Ocaklığın kelime ve ıstılahı olarak bir çok anlamı vardır. Bunların başlıcalar ; 1- Bir aileye babadan oğula geçmesi için verilen mülk (mal), 2- Ateş yakılan yer, ocak. 3-Bir yapının temelini veya çatısını oluşturan büyük kereste (temel: minye) (çatı:baba direği). 4- Mutfak. 5- Baca. 6- Bir yerin gelirinin ölümünden sonra kalıtçılarına(mirasçılarına) geçmesi koşuluyla bir kimseye verilmesi yöntemi. 7- Osmanlıda gelirinin tersanelere veya askerlere verildiği arazi (toprak). 8- Yurtluk. Vb..
OCAKLIK
Konumuz olan ocaklık, ateş yakılan yer, mutfak ve bacadır. Ocaklık eski evlerimizde ısınma, yemek pişirme, ekmek pişirme ve her türlü ısıtılma ve ısınma işleminin yapıldığı yerler olup, evin genellikle güneye bakan ve en büyük odasında olur. Bu odalar, günlük oturma odası mutfak ve yemek odası olarak günlük hayatın en çok geçtiği yerlerdir. Soğuk kış gecelerinde aile bireylerinin üşümemek için aynı zamanda yattıkları yerdir.
MİMARİ AÇIDAN OCAKLIK
Ocaklıklar genellikle odaların iç mekânlarını ayıran duvarlardadır ki, ısı duvarın arkasındaki diğer başka bir bölümü de ısıtsın. Bölme duvarının tam orta noktasına inşa edilirler. Ocaklığın bir tarafında odanın giriş kapısı olup, diğer tarafı genellikle ahşap dolap görünümünde banyo yerleridir (hamalık). Banyo yerleri olarak tahsis edilmeyenler de vardır ki bunlar kiler dolabı olarak kullanılır.
Ocaklıklar genellikle içi dolu (harman) tuğladan yapılırlar. Taban kısmına tuğla döşenir. Yaklaşık 120 cm. genişliğinde ve 60 cm. derinliğindedir. Ocak yapılırken 20cm. Kalınlığında birbirine paralel yaklaşık 60cm. yüksekliğinde iki yanı ve arkası duvar olarak yapılır. Bunu elde etmek için çift sıra tuğla kullanılır. Daha sonra duvarlar tek sıra tuğla ile devam edilir. Ocaklık içerisinde oluşan set üzerine akşamları aydınlatma amacı için kullanılan idare lambası ve ekmek yapılan sac konulur ki çıkan is bacadan çıkıp gitsin diye. Duvar yukarıya doğru yükselirken, birbirine paralel dar kısımlar dışarıya doğru bömbe şeklinde veya yarım kemer şeklinde çıkar ve üst kısımda yaklaşık 90 cm. genişlik elde edilir. Bir metreye gelindiğinde, ocaklığın ön tarafı da duvar yapılır. Ön duvar önce kemer şeklinde başlar ve hafifce geriye doğru eğim halinde devam eder. Bu arada yan kısımlarda birbirine yaklaşmaktadır. Dik olarak yapılan tek duvar arka duvardır. Yaklaşık iki metreye gelindiğinde ön duvara bombe(çıkıntı) yapılarak takriben 15cm genişliğinde, üzeri düz bir set elde edilir. Bu çıkıntı yemek pişirilirken kullanılan baharatlar, tuz ve yağ gibi malzemelerin konulduğu yer olarak kullanılır. Daha sonra duvarlar tavana ulaşır ve çatı arasını geçerek dışarıya uzarlar. Çatı üzerini bulan duvarlar birbirlerine iyice yaklaşmış ve baca şeklini almışlardır. Bacalar çatının en yüksek yerinden yaklaşık 50cm. daha yüksek yapılır ki dumanı iyi çeksin diye. Ocaklığın vazgeçilmez malzemeleri sac, sacayak ve ocaklığın ortasından sarkan ve ucu kancalı zincirdir. Bu ocakların ahşap olanı da vardı ki onlar nasıl yanmazlardı hala anlamış değilim.
SAC
Ortası yukarıya doğru bombeli(hafif kubbe şeklinde) metalden bir malzemedir. Ekmek ve çeşitli hamur işi yiyeceklerin pişirilmesi esnasında kullanılır. Sacın ateş tarafına gelen çukur kısmı külden yapılan balçıkla yaklaşık yarım santim kalınlığında iyice sıkıştırılarak sıvanır. Sıvama amacı metal kısmının fazla ısınarak üzerinde pişirilen yiyeceğin “haşlak” yani “dışı yanık içi çiğ” olmasını engellemek amacı içindir.
SACAYAK
Sacayaklar üçgen ya da çember şeklinde üç ayağı olan metal(demir) malzemedir. Yanan ateşten sacı ya da üzerine konan kazanı veya tencereyi yüksekte tutar ve altta ateşin rahat yanmasını sağlar.
ZİNCİR
Ocaklığın dar olan duvarlarına monte edilen kiren(kızılcık) sopasına bir halka ile tutturulur. Ve aşağı doğru sarkar. Yanan ateş üzerine üstten kulplu kazan(aşurma) veya başka nesneler takılarak pişme esnasında devrilmeyi önler. Pişen yemeğin ateşe yakınlığını ya da uzaklığının sağlamak için zincir üzerinde bir düzenek bulunur. Kış aylarında ahırda (tamda) bulunan hayvanlara verilen “yal” da bu zincirlere asılan kaplarda pişirilir.
OCAKLIĞIN YAKILMASI
Sıcak yaz aylarında, sadece yemek ve ekmek yapma amaçlı hafif ateş yakılır ve pişirme işleminden sonra söndürülür. Kış aylarında aynı zamanda ısınma ihtiyacı da temin edildiği için kuvvetli ateş yakılır. Bu ateşin yakılması esnasında önce omca diye tabir edilen yaklaşık iki metre uzunluğunda ve 30 ila 40 cm. kalınlığında bir kütüğün ucu ocaklık içerisine konulur. Kütük genellikle oda kapısı yönündedir ve hafif çaprazdır. Sonra kütüğün ocaklık içerisindeki ucuna ateş daha gür şekilde yakılır.
Yoğun bir ateş elde edildiğinden oda içerisi ısınır ve insanlar ocaklığın karşına oturarak ısınırlar. Ocaklığın kapıya en uzak ve en sıcak tarafı dışarıdan gelenlere terk edilerek hızla ısınması sağlanır.
Eve gelen misafirler de bu kısma saygı ve konukseverlik gereği olarak altlarına tavuk tüyü minder ve yaslanması içinde yastık verilerek oturtturulur. Dışarıdan gelenlere "ÜŞÜMÜŞSÜN OCAĞIN BAŞINA GEÇ" diye bir söz günlük hayatın parçası gibiydi. Ocaklık içerisinde uç kısmı yanan omca zaman zaman ileriye doğru sürülür. Omca uçları uzun kış gecelerinde hemen hemen hiç sönmez ve odada uyuyan insanlar üşümezdi.
NOSTALJİ
Babaannesinin ya da anneannesinin yaptığı turşu, reçel, pekmez gibi katıklarla sac üzerinde pişirilen patıl ekmeği veya ocağın içerisinde kızgın küllerin arasında, lahana yaprağına sarılarak yapılan sodalı kül çöreğinin tadını hala hatırlayan var mı? Ya da sac üzerinde yapılan yağlı veya bazlamanın ayran eşliğindeki lezzetini. Hele hele mavi renkli çinko çaydanlığın ucundan çıkan sıcak buharın çıkardığı o düdük sesini ve içerinde demlenen ot çayının iliklerine kadar üşüyenleri nasıl ısıttığını. Akşamdan zincire asılan bakır aşurmanın içerisinde pişen mısır çorbasının sabahları tereyağında kavrulup yerken ağızda bıraktığı o hoş lezzeti kaç kişi hatırlıyor? Uzun kış gecelerinde mısır patlatarak ya da kestane pişirerek çevresinde oturulan ve koyu sohbetlerin geçtiği ocaklıklar sosyal birer mekanlar olarak hatıralarımızda yerlerini hala korumaya devam ediyorlar.
Saygı ve sevgilerimle.
/Hicabi AY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder