğin 1999 yılında 68 milyon Dolar olan audio/video kaset üretimi 2000 yılında 16 milyon dolara gerilemiştir (TESID 2001). Benzer şekilde Kültür Bakanlığı’ndan eser işletme belgesi alınan müzik kasetleri 1990 yılından 1996 yılına 3 bin seviyesinden 2 bin seviyesine gerilerken aynı dönemde belge alınan Audio-CD sayısı 182 den 762 ye yükselmiştir (TUENA 1998, s. 11).  Türkiye’de bir yeni medya olarak CD ve türevleri için en çok tartışılan konu korsan üretim olmuştur. Özellikle Dünya Ticaret Örgütü’nün geliştirdiği kurallar ve Türkiye’nin 1995 yılında Avrupa Gümrük Birliği’ne girmesi, telif hakları konusunda yeni yasal düzenlemeleri zorunlu kılmıştır. Bir yandan 1991 yılında Türk Ceza Kanunu’nun 525. maddesine eklenen hükümlerle bilişim suçları düzenlenirken 1951 yılından beri yürürlükte bulunan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1983, 1995 ve 2001 yıllarında değiştirmiş ve güncellenmiştir. Öte yandan 1986 yılında çıkarılan Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu da 1987’de değiştirilerek güncellenmiştir. Tüm bu yasal düzenlemeler sonucunda korsan yazılım oranının 1994 yılındaki % 90’lar seviyesinden 2000 yılında % 63’e düştüğü tahmin edilmektedir[1]. Ancak 1998 yılı için ABD’nin kaybının 224 milyon Dolar olarak tahmin edildiği düşünülürse (USTR 1999, s. 409) yazılım ve yazılım dışı içerik bakımından Türkiye’de CD ve türevleri kaydedilmiş medyanın halen önemli bir bölümünün “korsan” olarak üretildiği ve dağıtıldığı söylenebilir ve bu nedenle resmi üretim ve dağıtım istatistiklerinin gerçek durumu yansıtmadığı ileri sürülebilir.

İnternet
Türkiye’de 1993 yılında 64 Kbs kapasiteli bir hatla uluslararası bağlantı sağlayan internet, bugün önemli bir aşama kaydederek uluslararası bağlantı band genişliğini kamusal işletici TTNET için 2002 başı itibariyle 544 Mbs seviyesine çıkarmıştır. Benzer band genişliği iyileşmeleri yurtiçi omurga, özel işleticiler ve akademik ağ ULAKNET için de söz konusu olmuştur. Ancak tüm bunlara karşın Türkiye’de internet erişimi ve kullanımı bir çok ülkeyle kıyaslandığında oldukça düşük seviyelerde gerçekleşmektedir.  Bunun bir nedeni olarak Türkiye’deki erişim fiyatlarının yüksekliği ileri sürülmektedir. OECD ülkeleri arasında Türkiye, internet erişimi maliyetleri açısından ABD, İngiltere, İtalya gibi zengin ülkelerden daha pahalı erişim maliyetleri ile 18. sırada yer almaktadır (OECD 2000). Kişi başına milli gelirin düşüklüğü de göz önüne alındığında erişim maliyetleri açısından durumun çok kötü olduğu görülecektir. Öte yandan internet üzerinden e-ticaret uygulamalarının gelişmişlik düzeyini ölçmede bir ölçüt olarak kullanılan kişi başına güvenli sunucu (SSL secure socket layer server) sayısı bakımından Türkiye, OECD sıralamasında Meksika’nın önünde sondan ikinci sırada yer almaktadır (OECD 2000). E-devlet uygulamaları kullanımı bakımından ise Türkiye, 27 ülke için yapılan bir araştırmada % 3 ile Endonezya’nın hemen önünde sondan ikinci sırada yer almaktadır (Taylor, Nelson Sofres 2002). Tüm bunlar, Türkiye’de internet kullanımının giderek yaygınlaşmasına karşın, alt yapı ve içerik bakımından gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ekonomik ve toplumsal dönüşümleri hızlandırabilecek bir yapılanma içine girilemediğini göstermektedir.

Türkiye, hazırladığı Avrupa Birliği Ulusal Programında e-Avrupa girişimiyle uyumlu bir e-Türkiye geliştirme çabası içinde bulunmayı ve bunu kamu, özel sektör, akademik çevreler ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği halinde yürütmeyi hedef olarak belirlemiştir. Bu nedenle Türkiye, bir yandan artık önemli bir gelişmişlik göstergesi haline gelen ‘kişi başına düşen band genişliği’ düzeyini artırmak başta olmak üzere,  alt yapı iyileştirmelerini sağlarken diğer yandan da gelir dağılımındaki bozukluklar nedeniyle daha da ciddi bir sorun haline gelen erişim maliyetlerini düşürerek geniş kitlelerin kullanabildiği, demokratik katılımı, bilgi edinme ve yayma hakkını önemseyen içerik oluşturma politikaları geliştirmelidir. Teknolojik gelişmeler, bu yönde atılacak adımları kolaylaştırarak destekleyecek niteliktedir. Ancak, teknolojik bir çok yeniliğe karşın, geniş kitlelere erişim olanağı veren kamusal politikaların izlenmemesi halinde, elektronik ağlara erişimden dışlanma oranı giderek artacaktır (Mansell 1993, s. 231). Bu nedenle, 2000 yılı itibarıyla Türkiye’de üst gelir grubunda % 55’e ulaşan internet erişimi oranının alt gelir grubunda % 0.55’e kadar düşmesi (TUBITAK-BILTEN 2001, s. 38) göz önüne alındığında, internet erişiminin demokratikleştirilmesi en önemli konulardan bir haline gelmektedir.  Türk Telekom tarafından 2002 başı itibarıyla yalnızca dört ilde (Ankara, İstanbul, İzmir ve Çanakkale) verilen ADSL hizmetinin yaygınlaştırılmasına yönelik planlar ve kablo TV üzerinden internet erişiminin genişletilmesi çalışmaları, gelişmiş ülkelerde giderek bir ev kullanıcısı standartı haline gelmekte olan ve ‘megahighways’ diye de adlandırılan,  farklı teknolojilerle çeşitlendirilmiş geniş band internet altyapısının (Bonocore 2001) oluşturulması bakımından önemlidir. Internetin, yukarıda değindiğimiz demokratik katılımı, bilgi edinme ve yayma hakkını önemseyen içeriği oluşturulabilecek bir yapılanmaya kavuşabilmesi için, bu tür teknolojik gelişmeleri öngörerek erişim maliyetlerini azaltmayı hedefleyen kamusal politikaların üretilmesi kaçınılmazdır.

Internet ile doğrudan ilgili bir başka yönelim de mobil iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmelerdir. GSM teknolojisi Türkiye’de tahmin edilenden ve diğer iletişim teknolojilerinden çok daha hızlı bir şekilde yayılmıştır. 1997’de % 10 olan GSM telefon sahibi hane oranı 2000 yılında % 50’yi aşmıştır ve hanelerin % 17.8’inde ise iki ya da daha fazla cep telefonu bulunmaktadır (TUBITAK-BILTEN 2002, s. 28). 2002 yılı başı itibariyle dört GSM operatörü (Türkcell, Telsim, Aria ve Aycell) 900 ve 1800 MHz bandlarında 20 milyon civarında aboneye GSM hizmeti vermektedir ve bu sayı normal telefon (Public Switch Telephone Network PSTN) aboneliğini aşmıştır. Dünyadaki eğilimlere paralel olarak Türkiye’de de mobil telefon aboneliğinin giderek artacağı ve 2005 yılında 40 milyonu aşacağı öngörülmektedir (DPT 2001b, s. 98). Bu şebekeler üzerinde halen bir tür temel internet servisi olarak nitelendirilebilecek WAP (Wireless Application Protocol) ve GPRS (General Packet Radio Services) hizmetleri sunulmaktadır. Ancak 2003 yılı başından itibaren üçüncü nesil mobil telefon olarak da adlandırılan UMTS (Universal Mobile Telecommunications System) hizmetine başlanılmasıyla, mobil telefonlar ile mobil bilgisayarlar arasında yer alan cihazlarla hızlı, sürekli ve kapsamlı internet hizmetlerine erişim olanağının sağlanması beklenmektedir. Karasal baz istasyonlarla oluşturulmuş ağların yanı sıra, Iridium denemesindeki ticari başarısızlığa rağmen, düşük yörüngeli uydularla oluşturulan mobil iletişim ağlarının da mobil internet erişiminin yaygınlaşmasında önemli açılımlar sağlayabileceği öngörülmektedir. Özellikle mobil internet erişiminin mobil telefon hizmetine benzer şekilde örgütlenmesiyle ortaya çıkacak güçlü ticari potansiyelin, önemli toplumsal sonuçlar doğuracağı açıktır. Bu nedenle söz konusu teknolojilerin kullanımının, toplumsal faydayı en çoklaştırıcı şekilde kapsamlı kamusal politikalarla düzenlemesi giderek daha önemli hale gelmektedir.

Kaynaklar
Bonocore, Joseph (2001), Commanding Communications: Navigating Emerging Trends in Telecommunications, John Willey & Sons, New York.
Dizard, Wilson Jr. (1994), Old Media New Media: Mass Communication in the Information Age, Longman, New York.
DPT (2001a), Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Elektronik Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara.
DPT (2001b), Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Haberleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara.
Mansell, Robin (1993), The New Telecommunications: A Political Economy of Network Evolution, Sage, Londra.
OECD (2000), Internet and Electronic Commerce Indicators Updates, http://www1.oecd.org/dsti/sti/it/cm/stats/newindicators.htm
Taylor, Nelson, Sofres (2002), Government Online Study 2001: Summary Report, http://www.tnsofres.com/gostudy/gostudydownload.pdf
TESID (2001), http://www.tesid.org.tr
TUBITAK-BILTEN (2001), Bilgi Teknolojileri Yaygınlık ve Kullanım Araştırması – 2000 Kamusal Değerlendirme Raporu, Ankara.

TUENA (1998), Türkiye İçerik Üretimi Çalışması Raporu, Ankara.
USTR (1999), Office of the United States Trade Representative Report: Turkey, http://www.ustr.gov/reports/nte/1999/turkey.pdf

* Doç.Dr. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
[1] http://dc.internet.com/views/article/0,1934,2111_769381,00.html 2000 yılı için Dünya ortalaması % 37 olarak tahmin edilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder