Kara Eteklikli Anne Hediye USTAOĞLU ve Kızı Hanife KOŞAR
Her şey gibi köyümüzün giyim kuşam kültürü de günden güne değişmektedir. Daha düne kadar çok amaçlı olarak kullanılagelen birçok giyeceklerimizin pabucu artık dama atılmaktadır. Bu yazımızda sizlere köyümüzde “KARA ETEK” ya da “ETEKLİK” olarak adlandırılan bir giyeceğimizden bahsetmek istiyorum. Aslında buna “giyecek” demek ne kadar doğrudur bilemem. Bunun kararını, yazımızı okuduktan sonra siz verin.
İnsanoğlu “çırılçıplak” yaratılmıştır. Onu, doğanın zor koşullarından koruyacak, doğuştan gelen ne kürkü vardır ne de pençesi. Onu diğer canlılardan ayıran tek farkı şüphesiz ona bahşedilen “AKIL” nimetidir. Bu aklı sayesindedir ki her sorununa mutlaka bir çözüm yolu bulmuştur. Giyim konusu da insan zekâsının bir ürünüdür.
İnsan niçin giyinir? Bunun cevabını günümüz koşullarına göre vermeye kalkarsak yanılmış oluruz. Her şey gibi “giyinme” de artık asli görevinin dışına çıkmış; doğal ihtiyaçlar dışında ekonomik, ticari, siyasi, dini, kültürel, turistik, moda vb. maksatlı giyim türleri mevcuttur. Konumuz olan kara eteğimiz de standartları dışında olan bir giyeceğimizdir; ne tek başına bir örtü, ne tek başına bir koruyucu ne de tek başına bir araç-gereç olup, çok yönlü işlevi olan bir giyeceğimizdir.
Etekliğimiz bir örtüdür:
Annelerimiz gerek ev içinde ve gerekse ev dışında mutlaka bu etekliği bağlarlardı. Elbiselerin üstüne bağlanan bu etekliğimiz aslında bu konumu itibariyle bir “aksesuar” niteliğindeydi. Genç kızlarımız ve yaşlı ninelerimiz yoğun ve ağır işlere girmedikleri için bağlamayabiliyorlardı. Gündelik bir giysiydi. (Köylerimizde giyeceklerimiz “GÜNDELİK – YABANLIK” diye iki kısma ayrılmaktadır. Evde barkta her gün giyilen giysilerimize gündelik, bir misafir geldiğinde veya misafirliğe gidildiği ya da çarşı-pazara çıkıldığında giyilen yeni elbiselere yabanlık denilmektedir.)
Etekliğimiz bir koruyucudur:
Ev içindeki ya da ev dışındaki işler olsun her zaman normal giyeceğin üstüne giyilen (daha doğrusu bağlanan) etekliğimiz sayesinde annelerimiz normal giysilerini kirden, pastan ve yıpranmaktan korumaktaydılar. (Özellikle köpek ve ahırdaki hayvanlara her sabah hazırlanan sıcak içecek (YAL) kazanlarının dışı, ocak ateşinin üstünde kullanıldığı için odun “iS” iyle kaplı olur ve taşırken mutlaka üstümüze başımıza sürülürdü. İşte, bu kara eteklikler sayesinde annelerimiz elbiselerini is-pas olmaktan kurtarırlardı.)
Etekliğimiz bir iş aracıdır:
Özellikle işe giderken bağlanılan bu etekliğimiz ekim-dikim işlerinde olsun, toplama ve taşıma işlerinde olsun elbise olmaktan çıkıp adeta bir araç-gerece dönüşmekteydi. Bu yönüyle sadece bir kadın giyeceği olmaktan çıkan etekliğimiz erkekler tarafından da tarla işlerinde kullanılmaktaydı. Bele bağlandıktan sonra alt iki ucu yukarı katlanarak belimizin yan taraflarına kıstırılarak adeta önümüzde kocaman bir “CEP-BOHÇA” haline getirilirdi. Buraya (kucağımıza) yerine göre ekimi yapılacak bir tohumluk, yerine göre tarladan toplanan ufak tefek ürünler doldurularak taşınırdı. Konu komşuya götürülen ya da onlardan alınan ufak tefek öte-beriler yine katlanan etekliğimizle taşınırdı ki adeta bir çanta ya da bir poşet vazifesi görürdü. Yemek yapmak için tarladan toplanan yiyecek maddeleri ev içinde ortaya serilen bu eteklik üzerinde ayıklanır, üzerinde kalan çer-çöpler bununla dışarı atılırdı.
ETEKLİK NASIL BİR ŞEYDİR?
Etekliğimiz annelerimizin bellerine bağladıkları, kişinin boyuna ve kilosuna göre değişen ölçülere sahip olsa da dikdörtgen ya da kare şeklinde, iki ucunda bele bağlanmaya yarayan yine kendi cinsinden imal edilmiş bağcıkları olan, tek parçadan oluşan bir giyecektir. Bele bağlanırken önemli olan tıpkı bir “öNLüK” gibi ön tarafı kapatması kâfidir. Büyükçe kesilenler tüm vücudu sarsa da arkada mutlaka “YIRTMAÇ” oluşmaktaydı. Bu da iş yaparken ya da yürürken hareket serbestisi sağlamaktadır.
ETEKLİK NASIL YAPILIR?
Bu giysimiz çarşıda pazarda satılan cinsten değildi. Basit bir yapısı olmasına rağmen öyle herkesin oturup kendine bir eteklik hazırlama imkânı da yoktu. Çarşıdan alınan “kaput bezi” kesim, dikim, boyama ve kotlama safhalarından oluşan uzun bir süreç sonunda ancak etekliğe dönüşürdü. Bu da ancak birkaç ailenin bir araya gelerek ortaklaşa yaptıkları işlerdi.
Dikim
Çarşıdan alınan kalın bezler ölçümüze göre kesilip biçildikten sonra kenarları katlanarak dikilir. İki ucuna belimizi saracak uzunlukta yine bu bezden kesilip katlanarak elde edilen bağcıklar dikilir. Bu giyeceğimiz her zaman hazırlanamayacağı için bir aile kişi başına en az 1-2 adet hazırlardı.
Boyama
Beyaz kalın kumaştan kesilip, dikilerek hazırlanan etekliklerimiz Pelit ağacının kabukları ve PURÇ dediğimiz Kızıl Pelit ağacının dallarında oluşan tohumların, derin kaplarda kaynatılmasıyla elde edilen doğal boya ile boyanırdı.
Çamura Yatırma
Kaynayan boyalı suya batırılarak boyanan eteklikler, rengin tam tutması ve kolay kolay solmaması için KARA ÇAMUR dediğimiz bataklık çamuruna gömülüp 24 saat bekletilirdi. Daha sonra buradan çıkartılıp yıkanır, kurutulduktan sonra kullanıma hazır hale gelirdi.
Günümüzde bu giyeceğin artık kullanılmadığını görüyoruz. Oysa annelerimiz o fakirlik yıllarında her gün bunu bellerine bağlayıp öyle iş yaparlardı. Eskiyen etekliklerin yırtık yerleri dikilir, delik büyükse yama yapılırdı.
Yeni bir eteklik sahibi olmak büyük zenginlikti. Bu etekler belli dönemlerde, ailelerin toplaşarak beraberce yaptıklarından dolayı yani her zaman hazırlanamadığı için bir defada bir aile kaç eteklik hazırladığı konusunda araştırma yaparken gördüm ki bir taneye bile sahip olabilmek büyük zenginlikmiş. Hatta bunu herkes de yapamazmış. Onun için eskiyen etekler daha ağır işlerde bağlanır yenileri ise basit işlerde kullanılırdı.
Çetin KOŞAR
Köy Günüğü’ nden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder