Köyümüzde güvercin yoktu. Zaman zaman
Devret civarındaki köy ormanlarında görülürdü. Bunlar da “yaban güvercini”
dediğimiz kaya güvercinleri idi. İkişer üçerli gruplar halinde bir görünürler,
avlamak için yaklaşmak da mümkün olmazdı. Çok ürkek hayvanlar idi. Ama
haklıydılar. Yerde biz avcı insanlar gökte doğan, şahin ve atmaca gibi alıcı
kuşlar hep bu güvercinin lezzetli eti peşindeydik.
Günümüz şehirlerinde cami civarlarında
yoğunlaşan bu kaya güvercinleri insanlar tarafından sürekli beslendikleri için
yabani dediğimiz kardeşlerine göre etine buduna epey semirmişlerdir. İbadethane
civarlarını mesken tuttukları için bir yerde kendilerine dini bir ruhaniyet
atfedilen bu şehir güvercinleri, eti çok lezzetli olmasına karşın dağda yaşayan
kardeşleri gibi avlanmaktan yırtmış durumdadırlar. Neredeyse evcilleşmiş
gibidirler ama yine de “fiziki mesafeye” özen göstermektedirler.
Bu kaya güvercinlerinden başka yine bu
güvercingiller ailesinden olan, telaşlı uçuşlarından dolayı köyümüzde adına
“even, acele eden” manasına “evelek” dediğimiz “üveyik”ler gelirdi buğday
hasadı zamanlarında. Güvercin yuvasına hiç rast gelmedim ama bu üveyik
yuvalarına çok rastlardık “Hasbinin Dağı”nda. Üç beş dal parçasından müteşekkil
derme-çatma basit bir yuva yapma teknikleri vardı. En fazla iki yumurtaları
olurdu. Kısa sürede büyüyen yavrular daha tüylenmeden annelerinin iki katı
büyüklüğe ulaşırlardı. Pek güvenli olmayan bu yuvalardan bir an önce uçup
gitmek için sabırsızlanırlardı. Bilirsiniz, kuşlar yuvayı sadece üreme için
yaparlar. Onların yaşam tarzı “nerde akşam orda sabah” şeklinde olup
“tünek”lerde yaşarlar. Akşam olunca buldukları bir ağaç, çatı arası, salaç,
çalılık vb. her yer tünemeleri için uygun yerlerdir.
Bir ara Hasbinin Alison bu evelek
yavrularını annelerinin gözü önünde yuvalarından alıp yine göstere göstere
evine getirip bir kafese koymuş, kafesi de annelerinin ulaşabileceği yere
koymuş ki anne yavrularını beslemeye devam etsin. Düşündüğü gibi de olmuş
yavruların annesi hatta babası sürekli gelip gidip bu yavrularını doyurmuşlar.
Alison’a alışan yavrular uçma çağına geldiklerinde onları salmasına (serbest
bırakmasına) rağmen bu yavru üveyikler Alison’u bırakıp gitmemişler adeta evcil
hayvan gibi uçarak gidip dolaşıyorlar tekrar yuvalarına dönüyorlardı. Taki bir
atmacaya yem olana kadar.
GÜVERCİN ADININ ETİMOLOJİSİ
Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-i
Lugati't-Türk” adlı eserinde “kögürçgǖn”; al
Ebu Hayyan’ın “Kitabu'l-İdrak” adlı eserinde “kögerçin”
olarak geçen güvercin adı Hızır Paşa’nın “Müntehab-ı Şifa” adlı eserinde
“gögercin yumurdası” olarak tanımlara girmiştir.
SİMGE OLARAK GÜVERCİN
Bilindiği üzere insanlar tarafından
ilk evcilleştirilen kuş türü güvercindir.
Nuh Tufanında Hz. Nuh(as)’un gemisinden
suların çekilip çekilmediğini anlamak için salınıp, ağzında zeytin dalıyla
dönen güvercin barışın simgesi sayılmıştır. 1949 yılında Paris'te toplanan
Dünya Barış Kongresi için Pablo Picasso'nun yaptığı kongre afişi de güvercin
simgelidir.
Yahudi ve Hıristiyan inancında da
günahsız ruhun simgesi güvercindir. Melekler hep güvercin olarak tasavvur
edilir.
Mevlana'ya göre Veli'leri temsil eden
kuş güvercindir. Anadolu ermişlerinin güvercin donuna (kılığına) girmeleri
yaygın yeteneklerindendir. Hacı Bektaş-ı Veli de doğduğu topraklar olan Horasan’dan
Anadolu’ya gelmek için güvercin donuna girmiştir. İslam inancına göre güvercin
Hz. Muhammed(sav)’in saklandığı mağaranın aranmamasına aracı olduğu gibi,
kabe'ye güvercin konmadığı, hatta üstüne geldiği zaman derhal yönünü
değiştirdiği inancı da bu kuşa atfedilen dindarlığın göstergesidir.
GÜVERCİNLERİN ÖZELLİKLERİ
Güvercini diğer kuşlardan ayıran bazı
önemli özellikleri vardır. Bunların başında, su içme şekilleri ve yavru besleme
özellikleri gelmektedir.
Su İçerken Kafa Dikme
Diğer kuşlar, bir yudum su alıp
kafalarını yukarı doğru kaldırarak suyu öyle yutarlar. Kuşlarda burun delikleri
ile gagaları arasını kapatabilecek bir yapı bulunmaz. Bu nedenle kuşlar, vakum
oluşturup suyu emerek, yudum yudum içemezler. Suyu gırtlaklarına iletebilmek
için kafalarını yukarı kaldırma gereksinimi duyarlar. Ancak güvercingiller,
burun deliklerini de suya daldırırlar ve yemek borusundaki kasların yardımı ile
vakum oluşturarak aynı memelilerde olduğu gibi suyu emerek içerler. Bu özellik
sadece güvercingiller familyasına ait kuşlarda bulunmaktadır. Bu özellikleri
nedeni ile güvercinlerin içecekleri su kaynaklarının ya da su kaplarının gaga
ve burun deliklerini daldırabilecekleri derinlikte olmaları gerekir.
Kuş Sütü
Güvercinler yavrularını kursaklarında
ürettikleri özel bir sütle besler. Bu besin yağ ve protein yönünden çok
zengindir. Hem anne hem de baba güvercin tarafından üretilir. Güvercinin beynin
altında bulunan hipofiz bezinin salgıladığı “prolaktin” adı verilen bir hormon,
bu salgı mekanizmasını harekete geçirmektedir. Kursak çeperinden salgılanan bu
besleyici maddenin bileşimi memelilerdeki süte oldukça yakındır. Halk arasında
“kuş sütü” olarak bilinen bu salgı, güvercinlerde sadece kuluçka dönemi sonuna
doğru yaklaşık bir hafta süre ile salgılanan bir maddedir.
MİTOLOJİDE GÜVERCİN
Güvercin, aynı zamanda mitolojik
sıfatları olan bir kuş türüdür. Eski Yunan'da Afrodit'in simgesi sayılırken
Hıristiyanlık zamanında daha ulvi bir anlam kazanarak insanın ölürken
gövdesinden ayrılan ruhu simgelemeye başlamıştır.
Rüyada görüldüğünde, temiz, iyi haber
olarak yorumlanan; uçarak yaklaşan güvercin tez haber; bir gül ağacına veya
çiçeklerin arasına konarsa sevgiliyle ilgili haber olarak yorumlanır.
Aynı zamanda akıllı bir kuş türüdür,
evini unutmaz, düşünemeyeceğiniz kadar uzaklara gitse bile gene de evini
bulabileceği rivayet edilir. Beyinlerinde bulunan dünyanın manyetik alanını
algılayabilen pusula benzeri bir yapı sayesinde yönlerini bulabilmekte olup bu
nedenle eski zamanlarda “posta” işlerinde de kullanılmışlardır.
Temizliğe önem verirler. Bir
şadırvanda, fıskiyede, göl ve dere gibi su kenarlarında banyo yapmaları, nasıl
temizlendiklerini görmek büyük hayret uyandırır.
SİYASETTE GÜVERCİN
Türk siyasetinin unutulmaz
simalarından biri olan Mustafa Bülent ECEVİT’in siyasi lâkabı “karaoğlan,” daha
sonra kurduğu partinin amblemi de “akgüvercin” idi. Köyümüzde bir ağırlığı olan
Türkiye’de adı “dürüstlük” ile anılan tek siyasetçisi Bülent Ecevit, 1988
yılında “Güvercin” adlı bir dergi
çıkarmış. Daha sonra parti amblemi de “ak güvercin” olarak seçilirken; 1991
yılında yazdığı “Ak Güvercin” şiiri partisinin seçim şarkısı olmuştu.
Barış, özgürlük, kardeşlik mesajını
görsel olarak taçlandırmak isteyen kişi veya kurumların bu hayvanı uzun süre
tutsak edip gösteriş yapma uğruna kullanmasını çok aşağılayıcı bulmuşumdur.
Özgür bırakacaksan neden tutuklarsın. Hem bir de salarken zavallı hayvanı niye
boşluğa doğru fırlatıp atarsın. Avuçlarınızı açsanız zaten hayvancağız kaçıp kurtulacak
sizden.
DİĞER ÜÇ KONU
Güvercin bir kuştur. Kuşlar öttüğüne
göre güvercinlerin de ötmesi gerekir ama güvercinler ötmezler, “kuğurur”lar.
Kuğurmak, güvercinlerin kubarmasından esinlenerek güvercin ötüşüne verilen
isimdir. Kubarmak ise bazı kuş türlerinin eşlerine “kur” olarak yaptıkları
kabarmak, şımarmak, artistlenmek, şişinmek, dayılanmak, erkeklik taslamak vb.
hareketlerdir.
Güvercinin insanın üstüne pislemesi
uğur işareti sayılmış, piyango bileti almanın zamanı kabul edilmiştir. Piyango
idaresinin simgesi de güvercindir. Hep “Ya çıkarsa!..” denmiştir ama hiç “Ya çıkmazsa!..”
diyen çıkmamıştır.
Ekonomideki Finans literatüründe
“gevşek politikaları” savunanlara “güvercin” denildiği gibi Politikada ise
savaştan kaçınıp “diplomatik çözüm” aramakta ısrar edenlere de “güvercinler”
denilmektedir. Savaşmak isteyenlere de “şahinler” denir.
***
ANNEMİN AK GÜVERCİNİ
Salondaki küçük pencerenin kenarında
tavana asılı küçük silindir biçimindeki bir sepet içinde tutuyordu beyaz
güvercinini. Kaçıp gitmesin diye sepetin üzerini bir tülbent ile örtmüş
uçlarını da bir ip ile bağlamıştı. Sepetin örgü aralarındaki boşluklardan kar
beyaz renkli tüylerini görürdüm.
Tarla dönüşü bin hevesle sepeti astığı
yerden alıp indirir kuşu eline alıp kursak ve sırt kısımlarını sıvazlayarak
sever, ürkek başından öper, kırmızı çubuklu renkleri olan melamin çay tabağıyla
su verir, cücüg yivgülerinin (civciv yemi) küçük olanlarından yedirir tekrar
kafes niyetine kullandığı elma sepetine koyar yerine asardı.
Bize ellettirmez, sadece kendi elinde
tutarken sırtını okşamamıza izin verirdi. “Ama niye?” diyerek yaptığımız
sızlanmalarımıza cevap olarak, “siz küçüksünüz, o da küçük ve çok narin,
tutayım derken canını acıtır, kanadını incitirsiniz.” der idi. Bir de “niçin
salonda duruyor? odamıza alalım.” önerimize “o dışarı hayvanı, kapalı yerlerde
sıkılır, açık havada yaşar, sepeti pencere kenarına asıyorum ki hem hava alsın
hem de dışarıyı seyretsin.” der idi. O sepetin asıldığı, pencere dediğim yer
camsız, bir insan kafası sığacak büyüklükte penek gibi bir yer idi.
***
Köyümüzü ziyaret eden bu ak güvercini
ilk fark edip gören komşumuz Nermin Şen halam idi. Evlerinin oradaki salaç ve
samanlık gibi yapıların çatı ve sundurmaları arasında uçuşup duruyor Nermin
halam da ürkütmeden ona yaklaşma yollarını arıyordu. En son hırmandaki eski
samanlığın boğasasına konan güvercinin peşi sıra koşmaktan yorulan Nermin halam
çaresin annem Güllü ingesinden (yenge) yardım istemişti.
Çağrıyı duyan annem elinde bir avuç
zahra ile iki katlı eski evimizden aşağı inip geldi. Önce Nermin halam ile biz
çocukları olay mahallinden uzaklaştırdı; Bu ev güvercini sizden ürkmüş, siz
gidin görünmeyecek şekilde bir yere saklanın dedi. Biz hemen yeni samanlığımıza
girip gısuruglardan (kısırık, çantı tekniğiyle örülen duvarın açıklıkları)
güvercini dehlemeye (gözetlemeye) başladık. Annem fazla yaklaşmadan avucundaki
zahrayı bir elinden öbür eline göstere göstere aktarmaya başladı. Zaman zaman
bir kaç tanesini de güvercinden yana atarak hayvanın yeme gelmesini durduğu
yerde bekleyip durdu uzun süre. Nihayet bu çağrıya daha fazla direnemeyen
hayvan önce gelip annemin yakınında bir yere kondu. Bu sefer annem de yere
oturdu ve avucundaki yemleri güvercine uzatıp beklemeye başladı. Yine uzunca
bir süre annemi süzüp duran hayvan en sonunda annemin eline konup yemleri
yemeye başlamıştı.
Annem bir kuşçu değildi. Evcil kümes
hayvanlarımız dışında kuş bilmezdi. Köyümüze nereden geldiği bilinmeyen bu
evcil güvercinle kurduğu bu irtibatı bende hep bir ulviyet uyandırmıştı; Annem
köyümüze gelin gelmişti, buralı değildi. Ana-babası ve akrabaları uzak
diyarlarda idi. Acaba bu güvercini onlar mı göndermişti “git kızımıza bir bak,
ne yapıyor bir başına oralarda!...” diye düşünürdüm.
***
Bir kaç gün sonra bir gün annem eve
geldiğinde sepeti boş buldu. Güvercinimiz kanadını açıvermiş, uçup gitmişti
uzak diyarlara.
/Çetin KOŞAR
23 Mayıs 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder