Geliyor tokaç sesleri
Yansıtır yamaç sesleri
Suyun aynasında tarar
Kızlar üç kulaç saçları
(Ali Akbaş)
Eskiden kışın karlı, fırtınalı, yağmurlu ve çamurlu günleri geride kalıp, beş altı aydır kapalı kaldığımız evlerimizden baharla birlikte dışarıya çıktığımızda evdeki eşyalarımız da bizimle birlikte açık havaya çıkartılırdı. Baharın gelişiyle birlikte tüm köy hane halkları kendi HALLU ‘larında yoksa bir akrabasının su kuyusunun başında ya da dere kenarlarında yıllık ÇAMAŞUR yıkama günleri yaparlardı. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” misali “Deterjanlar çıktı bu güzel törensel temizlik günlerimiz de tarih oldu” maalesef.
Geleneksel temizlik günlerinde annelerimiz, babalarımıza KAZAN veya HERENİ oturtup ateş yakacakları su kaynağının başına KÜRE ‘leri hazırlattırırlardı. Çevreden toplanan çalı çırpı ile kürelere kurulan kazanların altı yakılır sular ısıtılmaya başlanırdı. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu faaliyetler esnasında yakılan ateşlerin bembeyaz dumanı sanki bacadan çıkmış gibi dümdüz olarak ve gittikçe genişleyerek gökyüzüne doğru dikine yükselirdi.
Su kuyusu yakınlarında ya da dere kenarlarında önceden hazırlanmış düz, genişçe bir taş ya da bir metrekare genişliğinde özel olarak hazırlanmış olan ÇAMAŞUR TÂTASI ‘nın üzerine en alta SAKU ve PONTUL gibi kalın ve kaba URBA’lar yerleştirilirdi. Ardından yatak, yastık, yorgan ve minder yüzleri (kılıfları), çubuk desenli çarşaflar ve en üstede hafif GESİ ‘ler (giysi) ENTERİ, FİSTAN ve GÖYNEK gibi daha narin çamaşırlar özenle katlanıp ve ıslatılarak istiflenirdi. Kirliler özene bezene öyle biz istif edilirdi ki bu tahtanın üstüne deyim yerindeyse adam boyunu aşan DAĞ GİBİ çamaşır yığını oluşurdu.
Küre denilen yerlerde (altındaki toprağın bir kısmı eşilerek kürünmüş ve kazan oturtmak için kenarlarına taşlar dizilen) kurulan büyük kazanlar, HERENİ ‘lerde sular kaynatılır. Daha önceden elenmiş odun ateşinin külü (ki bu meşe odunun külü olması tercih edilir) on sekiz litrelik yağ tenekesine üçte biri kadar doldurulur. Üzerine kaynar su ilave edilirdi. İyice karıştırılan tenekedeki suyun külleri dibe çökene kadar 3-5 dakika beklenir. Böylece, tıpkı deterjanlı su gibi kayganlığı olan özel çamaşır yıkama suyumuz hazırlanmış olmaktaydı.
Özel bir not olarak ekleyelim, kürelerin bulunduğu yerlere küçük abdestlerini yapanları CİN ÇARPTIĞI gibi bir BATIL İNANCIMIZ da vardır. Bu tip risklere karşı, aslında tuvalet ve helâlara girişte çekilmeyen Besmele-i Şerifin, açık alanlarda hacet gidermek zorunda kalanlar için önce oraya tükürerek ardından çekilmesi önerilir. Normalde küre yerleri zamanla silinmiş, belirsiz olsa bile, buralarda CİN ‘lerin yerleşik yaşam sürdürdükleri gibi bir hakim inanç söz konusudur.
Yeri gelmişken temizlik işleminde kullanılan KÜL hakkında birkaç kelam etmekte de yarar vardır. Kül aslında yanmış bitmiş bir şeyden arta kalandır. Bir işe yaramaz diye bilinir. Bazı kültürlerde ölüler yakılır ve kiminin küllerinden bir kısmı özel kaplarda saklanırken kiminin külleri bir nehre ya da uçurumdan aşağı savrulur. “Bir avuç kül oldum. Havaya savruldum”
Oysa bizim kültürümüzde hiç bir şey zay’i (ziyan) edilmez. En işe yaramaz şey olarak bilinen küller bile tarımsal üretimden tutun da gıdadan temizliğe kadar her alanda kullanılır. Bahara doğru biriktirilmeye başlanan özellikle GÜRGEN dediğimiz MEŞE odununun külleri, don olayına karşı tedbir olarak fideliklerdeki MAŞLAMA ’larda, kurt ve böceklenmelere karşı fidanların diplerinde, suya kazandırdığı kir ve pas sökücü özelliği için temizlikte ve kurutulmuş meyvelerin üzerine toz olarak serpilerek böceklenmeye ve benzeri sebeplere karşı koruyucu olarak gıdalarda kullanılmaktadır. En azından Kurban Bayramı vesilesiyle yılda bir kere yaptığımız KÜLBASTI ‘lardan başka, MANCAR (Karalahana ) yapraklarına sarılarak pişirilen KÜL ÇÖREĞİ yemeyeli kaç yıl oldu hatırlamıyorum. Kül, atasözlerimize dahi girmiştir. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”
Dönelim köyümüzdeki bahar temizliğine. Daha henüz, plastikten yapılan MAŞRAPA ve TAS ‘lar icad edilmeden evvel evlerimizde banyo ve temizlik işlerinde su kabağından yapılan SUSAK ‘lar kullanılırdı. Her türlü işlerimizde bu susaklardan yararlanılmaktaydı. Uzun sapları sayesinde fokur fokur kaynayan su, kazanlardan rahatlıkla alınır ve temizlenecek yerin üzerine dökülerek doğal hijyen sağlanırdı. Şimdiler de en azından süs amaçlı olarak ta olsa bu susaklık su kabağı yetiştirenlere rastlayabilmekteyiz.
Çamaşırlar tek tek yıkanırdı. En üstte bulunan bir giyecek önce KELPETEN SABUNU (bildiğimiz Hacı Şakir sabunlarının çuval ile satılanıdır. Üzerinde kerpeten figürü olduğu için köylü ona bu adı takmıştır) ile hafif sabunlanır ve TOKAÇ da denilen ÇAMAŞUR TOKMAĞI ile her 3-5 vuruşta bir su dökülerek evire çevire patır patır dövülerek yıkanırdı. Bu ÇAMAŞUR GÜNLERİNDE tokmak sesleri köyler arasında yankılanırdı. Saf sabun kokusunun vermiş olduğu özel parfümle çevreyi temizliğin tiril tiril kokusu sarardı. Hangi komşunun GESİ yıkadığı sabahın erken saatinde çıkan dumandan fark edilmediyse bu tokmak seslerinden dolayı mutlaka haberdar olunurdu. Ara sıra gidip durulama ve asma işlerine destek ya da yemek götürme gibi komşular arası yardımlaşmalar olurdu.
İşi biten çamaşır durulama kazanına atılırdı. Durulama işleminden sonra da hemen oracıkta bulanan DİZEME denilen KAZIK ve CEREK‘lerle yapılmış ÇALU’lara ya da ağaç ve dikenlerden oluşan BÜRÜG’lere veyahut ta yere otların üzerine kurumaları için asılmaz SERİLİR’ di.
Bu çamaşır günlerinin en güzel olaylarından birisi de işin sonuna doğru evin küçük çocuklarının bu çamaşırların üzerine oturtularak yıkanmasıydı. Özellikle erkek çocukları anadan üryan, çırıl çıplak soyundurularak burada anne tarafından bir güzel yıkanır. Bu yıkama esnasında orada bulunan diğer çocuklara “Hadi gidin buradan. Çocuğumun pipisine mi bakacaksınız?” gibi erkek çocuğuyla övünme kültürünün bir tezahürü olarak şaka yollu çıkışmalar da yapılırdı.
Bahar aylarına rastlayan bu temizlik günlerinde ahırda bulunan büyük baş hayvanlarda yıkanıp temizlenmek için sıradadırlar. Çamaşır için hazırlanan düzenek kaldırılmadan vakit varsa o gün, yoksa ertesi gün ahırda bulunan başta öküzler olmak üzere tüm sığırlarda bu küllü su ve sabun ile bir güzel yıkanırdı. Zaten her gün DARAG (tarak-kaşağı-gaşo) ile iyice taranıp kaşınarak günlük bakımları yapılan hayvanlar da bu bahar temizliğinden nasiplerini alırlardı.
En son ev içerisinde genellikle tahta döşemelerden oluşan tüm yerler bir güzel temizlik yapılarak yıkanırdı. Yemek yenen kap kacak, yeri geldiğinde zaman zaman kum ile ovularak yıkanırdı. Bakır KAB KACAG ‘lar ise duruma göre ya BAZAR’a götürülerek kalaylattırılır ya da köye tezgâh kuran kalaycılara kalaylattırılırdı.
Ninelerimiz başörtüleri altında duran uzun fakat örgülü saçlarını, toprak altından özel olarak çıkarttıkları KİL ile yıkarlardı. Bahar aylarına kadar çamaşırların elbette günlük olarak yıkananları vardı. Özellikle çocuk bezleri her ne kadar topluca dere kenarına götürülüp yıkanıyorsa da bu plastik leğenler ortaya çıkmadan önce kenarları kıvrım kıvrım olan teneke çamaşır leğenleri ile günlük olarak yıkanırdı. Öte yandan giyeceklerimiz GÜNDELİK ve YABANLIK diye iki kısma ayrıldığı için iş elbiseleri kirlilik durumlarına göre uzun süre kullanılabiliyordu.
Evlerimiz süpürgelik bitkisinden yapılan süpürgelerle süpürülür, zaten bitkisel olan kamıştan yapılmış HASIR ‘lar sayesinde pek kir tutmazdı. Yemeklerimizin yapılışında şimdiki gibi yüksek oranda yağ kullanılmadığı için bulaşık yıkamak ta çok kolaydı. Zaten sofraya en fazla iki üç kap konur. Herkes aynı kaptan yediği için bulaşık miktar olarak ta az olmaktaydı. O zamanki evlerimizin camları çok küçük olduğu için ne cam çerçeve ne de perde temizliği gibi bir dert yoktu. Bu günlerde Otomatik çamaşır makinelerinde çamaşır yıkarken, halı yıkamalarla ve elektrik süpürgeleriyle temizlik yaparken yorulanlar ninelerinizin geçtiği bu yolları gözünüzde bulundururlar inşallah.
Hazırlayanlar: Hicabi AY, Çetin KOŞAR
NOT: Bu yazının ana fikri Hicabi AY kardeşime aittir. Sağolsun. Düşünmüş, oturup konuya bir çerçeve çizmiş ve ana temaları içine bir güzel yerleştirmiş. Benim yaptığım bu güzel çalışmaya tuz, biber misali çeşni katmak oldu. Köyümüzün sitesine kazandırılan ilk ortak çalışma olarak görüşlerinize arz ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder