12 Aralık 2020 Cumartesi

Akbulut Köyü'nde Eski Günler (İnsanlar-3)


GURU KÂZIMGİL...
Köyümüzün kurucuları (1700’lü yıllar) o gün, Şehzadeler Şehri Amasya’ya bağlı olan Vezirköprü ilçesinin Bengü köyünden “göç” veya “görevli” olarak gelen iki kardeş ya da iki amca oğlu Ömerlerdi.

İkisinin adı da Ömer olan bu kardeşleri birbirinden ayırt eden özellikleri takılan lâkaplarıydı; Birinin ki “Kuru Ömer” diğerinin ki “Koca Ömer.”

Bunlardan neşet eden iki sülalenin adları da “Gurumoro ve Gocamoro”dur.

Çağlar geçip, nesiller çoğaldıkça her ne kadar kimin hangi sülaleden olduğu bilinse de, yine de her sülaleden bir kişi “Reis” seçilir (addedilir, sayılır), o reisin adının önünde sülalenin lakabı da kullanılırdı.
İşte, “Gurumoro” sülalesinin reisi de bu Kazım dedeydi ki köyde ona herkes Guru Kazım derdi.
(Soru: Gocamoroların reisi kimdi?)

Bu güzel gelenek günümüzde devam ettirilmiyor nedense. Biraz fazla mı bireyselleştik ne?
***
Köyümüz insanı, Gecekli, Kırıklı, Balcının Değirmeni, Sarı Ahmetin Ataş Değirmeni, Gelemet (İlyas ve Cırmanların değirmeni) hatta Taşkelik köyü Değirmenlerine giderken, köye elektrik gelince, köye ilk değirmeni açan ve bu yüzden lakabı "Değmenci Dayı" ya çıkan Selfettin (sahi doğrusu ne, Selfettin mi Seyfettin mi? Ne kadar da çok soru soruyorum!...) dayımız da bu Guru Kazım'ın oğludur. Hakeza, yılların İmam- Hatibi Aziz Yılmaz hocamız da torunu elbette.
Biz ilkokula giderken, Gurukazımın evinin önünden geçen yol “kestirme okul yolu” olarak kullanışlıydı ama aynı zamanda da “en tehlikeli okul yoluydu” Yukarıköy yolunu kullansak, Hikmet dayının köpeği “Alaş”, bu yolu kullansak Kazım dayının kangal tipi “Goyun köpeği” korkulu rüyalarımızdı.

Hikmet dayının Alaş’ı her seferinde bizi mutlaka görür, “har har, hır hır” bağrışa çağrışa, kendimizi ısırttırmadan geçer giderdik.

Kazım dayının köpeği ondan daha tehlikeliydi ancak, yolun kestirme oluşu, Kazım dayının evi yoldan 50, 100 metre yoldan uzakta, aşağıda oluşu ki oradan geçerken önce sessizce yaklaşır, köpek bizi görünce koşmaya başlar, köpek yola çıkana kadar bir Irıza dayının evinin ötesine geçmiş olurduk ve yola ancak çıkmış olan köpek de bize arkamızdan bakarak; “ben size daha sonra sonra gösteririm” diyerek döner giderdi.

Bir gün, emmioğlu Şaban, abim Metin ve ben üçümüz, öğle tatili eve gelip yemeğimizi yemiş okula dönüyoruz.

Önde abimle Şaban, köpeği gözetleyerek adeta parmak uçlarımıza basarak ilerliyoruz.

Köpek ortalıkta görünmüyordu. Hayvanlar bazen evinin uzaklarına gezmek için gider, otlayan hayvanlara refakat eder, tıpkı bizim gibi onlar da arkadaşlarıyla buluşur, oynaşır, dalaşır, kavga ederlerdi. Biz de o günlerden biri diye rehavete kapılıp rahatlamıştık ki, tam mandıra kapının dibine mevzilenip bize pusu kuran köpeğin “harrr” demesiyle abimle Şaban ileri arkadan gelen bense geri kaçarak köpeği iki ayrı yöne kaçan grup arasında seçim yapmak zorunda bırakmıştık.

Sağolsun köpek, beni onlardan daha çok seviyormuş(!) ki tercihini benden yana kullandı. Fikricüğün salacının dibine kıstırdığında mabadıma ilk dalışıyla yere kapaklandığımı (yüzü koyun, yüz üstü düştüğümü) hatırlıyorum. (Birde daha sonra anamın gidip köpekten kestirip getirdiği bir tutam tüyü yakıp külünü, yaralarıma köpeğin ısırdığı yerlere sürdüğünü, bastığını hatırlıyorum.
***
Eski geleneklerimizdendir düğün dernek yaparak evlenmek yerine “kız kaçırarak evlenmek.” (Çinliler, Türklere kız vermezler, Türkler de gider kaçırırlarmış Çin kızlarını kendilerine eş yapmak için. Hatta, Çinlilerin “Çin Seddini” yapma nedenlerinden birisi de buymuş, kızlarını Türk gençlerinden korumak!...)

Yine bu Türkmen geleneklerinden birisi de “kızı kaçırılan annenin” haberi alır almaz, gidip vaveylâ çıkarıp, damadın evini taşlamakmış.(Evi taşa tutup, çatıda kiremitleri kırmak, varsa camı çerçeveyi indirmek…)

Burada, şahıslara zarar vermek yok, sadece mala var. Hani derler ya “Cana geleceğine mala gelsin!...”

Evet, kızının kaçırıldığını duyan anne töre gereği damadın evini basmak zorunda. Yoksa bu “kaçırma” olayına sessiz kaldı diye “kız anası” kınanır, kızını vermeye dünden razıymış diye eleştirilir, maytap geçilirmiş.

İşte bu kadim kültürümüzle ilgili olarak köyümüzde yaşanan bir olay da bu Guru Kazımgilin hanesinde yaşanmıştı.

Bu Kazım dedenin oğullarından birisi evlilik çağına gelmiş, artık istediler de vermediler mi ne bilemiyorum, sen git komşunun kızını kaçır!... (Bak, bak, bak!..)

Bu çağda bu iş olur mu? Olmuş bir kere. Ama bu defa devreye kızın anası değil kardeşleri girmiş.

Dedim ya devir eski devir değil, kim uğraşacak taşla, kiremitle…

Kazım dayının evi de iki katlı, “Gandil” ev. Özellikle güneş batarken camlara vuran güneşin şavkları güneşten daha çok göz alırdı.

Uzatmayalım, siz gelin, evin dibinden ârı (yerden doğru) bu güzelim pencere camlarını tüfekle birer birer hepsini kırın dökün.

Duyduğumuzda koşup gitmiştik olay yerine, ayağımızdaki “timi” lerle. (Timi: Pantolon görevi de yapan, lastikli ve paçalı çocuk donu.)

Jandarmalar evi kuşatmış, yerlerde boş tüfek fişekleri, cam kırıkları… delilleri koruyor. Bizde çocuk halimizle aralarda dolaşıyoruz, hatta kırmızı mukavvadan yapılmış renkli renkli fişeklerden birini almak istediğimde Jandarma abi beni kolumdan tutup, hiç bir şey demeden kenara çekmişti.
***
Hazır buradayken yaşadığım bir başka eski Türk töresinden de bahsedelim.

Bu bizim Kazımın Ahmet var ya, sıra onun düğününde.

Eskiden gelin almaya damatlar gitmezdi. Ayıptı. Kızın babası, kapıya gelen damadın babasına kızını teslim eder, düğün alayı da döner gelirdi.

Ve “Damat Kaçırma” olayı.

Gelin almacılar taa İncirli köyüne gitmiş, gelini almış geliyorlar daha köy altındayken bunu gören damat ve arkadaşları düğün evini terk etmiş bizim o eski iki katlı eve sığınmışlardı.

Oysa gelini kapıda karşılayıp, küp kırma, dış kapını üstüne yağ çalma gibi bir takım ritüellerden sonra birlikte eve girmeleri gerekiyordu.

Davul seslerinden anlaşıldığına göre gelin eve gelmiş ama damat bizim evde saklanıyordu.

Damat Ahmet, babama yalvarıyor, “Seli dayı, aman ha. Bari hava kararana kadar kimse bilmesin benim burada olduğumu.”

Bi dakka, bi dakka!...

Damat kendisi mi kaçtı (utancından), yoksa arkadaşları mı kaçırdı, babasından “bahşiş” koparmak için. Bak şimdi bilemedim burasını…

Ben bi öğrenip geleyim.

-Devam Edecek-
/Çetin KOŞAR
12.12.2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder