Türkiye’nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi , gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten çok refah, saadet ve servete layık olan köylüdür. Binaenaleyh, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin iktisadi siyaseti, bu temel hedefi gerçekleştirmektir.
Efendiler! Diyebilirim ki bugünkü felaket ve sefaletin tek nedeni bu gerçeğin gafili bulunmuş olmamızdır. Filhakika; yedi asırdan beri dünyanın çeşitli bölgelerine sevk ederek, kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima horlayarak karşılık verdiğimiz ve bunca fedakarlık ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık, zorbalıkla uşak derecesine indirmek istediğimiz bu asli sahibin huzurunda bugün büyük utanç ve saygı ile gerçek duruşumuzu alalım. Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki mesaisini çağdaş iktisadi tedbirler ile azami ölçüye ulaştırmalıyız. Köylünün mesaisinin sonuçlarını ve faydalarını kendi menfaati lehine azami ölçüye vardırmak iktisadi siyasetimizin esas ruhudur. Binaenaleyh; bir taraftan çiftçinin mesaisini artıracak ve verimli kılacak malumat, vesait ve teknolojinin kullanımı ve diğer taraftan onun mesaisinin sonuçlarından azami istifadesini temin eyleyecek iktisadi tedbirlerin alınmasına çalışmak lazımdır. Şimdiye kadar mevcut olan yolsuzluk, çağdaş nakliye araçlarının yokluğu, mübadele usullerinin çiftçi aleyhine olması ve hükümet kanunlarının çiftçiyi koruyamaması gibi engellerin kaldırılması lazımdır. Bu noktada bilhassa tarım ürünlerimizi benzer ecnebi ürünlere karşı korumaya engel olmakla milletimizi bugünkü iktisadi sefalete mahkum eden mülga(kaldırılan) kapitülasyonların acıklı durumunu hatırlatmadan geçemem. Malumunuzdur ki, memleketimiz iktisadi teşkilat ve muhit itibariyle kuvvetli bir halde bulunmuyordu. Özel iktisadi sermaye de serbest rekabete dayanabilecek dereceye erişememişti. Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri Avrupa rekabetine karşı kendini koruyamayan iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. Teşkilat ve özel sermaye açısından iktisat sahasında bizden çok kuvvetli olanlar memleketimizde, bir de fazla olarak, imtiyazlı mevkide bulunuyorlardı. Temettü (kar) vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şeriat tahtında memleketimize sokuyorlardı. Bütün iktisat alanlarımızda bu sayede mutlak hakim olmuşlardı.
Efendiler! Bize karşı yapılan rekabet hakikaten çok gayrimeşru, hakikaten çok kahir(zorlayıcı, yok edici) idi. Rakiplerimiz bu suretle gelişmeye müsait sanayiimizi de mahvettiler. Tarımımızı de zarara uğrattılar, yıktılar. İktisadi ve mali gelişmemizin ve ilerlememizin önüne geçtiler.
Efendiler! Artık serbest ve müstakil bir hayata atılan Türkiye için, iktisadi hayatı boğmakta olan kapitülasyonlar mevcut değildir. Ve olamaz. İktisadi hayatımızın belirlenmiş hedeflere yönelmesi ve süratle ilerleme ve gelişmesi için kabul edilecek tedbirler arasında memleketimizde Avrupa rekabeti yüzünden mahvedilmiş ve şimdiye kadar ihmal edilegelmiş tarımsal sanayiimizi geliştirme ve çağdaş iktisadi araçlarla ile teçhiz etmeyi öncelikli olarak ele alacağız. Gerek ziraat ve gerek memleketin servet ve sağlık açısından önemi tartışmasız olan ormanlarımızı da çağdaş tedbirler ile güzelleştirmek, genişletmek ve en yüksek verimi elde etmek esas ilkelerimizdendir. İktisadi siyasetimizin önemli amaçlarından biri de genel çıkarları doğrudan doğruya alakadar olacak kurumlar ve iktisadi teşebbüsleri mali gücümüz ve fenniyemizin müsaadesi ölçüsünde devletleştirmedir.
...
Mali kuvvetimiz bugüne kadar olduğu gibi, dışarıdan borç almaksızın, fakirane olmakla beraber memleketi idare edecek ve hedeflerine ulaşacaktır.
Efendiler! Bugünkü kutsal savaşımızın amacı tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayati alanlarında bağımsızlık felçlidir. Çünkü her devlet ancak mali kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart, bütçenin iktisadi bünye ile denk ve birbirine uygun olmasıdır. Binaenaleyh; devlet yapısını yaşatmak için dışarıya müracaat etmeksizin memleketin gelir kaynaklarıyla idare temini, çare ve tedbirlerini bulmak lazım ve mümkündür.
TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açılış Konuşmasından (Arşivimden Derlenmiştir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder