13 Eylül 2007 Perşembe

Köylülük meselesi üzerine


 /Serdar Turgut

Bir çiftçinin Başbakan Erdoğan ile giriştiği sert atışmayı her hatırladığımda ben gerçekten unutmak ve onlar yokmuş gibi farz ederek yaşamak istediğim köylülük meselesini hatırlıyorum. Gerçekte o çiftçi, köylü filan da değildi bence. Çünkü gerçek köylüler bir Başbakan’ı karşılarında gördüklerinde köylerine gelen devlet trenini karşılamaya çıkan ‘Selamsız Bandosu’ üyeleri gibi saygı duruşuna geçer, ve Başbakan ‘rahat olun’ deyinceye kadar da öylecene dururlar. Başbakan ‘rahat ol’ lafını etmeyi unutursa da hep aynen hazır olda kalıverirler. Bu köylüler belirli pozisyon olarak hareketsiz durma uzmanıdır. Örneğin; köylüler yere çömelip ayakları üzerinde oturur gibi durabilir. Bir kez bu pozisyonu almayı deneyeyim dedim, neredeyse ciddi bir sakatlık geçiriyordum. Ben bir kalabalıktan kendime arkadaş seçerken bu çömelme kriterini kullanırım. Köylü gibi çömelmeyi başaranlarla katiyen arkadaş olmam. Çömelemeyenler ise benim kafadandır mutlaka. Alaturka tuvaleti katiyen kullanamamamın temelinde de bu vardır.

Türkiye’nin ciddi bir köylü meselesi vardır. Sağ partiler bunlara yalakalık yapar, solda ise köylülüğü imha edecek yürek çıkmamıştır ne yazık ki.

Köylü meselesi üzerine çok düşünmüş olan ve toplu eserlerinin birçok sayfasını (özellikle de dokuzuncu cildi) bu meselenin çözümüne ayıran Lenin, sonunda bakmıştır ki sorunu çözemiyor, yapılabilecek en iyi işi yapmış ve işi Stalin’e delege etmiştir. Stalin de her rasyonel insanın yapması gerekeni yapmış ve köylü sorununu kökünden çözmeye girişmiştir, öldürmede yeterli hız ve ivmeyi tutturamadığından Rusya’da köylülük bitmemiştir ama onlar şimdi terbiye edilmiş haldedir. Bu arada Mao, Çin’de köylülük meselesini benzer ama birazcık daha dolambaçlı yoldan (onları çalıştırır gibi yapıp öldürerek) çözmeye soyunmuştur. Mao’nun yazılarını okuduğunuzda (evet ben hem Stalin’in hem de Mao’nun toplu eserlerini okudum. Bence delirmiş olmamın temelinde de bu var. Ayrıca Kapital’i ve Grundrisse’yi de okudum) köylünün nasıl da dev gibi dalgalar halinde ayaklanıp burjuvayı, feodal beyleri ve onların uşaklarını yutacağını anlarsınız. Mao’nun yazılarında yutulacak unsurlar arasında bir de Şeytan Shensiler de geçiyor. Samimi olarak söyleyeyim, bu sınıf düşmanımızın ne olduğunu tam anlamadım ama tahmin ediyorum ki Şeytan Shenshi’dan güzel bir macera filmi çekilebilir. (Yeri gelmişken Geyşa filmindeki güzel kadının Japon değil de Çinli olduğunu öğrenince ne kadar büyük hayal kırıklığı yaşadığımı umarım tahmin edersiniz. Kadınla tam gayrımeşru evlilik dışı ilişkiye girme hayalleri kuruyordum. Çinli olduğunu öğrenince hayallerimin içine edildi)

Açıkça söyleyeyim; ben köylülük meselesinin çözümünde hangi aşamada olunduğunu anlamak için Peru Komünist Partisi’nin deklarasyonlarını ve eylemlerini sıkı bir şekilde takip ederim. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki; köylülük meselesi hâlâ daha dünya üzerinden silinebilmiş durumda değil. Çünkü Peru Komünist Partisi büyük ihtimalle utangaç olduğundan Stalinist yöntemleri uygulamaktan kaçınıyor. (Peru Komünist Partisi, köylülük ile uğraşmayı kesip Peruluların neden bu kadar çirkin olduklarını bize anlatsa sevinirim. Bence Japon ile Latin köylüsü çiftleşince ortaya şebek götü benzeri bir şey çıkmış işte. Ne olmasını bekliyordunuz ki yani...)

Türkiye’de ise köylülük meselesini çözmek için özel politika oluşturmak gerekmiyor, çünkü Türkiye’de köylüler ilginç bir toplu intihar yolunu kendilerinden açıyor. Güneş doğar doğmaz kahveye gidiyor, batıncaya kadar da orada sabit olarak oturuyorlar. Bu nedenle Türkiye’de Stalinist olabilmek de çok kolay. Yapacağınız tek şey; bir kanun hükmünde kararname yayınlayıp okey oynanmasını yasaklayacaksınız o kadar. Ertesi gün köylü nüfusun tümüne yakını sıkıntıdan ölür, hayattaki tek işin ellerinden alınmasından sonra yaşamak için de nedenleri kalmayacak tabii ki. Sonunda intihardan korkanları da bulup siz öldürüverirsiniz. Alın işte köylülük meselesi bitiverdi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder