9 Haziran 2007 Cumartesi

"Mıgdar Ali" Belgeseli -1



Ali Rıza BAKİOĞLU adı Kışlakonak Köyü adıyla eş değerdedir. Bir köy ki, onun uğruna harcanmış bir ömür vardır; Bu ömür "ilaz Ali"dir, "Mıkdar Ali"dir, hele hele en önemlisi de bizim kuşak için "Ali Dayı"dır. "Dayı" "Ana"nın erkek kardeşine denir ki yerine göre "Ana"dır, yerine göre "Baba"dır, yerine göre "Amca". Hayatta arkasında dayısı olanlar hep kazanmışlardır. İşte bizim köyümüzün de dayısı idi; Köyün Okulunu, Camisini, Yolunu, Köprüsünü, Elektriğini, Suyunu yaptırmak için çırpınan bir dayı.

Bu seri yazımızda O'nu anlatmaya çalışacağım. O'nun hayatı, Köyümüzün ve Ülkemizin yakın tarihidir adeta. Rabbim O'ndan razı olsun. Nur içinde yatırsın. 
/Çetin KOŞAR 




Reşat ve Ali Rıza BAKİOĞLU Kardeşler Almanya'da.


Başbakan Nihat Erim, Mıkdar Nedim”
"Muhtar Nedim
Başbakan Nihat Erim
Seni babama derim"
(Tekerleme)

"Meclis ve Hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu, anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür."'  TRT, 12 Mart 1971, (Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan muhtıra’dan)

12 Mart Darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen ikinci askeri darbe eylemidir. İsmail Nihat ERİM, 12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından CHP’den ayrılması koşuluyla hükümeti kurmakla görevlendirilir.

Makro düzeyde yaşanan olaylar Örneğin; 1960'ların ortalarından itibaren ithal ikameci politikalar, sınırlı iç piyasa ve ihracata yönelmedeki yetersizlik, sermaye yoğun yatırımlara yönelme ve sınırlı kapasite kullanımları, büyüme hızının sürdürülmesini gittikçe daha yüksek maliyetli hale getirmiş, ekonominin tökezlemesine yol açmıştır. Bunun yansımaları çok geçmeden ülkenin en ücra köşelerinde hissedilmiş, köylü toprağını terk edip, büyük şehirlere göçe başlamıştır.

Yaz ayları geldiğinde eli ayağı tutan yetişkinler ekmek parası kazanmak için İstanbul’un yolunu tutarken o biraz daha büyük düşünerek sınırlarımızı aşıp Almanya’nın yolunu tutmuştu. Giderken de bu görevi Nedim ŞEN’e devretmişti. O sıralar köyün gündeminde Muhtar değişimi, ülkenin gündeminde ise Başbakan değişimi vardı. Ve bizlerin dilinde de bu tekerleme vardı. “
Başbakan Nihat Erim. Muhtar Nedim. Seni babama derim. Ya da seni döverim.”





“Almanya treni kalkıyor ”

Almanya treni kalkıyor gardan
Gönül ister mi hiç ayrılmak yardan
Feleğe sözüm yok böyle yazmış yaradan
Belki bir gün dönerim sen gelme ardımdan

Ferdi TAYFUR'dan Dinlemek İçin Linke Tıklayınız:

Almanya´ya işgücü göçünün başlamasının üstünden neredeyse elli yıl geçti. Acı - tatlı, iyi - kötü nice aylar, yıllar yaşandı bu göç sürecinde.  Almanya’da çalışan Türk işçiler aynı sektörlerde çalışan Alman işçilerin aldıkları ücretlere göre ortalama %25 daha az ücret almaktadırlar. Göçmen işçilerin sağladığı bu türden “olanaklar” yüzünden, Almanya’da bugün 4,5 milyon işsiz bulunmasına rağmen, diğer ülkelerden vasıflı işçi “ithal” edilmektedir. Bu ve benzeri nedenlerle Ülke içinde başlayan milliyetçilik akımları neticesinde “Bizim Alamancılarımız” bazen itildiler bazen resmen kovuldular. Bazen de uykularda yakıldılar. Bir türlü, ne oralı ne de buralı olabildik.

O gün Ali Dayı Almanya’ya Trenle mi yoksa uçakla mı gitti bilmiyorduk ama o sıralar yoğun tempoyla çalışmakta olan Sinop ve Samsun’da ki Tuslog’lar arasında gidip gelen kargo uçaklarını

(Bkz: http://simons_a.tripod.com/sinop/ 


gördükçe hep içinde Ali Dayının olduğunu, haftada iki üç kere geçen bu uçakların içinde olan Ali Dayının hep bizleri gözetlediğini düşünürdük.




“Gitmişsin Almanya’ya “
Gitmişsin Avrupaya
Almışsın bir araba
Köyünde garibana
Demiyusun meraba
(Erkan OCAKLI)

Rize’li Türkücü bir hemşerisi için böyle demiş demesine de bu onların Alamancısının bir kusurudur. Sinema filmlerinde Alamancılar köylerine hep yanlarında sarı saçlı kısa etekli Alaman Karıları ve   Alaman Mercedes arabalarla dönerler. Gelirlerken yanlarında eşe dosta çoluk çocuğa dağıtmak üzere üç beş penye çorap, şort, tülbent,  Alaman sigarası ve  Alaman Çikolatası getirirler. Başlarında fötr şapka, şapkanın kenarına iliştirilmiş kocaman bir kaz tüyü…

Fakat biz bunların hiç birisini görmedik Ali Dayının Almanya dönüşünde. İlk gördüğümüz, köyümüzün ilkokuluna bağışlanan bir “MİKROSKOP” cihazı idi. Gittiği gâvur memleketlerinde kendisinin ve çoluk çocuğunun istikbalini düşünmek varken O, köyünün geleceğine yatırım yapmayı düşünüyordu. Ve biz şanslı öğrenciler mikroskopu ilkokul yıllarında bir gördük pir gördük. Şehir okullarında (orta-lise) laboratuara giden ve Mikroskop gören kaç kişi var? Ben görmedim. Fakat köyümün ilkokulunda gördüğüm bu büyülü cihaz bende bir “teknoloji merakı” uyandırmış, hayallerimi süsleyen büyülü bir cihaz olarak beynimde yer etmişti.

Ali Dayının Almanya dönüşü köyümüze getirdiği bir yenilik daha vardır; Kırmızı renkli Ford minibüs.  Köylümüz çarşı Pazar için köye 10 km uzaklıkta olan ilçeye önceleri gruplar halinde Gecekli üzerinden Evci köyü ve Pergeli sırtından kestirme yolu izleyip sırtında onca yükle “yaya” olarak giderdi. Sonraları, köyümüze şehirden minibüsler ve diğer köylerden Traktörler gelip bizleri ücret karşılığı çarşıya getirip götürmeye başlamışlardı. Çarşamba günleri Cami’nin yanına gelen yabancı araç sahipleri, (traktör, Minibus) sürekli korna çalarak köylüyü davet eder, bin bir zahmetlerle, tıka basa dolduğumuz bu araçlarla yaptığımız tehlikeli yolculukları hatırladıkça hala içerim ürpermektedir.

Köylü, Ulaşım konusunda dışa bağımlı, onların insafına kalmıştı. Bu kırmızı ford köylümüzün hayatında bir dönüm noktası olmuş, artık insanlar parasıyla rezil olmak yerine, arkasına yaslanarak hiç olmazsa kendi köyüne ait bir araçla gururlu ve vakur bir şekilde ilçeye gidip gelmeye başlamıştı.

Köyümüzün İlk Minibüsü

Parası olmayanlar mı? -Allah nur içinde yatırsın- Orta birinci sınıfı Alaçam'da okurken bahar aylarında sabah akşam okula köyden yürüyerek gider gelirdim. Yolda gördüğünde durur alır ve “para” lafına bile kızardı. Çarşıdayken onu gördüğümüzde “binin” der “paramız yok” dediğimizde “ayakta gidenlerden para almıyorum siz de ayakta gidersiniz o zaman” derdi.

Sonuç olarak O, Almanya’ya gitmiş ama Alamancı olmamıştı. Hep ülkesini, köyünü düşünen bir milliyetçi idi. Rabbim onu nur içinde yatırsın.
-Devam Edecek-




BİR BAVULLA GELMİŞLER
Bir bavulla gelmişler
Karaların memet, ince ali ve bir de bekir
Puslu bir alaman sabahında münihe inmişler trenden
Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
Bir de yar ilen ana baba hasreti
Bildikleri birkaç sıla türküsü
İnmişler üçüncü mevki kompartımandan
Başlarında kasketleri
Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli

Nere baksan bir soğukluk değmiş içlerine
Nere baksan insanı üşüten kocaman bir yalnızlık
Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına
Nere baksan deli bir ayrılık düşecek burada bahtımıza
Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına

Bir bavulla gelmişler
Münihe, viyanaya, berline, rotterdama
Çorum nire memec, lozan nire
Brüksel nire ali, emirdağ nire
Konya nire bekir, strasbourg nire
Ve frankfurta ve kölne ve lyona
Hamburga, liege, bonna
inmişler içlerinde memleket döne döne, yana yana

Bir bavulla gelmişler
Önce geceler bitmemiş sonra soğuk ve karanlık gündüzler
Her bir işini, tamam eylemişler atamanın
Her bir vidasını sıkmışlar
Her bir makinesine terlerini akıtmışlar
Eksilerek, didinerek ve direnerek
Sağlam basmasını bellemişler yere
Kancık pusuların yaban belaların
Ve hayın ve namert ve itkopuk Pazar sabanları çanlarının arasından

Geçirmişler yüreklerinin filiz filiz umutlarım
Hey canım
Hey adam yanlarım
Hey karaların memet, ince ali ve yetim bekir
Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı
Bir kere öpebilseydiniz
O makineyağı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz
Ve cengâver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi
Hey canım
Hey adamlarım
Hey karanlığına atamanın ıslık çalan kahraman yanlarım

Bir bavulla gelmişler
Karaların memet, ince ali ve bir de bekir
Puslu bir ataman sabahında münihe inmişler trenden
Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
Bir de yar ilen ana baba hasreti
Bildikleri birkaç sıla türküsü
İnmişler üçüncü mevki kompartımandan
Başlarında kasketleri
Şen olasın bakalım gurbetlik şen olasın yaban eli

Şimdi onlar
Her bir sokağına değerek avrupanın
Ve herbir dağında şahin olup uçarak özge vatanın
Bize bir sabahı indirirler öyle gülümseyerek çocuklarımıza
Öyle kara öyle ince öyle yetimdirler
Öyle konya öyle maraş öyle adana
Öyle trabzon öyle afyon öyle erzurumdurlar
Öyle dadaş öyle ele öyle uşak öyle yörük öyle çerkez öyle doğudurlar

Ve doğururlar
Herbir sıkıştığında kalbimiz
Münihin, viyananın, roterdamın, brükselin ve nice şehirlerin
Dumanların, çanların, köprülerin, kanalların
Acıların, yalnızlıkların, hasretlerin, mektupların
Ve hepsinin ötesinde o ağır gurbetliğin çöktüğünde efkarı
Gelip tutarlar ellerimizden
Karaların memet, ince afi ve bir de bekir

Varsın bize alamancı desinler
Varsın bizi sofralarındaki ekmekten sonra sevsinler
Varsın yüzümüzden önce bavullarımızı gözlesinler
Biz yine de memleket kadar bir yürekte sevmekteyiz memleketi
Çünkü karaların memet, çünkü ince ali ve bir de bekir çünkü

Bir bavulla geldiler
Puslu bir ataman sabahında münihe
Çünkü
Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
Bir de yar ilen ana baba hasretini
Ve bir de bildikleri birkaç sıla türküsünü hiç düşürmediler
Sokağına avrupanın
Hey canım
Hey adam yanlarım
Hey karaların memet, ince ali ve bekir
Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı
Bir kere öpebilseydiniz

O makinayagı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz
Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi
Hey canım
Hey adamlarım
Hey karanlığına alamanın ıslık çalan kahraman yanlarım

/İbrahim SADRİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder