Köy evlerinde önceden elbise koymak için "Gardroup" denilen eşya yoktu. İç giysiler "çamaşır sepetine" ya da bir bohçaya konur, dış giysiler de odanın duvarlarına ya da kapı arkalarına çakılan "askılık"lara asılırdı. Tabi bu giysilerimiz "gündelik-yabanlık" ayrımına tâbi tutulur, gündelikler yerine göre, eve girmeden dış kapıda çıkarılıp oraya bırakılır, normal giysiler de salon ya da odalardaki askılıklara asılırdı. Oturulan odada "gündelik"ler, yatak ya da misafir odalarında ise "yabanlık" olanlar asılı olurdu.
Şimdi gelelim asıl konuya. Köyümüzdeki şu inceliğe bakınız ki, asılan bu elbiseler görenleri rahatsız etmesin ya da tozlanmasın diye ayrıca bir örtü ile kapatılırdı. Ve bu örtüler de öyle sıradan bir bez parçası değil "el işlemeleriyle" bezenmiş, sanatsal değeri olan şeylerdi.
Aşağıdaki iki fotoğraf, farklı zamanlarda çekilmiş olsa da aynı yerde çekilmiştir.
Her iki fotoğrafın ortak özelliği, Şahide ŞEN annemizin gelinlik çeyizinden olduğu şüphe götürmez ASKILIK ÖRTÜSÜ'nün önünde çekilmiş olmasıdır. Fotoğrafçının inceliği mi desek ya da fotoğraf çekinenlerin tercihi mi desek bilemiyorum ama düz bir duvar yerine özellikle bu “el emeği göz nuru” örtünün önünde fotoğraf çekinmenin çekiciliği bu çeyizimizin güzelliğinden / değerli oluşundan geliyor olmalı.
Tabi eskiden çeyizler, şimdi olduğu gibi çarşıdan alınmıyor, genç kızlarımız kuracakları yuvanın hayaliyle, onca işin gücün arasında fırsat bulup gece gündüz demeyip bunları bizzat el emeği harcayıp, göz nuru dökerek yapmaktaydılar.
Ne güzel günlerdi o günler!...
Fotoğrafı bizimle paylaşan Hasan Şen öğretmenimize teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder