Yani leptonları da aralarında, kütle açısından üç sınıfa ayırmak mümkün. Gerçi 'Lepton' sözcüğü Grekçe'de, 'küçük kütleli' kastıyla 'ince' anlamına geliyor. Fakat bu biraz yanıltıcı. Çünkü örneğin tau leptonu, elektrondan 3,500 kat daha ağır. Nötrinolar ise yüksüz ve çok küçük kütlelere sahipler. O kadar ki; kütleleri, bugünkü kütle ölçüm tekniklerinin duyarlılık düzeyinin altında kalıyor. Dolayısıyla, teorik olarak kütlelerinin olmadığı dahi söylenebiliyor. Gözlenmeleri çok zor.
Mahallemizin üst tarafının mezarlık olması, her ölü gömülmesinden sonra mahalledeki köpeklerin tedirgin olduğu, havlamaları ve ulumaları ile yeni gömülmüş ölülerin mezarlarından kalkacağı inancı, o yıllarda sıkça anlatılan hortlak hikayeleri, teneşirde yıkanırken dirilen ölü hikayeleri, Durmuş'un cin ve muska hikayeleri, evimizdeki yılan ve cin hikayesi, karşımızdaki evde gece sabaha kadar kişneyen ve dört nal koşan at hikayeleri ile mahallemiz sanki bir kabus şatosu gibiydi
Durmuş ufak yapılı, çenesinde hafif sakalı olan, çabuk konuşan biriydi. Karılar Pazarı'nın biraz ilerisinde bahçe içinde yıkılmaya yüz tutmuş, penceresinde teneke kutular içinde çiçekler olan ahşap bir evde otururdu. İsmini çok duymama rağmen kendisi ilgimi çekmemişti ta ki karısı öldüğü güne kadar. O gün yine mahalleden dumanlar yükselip bahçedeki kara kazanda su ısınmaya başlayınca birinin öldüğünü anladım. Durmuş'un karısı dediler. Biraz sonra biri biraz aşağıdaki Ali Osman Ağa camisinden bir teneşir sırtlanıp getirdi, bahçede ağaçların altına koyup etrafına görülmesin diye çarşaf gererek yıkadılar ölüyü.
O yıllarda camilerde ölü yıkama yeri (gasilhane) yoktu, yazın ölenler ağaç diplerinde etrafa çarşaf gerilip kapatılarak, kışın da ev altlarında yıkanırdı. Mahallenin meraklı çocukları da çarşaf aralığından bu ölü yıkama işin seyrederdi. Durmuş'un karısını biraz ilerideki Türbe mezarlığına defnettiler. Mahalleli, çocukları yetim kaldı diye üzüldü.
Benim bildiğim zamanlarda üç çocuğu vardı Durmuş'un. İki kızı bir oğlu. Oğlu sümüklü Ahmet benimle yaşıttı ağzını sulandırarak konuşurdu yedi sekiz yaşlarında idik. Kızlardan Meryem benden bir üç yaş büyüktü, yanakları elma gibi kırmızı sağlıklı bir kızdı. Onun o yanaklarının kırmızılığına hayran olurdum. Gülsüm daha çok babasına benzerdi, ufak tefek solgun bir kızdı o da iki yaş büyüktü benden. İnek beslerlerdi, tavuk beslerlerdi, bahçelerinde çeşitli meyve ağaçları vardı mahalleye süt, yoğurt ve yumurta satarlardı. Kış yaklaşınca Durmuş yukarılarda bir yerlerden sırtında odun, çalı çırpı taşırdı eve ısınmak için.
Tılsımlı işaretler ve kareler
Durmuş'un bu hikayenin konusunu oluşturan bir özelliği vardı. Mahalledeki adı, Cinci Durmuş, veya Muskacı Durmuş'tu. Cin, muska, büyü, kurşun dökme efsunlama gibi işlerle uğraşır ve öyle tanınırdı. Ağlayan çocuklardan, yemek yemeyen bebeklerden kabız olan yaşlılardan tutun da nazar değen, başı ağrıyan, işi ters giden veya gündelik hayatta benzer olumsuzluklarla karşılaşan herkes Durmuş'a koşardı.
Durmuş gelenlerin derdine göre en uygun çareyi bulmaya çalışırdı, muska yazar, kurşun döker, okur üfler, cinleri ile geçmişten haber verir ve bazı dertlere çare bulduğuna, yaramaz çocuklara, gece altını ıslatan çocuklara yazdığı muskaların iyi geldiğine inanılırdı.
Yaramazlıkta ben mahallenin elebaşısıydım. Annem bu okuma üfleme ve muska yazma işlerine, dedesinden gelen genlerle çok meraklıydı. Annemin dedesi yani benim büyük dedem Ünye'nin Denizbükü köyü ve çevresinde tanınmış dini bilgisi kuvvetli bir muhterem biriymiş. Her ay Durmuş'a koşar, yaramazlıklarıma karşı muska yazdırır bana hissettirmeden ya ceketimin bir tarafına diker ya da yastığımın içine sokardı, ben bunların yerini zamanla öğrenmiştim bulup çıkarır atardım. Ben yeni bir yaramazlık icat edince annem hemen Durmuş'a koşar ona iyi gelecek bir muska yaptırırdı. Bana da sıkı sıkıya tembih eder:
-Sakın bunnarı goparıp atma bunlar hamayludur, daşıyanı gazadan beladan gorur. Atarsan çarpulursun ağzın Nenük Amet gibi olur, derdi.
Durmuş her şeye iyi gelecek bir muska yapmanın tekniğini daha o yıllarda bulamamıştı her muska her şeye iyi gelmiyordu. Halk arasında bir atasözü vardır "Her evliya herkese iyi gelmez" diye. Pantolonumun kemeri, ceketimin eteği muska doluydu. Ayrıca Durmuş bu hizmeti mahallenin büyük ve küçük her sakinine verdiği gibi komşu mahallelerden, köylerden kasabalardan müşterisi de vardı. En önemlisi mahallemizin kurtarıcısıydı. Tavuğu yumurtlamayanlara ineği sütten kesilenlere gece çok havlayan köpeklere bile çare bulurdu.
Durmuş'un cinleri olduğu bu cinleri aracılığı ile bazı şeyi bildiğine inanılırdı. Bu yüzden mahalleli ona temkinli bakar fakat, var olduğu sanılan yeteneğini kötü amaçlı kullanmadığına inanırdı. Kimseye kırıcı ve kötü davranmaz, herkesin isteğini yerine getirmeye çalışırdı. Yaptığı muska ve benzeri şeylere bazen para da almazdı. Ben hoşlanmazdım, silik göstermeye çalıştığı kişiliğinin altında sinirli sağlıksız ruh yapısına sahip bir insanın yattığı hissi uyandırmıştı bende., Mahallelinin de ondan bir şikayeti olduğunu duymadım, kötü amaçlı işler yapmadığı, eğer yeteneğini kötüye yani kara büyüye kullanırsa cinlerinin onu boğacağı söylenirdi. Bir defasında Durmuş çok fena hastalanmıştı öldü dediler, haftalarca kendini bilmeden ağzından köpükler gelerek yattı. Kara büyü yaptığı, için cinleri Durmuş'u boğmuş dediler. Sonra Durmuş iyileşti ve bir daha kötü büyü yapmamaya tövbe etti.
Bu olaydan sonra Durmuş daha çok Ak Büyü denilen iyiliğe yönelik işler yaptı. Çok para teklif etmelerine rağmen bir daha Kara Büyü yapmadı yani kötü bir emele hizmet etmedi. Açıklanması zor becerilere sahip olan bu tür insanlar bazen zaman bu güçlerini kötü emeller için kullanırlar, yaptıkları büyüler Ak Büyü, Kara Büyü diye ikiye ayrılır.
Durmuş daha çok Ak Büyü denilen büyülerle uğraştı hastalandıktan sonra. Bunlar, nazar değmesi, aile içi huzursuzluk, işsizlik, çok ağlayan ve gece altını ıslatan çocuklar, içki içen ve kumar oynayan insanların bu işlerden vazgeçmeleri, yaramaz çocukların uslanmaları, okulda derslerde başarı sağlamak ve benzeri şeyler için okur, birtakım fal kitapları ve işaretlerle kişinin geleceğini tahmine çalışır, nazara ve iyiliğe muska yazardı.
O yıllarda ve halen halk arasındaki bir inanışa göre, olmayan ve ters giden veya birdenbire deşiklik gösteren olay ve kişilerdeki bu ani değişiklik nazar değmesine yorulurdu. Bazı insanların sebebi bilinmeyen olağanüstü göz değmesi güçleri olduğuna inanılır bu gibilerin hastalık ölüm ve kötü şeylere sebep olacağı sanılır ve korunmaya çalışılır ve Durmuş'a gelirlerdi. Durmuş bu tür şeylere karşılık Kurandaki şifalı dualardan da yararlanarak bazı tılsımlı işaret ve hesaplarla muska yazardı.
Nazar Arapça'dan dilimize yerleşmiştir. Türkçe manası "Kötü Göz "demektir. İnsan bünyesinden yayılan zararlı ışınların beyin gücüyle beraber belli bir yere odaklanması sonucu, canlı veya cansız nesneleri olumsuz yönde etkilediğine inanılır. Bazı kişilerde bu güç öylesine yoğundur ki gittikleri ya da gördükleri yere bir karabasan gibi çökerler. Ayrıca yine bazı kişiler nazardan çok kalay etkilenirler. Nazar değen kişi aniden halsizleşir, durduk yerde rahatsızlanır. Bunun için insanlar Durmuş gibi kişilere giderek nazara karşı muska yaptırır, üzerinde veya bir yelerde nazarlık taşları bulundurulur. Mavi renkli nazarlık taşlarının zararlı ışınları emdiğine ve kötü gözlerden koruduğuna inanılır. Ayrıca nazara karşı kurşun dökülmesi de halk arasında yaygındır. Kurşun dökme, bir kapta eritilmiş kursunun kişinin başı üzerinde su dolu bir kaba dökülmesi şeklinde yapılır. Soğuk suyun içine aniden dökülen erimiş kızgın kurşun bir takım şekiller alır. Kurşun döken kişi bu şekillere bakarak kahve falındaki fincanın içindeki şekiller gibi yorumlayarak kişi hakkında bazı bilgilere ulaşır. Bütün bunlara rağmen mahalleli Durmuş'a hiçbir zaman "Büyücü Durmuş" demedi. Çoğunlukla "Muskacı Durmuş" derledi "Cinci Durmuş" adını daha çok ben kullandım.
Büyücülük ve büyü ise, çeşitli yöntemler kullanarak, insanları iradelerinden alıkoymaya, onlara istemleri dışında türlü şeyler yaptırmaya, istenen yönde davranışlara sevketmek için yapılan şeylerdir.. Büyücülük, dinin ve dini inançların tamamiyle karşısında yer alan, dinimizin kabul etmediği büyük günah saydığı ve yasakladığı bir takım formüllere dayanan, şeytanla işbirliği halinde olmak anlamına gelen bir eylemdir ve büyüler iyi ve kötü olarak ayrılırlar iyilere ak büyü kötülük için yapılanlara da kara büyü derler.
Ak Büyü olumlu, iyiliğe yönelik, şifacı bir büyü türü olarak yapılır. Ak büyüde ateş, altın, ayçiçeği, cıva, elma, elmas, fasulye, fildişi, gümüş, horoz, inci, incir, kurşun, kuşkonmaz, portakal, sarımsak, su, süt, sirke, tavuk, tuz, yumurta, zeytinyağı gibi maddeler kullanırlar.
Kara Büyü ise, sevenleri ayırma, aile içi düzeni bozma, bir kimsenin sağlığını ve işini bozma insanları birbirine düşürme aileleri dağıtma kısmeti bağlama türünden zarar verme amaçlı yapılan büyülerdir.. Sis siz olun ne akı ile ne karası ile uğraşmayın şifayı yalnız Allahtan isteyin ve modern tıpta arayın
Kara Büyüde büyücüler ceset parçaları, idrar, kan, karga, kedi (kara), kurbağa, kurt kanı, timsah dişleri, toprak (mezarlıktan), tüy (kara tüy) yarasa (gözleri ve kanı) kullanırlar. Kara Büyücü, Allah'tan nefret eder, doğanın kurallarına karşı gelir, kendisini yüceltmek, güçlerini arttırmak için her şeyi yapar. Kara Büyü şeytanla bağlantılıdır. Hz. Musa'dan başlamak üzere bütün dinler bunu bir sapkınlık sayıp yasaklamıştır.
Durmuş çevrede dindar sayılırdı hoca olarak tanınırdı. Kendisinde var olduğuna inanılan bir takım güçler ve bu öğreti komşuların söylediğine göre Durmuşa' dedesinden geçmişti. Durmuşun önemli özelliklerinden biri de istenilen konunun gerçekleşmesi için remil ve ebced hesabi ile vefk ilmi ve daha başka kuralları bilmesi ve bunlardan faydalanması idi.
Remil, bazı işaretlerle gaipten haber çıkarma, fal anlamına gelir. Bir takım çizgi ve noktalarla gaibe dair haberler verme sanatıdır. Kelime olarak remil, kum demektir. Bu adı, eskiden kağıt bulunmadığı için bu şekillerin kum üzerine çizilmesinden almıştır. Remil işlemini yapan kimseye "remmâl" denir. İslâm'dan önce Araplar arasında çok yaygın olan remil, bir fal bakma çeşididir. İslâm'dan sonra hurafe ve aslı olmayan, insanları kandırmaya yönelik bütün şeyler tamamıyla yasaklanmıştır. Fakat daha sonraki dönemlerde bu gibi şeyler tekrar ortaya çıkmış ve fal çeşitleri arasında kullanılmaya devam etmiştir. Remil'in esası noktalar ve on altı şekilden oluşur. Her iki nokta bir hat kabul edilir ve bunların burçlarla bağlantılı olduğuna inanılır. Çizilen bu şekillerin toprak, su, hava, ateş ve burçlarla olan nispetleri hesap edilerek incelenir ve sonuçlar çıkarılırdı.
Ebced hesabı ise, alfabedeki her harfin sayısal bir değeri vardır. Harflerin bu sayı değeriyle rakam gibi kullanılmasına "Ebced Hesabı" denir. Ebced'de her bir harfin Tanrı adına ve bazı tabii güçlere karşılık geldiği sayılmış, ayrıca bunlara karşılık olan timsaller sayesinde giz dolu bir sistem meydana gelmiştir.
Muska yazanlar, geçmişten haber verenler birde Vekf ilmi Tılsımlı Kare denilen bir yöntem kullanırlardı Vefk, "Tılsımlı kare" demektir. Aynı toplamı ya da aynı anlamı veren, birçok karelerden meydana gelmiş, tek bir büyük karenin içinde, sayılar yani (Sayı Vefki), veya harflerin olduğu ( Harf Vefki) bulunur. Amaç doğrultusunda bu vefk karelerinin içine yazılan sayı ya da harflerin bir yerleştirme düzeni vardır. Bu, dileğe göre belirlenir dilek, iyilik ya da hayır için tutulmuşsa, çift olan sayılar veya bunların karşılığı olan harfler, büyük karenin dört bir kösesinde bulunan küçük karelere yazılır. Amaç kötülük yapmak ise, bu sayı ve harflerin kareler içindeki sıralanışı da bir haç şeklinde olur.
Vefkler ebced rakamlarıyla amaca göre hazırlanan bir dua çeşididir. Burada kişinin ismi, anne adi ve doğum tarihi ve ayrıca niyet edilen veya çözülmesi gereken meseleye uygun ayetlerle ve amaca uygun esmail hüsna bulunarak üçgen kare ve dikdörtgen şekillerinde bazı hallerde dairesel olarak hazırlanan şekildir
Tılsımlı Karelerle neler yapılırdı?
İçinde hem çekim hem de koruyucu şifrelerin bulunduğu, günlük hayatta karşınıza çıkacak her türlü tehlikeyi bertaraf etmek için
Sosyal ve ekonomik hayat anlamın da huzur ve refah sağlayıp, hayattan umduklarınızı bulmak için.
Beyindeki olumsuz düşünce dalgasını nötralize ederek zihninizi berraklaştırıp olumlu düşünce gücü kazanmanıza, karşılaştığınız fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek için
Gerek fiziksel gerekse metafiziksel alemden kaynaklanan büyü muska cinler her türlü tehlikeye karşı korumak için
Eşiniz ya da sevgiliniz ile olan aşk ilişkinizin sadakat ve bağlılık çerçevesinde devam etmesi ve dış etkenlerden dolayı yıpranmaması için.
Çok değerli okuyucular, burada tekrar vurgulamak gereğini duyuyorum. Bunlar tamamen ilkel toplulukların başvurduğu yöntemlerdir. Çare olup olmadığı belli değildir. Yukarıdaki ve konunun içindeki bilgileri sizleri aynı zamanda bilgilendirmek için toplayarak aralara sıkıştırdım. Sakın tüm bunlardan bunları onayladığım anlamını çıkarmayın ve kesinlikle uygulamayın. Hastalık, hallerinde modern tıptan ayrılmayın ve Allaha dua edin. Çareyi doğrudan Allah'tan bizzat dileyin. Dinimizde Allah ile kul arasında bir aracı yoktur. Bütün bu büyücü, muskacı, üfürükçülük dinimizce de yasaklanmıştır ve büyük günahtır.
Hikayemize yine kaldığımız yerden bir anekdotla devam edelim: Annem bana yılar içersinde Durmuş'a bir sürü muska yazdırmıştı. Ben bunların faydasının olup olmadığını hiç anlamadım.
Anneme sordum
-Anne bunların bir faydası oldu mu? Diye.
Bana hiç bilmediğim bir hikaye anlattı:
-Ne isdiin Durmuş'dan olum? Sen una duva et. O seni böyük bir beladan gurtardı.
-Ne belası o, benim haberim yok.
-Fışgıyın garuşdurma senin nerden habarın olcak?
-Sen Samsun'da pörtlek gözlü bir gıza dutulmuşdun, ben gittim Durmuş'a sana remil açdudum (bir nevi fal bakmak).
-Eee ne dedi Durmuş?
-Unun bir kitabı vardı, kitaba bakidu. Bana dedi ki, "bu senin uşayın bu gıznan yıldızı barişmi, sonları yok" dedi muska yazdı. Sana o musgayı gizlice ceketinin içine dikdim, undan sonra bi daha Samsun'a gitmedin.
Annemin anlattığı hikayeyi hatırladım.. Bahsettiği kızın babası Samsun'dan başka bir yere tayin olup gitmişlerdi, onun için bir daha hafta sonları ben Samsun'a gitmedim. Annem bunu ancak kırk yıl sonra bu hikaye yazılırken öğrendi, yine de kabullenmedi
-Bak işde görimun demek Durmuş muskayı yazınca onlar da Samsun'dan başka yere tayin olmuş dedi.
Cin Hikayesi
Annem bana bir de cin hikayesi anlattı.. Hikayeyi dinlerken tüylerim diken diken oldu."Sen dört yaşlarındaydın.. Baban ikinci askerliğine gitmişti. Soğuk fırtınalı bir geceydi.Çok kar yağmıştı. Sana lazımlığa (eskiden küçük çocukları üzerine oturtarak çişlerini yaptırdıkları çömlekten yapılma bir kap, oturak ta derlerdi, kenarında bir de sapı bulunurdu.)küçük tuvaletini yaptırdım ve pencereden aşağıya döktüm, salona çıkıp tuvalete götürmeye korktum, evimiz çok eskiydi baban olmadığı için korkuyordum. Ertesi günler evde garip olaylar olmaya başladı, geceleri sesler duyuyordum, dışarıda salonda insanlar yüksek sesle konuşuyor kavga ediyorlardı. Kapılar çarpılıyor çamlara vuruyorlardı. Çıkıp baktığımda kimseyi göremiyordum. Sana soruyordum sen duyuyor musun diye, duymuyorum diyordum. Sık sık bayılmaya başlamıştım, aşrı sevinince ve heyecanlanınca bayılıyordum. Sende de değişiklikler olmaya başlamıştı, aşırı yaramaz her şeyi kırıp döken, köpeklerle kedilerle böceklerle akreplerle şıçanlarla yılanlarla uğraşan, onları yakalayıp öldüren fareleri kuyruğundan tutup kedilere atan bir çocuk olmuştun. Anneannenle Çınarlık mahallesinde Arap Hafız diye biri vardı ona gittik.
Arap Hafız dedi ki, "saçağın, pencerenin altında cinler toplantı halindeymiş sen lazımlığı onların kafasına boşaltmışsın çocuklarından biri zarar görmüş sana ve oğluna musallat olmuşlar". Bu tür olaylara Sübyan derlermiş bize musallat olan cin Hıristiyan sübyanmış. İşte senin devamlı buldum dediğin muskalar başına sidik döktüğümüz ve o nedenle bize musallat olan cinlerin sana zarar vermemeleri için yapılan ve içinde Kuran ayetlerinin yazılı olduğu hamaylulardı, onun için bunları uzun yıllar taşıman lazımdı, sen kurtuldun ama ben hala kurtulamadım, halen bazı rahatsızlıklarım devam ediyor. Bu cinler bizden çok uzun ömürlü oldukları için bizden alamadıkları intikamlarını gecelek olan soyumuzdan alırlarmış. Sana efsun hamaylusu da yaptırdım. Çocukken yılanlarla çıyanlarla akreplerle böceklerle çok oynardın, düşer sık sık kolunu bacağını kırardın, kedi köpek ısırırdı. Bütün bu musibetleri uzaklaştırmak için, yılanların çıyanların akreplerin seni sokmaması için Durmuş'a seni efsunlattırmıştım. Sana Efsun hamaylusu yaptırdım sakın atma derdim". Efsunun bazen belirli bir uzva yapıldığını o uzuvla yılanların ve akrep gibi zehirli hayvanların tutulmasını sokmasını önlemek için de yapıldığını bu makaleyi yazarken annemden öğrendim.
Bizim evimiz de bir yılan vardı çocukken. Annem bu yılandan çok korkardı. Evin sahibi derdi. Bu yüzden bayılma hastalığı vardı yılanı görünce bayılırdı. Bize bu yılanın sokmasını ve dokunmasını önlemek için de bizi efsun muskası yaptırmıştı. Oysa yılan bize bir şey yapmazdı. Evimizin altındaki taş sahanlıkta sıcak yaz günlerinde serin taşın üzerine kıvrılır yatardı, bir buçuk metre kadar boyu vardı. Yılan bir gün evimizin yanındaki incir ağacına çıkmıştı. Annam görünce çığlık çığlığa bayıldı. Komşular koştular yılanı öldürdüler.
Muska
Muskanın anlamı, yazanların ifadelerine göre Kurandan bazı ayetlerin ve duaların cetvel hesabına göre belirli sayılarla bazı manevi ilimlerin yan çalışmaları ile desteklenerek yazılmasıdır. İyilik muskası ve nazardan korunmak için yapılan muskalara "Hamaylu" denir. Bunlar gül suyunda eritilmiş safran mürekkebi ile yazılır. Kuranı Kerimde bulunan ayetlerden yararlanılarak bazı rumuz ve şifrelerin desteği ile insanların şifa bulması amacı ile yapılır. Muska yazımında kişinin gücü niyeti, imanı, gün ay, güneşin ve yıldızların konumunun önemli olduğu söylenir.
Üçgen veya rula olarak yedi kat muşambaya veya balmumuna batırılmış beze sarılarak bele boyuna asılır cekete dikilir yastığa konulur. Bununla i dua ve ayetlerin gücünden koruma amacı güdülür. Günümüzde yine üçgen şeklinde muşambanın içinde "Cevşen" denen Kuram ayetlerinin yazıldığı bir muska taşır insanlar. "Cevşen" Farsca zırh" demektir.
Durmuşun bu tür şeyleri sahip olduğu cinleri aracılığı ile yaptığı söylenirdi. Kaybolan para ve altınları, bu cinleri vasıtası ile bildiğine inanılır köylerden bu tür problemlerle Durmuş'a insanlar gelirdi. Durmuş'un evinin karşısında amcamların evi vardı, bizim evimiz biraz yukarıda idi, amcam, hanımı evdeki herkes gelen gideni görürdü. Kaçan toplarını almak için bahçeye giren mahallenin çocukları Durmuş'un bahçesinde kurutulmak için ağaç dallarlına bağlanmış tavuk bacakları kurbağa ve tanımlayamadıkları bir sürü hayvan parçaları gördüklerini söylerlerdi.
Cinler
Bizim kültür yapımızda cinlerin varlığı İslamiyet'in kabulünden beri sorgusuz - sualsiz kabul edilmiştir. Diğer İslam toplumları da aynı şekilde cinlerin varlığına inanır. Cahilliye Devri Arapları Kur'an'ın indirilişinden önce dahi cinlerin varlığına inanırdı ve hatta bazıları cinlere tapardı.
Buna karşın Batı medeniyetlerinden insanlar cinlerden çok ruhlara inanırlar. Kendi kutsal saydıkları kitaplarında da cinlerden bahsedilmesine rağmen onların kollektif belleğinde cinler sadece kötülük yapan doğaüstü varlıklardır. Genie, demon vb. adlarla tanımladıkları bu varlıkları şeytanlar kategorisinde değerlendirirler ve uzak durmaya çalışırlar
Cin'in lügattaki manası gizliliktir, görünmeyen gizli varlıklar demektir. Cinleri gören olmamıştır. Cinler metafizikdir. Kur'an'da cinlerin yaratılışından varlığından insanlardan önce yaratıldığından bahseder. Bu bakımdan cinlerin inkarı İslam inancına göre mümkün değildir. Kur'an cinler hakkında bazı bilgiler verir, sayıları dünyadaki insan sayısının beş katıdır, ömürleri 800 ile 1000 yıldır. İnsanlar gibi evlenebilir, hatta çoluk çocuk sahibi olabilirler gibi. İnsanları, dağları, taşları, ağaçları, yerleri, gökleri, yaratan Allah, cinleri de yaratmıştır. Kur'anın ifadesine göre asıl maddeleri ateştir. Cinler şeffaf bir yapıya sahip görünmez yaratıklardır. Onlar da iyi ve kötü olarak ayrılırlar, Durmuşun cinleri iyi cinlerdi. Kuranda Hicr. Suresi 26 ve 27 ci ayetlerde cinlerin dumansız ateşten yaratıldığı söylenmiştir. Cinler hacmi ve kütlesi olmayan başka bir boyutta bulunan varlıklardır. Halk bunların erkeğine cin dişisine peri der. Cinler geçmişi bilmelerine rağmen geleceğe ait bilgileri kısmen bilebilmekte detay verememektedirler. Bizim zamanımızın dışında olağanüstü bir hıza sahiptirler. Bu nedenle cinler vasıtası ile bazı insanlar insanüstü güçler sergileyebilmektedirler. Durmuş'ta ihtimal bunlara yakın biriydi.
Cinlerle uğraşanlar geçmişte olanları kısmen bilmelerine rağmen gelecekten haber verme becerileri yoktur, onların ki sadece bir takım manevi ilim dedikleri şeylere dayanarak tahmindir.
Mahalleli ona sadece Durmuş Emmi derdi. Ben Durmuş Emmi'den mahiyetini o yıllarda çocuk aklımla bilmediğim bu tür işleri hep kötüye yorar cin peri hikayelerinin sık anlatıldığı o yıllarda ona hoş gözle bakmaz hatta biraz ürker evin yanlarında pek dolaşmazdım. Geç vakitlerde eve dönerken Durmuşun evinin önünden geçmek zorundaydım her tarafı dökülen ahşapları kararmış evinin penceresinde beş numaralı gaz lambasının titrek ışıkları altında cinleri ile toplantı halinde olduğunu sanırdım.
Mahallenin üst tarafının mezarlık olması, her ölü gömülmesinden sonra mahalledeki köpeklerin tedirgin olduğu, köpek havlamaları ve ulamalarının gömülenlerin mezarlarından kalkacağı inancı o yıllarda sıkça anlatılan hortlak hikayeleri, teneşirde yıkanırken dirilen ölü hikayeleri, Durmuşun cin ve muska hikayeleri evimizdeki yılan ve cin hikayesi, karşımızdaki evde gece sabaha kadar kişneyen ve dört nal koşan at hikayeleri ile mahallemiz sanki bir kabus şatosu gibiydi. Alla şükür ki bu badireden en az zararla çıktık, tahtalardan birinin noksanlığı bu yüzdendir.
Neden bilinmez .
Bir keresinde Almanya'dan tatile gelmiştik kızım Bengü iki yaşındaydı, Ünye'de boğmaca oldu. Annem kaptığı gibi çocuğu Durmuş'a koşmuş muska yazdırmıştı. Eşim bunu duyunca çıldıracak duruma gelmişti. Korkma dedim, zor ikna ettim. Sonra o da alıştı annemin muska hikayelerine. Bazen başımızın çok sıkıştığı zamanlarda, annene söylesek de bize Durmuş'a muska mı yazdırsak demiştir şaka yollu..
Ben mahalleden ve Ünye'den yıllarca uzak kaldım. Ünye'de tarihi doku değişti, eski konakları yıkarak yerlerine apartmanlar diktiler. Yollar, sokaklar değişti. İnsanlar ya terk etiler Ünye'yi arkadaşlar rüzgara tutulmuş yaprak gibi her birimiz bir tarafa dağıldık. Mahalleler doku değiştirdiler, yeni insanlar yeni komşular geldi. Bir zamanlar çocukluğumuzun oyun meydanı olan, her birinin hayat hikayeleri ayrı bir roman olan sakinleri ile Karılar Pazarı kayboldu gitti.
Karılar Pazarı çevresinde oturan ilginç bir insan olan Durmuş Emmi mahallede kalanların anlattıklarına göre ak saçlı bir ihtiyar olarak geçirdi ömrünün son yıllarını. Karılar Pazarının en azından atmış yıllık sürecine tanıklık etti. Oğlu Ahmet'i öldü dediler. Benim küçük bir çocukken kırmızı yanaklarına hayran olduğum kızı Meryem nereler de bilmiyorum.
Bana elli yıl öncesinden el sallayan Durmuş Emmi'nin öyküsü burada sona ermektedir.
Önemli Not. Yukarıda bölüm bölüm anlatılanlar da Cinci Durmuş'un etrafında kısa kısa da olsa cin-peri-muska ve benzeri şeyler hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Bütün bunlardan bunları onayladığım anlamı çıkmaz, siz sakın denemeyin, dinimiz tüm bunları yasaklamıştır.
Hasatlık halesinde modern tıptan ayrılmayın ve Allah dua edin.
/Yaşar Karaduman
2 yıl boşandım. Bunun için yalnızlık ve acılar çektim ve ailem olmadan işlev görmem zor olduğu için yardım ararken çok para harcadım. Ortak bir arkadaşımız aracılığıyla Dr. Ilekhojie'yi buldum ve onunla iletişime geçtim. Bana yeni sonuç alan birinin kanıtını gösterdi ve arkadaşım kendi arkadaşının başarılı olduğunu söyledi. Ona tamamen güveniyorum çünkü ruhum bana onun gerçek olduğuna dair bir işaret verdi. Bana ayrıntıları sordu ve bizi tekrar bir araya getirmek için bir ritüel gerçekleştirdi. Kocamın üçüncü gün dönmesini beklememi söyledi ve tam olarak söylediği gibi oldu. Şimdi 4 ay oldu ve her şey hayal ettiğimden daha iyi gidiyor. Yardımınız için teşekkür ederim Dr. Ilekhojie. Ayrıca Dr. Ilekhojie'den doğrudan E-postası: gethelp05@gmail.com veya WhatsApp/Viber +2348147400259 aracılığıyla yardım alabilirsiniz.
YanıtlaSil