6 Aralık 2020 Pazar

Akbulut Köyü'nde Ecünnü Hikayeleri - 3

GÜLYABANİ
Hüseyin Rahmi Gürpınar

KÖY YOLUNDA BİR GÜLYABANİ

Tekin KOŞAR Yazıyor…

Yıllar önceydi, sene 1987, askerden gelmişiz, delikanlılığın kitabını yazıyoruz o zamanlar. Köyde bir gün, Sadıkoğlu Sedat ile birlikte Gülfenin Mehmet dayının oraya akşam oturmasına gittik. Çay, sohbet derken vakit gecenin bir yarısı, saat 24 olmuş.

Şimdi açıkça söylemek gerekirse, Sedat da ben de gece gezmeye korkuyoruz. Sedat, “geç oldu, hadi biz kalkalım artık.” dedi ve  evden çıkmaya başladı. O sırada Mehmet dayıyla kardeşi Şaban abi, beni gaza getirdiler ve Sedat duymayacak şekilde bana “gitmiyorum de bakalım ne yapacak” dediler. Bende hemen söyledim, “Sedat ben gitmiyorum, nasıl olsa benim amca oğlunun evi, yatıya kalacağım, geç oldu, sabah giderim.” dedim. O da hemen, “benim de teyzemin evi, ben de gitmiyorum.” demesin mi!...

Evlerimize gitmek üzere ayaklanan bizler tekrar içeri girip, oturduk. Başladık yine laf muhabbete, saat gece 1 oldu. Bu sefer de ben dedim, “hadi Sedat gidelim.” diye. Sedat, “Sen git ben burda yatacağım, gitmiyorum.” demesi üzerine, “ben gidiyorum, ister gel ister gelme” deyip vedalaşarak tek başıma çıktım yola.

Şaban abi beni uğurlarken ben salacın yolundan elime uzunca bi sopa aldım. çünkü ortalık çok karanlık, göz gözü görmüyor. Rahmetli Ali Ustanın Hasanın bi köpeği var, yatıyor yola bekliyor, üstüne bas ondan sonra saldırıyor. Ben tabi karanlıkta yolu sopayla taraya taraya ilerliyorum. Sopa köpeğe çarpınca, köpek can havliyle bir zıpladı, hem o hem ben ikimiz de birbirimizden  korktuk, o bir yana ben bir yana kaçıştık.

Benim asıl korktuğum yer Abbas abinin evine giden yol ayrımıydı. Burası hakkında, “işte köpek gördük, çarşaflı bir şey gördük.” diye üç harflilerin olduğuna dair hikayeler duymuştum. Tam o noktadan geçiyorum, arkamda bir şey sallanıyor ama Gulyabani gibi, ben başladım okumaya. Bir yandan da hem yola devam ediyorum, hem de  yan gözle takip ediyorum, peşim sıra geliyor mu?” diye. Velhasıl baktım geliyor, yapacak bişey yok, devam ettim Karanlıkdere sapağına kadar.

Neyse gitsem geliyor, dursam geliyor. Çaresiz kaçmaktan vazgeçip durdum. Sopayı ona doğru uzattım, şimdi bunun üstü başı çarşafla kapalı ya, sopayı görmüyor. Geldi tam yanıma yaklaştı, ona doğru uzattığım sopa karnına deyince ne çarşaf kaldı ne Gulyabani. Bana numara yapan bizim Sedat üstündeki çarşafı atıp korkuyla bağırarak oracıkta hemen kendini açık etti. Ben de korkmuştum ama erkekliğe dokundurmadan Sedat’a, “senin olduğunu biliyordum” dedim.

 

/Tekin KOŞAR

06 Aralık 2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder