22 Mayıs 2021 Cumartesi

Akbulut Köyü’nde Bir Ak Güvercin

 

"konsun yine pervazlara güvercinler
hû hû lara karışsın âminler
mübarek akşamdır
gelin; ey fatihâlar, yâsinler."
 
 
Köyümüzde güvercin yoktu. Zaman zaman Devret civarındaki köy ormanlarında görülürdü. Bunlar da “yaban güvercini” dediğimiz kaya güvercinleri idi. İkişer üçerli gruplar halinde bir görünürler, avlamak için yaklaşmak da mümkün olmazdı. Çok ürkek hayvanlar idi. Ama haklıydılar. Yerde biz avcı insanlar gökte doğan, şahin ve atmaca gibi alıcı kuşlar hep bu güvercinin lezzetli eti peşindeydik.
 
Günümüz şehirlerinde cami civarlarında yoğunlaşan bu kaya güvercinleri insanlar tarafından sürekli beslendikleri için yabani dediğimiz kardeşlerine göre etine buduna epey semirmişlerdir. İbadethane civarlarını mesken tuttukları için bir yerde kendilerine dini bir ruhaniyet atfedilen bu şehir güvercinleri, eti çok lezzetli olmasına karşın dağda yaşayan kardeşleri gibi avlanmaktan yırtmış durumdadırlar. Neredeyse evcilleşmiş gibidirler ama yine de “fiziki mesafeye” özen göstermektedirler.
 
Bu kaya güvercinlerinden başka yine bu güvercingiller ailesinden olan, telaşlı uçuşlarından dolayı köyümüzde adına “even, acele eden” manasına “evelek” dediğimiz “üveyik”ler gelirdi buğday hasadı zamanlarında. Güvercin yuvasına hiç rast gelmedim ama bu üveyik yuvalarına çok rastlardık “Hasbinin Dağı”nda. Üç beş dal parçasından müteşekkil derme-çatma basit bir yuva yapma teknikleri vardı. En fazla iki yumurtaları olurdu. Kısa sürede büyüyen yavrular daha tüylenmeden annelerinin iki katı büyüklüğe ulaşırlardı. Pek güvenli olmayan bu yuvalardan bir an önce uçup gitmek için sabırsızlanırlardı. Bilirsiniz, kuşlar yuvayı sadece üreme için yaparlar. Onların yaşam tarzı “nerde akşam orda sabah” şeklinde olup “tünek”lerde yaşarlar. Akşam olunca buldukları bir ağaç, çatı arası, salaç, çalılık vb. her yer tünemeleri için uygun yerlerdir.
 
Bir ara Hasbinin Alison bu evelek yavrularını annelerinin gözü önünde yuvalarından alıp yine göstere göstere evine getirip bir kafese koymuş, kafesi de annelerinin ulaşabileceği yere koymuş ki anne yavrularını beslemeye devam etsin. Düşündüğü gibi de olmuş yavruların annesi hatta babası sürekli gelip gidip bu yavrularını doyurmuşlar. Alison’a alışan yavrular uçma çağına geldiklerinde onları salmasına (serbest bırakmasına) rağmen bu yavru üveyikler Alison’u bırakıp gitmemişler adeta evcil hayvan gibi uçarak gidip dolaşıyorlar tekrar yuvalarına dönüyorlardı. Taki bir atmacaya yem olana kadar.
 
 
GÜVERCİN ADININ ETİMOLOJİSİ
 
Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-i Lugati't-Türk” adlı eserinde “kögürçgǖn; al
Ebu Hayyan’ın  “Kitabu'l-İdrak” adlı eserinde “kögerçin” olarak geçen güvercin adı Hızır Paşa’nın “Müntehab-ı Şifa” adlı eserinde “gögercin yumurdası” olarak tanımlara girmiştir.
 
 
SİMGE OLARAK GÜVERCİN
 
Bilindiği üzere insanlar tarafından ilk evcilleştirilen kuş türü güvercindir.
 
Nuh Tufanında Hz. Nuh(as)’un gemisinden suların çekilip çekilmediğini anlamak için salınıp, ağzında zeytin dalıyla dönen güvercin barışın simgesi sayılmıştır. 1949 yılında Paris'te toplanan Dünya Barış Kongresi için Pablo Picasso'nun yaptığı kongre afişi de güvercin simgelidir.
 
Yahudi ve Hıristiyan inancında da günahsız ruhun simgesi güvercindir. Melekler hep güvercin olarak tasavvur edilir.
 
Mevlana'ya göre Veli'leri temsil eden kuş güvercindir. Anadolu ermişlerinin güvercin donuna (kılığına) girmeleri yaygın yeteneklerindendir. Hacı Bektaş-ı Veli de doğduğu topraklar olan Horasan’dan Anadolu’ya gelmek için güvercin donuna girmiştir. İslam inancına göre güvercin Hz. Muhammed(sav)’in saklandığı mağaranın aranmamasına aracı olduğu gibi, kabe'ye güvercin konmadığı, hatta üstüne geldiği zaman derhal yönünü değiştirdiği inancı da bu kuşa atfedilen dindarlığın göstergesidir.
 
 
GÜVERCİNLERİN ÖZELLİKLERİ
 
Güvercini diğer kuşlardan ayıran bazı önemli özellikleri vardır. Bunların başında, su içme şekilleri ve yavru besleme özellikleri gelmektedir.
 
 
Su İçerken Kafa Dikme
 
Diğer kuşlar, bir yudum su alıp kafalarını yukarı doğru kaldırarak suyu öyle yutarlar. Kuşlarda burun delikleri ile gagaları arasını kapatabilecek bir yapı bulunmaz. Bu nedenle kuşlar, vakum oluşturup suyu emerek, yudum yudum içemezler. Suyu gırtlaklarına iletebilmek için kafalarını yukarı kaldırma gereksinimi duyarlar. Ancak güvercingiller, burun deliklerini de suya daldırırlar ve yemek borusundaki kasların yardımı ile vakum oluşturarak aynı memelilerde olduğu gibi suyu emerek içerler. Bu özellik sadece güvercingiller familyasına ait kuşlarda bulunmaktadır. Bu özellikleri nedeni ile güvercinlerin içecekleri su kaynaklarının ya da su kaplarının gaga ve burun deliklerini daldırabilecekleri derinlikte olmaları gerekir.
 
 
Kuş Sütü
 
Güvercinler yavrularını kursaklarında ürettikleri özel bir sütle besler. Bu besin yağ ve protein yönünden çok zengindir. Hem anne hem de baba güvercin tarafından üretilir. Güvercinin beynin altında bulunan hipofiz bezinin salgıladığı “prolaktin” adı verilen bir hormon, bu salgı mekanizmasını harekete geçirmektedir. Kursak çeperinden salgılanan bu besleyici maddenin bileşimi memelilerdeki süte oldukça yakındır. Halk arasında “kuş sütü” olarak bilinen bu salgı, güvercinlerde sadece kuluçka dönemi sonuna doğru yaklaşık bir hafta süre ile salgılanan bir maddedir.
 
 
MİTOLOJİDE GÜVERCİN
 
Güvercin, aynı zamanda mitolojik sıfatları olan bir kuş türüdür. Eski Yunan'da Afrodit'in simgesi sayılırken Hıristiyanlık zamanında daha ulvi bir anlam kazanarak insanın ölürken gövdesinden ayrılan ruhu simgelemeye başlamıştır.
 
Rüyada görüldüğünde, temiz, iyi haber olarak yorumlanan; uçarak yaklaşan güvercin tez haber; bir gül ağacına veya çiçeklerin arasına konarsa sevgiliyle ilgili haber olarak yorumlanır.
 
Aynı zamanda akıllı bir kuş türüdür, evini unutmaz, düşünemeyeceğiniz kadar uzaklara gitse bile gene de evini bulabileceği rivayet edilir. Beyinlerinde bulunan dünyanın manyetik alanını algılayabilen pusula benzeri bir yapı sayesinde yönlerini bulabilmekte olup bu nedenle eski zamanlarda “posta” işlerinde de kullanılmışlardır.
 
Temizliğe önem verirler. Bir şadırvanda, fıskiyede, göl ve dere gibi su kenarlarında banyo yapmaları, nasıl temizlendiklerini görmek büyük hayret uyandırır.
 
 
SİYASETTE GÜVERCİN
 
Türk siyasetinin unutulmaz simalarından biri olan Mustafa Bülent ECEVİT’in siyasi lâkabı “karaoğlan,” daha sonra kurduğu partinin amblemi de “akgüvercin” idi. Köyümüzde bir ağırlığı olan Türkiye’de adı “dürüstlük” ile anılan tek siyasetçisi Bülent Ecevit, 1988 yılında “Güvercin”  adlı bir dergi çıkarmış. Daha sonra parti amblemi de “ak güvercin” olarak seçilirken; 1991 yılında yazdığı “Ak Güvercin” şiiri partisinin seçim şarkısı olmuştu.
 
Barış, özgürlük, kardeşlik mesajını görsel olarak taçlandırmak isteyen kişi veya kurumların bu hayvanı uzun süre tutsak edip gösteriş yapma uğruna kullanmasını çok aşağılayıcı bulmuşumdur. Özgür bırakacaksan neden tutuklarsın. Hem bir de salarken zavallı hayvanı niye boşluğa doğru fırlatıp atarsın. Avuçlarınızı açsanız zaten hayvancağız kaçıp kurtulacak sizden.
 
 
DİĞER ÜÇ KONU
 
Güvercin bir kuştur. Kuşlar öttüğüne göre güvercinlerin de ötmesi gerekir ama güvercinler ötmezler, “kuğurur”lar. Kuğurmak, güvercinlerin kubarmasından esinlenerek güvercin ötüşüne verilen isimdir. Kubarmak ise bazı kuş türlerinin eşlerine “kur” olarak yaptıkları kabarmak, şımarmak, artistlenmek, şişinmek, dayılanmak, erkeklik taslamak vb. hareketlerdir.
 
Güvercinin insanın üstüne pislemesi uğur işareti sayılmış, piyango bileti almanın zamanı kabul edilmiştir. Piyango idaresinin simgesi de güvercindir. Hep “Ya çıkarsa!..” denmiştir ama hiç “Ya çıkmazsa!..” diyen çıkmamıştır.
 
Ekonomideki Finans literatüründe “gevşek politikaları” savunanlara “güvercin” denildiği gibi Politikada ise savaştan kaçınıp “diplomatik çözüm” aramakta ısrar edenlere de “güvercinler” denilmektedir. Savaşmak isteyenlere de “şahinler” denir.
 
***
 
 
ANNEMİN AK GÜVERCİNİ
 
Salondaki küçük pencerenin kenarında tavana asılı küçük silindir biçimindeki bir sepet içinde tutuyordu beyaz güvercinini. Kaçıp gitmesin diye sepetin üzerini bir tülbent ile örtmüş uçlarını da bir ip ile bağlamıştı. Sepetin örgü aralarındaki boşluklardan kar beyaz renkli tüylerini görürdüm.
 
Tarla dönüşü bin hevesle sepeti astığı yerden alıp indirir kuşu eline alıp kursak ve sırt kısımlarını sıvazlayarak sever, ürkek başından öper, kırmızı çubuklu renkleri olan melamin çay tabağıyla su verir, cücüg yivgülerinin (civciv yemi) küçük olanlarından yedirir tekrar kafes niyetine kullandığı elma sepetine koyar yerine asardı.
 
Bize ellettirmez, sadece kendi elinde tutarken sırtını okşamamıza izin verirdi. “Ama niye?” diyerek yaptığımız sızlanmalarımıza cevap olarak, “siz küçüksünüz, o da küçük ve çok narin, tutayım derken canını acıtır, kanadını incitirsiniz.” der idi. Bir de “niçin salonda duruyor? odamıza alalım.” önerimize “o dışarı hayvanı, kapalı yerlerde sıkılır, açık havada yaşar, sepeti pencere kenarına asıyorum ki hem hava alsın hem de dışarıyı seyretsin.” der idi. O sepetin asıldığı, pencere dediğim yer camsız, bir insan kafası sığacak büyüklükte penek gibi bir yer idi.
 
***
 
Köyümüzü ziyaret eden bu ak güvercini ilk fark edip gören komşumuz Nermin Şen halam idi. Evlerinin oradaki salaç ve samanlık gibi yapıların çatı ve sundurmaları arasında uçuşup duruyor Nermin halam da ürkütmeden ona yaklaşma yollarını arıyordu. En son hırmandaki eski samanlığın boğasasına konan güvercinin peşi sıra koşmaktan yorulan Nermin halam çaresin annem Güllü ingesinden (yenge) yardım istemişti.
 
Çağrıyı duyan annem elinde bir avuç zahra ile iki katlı eski evimizden aşağı inip geldi. Önce Nermin halam ile biz çocukları olay mahallinden uzaklaştırdı; Bu ev güvercini sizden ürkmüş, siz gidin görünmeyecek şekilde bir yere saklanın dedi. Biz hemen yeni samanlığımıza girip gısuruglardan (kısırık, çantı tekniğiyle örülen duvarın açıklıkları) güvercini dehlemeye (gözetlemeye) başladık. Annem fazla yaklaşmadan avucundaki zahrayı bir elinden öbür eline göstere göstere aktarmaya başladı. Zaman zaman bir kaç tanesini de güvercinden yana atarak hayvanın yeme gelmesini durduğu yerde bekleyip durdu uzun süre. Nihayet bu çağrıya daha fazla direnemeyen hayvan önce gelip annemin yakınında bir yere kondu. Bu sefer annem de yere oturdu ve avucundaki yemleri güvercine uzatıp beklemeye başladı. Yine uzunca bir süre annemi süzüp duran hayvan en sonunda annemin eline konup yemleri yemeye başlamıştı.
 
Annem bir kuşçu değildi. Evcil kümes hayvanlarımız dışında kuş bilmezdi. Köyümüze nereden geldiği bilinmeyen bu evcil güvercinle kurduğu bu irtibatı bende hep bir ulviyet uyandırmıştı; Annem köyümüze gelin gelmişti, buralı değildi. Ana-babası ve akrabaları uzak diyarlarda idi. Acaba bu güvercini onlar mı göndermişti “git kızımıza bir bak, ne yapıyor bir başına oralarda!...” diye düşünürdüm.
 
***
 
Bir kaç gün sonra bir gün annem eve geldiğinde sepeti boş buldu. Güvercinimiz kanadını açıvermiş, uçup gitmişti uzak diyarlara.
 
/Çetin KOŞAR
23 Mayıs 2021

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder