/Cüneyt ÜLSEVER
Türkiye'de hemen herkes ‘‘kamusal alanın’’ örgütlenme biçiminden şikáyetçi. Neredeyse ‘‘elbisenin dar geldiği’’ konusunda milli mutabakat var. Ancak, ‘‘sistem’’ işliyor ve dimdik ayakta. Siyasal sistemin ayakta durmasının temel nedenlerinden birisi de ‘‘köylülüğe’’ prim vermesidir. Daha ötesi, üretmese dahi, fukara köylünün derdine derman olmasa dahi sistem köylülüğe prim vermektedir. Elimde çok değerli bir çalışma var*. Bu çalışmaya göre:
Toplam ülke nüfusunun kabaca % 65'i şehirlerde, % 35'i ise köylerde ikamet etmektedir. Türkiye'de toplam nüfusun yaklaşık % 40'ı ‘‘çalışabilir nüfus’’ olarak kabul edilmektedir. Ekonomik olarak faal nüfusun yaklaşık % 50'si tarımda istihdam edilmektedir. 1960'da GSMH içinde tarım sektörünün payı % 40 iken bu oran 1998 yılında % 16'ya düşmüştür.
Türkiye'de, toprak dağılımı da oldukça dengesizdir. Kabaca, işletmelerin % 60'ı toprağın % 20'sini işlerken, % 5'i yaklaşık % 40'ını işlemektedir. Gelir dağılımı açısından ise hanelerin düşük gelirli % 60'ı gelirin %30'unu, en yüksek gelir grubundaki % 20 ise gelirin %50'sini almaktadır.
Türkiye'de siyasi sistem tarım sektörünü desteklerken esasında ‘‘zengin köylüyü’’ desteklemektedir. Örneğin, toprak dağılımı açısından ‘‘destekleme’’ olarak dağıtılan her 100 TL'den, % 60, işletme başına 3.33 TL alırken; % 5, işletme başına 8.00 TL almaktadır. Herkese eşit mantıkla dağıtıldığı varsayılan ‘‘destekleme alımları’’ büyük toprak sahibine, küçük toprak sahibine oranla 8.00/3.33= 2.4 misli fazla yansımaktadır.
Peki bu faturayı kim ödüyor? Vergi mükellefi ve tüketici! Bu arada unutmayın, köylülük hemen hemen hiç vergi ödemiyor! Türkiye'de tarım politikaları sonucunda oluşan üretici sübvansiyonlarının faturasını büyük oranda ‘‘yükselen iç fiyatlar’’ sonucu ‘‘tüketiciler’’ ödemektedir.
Ülkemizde takriben 11.5 milyar dolar olan destekleme maliyetinin, ancak 2.5 milyar doları doğrudan ödemeler olarak ödenmektedir. Bu miktar, tabii ki ödediğimiz vergilerden karşılanmaktadır. Ancak, geriye kalan 9 milyar dolar destekleme alımları vasıtası ile fiyatlara müdahale edilmesi sonucu oluşan piyasa üzerindeki fiyatlar ile tüketici tarafından ödenmektedir. Tüketicilerin bir kısmı yine köylüler olmakta, bunların kendilerini sübvansiye ettiği takribi 3 milyar, 9 milyardan düşünce, köylülük dışı ‘‘tüketicilerin’’ tarımı, doğrudan destekleme dışında, ayrıca yıllık 6 milyar dolar sübvansiye ettiği ortaya çıkmaktadır. Kısaca, Türkiye'de tarım dışı haneler tarım sektörü lehine yılda ortalama % 5 vergi ödemektedirler.
Nüfusunun ancak % 1.5'i tarım sektöründe çalışan OECD ülkeleri bu sektöre ‘‘kişi başına’’ daha fazla destek vermektedirler, ancak onlar GSYH'nın ancak % 1.5'ini desteklemede kullanırken bu oran bizde % 4'tür.
Öte yanda bizde tarımda çalışan % 40 nüfus ancak OECD ülkelerindeki % 1.5 nüfus kadar üretim yapabilmektedir!
Türkiye'de siyasi sistem; verimsiz işletmelerde üretim yapan tarım sektörünü, oy deposu olması nedeni ile; cukkalar aslında şehirlerde yaşayan zengin köylünün cebine girse de; milletin parası ile; oldukça akıl dışı bir yöntem ile desteklemektedir.
‘‘Köylü zihniyet’’ de cabası olarak cebimize kár kalıyor!
Doç. Dr. Erol H. Çakmak, Prof. Dr. Haluk Kasnakoğlu, Prof. Dr. A. Halis Akder, ‘‘Tarım Politikalarında Yeni Denge Arayışları ve Türkiye’’, (Aralık 1999- TÜSİAD)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder