27 Nisan 2015 Pazartesi

İşçilerin Partisi Ve Köylülük


Angarya hizmetinden “kurtarılmış” olan köylü, reformcuların elinden öylesine yorgun ve bitkin, soyulup soğana çevrilmiş, ­alçaltılmış; ve kaderine razı olarak çıktı ki “gönüllü” olarak angarya hizmetini kabul etmekten başka çaresi yoktu. Ve böylece, kendi payından koparılmış olan o toprağı ondan “kiralayarak”, kendi ailesini beslemek için toprak ağasından borçlanmak zorunda kaldığı mısır karşılığında, yaz işi için, kışın kendini kiralayarak eski efendisinin toprağını işlemeye başlamıştır. Bir İsa yanlısı papaz tarafından kaleme alınan manifestonun, köylülüğü “Tanrı adına” ant içmeye çağırdığı “özgür emek”in emek-hizmeti ve kölelikten başka hiçbir şey olmadığı meydana çıkmıştır.

Reform’u öneren ve uygulayan memurların cömertliği sayesinde korunan toprak ağalarının baskısına sermayenin baskısı da eklenmişti. Feodal toprak ağalarının gücünden, sefil, isteksiz bir reformla değil, ama güçlü bir halk devrimiyle kurtulan Fransız köylüsünü bile ezmiş olan paranın gücü -bu paranın gücü bizim yarı-serf-mujik üzerine tüm ağırlığıyla yüklenmiştir. Onun -yararlı reform sonucu artan vergileri ödemek, toprak kiralamak, köylünün ev manüfaktürünü (ürünlerini) zorlamaya başlayan çöküntü fabrika yapımı ürünü satın almak, mısır satın almak, vs. için­ her ne pahasına olursa olsun para elde etmesi gerekiyordu. Paranın gücü, köylüyü sadece ezmekle kalmamış aynı zamanda bölmüştür. Büyük sayıda köylüler durmaksızın mahvolmuş ve proleterlere dönüşmüştür; azınlıktan, köylülerin topraklarına ve köy çiftliklerine el atan ve kır burjuvazisinin esasını oluşturan girişken bir mujikler ve açgözlü bir kulaklar grubu ortaya çıktı. Reform’dan bu yana geçen kırk yıla, bu “köylülükten çözülme”nin sabit süreciyle, yavaş ve sancılı bir yokolmanın süreci damgasını vurmuştur. Köylü, tam bir dilenci durumuna düşürülmüştür. Sığırlarıyla birlikte yaşamakta, paçavra giyinmekte ve yabani ot yemektedir; başka gidecek bir yeri olduğunda kendi toprak payını bırakıp gitmiştir, hatta, borçları gelirinden aşkın bu toprak parçasından kendisini kurtarmayı kabul edene para ödeyerek toprağını satmaktadır. Köylüler kronik bir açlık içindeydiler ve on binlercesi, kıtlıktan ve kötü hasat yıllarında giderek artan salgın hastalıktan ölmüştür.

Hatta bugün dahi, kırlarımızın durumu, budur. Birisi sorabilir: Çıkış yolu nedir, hangi araçlarla köylülüğün durumu düzeltilebilir? Küçük köylülük, kendini sadece işçi-sınıfı hareketi ile birleştirmekle; sosyalist sistem için, toprağı, aynı zamanda diğer üretim araçlarını (fabrikalar, işletmeler, makineler, vs.) toplumsal mülkiyete dönüştürme mücadelelerinde işçilere yardım etmekle kendini sermayenin boyunduruğundan kurtarabilir. Köylülüğü, küçük holdingleri ve küçük-çapta çiftçiliği korumakla kapitalizmin saldırısından kurtarmaya çalışmak, toplumsal gelişmenin yararsız bir yavaşlatılması; kapitalizm altında dahi refahın olasılığının hayalleriyle köylülüğü kandırmak; emekçi sınıfları bölmek ve çoğunluk zararına azınlık için ayrıcalıklı bir durum yaratmak demek olacaktır. İşte bundan dolayıdır ki Sosyal-Demokratlar, köylünün toprağını elden çıkarmasını yasaklayan anlamsız ve kötü kurumlara karşı, kollektif yükümlülüğe karşı ya da köylülerin özgürce köy komününü terketmesini, ya da herhangi toplumsal-zümreye ait olan kimselerin komüne özgürce kabul edilmesini yasaklayan sisteme karşı her zaman mücadele edeceklerdir. Ama gördüğümüz gibi, köylülerimiz sermayenin baskısından çok toprak ağalarının ve serflik düzeninin kalıntılarının baskısından acı çekmektedirler. Köylülüğün elini­ ayağını bağlayan ve durumunu ölçülemeyecek kadar kötüleştiren bu engellere karşı acımasızca mücadele, sadece mümkün değil, ama hatta genelde ülkenin toplumsal gelişmesi yararına gereklidir; çünkü köylülerin umutsuz yoksulluğu, cehaleti, haklardan yoksunluk ve aşağılanması acı çeken ülkemizin bütün toplumsal sisteminin üzerinde Asyatik gericiliğin damgasını vurmaktadır. Sosyal-Demokrasi, bu mücadeleye her desteği sağlamazsa görevini yapmamış olacaktır. Bu destek, kısaca koyulursa, sınıf mücadelesinin kırlara taşınması biçimini almalıdır.

Çağdaş Rusya köyünde iki türlü sınıf antagonizmasının yanyana varolduğunu gördük: birincisi, tarım işçileriyle mülk sahipleri arasında ve ikincisi, bir bütün olarak köylülük ve bir bütün olarak toprak ağası sınıfı arasındaki antagonizma. Birinci antagonizma gelişmekte ve daha keskin olmaktadır; ikincisi yavaş yavaş kaybolmaktadır. Birincisi, hala bütünüyle geleceğe; ikincisi, hali hazırda belli bir dereceye kadar, geçmişe aittir. Ve hala, buna rağmen, bugünkü zamanda Rusya Sosyal-Demokratları için en önemli ve en pratik anlamı olan birinci antagonizmadır. Tarımdaki ücretli-işçilerin sınıf-bilincini geliştirmek elimizdeki tüm olanakları kullanmamız, kırlara göç eden şehir işçilerine (örneğin, buharlı harman-makinelerinde çalışan makinistler, vs.) ve tarım işçilerinin kiralandığı pazarlara dikkat göstermemiz gerektiğinin, her Sosyal­-Demokrat için bir aksiyom olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

Ama kırsal işçilerimiz, hala, kırsal işçi hareketinin şimdi ya da yakın gelecekte ulusal önem kazanmasını engelleyecek kadar köylülükle sıkı-fıkıdır; ve köylülüğün dertleri ile bunaltılmıştır. Diğer yandan, serflik düzeninin kalıntılarını süpürüp yoketme sorunu,toplumsal-sınıf eşitsizliğinin ruhunun kovulması sorunu ve onmilyonlarca “sıradan İnsan”ın Rusya devlet sistemi tarafından aşağılanması, hali hazırda, ulusal önemi olan bir sorundur ve özgürlük için mücadelede öncü olma iddiasında olan bir Parti bunu gözardı edemez.
Ama, Sosyal-Demokratik Partinin programının yukarıda değinilen türden talepleri kapsayıp kapsamayacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Program, köylülük arasında ajitasyon yürütmeyi üstlenebilir mi? Bu, şimdiki haliyle çok sayıda olmayan devrimci güçlerimizin, hareketin başlıca ve tek güvenilir yolundan sapmasına ve dağılmasına yol açmayacak mıdır?

NOTLAR
(Notlardaki numaralama İngilizce baskısındaki gibi aynen korunmuştur. -Ç.N.)

[152] “İşçilerin Partisi ve Köylülük” makalesi RSDİP’nin tarım programının hazırlanması ile bağıntılı olarak yazılmıştı. Iskra ve Zarya Yazı Kurulu adına, 1902 yazında basıldı ve 1903’te, RSDİP İkinci Kongresi tarafından kabul edildi.
[153] Bir çeyrek veya dilenci payı -1861 Reformu sırasında verilen bir bölgede yasa tarafından belirlenen sözde “maksimum” veya “emirname” payı. Bazı köylüler bu küçücük toprak parçalarını toprak ağalarından kurtarma parasını ödemeden aldılar. Onun için, böyle paylar ayrıca “hediye payları” olarak ve bunları alan köylüler de “hediye köylüler” olarak adlandırılmıştı.
[154] Geçici olarak bağlı köylüler –Reform’dan sonra dahi kendi topraklarını kullanmak (terketme-kirası veya angarya hizmeti sunma) ve kendi payları için toprak ağasına kurtarma parası ödemeye başlamalarına kadar bazı görevleri yapmak zorunda olan köylüler. Kurtarma sözleşmesi sonuçlandığı andan itibaren, köylüler “geçici olarak bağlı” olmaktan çıktılar ve “mülk-sahibi köylü” kategorisine katıldılar.
[155] Bu tapu-senetleri, 1861 içinde serfliğin kaldırılmasıyla geçici olarak bağlı köylülerin ve toprak ağalarının toprak edinme ilişkilerini anlatan belgelerdi. Bu tapu senedi, Reform’dan önce, köylü tarafından kullanılan toprağın miktarını ve “kurtuluş”tan sonra elinde kalan toprak ve diğer mülklerin miktarını gösteriyordu; ayrıca tapu senedi, köylünün toprak ağası için sunacağı görevleri de sıralıyordu. Köylü tarafından ödenecek kurtarma parasının miktarı bu tapu-senedi temelinde belirleniyordu.
V.I. LENİN, TOPLU ESERLER, CİLT 4 (1898-Nisan 1901), s. 420-428,
Lawrence & Wishart London, İngilizce Baskı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder