13 Nisan 2007 Cuma

Türkiye’de Köyden Kente Göçün Siyasal Yansımaları -II



7.TÜRKİYE’DE KÖYDEN KENTE GÖÇÜN YARATTIĞI BARINMA SORUNU (gecekondu problemi)

Çalışmamın bundan önceki bölümlerinde de belirttiğim gibi göçün şehirdeki tezahürü gecekondulaşma ile ortaya çıkmıştır. Bu olay Türk şehirleşme tarihinde önemli fakat yanlış bir şekilde yer almaktadır. Gecekondunun sözlük anlamı “bir gecede ruhsatsız yapılan tek katlı, standartların altında bir evdir.” Ancak ben toplumun diğer kesimlerinden çeşitli insanların yani kentlerin bir anlamda yerlilerinin gecekondu tanımlamalarına da bu bölümde yer vermek istiyorum: “seçim yaklaştıkça yeniden gündeme gelen, önüne geçilmeye çalışılan olgu”, “seksenlere kadar daha çok barınma amaçlı yapılmış, daha sonra ise artarda çıkan imar afları sonucu yüksek katli apartmanlara dönüşüp şehir rantından pay kapma araçlarından biri olmuştur.senelerce ev almak için para kazanan çalışan insanlara milletin efendisi(!) köylünün yapıştırdığı bir tokat”, “beyim hayatı boyunca ev almak için uğraşa dursun, onlar köylerinden senin kentine gelip 2 günde 1 ev yapıyorlar,2 ay içinde tapu alıyorlar, muhit güzelleşince de bir mütahite 3 daire karşılığında arazisini satıyorlar.”, “1950'li yıllardan itibaren uygulana gelen ve kırdan kente göçü körükleyen devlet politikaları sonucu, kente göç eden insanların kamu arazilerinde bir gecede yapıp oturdukları, başka dillerde karşılığı olmayan ismini de buradan alan, genelde kır kültürünü yansıtacak biçimde tek katlı ve bahçeli olarak inşa edilen baraka cinsi yapı.”[8] Bu tanımlamaları yapan insanların, gecekondulara karşı olan tavırlarını açıkça gösterdikleri gibi, içinde yaşayanlara da aynı şekilde tepki gösteren açıklamalarına çalışmanın tarafsızlığına gölge düşürmemek adına yer vermeyeceğim. Zaten “kentli ve köylü insanların birbirlerine karşı olan bakış açıları” bölümünü çalışmamdan kaldırmamın en önemli sebebi, bu iki halk kesiminin, birbirlerine karşı duyduğu yabancılık ve birbirini dışlamaya yönelik hatta ağır hakaretlere ve suçlamalara kadar dayanan açıklamalarını gördükten ve okuduktan sonra vazgeçtiğimi belirtmek isterim.

Türkiye’deki kaçak yapılaşma sürecinin ortaya çıkışı ve büyük bir sorun haline gelişi şu şekilde olmuştur;

Gecekondulaşmanın birinci dönemi, 1950’lerden sonra başlayan kırdan kente göçün ilk evresine rastlar ve bu dönem gecekondular rant kaygısı gütmeden barınma amacıyla üretilmiştir. Birinci dönem gecekondularda ev sahipliliği oranının yüksek, kiracı oranının düşük olması ilk kuşak gecekondu yerleşmelerinin yapısal ve çevresel niteliklerinin diğer dönemlere oranla yüksek olmasına nedendir. Aynı zamanda, bu dönemde üretilen gecekondu yapıları kullanıcı ihtiyaçlarına bağlı olarak gelişmeye açık bir esneklik taşımakta ve bu nedenle insan ölçeğine uyumlu bir yapı karakteristiği göstermektedir.

Gecekondulaşmanın ilk döneminde, kentin yakınındaki kamu arazilerinin işgaline dayanan gecekondulaşma; 1970’lerde şehir çevresindeki arsaların hisseli satışları ile bir rant aracı haline dönüşmüş ve bu dönem ikinci kuşak gecekondulaşma olarak adlandırılmıştır. Bu dönem gecekondular, birinci kuşak gecekonduların aksine ortak mekanların olmadığı ve organik olmayan bir yapılanmaya sahip olmakta birlikte, yine birinci kuşak gecekondu alanlarından farklı olarak ev sahipliliği oranı azdır. Dolayısıyla bu dönem gecekondular satılma veya kiralanma yoluyla rant elde edilen bir araç haline gelmiştir. Kiracılığın yüksek oranda olması gecekondu alanlarında çevre kalitesini düşürmüştür.


Gecekondulaşmanın üçüncü dönemi mevcut gecekondu alanlarının kendi içindeki dönüşüm sürecine karşılık gelmektedir. İkinci dönemde şehir dışında kurulmuş olan gecekondular, şehrin büyümesiyle şehir içinde kalmış ve arazi değerleri artış göstermiştir. Bundan yararlanmak isteyen gecekondu sahipleri gecekondularını yıkarak yerlerine apartman inşa etmeye başlamışlardır. Dolayısıyla gecekondu olgusu, bu dönemde “barınma” amacının ötesine geçmiş, şehirsel rant aracı haline gelmiştir.

“Bu tabloya göre 1980 yılında şehirli nüfusun %25'i gecekondularda yaşamaktadır. 1980 yılından sonraki uygulamalar gecekondu yerine kaçak yapılaşmaya dönüşmüş bu yapılaşma hızla artmış , 1990ve 1995 yıllarında kaçak yapılarda barınan nüfus şehir nüfusunun %50'lerine ulaşmıştır.”[9]

Tüm bunların sonucunda gecekondulaşmaya bağlı oluşan çarpık kentleşme olgusu ülkenin kanayan ve çözüm bekleyen yaralarından biri halini almıştır.


8.TÜRKİYE’DE KÖYDEN KENTE GÖÇÜN YARATTIĞI  EKONOMİK SORUNLAR

Türkiye’de zaten yıllardan beri parlak olmayan ekonomik durum, köyden kente göçen insanların yarattıkları bir takım dezavantajlarla daha vahim boyutlara ulaşmıştır. Bu dezavantajlardan ilki, köyden kente göçen ve vasıfsız işçi olarak tabir edilen insanların, buralarda kendilerine genelde günübirlik ve sosyal güvencesi olmayan işler edinirler ve kayıt dışı ekonomideki yerlerini alırlar. Başka bir dezavantaj ise gelişi güzel olarak kentin boş arazilerine dikilen gecekondulara, seçim yatırımı olarak getirilen altyapı hizmetlerinin devlet bütçesine getirdiği mali külfettir. Bu mali külfet çok büyük boyutlardadır çünkü, kent içi planlamadan yoksun biçimde yapılan kaçak yapılara altyapı hizmeti götürmek için harcanan para, planlı bir şekilde inşa edilen yapılar için yapılan altyapı hizmetinin kat kat üstündedir.

Köyden kente göçün ülke ekonomisine kattığı olumsuz durumlardan biri de, daha önce kendi toprağında çiftçi olarak çalışan toprak sahibi köylülerin, muhtelif sebeplerden dolayı topraklarını bırakmalarından dolayı, kırsal kesimde tarım ya da hayvancılık faaliyetlerinin önemli ölçüde azalması ile gerçekleşmiştir.


9.TÜRKİYE’DE KÖYDEN KENTE GÖÇÜN ÇOCUK SUÇLU ORANINA ETKİSİ

Kentlere olan büyük orandaki göç nedeniyle kültürel farklılıklar, düşmanlık ve gerginlik meydana gelmektedir.

Bu kültür çatışması en çok genç kuşakları etkilemektedir. Kente ailesiyle birlikte ya da tek başına gelen çocuk yeni çevresinde farkına vardığı heyecanlı ,serüvenli ,renkli bir hayatı düşler ve bunu elde etmeye çalışacaktır.

 Kentte kavuşacağını sandığı eğlence ,macera , şöhret ve zenginliğin beklentisinin yanında yetersiz eğitim ve yetenek eksikliği gibi nedenlerle arzuladığı iş ve geleceği elde edemeyeceği düşüncesine kapılan çocukların , kentte değişen geleneksel aile törelerinin çocuğu koruyan yaptırım gücünün zayıflaması , ailenin sosyal kontrol fonksiyonunu yerine getirebilecek başka kurumların olmaması nedeniyle suça daha kolay yönelme olasılığı büyüktür. Başka bir deyişle Geleneksel aile çevreye direnemez olduğunda gevşeme ve serbestleşme olmakta , bunu hisseden çocuğun ilk tercihi sokak olmaktadır

Bu çocuklar kendi oturdukları semtlerin yanı sıra , şehrin sosyoekonomik yönden gelişmiş semtlerine ya da şehrin kalabalık ve büyük caddelerinde ve meydanlarında suç işlemektedirler.

“Küçük yerleşim birimlerinde suç işleyenlerin çoğunluğunu aynı bölgede doğmuş kişiler oluşturduğu halde, büyük kentlerde suç işleyenlerin büyük çoğunluğunu kırsal kesimde doğup sonradan şehre göç etmiş kişiler oluşturmaktadır.”[10]

Ekonomik güçlükler nedeniyle ailelerin çocuklarını okula gönderilmeleri ikinci planda kalmakta , ekonomik yönden aileye katkıda bulunma zorunluluğu onların öğrenim çağında para kazanma çabası içinde bulunmalarına sebep olmaktadır.

Sonuçta çocuklar ya ayakkabı boyacılığı, hamallık , midyecilik gibi niteliksiz işler yapmakta , ya da dilencilik , tombalacılık, kaçak sigara satma gibi işlere karışmaktadırlar.Çocuğun erken yaşta çalışmak zorunda kalması hem eğitimini aksatmakta, hem de iş çevresinde zararlı alışkanlıklar kazanabilmesine yol açmaktadır.

Biliyoruz ki gecekonduların genel özellikleri küçük, dar ve sağlıksız konutlar olmaları, alt yapılarının bulunmamaları ve kalabalık nüfusa sahip olmalarıdır. Çocuk kendisine ait dinlenebileceği, hayal gücünü ve düşünmesini geliştirecek oyunlar oynayabileceği odadan mahrumdur.Kalabalık ailelerde kavga, üzüntü, geçim sıkıntısı ile ilgili problemler çocuğun pek yakınında olmaktadır. Yaşam güçlükleri nedeniyle yeterli ilgi, disiplin ve eğitim verilememektedir. Çocuk ailenin eksikliğini giderecek, içindeki enerjiyi uygun yerlere kanalize edecek ve toplumsallaşmasını sağlayacak okuldan da uzak kalmaktadır.

İşte bütün bu faktörler bir araya geldiğinde şehirlerde çocuk suçlu oranı artmakta ve bunun önüne geçilememektedir. Çünkü bunun önüne geçilebilmesi için bundan önce  başka olguların önüne set çekmek gerekir.


10.TÜRKİYE’DE KÖYDEN KENTE GÖÇTE KADINLARIN DURUMU

1950’lerden beri süre gelen kırdan kente göç olgusu içinde kadınlar, aktif roller üstlenebilmektedirler. Büyük kentlere ilk gelenlerin genç ve bekar erkekler olmasına karşın, zaman içinde kentler, köydeki kadınlar için büyük bir cazibe kazanmıştır. Kentin rahat ve daha az baskılı bir yaşam vaadi, köyde yaşayan kadınları kente çekmiştir. Köyde hem tarlada hem evde çalışan, ve çoğunlukla kocasının ailesinin evinde, aile büyüklerinin denetimi altında yaşamak durumunda olan kadın, büyük kente gelip rahat etmek, 'evinin kadını olmak' arzusuyla kocasını bu konuda heveslendirme, hatta 'bir şekilde' kente getirebilme çabası içine girmiştir.

Çalışmamın başlarında da belirttiğim gibi kente göç etmek arzusunda yatan diğer önemli bir neden ise ailelerin çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak arzusudur  ve birçok kadın için bu konu çok önemlidir.

Ancak kentteki yaşam, köyden göçen kadınlara umduklarını pek de verememiştir. Bu kadınlar, göç ettikten sonra kentte tutunabilmek, 'pes etmemek,' kentin beklemedikleri zorlukları karşısında köye dönmeyi arzulamaya başlayan kocalarını caydırmak için büyük çaba göstermek zorunda kalmışlardır. Kovayla su ve sırtlarında tuğla taşıyarak, gerektiğinde düğünlerinde kendilerine takılan altınları bozdurarak, gecekondularının yapılmasına büyük katkıda bulunmuşlar, yıllarca elektriksiz ve susuz mahallelerinde akşamları lamba ışığında, kuyudan taşıdıkları suyla bulaşıklarını Yıkamışlar, yemeklerini hazırlamışlardır.

“Kente 'evinin hanımı' olarak 'rahat' ve 'temiz' bir yaşam sürmek için gelen kadınlar, kimi zaman yaşamlarını düzeltmek ve geliştirmek zorunluluğu sonucunda çalışmak ve eve para getirmek durumunda kalmışlardır. Bu durumdan "ev hanımlığı yapamadım" diyerek şikayet edenler vardır. öte yandan, çalışmaktan memnun kalanlar da mevcuttur ve "ellerim para gördü"; "ben çalışınca, eve daha iyi eşya alırız, çocuklarım daha iyi giyinir, daha iyi yaşarız" demektedirler. öte yandan, 'aile namusuna verilen önem ve kadının ev dışında çalışmasının buna bir tehdit olarak görülmesi, kadınların çalışmasını engelleyici unsurların başında gelmektedir.”[11]

Eğitim ve beceri düzeyleri sınırlı olan bu kadınlar, daha çok ev temizliğine giderek, kısıtlı para karşılığında ve iş güvencesi olmadan ailelerine katkıda bulunmaya çalışmışlardır. Kendilerini hala ideal olarak gördükleri 'ev hanımı' diye tanımlayarak, böylece para kazandıklar ekonomik faaliyetlerini önemsiz ve görülmez kılarak, hem ev içi ve hem ev dışı çifte sorumluluklarını, pek de takdir ve değer görmeden yüklenerek, ailelerinin kentte tutunabilmelerinde ve yükselmelerinde önemli roller oynamışlardır.

Kadının günlük alışverişi yüklendiği ailelerde ki bu ailelerin sayısı göçmen ailelerin kentte yaşadıkları süre arttıkça çoğalmaktadır, bütçeyi denk getirmek, açık vermemek de  kadının üzerindedir. Koca alışverişe gitmeyince ve dolayısıyla fiyatların ne kadar hızla yükseldiğini kavramakta güçlük çekince, verdiği paranın yetişmemesi durumunda, evde karı koca arasında olaylar çıkmakta, koca karısını paradan anlamamakla, parayı yerinde kullanamamakla, har vurup harman savurmakla suçlamaktadır. Aile içi şiddet ve tartışmalar, artan yoksulluk ve işsizlikle birlikte artmaktadır.

Özellikle kocanın işsiz olduğu, ya da eve sürekli para getiremediği ve karısının çalışmak zorunda kaldığı durumlarda, evde tansiyon yükselmekte ve koca şiddete kalkışabilmektedir. Ancak, çoğu kadın kendilerine yönelik bu şiddeti, kocalarının içinde bulunduğu hayal kırıklığı ve üzüntüyle açıklamakta ve böylece olayı meşrulaştırmaktadır.

Kimi kadınlar, hızla kötüleşen yaşam koşulları ve bu durumun omuzlarına bindirdiği yüklerden yorgun düşerek, köyü özler hale gelmiş, ancak yine de kentte yaşamaktan tamamen  vazgeçmemiştir. Çocuklarını kentte bırakıp köye dönmek, kadınların hiç tercih etmedikleri bir durumdur. Ayrıca, köydeki ev, tarla, ve hatta akrabaların, çoğu aile için artık mevcut olmaması, köye geri göçü pek olası kılmamaktadır. Göçen kadın artık kente aittir, çocukları kent yaşantısının ürünüdür ve ne yazıktır ki, kentsel yoksulluğun en büyük yükünü bu kadınlar çekmektedir.


11.SONUÇ ve ÖNERİLER

Türkiye’de meydana gelen yoğun iç göçün ve bunun toplumsal yansımalarının en kötü etkilerinden biri olan insan ve kültür erozyonuyla sonuçlanan problemlerin çözümlenebilmesi için, devletin bir dizi önlemler alması şarttır.

Öncelikle sağlıksız ve aşırı göçün önüne geçilmesi gerekir. Şehirdeki işsizlik oranının had safhaya ulaşarak göçün kendiliğinden durmasını beklemek; ne doğru, ne de geçerli bir gerçekçidir. Şehirdeki yaşama imkânlarının iyileştirilmesi ise sosyal bir gereklilik olsa bile, kanayan yarayı sarmak için yeterli değildir. Bunun için; şehri cazibe merkezi olmaktan çıkartacak önlemlerin alınması, köydeki geçim koşullarının iyileştirilmesi zorunludur. Toprak ve diğer üretim kaynaklarının dağılımındaki dengesizlik, arazinin parçalılığı, kamu hizmetlerindeki noksanlıklar ve dağınıklık problemlerinin çözülmesi gerekir. Çiftçinin gelir düzeyini artıracak tarım ve pazarlama teknikleri öğretilmeli, yatırım gücü kredilerle desteklenmelidir. Sağlık hizmetlerinin köylere yeterince ve aktif olarak gitmesi sağlanmalı, ulaşım imkânları geliştirilerek, köy koşullarının iticiliği ortadan kaldırılmalıdır.

Kentlerde gecekondulaşmanın önlenebilmesi için siyasi iktidarların oy kaygısından uzak şehir yasaları yapılmalı, imar affı kanunları yürürlükten kaldırılmalı, imara dönük af yasası olmamalıdır.

Kamunun malı olan devlet, hazine, belediye arsalarına yapılan kaçak yapıların, gecekonduların kente karşı işlenmiş bir suç olduğu görüşü toplumun bütün kesimlerince benimsenmelidir.

Bunların dışında yine aşırı göçün yarattığı bir olgu olan çocuk suçlu oranlarındaki artışın önüne geçilebilmesi için çocuk suçlularla ilgili olarak özel olarak eğitilmiş polislerden Çocuk Polis departmanları kurulmalıdır. Çocuk suçlularla ilgili olarak özel olarak eğitilmiş polislerden Çocuk Polis departmanları kurulmalıdır.

Çevrenin etkisiyle artabilecek ve ergenlik dönemi bunalımları olarak ortaya çıkan suçları önlemek için aile danışma merkezleri ve gençlik merkezleri yaygınlaştırılmalı, gençlerin sosyal kültürel faaliyetlerden yararlanabilmesi için belediyeler düzeyinde uygun imkanlar sağlanmalıdır

Çocuğu suç işlemeye teşvik eden ailelerin velayet hakkını sınırlayan vesayet daireleri kurulmalıdır.Çocukları suça teşvik ve azmettiren kişilere yönelik ceza ve yaptırımların büyüklerinkinden daha fazla olmasını sağlayacak özel düzenlemelerin oluşturulmalı, azmettiren kişi ebeveynlerden yada akrabalardan biriyse yaptırım daha da arttırılmalıdır.

Bu gibi tedbirlerle, köyden kente göçün toplumsal bazda yarattığı tahribat hafifletilebilir ve köyden kente göçün bir anlamda önüne geçilebilir. Fakat göçün tümüyle duracağını sanmak kadar, bunu istemek de yersiz ve abes olur. Kentlerle kırsal kesim arasındaki gelir farkı devam ettikçe ve modernleşme olgusu, hayat standartlarını sürekli kentlerin lehine eşitsiz hale getirdikçe göç, bu sürecin doğal bir parçasını oluşturmaya devam edecektir. Söz konusu süreç; köyle kent arasındaki eşitsizliğin, en azından kutuplaşmaya varmasını önleyecek tedbirlerle daha insancıl bir mecraya sokulabilir. Bunun için; toplumsal kaynakları şehirdekiler kadar, köydekiler için de erişilebilir kılmak esastır. Hayat standartlarının bütün kesimler için adaletli bir şekilde yükseltilebildiği bir yapılanma sonunda, göç olgusu toplumun kanayan yarası olmaktan çıkabilir ve bu olgunun getirdiği toplumsal problemler asgari seviyeye çekilebilir.

Türkiye’de köyden kente göçün toplumsal yansımalarını ve bunun yanında Türkiye’de iç göç probleminin yarattığı problemleri ve önerilen çözüm yollarını, yararlandığım kaynaklar ışığında, konu hakkında kendi fikir ve düşüncelerimi de ekleyerek aktarmaya çalıştım.

Saygılarımla.
/Ziya Gökalp GÖRENTAŞ

YARARLANILAN KAYNAKLAR
-Kongar, E., “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği”, Remzi Kitabevi, 1995, İstanbul.
-Tekeli, İ., Gecekondu, İstanbul Ansikklopedisi, cilt 3, 1994, İstanbul.
-Sezal,İ.,”Şehirleşme” , Ağaç Yayıncılık Ltd. ,1992 İstanbul.
-Keleş R., “Kentleşme Politikaları” İmmge Yay.1995, Ankara.
-Özer A., “Kent Yazıları”,. Karşı Yayıınlar, 1995, Ankara.
-Tolan B., “Çağdaş Toplumun Bulanımı, Anomi ve Yabancılaşma”, Alfa Yayınevi,1981, Ankara.
-Uras G., "Fakirlik Başa Bela" Yeni Yüzyıl”, 21.10.1996 (makale).
-Yavuz Sevinç, “Göçün Yarattığı Suç Şehirleri”, Yeni Yüzyıl, 21.10.1996 (makale).
-Türkdoğan, O.,”Gecekondu İnsan ve Kültür”, GENAR Araştırma, 2002,İstanbul.
-Ege B, Hancı İH, Ertürk S. “İzmir ili çocuk suçları haritası”. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Günleri Serbest Bildiriler kitabı, 1992, İzmir.
-Habitat-II Türkiye Ulusal Raporu ve EEylem Planı Taslak , Türkiye Ulusal Komitesi, Kasım 1995.İstanbul.
-www.gocder.com/bulten/sayi12tam/rapor1.htm
-www.iula-emme.org/yg21/iller/agri/agri_mdr9.htm
-www.kurtuluscephesi.com/kurtulus/cephe914.html
-www.chpizmir.org/dokuman/dokuman2.htm
-www.mistikanadolu.com/sub03/seyhanb.htm
-www.kozmopolit.com/Ekim02/Dosya/ Beitrag%20Orkunoglu.html
-www.ozgurpolitika.org/2003/01/30/hab49.html
-www.die.gov.tr
-www.mezun.com/Education/Content/culture_shock.cfm

[1] Türkdoğan, O.,”Gecekondu İnsan ve Kültür”, GENAR Araştırma, 2002,İstanbul.sf.37
[2] Habitat-II Türkiye Ulusal Raporu ve Eylem Planı Taslak , Türkiye Ulusal Komitesi, Kasım 1995.Bölüm-5
[3] -www.die.gov.tr
[4] Kongar, E., “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği”, Remzi Kitabevi, 1995, İstanbul.sf.146
[5] Uras G., "Fakirlik Başa Bela" Yeni Yüzyıl”, 21.10.1996 (makale)
[6] www.mezun.com/Education/Content/culture_shock.cfm
[7] Türkdoğan, O.,”Gecekondu İnsan ve Kültür”, GENAR Araştırma, 2002,İstanbul.sf.133
[8] -Tekeli, İ., Gecekondu, İstanbul Ansiklopedisi, cilt 3, 1994, İstanbul , sf. 381-385,
[9] Habitat-II Türkiye Ulusal Raporu ve Eylem Planı Taslak , Türkiye Ulusal Komitesi, Kasım 1995.Bölüm-5
[10] Yavuz Sevinç, “Göçün Yarattığı Suç Şehirleri”, Yeni Yüzyıl, 21.10.1996 (makale)
[11] Özer A., “Kent Yazıları”,. Karşı Yayınlar, 1995, Ankara.sf.101

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder