B EKONOMİK YAPI
10 HAKİM KARAKTER
Köyün tarıma dayalı bir ekonomik yapısı vardır. Ana geçim kaynağı, yıllık bir ürün olan tütündür. Bunun yanı sıra herkes kendine yetecek kadar buğday, mısır, fasulye, nohut, pancar, pırasa, marul, ıspanak, domates, biber, patlıcan, salatalık, kavun, karpuz vb. tarımsal ürünleri de yetiştirir. Hayvan yetiştirilmesi ihtiyaç kadardır. Yani, bir çift öküz ve bir iki inek ile bunların yavrularıdır. Su ürünleri, avcılık ve sanayi üretimi yoktur.
110 Tarım
110.1.Tütün
Köy ve çevresindeki köylerin başlıca gelir kaynağını tütün oluşturur. Osmanlı İmparatorluğundan beri köyde tütün üretimi yapılmaktadır. Bir aile ortalama 500-600 kilo tütün üretmektedir. Ailedeki kişi sayısına göre bu miktar değişiklik göstermektedir. Alt ve üst sınır 300 ile 1500 kilogram arasındadır. Alımlarda başfiyatın çok altında verilen fiyatlar köylünün şikâyet konusu olmaktadır. Köylü emeğinin karşılığını alamamaktan yakınırken devlet verdiği bu fiyatla adeta köylüye “bırak bu tütüncülüğü” demektedir.
Biz yıllık bir ürün dedik ama tütünün ekiminden satışına kadar geçen süre yılı da aşmakta bu iş için yapılan tüm harcama ve emeklerin karşılığı bir yılda değil ortalama 14-16 ay içinde köylüye dönmektedir.
Genel itibariyle bir mevsimlik tütün üretimi şu safhalardan geçerek elde edilmektedir.
a-) Tütün Fideliği
Şubat ayından sonra havaların ısınmaya başlamasıyla tütün tohumu ekilecek alanlar hazırlanmaya başlanır. Tohum ekilecek alan ki biz buna “Fidelik” deriz, 15-20 metrekarelik bir alandır. Önce burası öküzlerle sürülür. Belirli bir müddet sonra yumuşayan toprak çapalanarak inceltilir. Kalın tezekler kırılır.
Daha sonra da “Maşlama” dediğimiz yastık şekline sokulur. Yastıkların üzerine sonbahar mevsiminde buraya getirilip yığılan ve bu süre zarfında iyice yanan hayvan gübresi “Kemre” ince bir tabaka halinde serilir. Kemrelerin üstüne de odun külüyle karıştırılmış tütün tohumu boşluk kalmayacak şekilde serpilir. Kemre kahverengi, tohum ise külden dolayı beyaz göründüğü için bu uygulamada boşluk kalması mümkün olmamaktadır. Bunun üzerine ikinci defa bir kat kemre daha dökülür ve tokmakla sıkıştırma işlemi yapılır.
Tokmaklama işi bildiğimiz çamaşır tokmağı ile yapıldığı gibi herhangi bir düz bir tahta parçasıyla da yapılabilmektedir.
Tokmaklama işinin ardından sulama işine geçilir. “Sitil” adını verdiğimiz ucu süzgeçli aletle sabah akşam her gün sulama işine devam edilir. Ta ki fideler büyüyüp yaklaşık 20 cm oluncaya yani dikilecek seviyeye gelinceye kadar.
Sulama işleminden başka fideliklerde yapılan bir diğer işlem de tütün tohumlarından önce sökün edip gelen otların fidelere zarar verilmeden tek tek, özene bezene günlerce ayıklanmasıdır. Maşlama hazırlama, tohum ekme ve sulamadan başka köylünün temel işlerinden birisi de “Fide Otu Yonma” işidir. Her gün sulanan o gübreli alanda yetişen otların hesabını varın siz yapın. Bir kez yolmakla da bitmez. Duruma gör ikinci hatta üçüncü kez fide otu koparma işi çıkabilir.
b-) Tütün Dikimi
Mayıs ayından itibaren tarlaya dikimine başlanır. Dikimden önce tarla en az üç kere (Boz, İkileme ve Tavlama) öküzlerle sürülüp dikim öncesinde bir kez de taranır.
Dikim işinden hemen önce yeterli miktarda “Karık”lar açılır. Karık, tütün dikilecek yerlerin çizilmesidir. Tarlaya tıpkı bir tarağın aralıkları gibi “çizi” ya da asıl deyimiyle “Karık”lar açılır. Ardından karık temizleme işlemi yani karıkların içindeki limondan büyük toprak parçalarının çizinin içinden alınarak karık sırtlarına konmasıdır ki dikim esnasında bu parçaların tütün fidesine zarar vermesi engellenmiş olur. Açılan karıkların içi nemli olduğu için dikim işi kolay olmaktadır. Bu nedenle karık açma işi parça parça yapılmaktadır. Yani tarlanın tamamı bir kerede karıklanmayıp bir iki saatte bir yeni karık açılır.
Dikim günü sabahın erken saatinde fidelikten fideler yolunur. Diğer taraftan dikim için gerekli su hazırlanır. Su taşıma işi yine öküzlerin boynundadır. Öküz arabalarına bağlanan fıçı yardımıyla genellikle aşşapuvardan getirilen su tarlanın uygun bir yerine konan hereni ya da yarım fıçı içine boşaltılır. İkinci bir seferden dönene kadar buradaki sularla dikiciler dikimi sürdürürler.
Eğer tarlaya yakın bir yerde su kaynağı varsa, bu defa öküzlerle su taşımak yerine o gün imeceye katılanlardan yetişkin erkekler boyunduruklar yardımıyla omuzlarında su taşıyarak dikim için gerekli su ihtiyacını karşılarlar.
“Su bonduruk”u dediğimiz bu alet bir buçuk metre uzunluğunda bir dal parçasının iki ucuna bağlanan “Kevük” yani kancalar yardımıyla su kaplarının taşınmasında kullanılan bir alettir. Bu boyunduruklar zaten evlerimizde kuyudan su taşırken her zaman kullanılmaktadırlar. Su taşıma kabı olarak evlerde sacdan yapılmış “pakrak” yani kovalar kullanılırken ihtiyaca göre tenekeler da kullanılmaktadır. Su tenekeleri yıl boyunca evimizde kullandığımız sıvıyağ tenekelerinin atılmayıp, üst kısımlarının (yüzeyin tamamı) kesilerek açılması ve buraya ister düz bir tahta ile istersek eğip büktüğümüz bir demir parçasından yaptığımız alet ile “Kulp” takılarak hazırlanmaktadır.
Atalarımız “taşıma suyla değirmen dönmez” demişler ama görüldüğü gibi köylümüz yıllardır bu değirmeni her türlü zahmete girerek taşıma suyla döndüre gelmiştir.
Eğer tarlanın üst tarafında bir su kaynağı varsa buraya atılan “hortum”lar vasıtasıyla su temin edildiği gibi son yıllarda tarımdaki mekanizasyonlarla traktör sahipleri bu iş için “su tanker”i yaptırarak işlerini daha da kolaylaştırmaktadırlar. Eşeği olan bazı aileler eşekle de su taşımaktaydılar. Bu iş için hazırlanmış iki adet “su tankı” sağlı sollu eşeklerin sırtına bağlanır yakın bir yerde doldurulup getirilir ve altındaki tıpasından boşaltılırdı.
Sabah kahvaltısının ardından saat sekiz dokuz gibi dikim işine başlanır. Bu iş için görevli iki temel gurup vardır. Bunların biri “dikiciler” diğeri “sucular” dır.
Dikim işlerine genelde kadınlar yapıyor olsa da erkekler de özellikle kendi tarlalarındayken dikim yapmaktadırlar. Sucular “taşıyıcı” ve “dağıtıcı” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Taşıyıcılar tarlaya kadar taşırlar, dağıtıcılarda belli noktada toplanan suyu dikicilerin ellerindeki sacdan mamul “ıbrık” yani “ibrik”lerin suyu bittikçe doldururlardı. Suyu biten dikici elindeki sivrüç ile ıbrığın kenarına vurarak ses çıkartır ve dağıtıcı bu sesi takip ederek ilgili ıbrığın suyunu doldururdu.
Sucular aynı zamanda elinde fidesi biten dikicinin fidesini de tedarik ederdi. Her dikicinin ıbrık ve sivrüçten başka yanında bir de “fide kabı” olurdu. Bazı dikiciler ise bellerine bağladıkları etekliği fide kabı olarak kullanırlardı.
Burada en zor iş dikicilerindir. Bir ellerinde fideler ve su dolu ıbrık diğer ellerinde “sivrüç” dediğimiz bir karışlık değnek gibi toprağa delik açma aleti iki büklüm eğilerek bu işi yapmaktadırlar. Su dökerek sivrüç yardımıyla 15-20 cm’lik aralıklarla delik açarak bu deliklere fideyi yerleştirip, saçaklarını çamurlu toprağa yapıştırıp çevresini boşluk kalmayacak şekilde ince toprakla doldurarak yapılan dikim belli aralıklarla verilen molalarla gün boyu sürmektedir.
Dikme işlemi bittikten bir hafta sonra gerek hatalı dikim sonucu “tutmayan” fve gerekse “kurt kesmesi” sonucu hasar gören fideler çoksa yerine yenisi dikilir ki biz buna “aşlama” yani aşılama diyoruz.
Tütün dikme işi biten aileler “kesimcelik” adı altında “helva” alır evde çoluk çocuk yerler. Eğer o gün tarlada imeci ya da keşiklemeci de varsa bu defa günün sonunda ikindi vakitleri ya da öğle yemeğinde de bu helva herkese dağıtılır.
c-) Tütün Kazma
Dikimi yapılan tütünler bir kaç hafta içinde gelişmeye başlarken aynı zamanda da çevresinde otlar da büyümektedir. “Kazma” larla bu otların kesilmesi ve tütünün dibindeki toprağın kazılarak fide köklerinin havalandırılması işlemine, yani çapa işine biz “tütün kazma” deriz. Burada, otları kesip toprağı havalandıracağım diye tütün fidesine zarar vermemek için çok dikkatli olmak gerekmektedir.
Kazma işleminden sonra tütünlerde “bit” lenme olursa zirai ilaçlama da yapılmaktadır. İlaçlama işini özel ilaçlama motorları ya da “fısfıs” dediğimiz “tulumba”lar vasıtasıyla yapılmaktadır.
d-) Tütün Kırma
Tütün bitkisi bir iki karış boya ulaştığında kırma zamanı gelmiş demektir. Ancak tüm yaprakları bir kerede kırılmaz. Yapraklar altlardan başlayarak yavaş yavaş olgunlaştığı için tütün kırma işi “dip, orta, doruk altı, doruk, doruk üstü ve toplama” gibi adlar altında birçok defalarca yapılır.
Önce ilk fide yaprakları kuruyup dökülen tütün köklerinden daha sonra açan dip yaprakları olgunlaşıp sararmaya başlar. Alttan ilk iki üç yapraktır. Genellikle tozlu topraklı olurlar ve kalitesizdirler. Toplanmaması önerilir ama köylü yine de kıyamaz toplar.
Dip yaprakları kırılıp temizlendikten sonra daha da bir gelişme gösteren tütünlerin bu defa olgunlaşan 4-5 yaprağı vardır ki oldukça kabadır. Kırılması da dizilmesine doyum olmaz.
Asıl kaliteli tütün doruk yapraklarıdır. Bu nedenle özellikle Temmuz ve Ağustos aylarına tekabül eden bu dönem çok önemlidir. Onun için köylü bu safhayı doruk altı, doruk, doruk üstü diye ayrı ayrı kırarak uzatmaya çalışır.
Kırılıp toplanan tüm yapraklarının ardından güz yağmurlarıyla yeniden yeşerip yaprak salan tütünlerin kalitesi düşmektedir.
Tütün kırma dediğimiz tarladan yaş tütün yaprağı toplama işi günün sabah ve akşam saatlerindeki serin vakitlerde yapılmaktadır. Her aile kendi başına yaptığı gibi yaprakları olgunlaşıp sararmaya yüz tutmuş kırılması gecikmiş yani kırma işini yetiştiremeyenler “keşikleme” ya da “imece” yaparak toplu kırım ve dizme işi de yapmaktadırlar. Bazen gece vakitlerinde bir çeşit gaz lambası olan “lüks” ya da piknik tüplerine monte edilen “aydınlatma aparatıyla” da tütün kıranlar da olmaktaydı.
Kırım işlemi tarlanın alt tarafından başlar. Karıklar vasıtasıyla bir sırada dikili olan tütün bitkisinin kırılan tütün yaprakları üst üste getirilerek “demet” yapılır ve demetler tütün köklerine bırakılır. Tarla başına ya da kesim başına ulaşıldığında geri dönülüp arkadaki demetler kucağa toplanır ve gidip bu iş için yapılmış “çit” e yani büyük sepete düzenli olarak konulur.
Akşam ikindi vaktinden sonra ve sabah 9-10’a kadar kırılan bu tütün yaprakları evin yanındaki gölgelik bir ağacın altına ya da tütün dizmek için belirlenen ev, salaç, çatı katı vb. yerlere bir karış kalınlığında demetleri bozmamaya dikkat ederek serilir.
e-) Tütün Dizme
Kırılıp getirilen tütün yaprakları aynı gün ipe dizilmelidir. Yoksa solarak buruşup birbirine yapışan yaprakların tek tek ipe dizilmeleri zorlaşmaktadır. Dizme işi 50 cm’lik yassı “tütün iğne”leriyle yapılmaktadır. İğneye ana damarından dizilen tütünler bu iğnenin arkasına takılan 3 metrelik “tütün ipi” ne sıyrılır. Daha sonra da bu ipler güneşe karşı asılarak tütünün kuruması sağlanır.
Tütün ziraatının belki de en zevkli işi tütün dizmeleridir. Yaklaşık 2-3 ay sürmektedir. Bu süre içersinde köylü bol bol dinlenmekte yani tütün dizmek için oturup kaldığı için fazla yorulmamaktadır. Öte yandan özellikle geceleri yapılan “tütün dizme imece”leriyle bir araya gelip güle oynaya neşeli vakitler geçirmekte, bu arada topluca bol bol sohbetler edilmekte, eski ve yeni birçok olaylar ve konular konuşulup tartışılmaktaydı. Bir yanda radyo, teyp, pikap vb müzik aleti olarak ne varsa onlar çalar gece yarılarına kadar bu işlem sürer giderdi.
f-) Tütün Kurutma
İpe dizilen tütünleri kurutma işi genelde “Vagon” dediğimiz araçlarda yapılmaktadır. On ya da 12 adet ipin asıldığı bu tütün kurutma aracımızla kurutma sırasında tütünlerimizi ıslanmaktan korumaktaydık. Özellikle “çiğ” düşme riski olduğu akşamlarda ve yağmur yağma ihtimali olan anlarda bu vagonlar “salaç” lara taşınır gün doğana ya da yağmur dinip güneş açana kadar burada bekletilirdi. Bazen de gece ya da gündüz fark etmez aniden bastıran yağmurlar karşısında yetişemeyip tütünleri ıslattığımız da olurdu.
“Salaç” üç tarafı kapalı ön duvarı olmayan bir binadır. Vagonları koyduğumuz, içinden başlayıp ihtiyaca göre 30-40 metre uzunluğundaki dışa doğru uzanan ve bir birine paralel “demir yolu”na benzeyen ama bir buçuk metre yüksekliğinde olan iki sıra “salaç yolu” dediğimiz bir düzenek vardır. Bu yolların üstü bazen yağlanarak iki üç vagonunun birlikte kaydırılarak taşındığı gibi yerine göre her vagon tek tek omuzlarda içeri ya da dışarı taşınmaktadır. Vagonlar dolup yer kalmadığı zamanlarda ev, salaç ve samanlıkların Güney’e bakan yönlerine “cerek” ya da çıtalar yardımıyla vagon benzeri düzenekler yapılır ve gölgede soldurulan tütünler buralara da asılarak kurutulmaktadır.
Son zamanlarda kurutma işlemi “sergen” dediğimiz aslında “sera” tipi düzeneklerle de yapılmaktadır. Bunun tek olumsuz yanı havalandırmada yapılacak bir hatayla tütünün kurumadan çürütülme riskidir.
g-) Tütün Hevengi
Kuruyan tütünler vagonlardan alınıp ipi katlanarak bizim “hevek” dediğimiz hevenk yapılır. Hevenk, üçer ipten oluşan kurumuş tütünleri dörde katlanarak ucuna bir “kevük” yani ağaçtan yapılmış bir çengel ya da kanca bağlanarak yapılır. Bu kevük yardımıyla çatı katına ya da bu iş için uygun “havadar” bir yere asılan hevenkler, Burada mısır hasadı, buğday ekme ve odun çekme işleri bitene kadar takriben kasım sonuna kadar bekletilir.
h-) Tütün İstifi
Sonbahar işleri bitip karakış kapıya dayandığında evine kapanan köylünün yeni bir işi daha başlamaktadır. Biz buna “istif” ve “tonga” yapma diyoruz. İstif, katlanıp hevenk yapılan tütün dizili iplerin tekrar açılarak baskı altına konulması işidir.
Bunun için tütün ipinin uzunluğunda ince bir tahta yardımıyla sıra halinde dizilmiş olan tütün yapraklarının sıradan çıkmış olanlarının tekrar sıraya sokulması ve düzgünleştirilmiş iplerin sıra sıra konularak yere dizilmesi işidir. Çok eskilerde zaten daracık olan evlerimizin bir odası bu yüz, yüz elli santimetre yüksekliğe ulaşan istifler sayesinde kullanım dışı kalırdı. Düzenli bir şekilde üst üste yığılan tütün dizili ipler bir hafta on gün boyunca üzerine ağır taşlar da konularak ezilip sıkılaştırılırdı. Bu işin en zor tarafı ise soğuk odada yapılması mecburiyetidir. Soba yakmaya kalkılırsa tütünler kuruyup yaprakların ufalanarak zayi olması riski vardı.
Tütünün istife vurulabilmesi için de belli bir yumuşaklıkta olması gerekmektedir. “Tav” denilen bu yumuşaklığı hava koşullarının elvermesi gerekmektedir. Öyle istenildiği anda tütünleri istenilen tava getirilmesi gibi bir şansımız da yoktur. Havanın durumuna göre beklenir. Aşırı nem ya da kuru havaya karşı gereken tedbirleri almak için köylü sürekli tetikte beklemek zorundadır.
Filtreli sigaralar çıkmadan önceki zamanlarda bu istif öncesinde köylünün bir de “tütün seçme” derdi vardı. Hevenkler odanın içinde açılıp bir duvardan öteki duvara asılır ve küçücük bir pencereden gelen loş ışığın altında günlerce süren iyi kurumamış, küflenmiş ya da hastalıklı yapraklar elle tek tek ayıklanıp koparılırdı. Bu seçme işini herkes yapamazdı. Bu işe ehil olanlarımız yapardı.
Bu arada seçilen yapraklar odanın içine atılır, evin odası tütün yaprağıyla dolar adım atılacak yer kalmazdı. Evin diğer fertleri de fırsat buldukça bu yaprakları cinsine göre ayırarak teker teker toplayıp “pastal” ya da “dömet” dediğimiz şekilde demet yapardık. Az buçuk iyice olanlar tonganın kenarlarına sıkıştırılır diğerleri de ateşe verilip yakılırdı. Dediğim gibi sigaralarda filtre uygulaması başlayınca bu seçme işi “tekel idaresi” tarafından istenmediği için yapılmamaktadır.
i-) Tütün Tongası
Tongaya basılmaz. Yoksa ufalanmaması için hafif nemli bir şekilde satışa hazır hale getirilmiş tütün tongasına basarsanız tütün ezilip bir birine yapışır ve çürür. Bunun için kelimenin tam manasıyla siz siz olun sakın tongaya basmayın.
Tonga, aslında 30 kg ağırlığındaki tütün paketleridir. Tütünleri tongalamak, bu iş için yapılmış “tütün sandığı” dediğimiz araçlarla yapılmaktadır. Adeta bir kalıp makinesini andıran bu alete önce bir ucuna keten ipi bağlanmış “tütün çulu” yerleştirilir. Tütün yaprağının boyuna göre “enine genişliği” ayarlanabilen bir düzeneğe sahip bu alete kısa kısa kesilen tütün dizili ipler yaprakların ucu birbirinin üstüne gelecek şekilde yerleştirilir. Takriben bir karış kalınlığında eni ve yüksekliği bir birine eşit hale geldiğinde üzerine ağırlık koyarak iyice sıkıştırılan tütünler yine özel bir düzenekle açılan bu tütün sandığından çıkarılarak üç tarafı tütün çuluyla kapalı ve bir tarafı da bu çulların iğne yardımıyla dikilmesiyle gerdirilerek dikilir. Tongaların diğer ön ve arka yüzleri de aynı keten iplerle sıkıca dilerek taşıma esnasında dağılmaları önlenmektedir.
Ne kuru ne de aşırı nemli olmaması için daha doğrusu tavını koruyabilmek için bu tongalar yine havadar bir yere dizilerek üzerleri hasır, kilim ve çuvallarla sıkıca kapatılarak önce “eksper” leri gelip bakmasını (fiyatını belirlemek için) daha sonra da Tekel’e teslim edilmeleri için de sıralarının gelmesini beklemektedirler.
Tütünün bu 14-15 aylık serüveninin belki de en can alıcı ve heyecanlı anı hiç şüphesiz köye gelecek bir tütün eksperinin karşılanmasıdır. Eksperin köye geleceği gün köylüye önceden haber verilir. Muhtar ve köyden güçlü kuvvetli birkaç genç eksper (uzman) ile birlikte köydeki haneleri sıradan gezip tek tek tütünleri incelerler. Örnekleme yöntemiyle önüne getirilen 3-5 tongadaki tütünlerin elindeki kriterlere göre niteliğini inceleyen eksper, çeşitli notlar alarak incelemesini sürdürür. Düşük kaliteli tütüne rastlarsa üreticiyi mağdur etmemek için daha sıkı bir inceleme de yapan eksper dediğimiz bu yetkili işini bitirdikten sonra gider ve kimin tütününün kaça alınacağını ilan eder. Elbette az ama temiz iş yapan tütününü daima hep “başfiyat” tan satarak, kalite yerine çok tütün yapmayı tercih edenler de ortalama bir fiyattan satarak ortalama bir fiyattan ortalama bir gelir elde edilerek ortalama bir hayat devam etmektedir.
-Devam Edecek-
/Çetin KOŞAR
[Köy İncelemesi, Samsun, 1984 ]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder