Elbette mektup yazmak hiç de kolay değildir. Anneye yazılan mektuplar, Babaya yazılan mektuplar, kardeşe ve arkadaşa yazılan mektuplar… Hepsi farklı duygu yüklüdürler. Alır götürürler seni, kokunu, sevincini, gözyaşını. En nadide kelimeler seçilmeye çalışılır. Hele bu, sevgiliye yazılan bir aşk mektubu ise tüter de tüter. Vay haline onu yazanın ve onu okuyanın. Aslında mektup yazmak bir sanattır. Aramızda sanatçı olmayanımız var mı?
Köy yerinde, adres bölümüne kasabada tanıdığımız birinin “……. Eliyle” elimize gelen, şehirlerde ise posta kutusunda ya da kapının altında bulunduğunda garip bir sevinç yaratan haberleşme aracıdır mektuplar. Onlarca sayfa yazılabiliyor günlerce, karşılığında gelen tek bir sayfa olunca ya da hiç gelmeyince bir burukluk da yaratıyor insanın yüreğinde. Kaç kişiyi sevindirdik? Kaç kişinin yüreğini burduk? Kaç kişinin gözlerini yollara koyduk? En son ne zaman?
İletişim teknolojisindeki gelişmeler mektup yazma gibi güzel bir kültürümüzü de hemen hemen yok etti. Siz en son mektubu ne zaman yazdınız? Veya hiç mektup yazmayanımız var mı? Telefon ile ulaşan “elektronik sesimiz” ne kadar tutar yerini mektubun? Ya da PC ekranlarında kayıp giden harfler ne kadar tesir eder de sızlatabilir yürekleri? Ya da “live Messenger” ile karşımıza çıkan görüntüler ne kadar sıcaktır ki, bir “ucu yakılmış” mektubun yerini tutabilsin?
Sahi en son ne zaman bir mektup yazdık? Ne zaman bir kart attık sevdiklerimize? O’nlara sıcaklığımızı, sesimizi, kokumuzu ulaştıran?
/Ç.Koşar
“adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.
mektup cebimde.
cebim yüreğime yakın. yüreğim sende.
sen yüreğime yakın. öyleyse mektup sende.
bu kadar içimdesin işte.”
/Efruz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder