KÖY YOLUNDA BİR GÜLYABANİ
Tekin KOŞAR Yazıyor…
Yıllar önceydi, sene 1987,
askerden gelmişiz, delikanlılığın kitabını yazıyoruz o zamanlar. Köyde bir gün,
Sadıkoğlu Sedat ile birlikte Gülfenin Mehmet dayının oraya akşam oturmasına
gittik. Çay, sohbet derken vakit gecenin bir yarısı, saat 24 olmuş.
Şimdi açıkça söylemek gerekirse,
Sedat da ben de gece gezmeye korkuyoruz. Sedat, “geç oldu, hadi biz kalkalım
artık.” dedi ve evden çıkmaya başladı. O
sırada Mehmet dayıyla kardeşi Şaban abi, beni gaza getirdiler ve Sedat
duymayacak şekilde bana “gitmiyorum de bakalım ne yapacak” dediler. Bende hemen
söyledim, “Sedat ben gitmiyorum, nasıl olsa benim amca oğlunun evi, yatıya
kalacağım, geç oldu, sabah giderim.” dedim. O da hemen, “benim de teyzemin evi,
ben de gitmiyorum.” demesin mi!...
Evlerimize gitmek üzere
ayaklanan bizler tekrar içeri girip, oturduk. Başladık yine laf muhabbete, saat
gece 1 oldu. Bu sefer de ben dedim, “hadi Sedat gidelim.” diye. Sedat, “Sen git
ben burda yatacağım, gitmiyorum.” demesi üzerine, “ben gidiyorum, ister gel
ister gelme” deyip vedalaşarak tek başıma çıktım yola.
Şaban abi beni uğurlarken ben
salacın yolundan elime uzunca bi sopa aldım. çünkü ortalık çok karanlık, göz
gözü görmüyor. Rahmetli Ali Ustanın Hasanın bi köpeği var, yatıyor yola
bekliyor, üstüne bas ondan sonra saldırıyor. Ben tabi karanlıkta yolu sopayla
taraya taraya ilerliyorum. Sopa köpeğe çarpınca, köpek can havliyle bir
zıpladı, hem o hem ben ikimiz de birbirimizden
korktuk, o bir yana ben bir yana kaçıştık.
Benim asıl korktuğum yer Abbas
abinin evine giden yol ayrımıydı. Burası hakkında, “işte köpek gördük, çarşaflı
bir şey gördük.” diye üç harflilerin olduğuna dair hikayeler duymuştum. Tam o
noktadan geçiyorum, arkamda bir şey sallanıyor ama Gulyabani gibi, ben başladım
okumaya. Bir yandan da hem yola devam ediyorum, hem de yan gözle takip ediyorum, peşim sıra geliyor
mu?” diye. Velhasıl baktım geliyor, yapacak bişey yok, devam ettim Karanlıkdere
sapağına kadar.
Neyse gitsem geliyor, dursam
geliyor. Çaresiz kaçmaktan vazgeçip durdum. Sopayı ona doğru uzattım, şimdi
bunun üstü başı çarşafla kapalı ya, sopayı görmüyor. Geldi tam yanıma yaklaştı,
ona doğru uzattığım sopa karnına deyince ne çarşaf kaldı ne Gulyabani. Bana
numara yapan bizim Sedat üstündeki çarşafı atıp korkuyla bağırarak oracıkta
hemen kendini açık etti. Ben de korkmuştum ama erkekliğe dokundurmadan Sedat’a,
“senin olduğunu biliyordum” dedim.
/Tekin KOŞAR
06 Aralık 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder