23 Nisan 2009 Perşembe

Bu Topraklar Kimin?


Yukarköy'den Karşıköy.

1970’li yıllarda topraklarımızın rengi genellikle siyahtı. Şimdi arazilerimize bakınca insan hayal kırıklığına uğruyor. Traktörlerin yaygın olarak kullanılmaya başlaması sanki sonun başlangıcı gibi. Meyilli olan arazilerimizin traktörle yukarıdan aşağıya doğru sürülmesi sonucu yüzey kısımdaki çoğu zaman yirmi santimi geçmeyen verimli siyah toprak yok oldu. Ak toprak dediğimiz daha az verimli toprak ortaya çıktı. Örnek kalcıbar yeri dediğimiz mıntıka gibi.

Toprak tahlilleri ve piyasa araştırmaları yapılarak bu arazilerde daha uzun ömürlü ürünler yetiştirilebilir. Hâlbuki öküzlerle sürülen tarlaların toprak kaybı enlemesine sürüldüğü için çok daha azdı. Verimli yüzey toprağını kaybettik. Bu gidişle alttan çıkan beyaz toprağı da herhalde otuz seneye kalmaz kaybederiz. Önce alttan kisli toprak daha sonrada kayalar çıkar her halde.

Verimli tarım topraklarımızı çok hoyratça kullanıyoruz. Hatalı işleme sonucu hızla aşağılara doğru hareket halindeki toprakları sağanak yağmurlar daha da hızlandırarak önce hendeklere oradan derelere derlerden çaylara ve en nihayeti denize gönderiyoruz. Anadolu coğrafyası her yıl kıbrıs adası kadar toprağını erozyon sebebiyle kaybediyor.

Buda yetmezmiş gibi geride kalan toprakları kimyasal ilaçlarla ve kimyasal gübrelerle öldürüyoruz. Bu ilaçları üreten uygar denilen dünya ulusları kendileri kullanmıyor. Ama bizim gibi ülkelere satıyorlar, hatta patent hakkını vererek bizim ülkemizde ürettiriyorlar. Burada belki haddi aşan bir söz kullanacağım “BİZ ONLARDAN DAHA MI AZ ZEKİYİZ?”. Onlar ekolojik dengeyi bozmayacak şekilde biyolojik mücadelelerle tarlalarını işliyorlar. Genel olarak çiftlik gübresi yada yeşil gübre kullanıyorlar. Piyasaya yeni sürülen kimyasal ilaçların ekilen bitki haricinde toprak yüzeyindeki tüm diğer bitkileri yakarak yok ediyor. Yakın bir gelecekte bununda zararları görülmeye başlanacaktır.
  
Topraklarımıza verdiğimiz zararlar bu kadar da değil. Fabrikalarımızı, organize sanayi bölgelerimizi, küçük sanayi bölgelerimizi ve hatta konutlarımızı deyim yerindeyse adam diksen saçak atar niteliğindeki tarım arazilerimize yapıyoruz. Örnek Alaçam küçük sanayi sitesi, afet konutları, tekel konutları ve geyikkoşan göçkün yolu istikametine doğru büyüyen ilçenin kendisi. Bu da yetmiyormuş gibi kurduğumuz sanayilerin ham maddesi olarak da yine verimli tarım topraklarını kullanıyoruz. Tuğla, kiremit ve seramik sanayisi gibi.
    
İnsanoğlunun nüfusu her ne kadar hızı azalmışsa da yinede artıyor. Dolayısıyla daha çok gıda maddesine ihtiyaç duyuluyor. Gıda ürünlerimizi direk bitkisel olanları ekerek ve hayvansal olanları yine topraktan elde etiğimiz yemlerle besleyerek elde ettiğimiz de bir gerçek. Öyleyse topraklarımızı erozyonla kaybetmeyi, çeşitli şekillerde çoraklaşmasını önlemeliyiz Binalarımızı ekilebilir tarım toprakları yerine verimsiz, kıraç arazilere hatta deprem güvenliğini de hesaba katarak kayalık alanlara yapmalıyız.
      
Gelecek nesillere daha yaşanır bir dünya bırakalım. Dünyanın tüm serveti bizim olsa, satın almaya hiç bir gıda ürünü bulamazsak sonumuz ne olur? Zaman zaman bunu göz önünde tutmalıyız. Geleceğimizi bu günden tüketmeyelim.(TOPRAK BABANIZIN MALI DEĞİLDİR ONU ÇOCUKLARINIZDAN ÖDÜNÇ ALDINIZ EMANETİ YERİNE SAĞLAM TESLİM EDELİM)
    
Saygı ve sevgilerimle.

/Hicabi AY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder