"Ey iman edenler, eğer siz,
Allah'a (İslam'a ve Müslümanlara)
yardım ederseniz,
O da size yardım eder ve
sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır."
(Muhammed Suresi, 7)
Paranın bu kadar ön planda olmadığı yakın geçmişimizde köyde bazı işler karşılıksız yapılırdı. Her ne kadar kavramlar karıştırılmış olsa da işin özünde yardımlaşma ve dayanışma yatmaktadır. KEŞİKLEME ile karşılıklı yardımlaşma yapılırken İMECİ dediğimiz usulle de o an sıkışık olan ihtiyaç sahiplerinin işleri karşılıksız yapılırdı. İmeceler, şenlik (eğlence) içinde yapılan yardımlaşmalardır. Özellikler köyün ortak işlerinde bu havayı daha iyi koklayabilirsiniz. Okul, Cami, yol, köprü ve muhtaç ailelerin işlerine el atma gibi HAYIR işlerinde görev almak çok ayrı bir duygudur. Özellikler yaz işleri ve hasat mevsimlerinde gözlemlediğimiz, keşiklemenin ötesindeki ortak iş yapmalar, çok güzel şeylerdi. En çok yapılan imeci işleri, tütün dikme, tütün dizme (geceleri), ekin biçme, mısır kazma, mısır soyma vb. idi.
Bir komşu ev yaparken herkes karınca kararınca iş gücü olarak yardımcı olurdu. Yapılan evin betonu döküleceği gün ahali toplanır el birliği ile beton dökülürdü. Çağrı yapılmasa bile belki ihtiyaç olur diye mutlaka işin başına gidilirdi. Beton dökülecek kalıbın üzerine çıkılabilmesi için iki pelit(meşe) ağacı yan yana getirilir ve üzeri tahta ile döşenerek köprü yapılırdı. Yerde hazırlanan Kum, çakıl, çimento ve su karışımından oluşan beton harcı, TESGERE dediğimiz tahtırevanı andıran dört kollu ilkel taşıma aracına konularak bir kişi önden bir kişi arkadan tutarak beton dökülecek kalıbın üzerine taşınırdı. Eli yatkın olanlar mastar çekme dediğimiz düzleme işini yapardı. Öğle vakti geldiğinde evde hazırlanan çeşit çeşit yemekler bir düğün bayram havasında yenir içilirdi. Böylece hiç bir maddi karşılık beklenmeden ev yapan komşunun en zor işi elbirliğiyle yapılırdı.
Köyümüzde bir elin parmakları sayısından az olan taş fırınlarımız vardı bir zamanlar. Birkaç aile önceden anlaşarak o gün erkende fırını yakarlar, ortalık önce bembeyaz sis dumana karışır ateş tutuşup yandıktan sonra taş fırın bir güzel kızdırılırdı. Analarımızın önceden ekşi maya ile yoğurduğu hamurlar teknelerle fırının önüne taşınır, her aile sırayla hamurunu fırına sürerdi. Fırın ateşinin alevleri sönünce kalan kor (köz) fırının bir kenarına toplanır. Analarımızın elleriyle yoğurduğu hamurdan yapılan ZUVAL’lar (ekmeklik hamur) kürek yardımıyla fırına dizilir ve fırının ağzı kapatılırdı. Yaklaşık yirmi dakika sonra çevreyi mis gibi eşsiz bir koku sarar ve karnı iyice tok olanlara bile açlık hissi verirdi. Bir saat sonra somun ekmeklerimiz sıcak sıcak yemeğe hazırdır. Pişen ekmekler fırından çıkarılır. O esnada çevreden gelip geçenlere sıcak sıcak yemeleri için ikram edilirdi. Günümüzde, yaşadığımız bu diyarlarda ne böyle ekmek kokusu var ne de yediğimiz ekmeklerin o lezzeti.
Köyümüzün bazı ailelerinin öküzleri yoktu. Tarlaları sürülüp ekileceği zaman diğer köylüler hiç bir karşılık beklemeden onların tarlalarını sürüp ekerlerdi. Ormandan ODUN ÇEKME günlerinde bir araba odun Okul ve Camiye, bir araba odun da böyle ihtiyaç sahibi kimselere getirilirdi. Böylece komşuların da bir anda kışlık odunu hazırlanmış olurdu.
Bu günlerde de böyle dayanışmalara ihtiyacımız yok mu? Var. Hem de eskisinden daha çok. Duyarlı vatandaşlara daima saygı duyulur. Hem “KOMŞUSU AÇ İKEN TOK YATAN” bizden değildir. Oysa bizler bir aileyiz. Hem de kan bağı ile akrabalık ilişkileri olan büyük bir aile.
Saygı ve Sevgilerimle
/Hicabi AY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder